Refik Arslan ÖZTÜRK / Emekli Vali
1966’da Yozgat’ta lise son sınıfta öğrenciydim. Sanat tarihi öğretmenimiz Özkan Bey resim dersimize de giriyordu. Çizgilerime “Resimden ziyade karikatüre benziyor” diyordu. Sınıf gülüyor, benimle alay ediyordu. Benzetme hoşuma gidiyor, bana yeni ufuklar aralıyordu. O arada, Yeşilay Yozgat Şubesi şiir, kompozisyon ve karikatür dalında bir yarışma düzenlemişti. Karikatür dalında birinci oldum ama bileğimin hakkı mıydı yoksa benden başka katılımcı mı yoktu bilemiyorum.
Üniversite için İstanbul’a geldiğimde çizmeye devam ettim. Çizdiklerimi götürdüğümde, Allah rahmet eylesin Milliyet Spor Müdürü Namık Sevik ve Altan Erbulak bana yüksek ilgi gösterdiler. Son Havadis ve Akşam gazetelerinde çalıştım. Liseden arkadaşım Hakkı Öcal da “Ben Refik’den daha yetenekliyim, o gazeteci olduysa ben daha da iyisi olurum” diyerek yola koyuldu.
Geçekten de daha iyisi, çok daha iyisi oldu. Güneri Civaoğlu’ndan sonra Tercüman’ın Genel Yayın Yönetmeni olmak kolay mı?
Basın dünyasında açtığım bu cılga yoldan bana özenen Yerköy’de, ortaokulda öğrenci kardeşim de yürümeye başladı. Haberi yazdı, matbaada eliyle dizdi, baskısını yaptı ve dağıttı. Mesleğe Yerköy’deki Kayhan Matbaası’nda başladı, Yozgat’ta devam etti. Kendisinin matbaada yattığını bilirim. Mustafa Yanık, Seyfi Çelikkaya, Osman Hakan Kiracı aynı dönemde yetişip Yozgat’ın sınırlarını aşan diğer isimler oldular. Abbas Sayar büyüğümüzün Bozok, Osman Hakan’ın Yozgat, Sorgundan öğretmenim Doğan Özmen’in Sorgun Postası, sonraki kuşaklara okul oldu. Emeği geçenlere, o toprakların bir evladı olarak şükran borcum vardır.
KARİKATÜRÜN DİLİ
39 yaşını geride bırakmış Yozgat Gazetesi’nde arada sırada karikatür çizmem için Osman Bey’den hep davet aldım ancak gereğini maalesef yerine getiremedim. “Kardeşim Fevzi Öztürk’ün yazılarını da benim hesabıma say” diyerek yan çizdim. Karikatürün, herkesin farklı farklı anlamlar bulup çıkarmasına vesile olan evrensel bir dili vardır. Maksadımla hiç ilgisi olmayan yorumlara muhatap olunca çok zorluklar yaşadığımı da ifade etmem gerekir. Zira devlet memuru olmanın verdiği sorumluluklarımız var. Aynı zamanda meslek dergimize gönderdiğim karikatürlerin bir bölümü yanlış yorumlar nedeniyle yayımlanmayınca uzun zamandan beri çizmez oldum. Can bedende durursa gelecek yılın ilk yarısında varmadan emekli olacağım. Gazetemizin sayfaları açık olursa, beynimiz ve elimiz tembelleşmediyse çizmeyi elbette arzu ederim.
Ancak ben sizlere, yazımın başında sözünü ettiğim ve 1966 yılında çizdiğim karikatürün bir benzerini arz edeyim. İkinci olarak da, avukatlık yıllarından meslektaşım Abdurrahman Aytekin ağabeyin “Umut ile umutsuzluğun bir arada olduğu karikatürünü günlerce düşündüm ve etkisinden kurtulamadım” dediği çizgimi sunuyorum. (Yan taraftaki karikatürler)
Bu vesile ile memleketimin kadir kıymet bilen insanlarına içten sevgi ve saygılarımı sunarım. // 05.03.2013