Değerli okurlar ne zaman nerede “1 Mayıs işçi Bayramı” sözü geçse biz 68 kuşağı gençleri bir başka türlü duygulanırız. Kışın kar ayazında nöbet çadırlarında geçirdiğimiz nöbet gecelerimiz, işini kaybeden arkadaşlarımız, gözaltıları, gözaltılarda kaybettiklerimiz birer birer geçer gözümüzden. Enver de bunlardan birisiydi. Öğrencilik yıllarımızda birlikteydik. İlk yıllar ben, kardeşim Haluk ve Enver üçümüzde Hukuk fakültesinde okuyorduk. Ben birinci sınıftan ayrıldım. İkt.Tic. İlm. Yüksekokuluna geçtim. İmtihanlar başlayınca bizim evde kalır birlikte yer içer ders çalışır sıkılınca ara verirdik. Ben ve kardeşim Haluk bağlama, Enver de gitar ve akerdeon çalar eğlenirdik. O günlerde çok tutulan Nefertiti müziğini de ders çalışırken hafiften dinlerdik. Rahmetli anneciğim sırf ders çalışalım diye bizim bütün sıkıntılarımıza katlanırdı.
Sonraki yıllarda eşi olan çok sevdiği Güner de üniversiteyi kazanmış İstanbul’a gelmişti. Çemberlitaş kız öğrenci yurdunda kalıyor bazen Enver’in annesi ile birlikte oturduğu Haseki’deki evlerinde bazen de bizim Laleli’deki evimizde sık sık birlikte oluyorduk. Güner ile aşkları ta ortaokul yıllarında başlamıştı. Yıllar son sürat geçti. Evlendik kendi derdimize düştük. Ben 1960 ların son yıllarında Yapı-Kredi Şişli şubesinde memur iken Enver de Yapı-Kredi’deymiş. Bir Banka emekçisi iken oradan BANKSEN’e geçerek sendikacılığa başlamış. Sonra ben 1978 yılında Renault-Mais’te çalışırken DİSK’e bağlı BANKSEN’in işyeri temsilcisiydim Enver’le bir kere daha karşılaştık, o da BANKSEN’in örgütlenme dairesi başkanı olmuştu. Yine birlikte olmaya başlamıştık. Sonra anarşik olaylar başladı. Her gün sağdan ve soldan gençler birbirini öldürmeye başladılar. Ve nihayetinde 12 Eylül darbesi oldu. Yüzlerce genç öğrenci, meslek sahibi kariyer sahibi insan, sanatçılar, parti yöneticileri tutuklandı, işkence gördü kimi öldü, öldürüldü, kimi yurt dışına kaçtı. Bunlardan birisi de Enver Türkoğlu idi. At izinin, it izine karıştığı o günlerde onun da sendikacı arkadaşları ile birlikte 1981 yılında İSVEÇ’e kaçtığını basından öğrendik. Daha sonra da eşi Güner ve iki küçücük oğlu da İsveç’e gittiler. Çektiği üzüntülere dayanamayarak 19 Eylül 1985 günü İsveç’te kalp krizinden vefat eden Enver’in ölümünden de haberimiz olmadı ve 13 Ekimde Aksaray Murat paşa camiinden kaldırılan cenazesine katılıp son görevimizi de yapamadık. Yıllar sonra yine basında hakkında yazılmış birkaç satırdan başka bir şey bulamadım.
Yandaki fotoğraf 1965 yılında 18 Mart kutlaması için üniversite gençliği olarak gittiğimiz Çanakkale de bir zamanlar talebesi olduğumuz Çanakkale Lisesi önünde çekilmişti o zamanlar sevgilisi olan güzel Güner ve yanlarında ben.
İşte 1 Kasım 1985 günü “UNUTULMAYACAKLAR “ başlığı ile basında çıkan bir yazıdan alıntılar.
“19 Eylül günü politik göçmen olarak bulunduğu İsveç’te bir kalp krizi neticesi aramızdan ayrılan Banksen yürütme kurulu üyesi Enver Türkoğlu’nun cenazesi diktatörlüğün bütün engelleme çabalarına karşın İstanbul’da toprağa verildi. Banka emekçisi olan Enver Türkoğlu, banka emekçilerinin DİSK çatısı altında örgütlenmesi birleşmesi için özverili çalışmalar yürüttü. Finans sermayesine karşı banka emekçilerinin haklarının korunması ve genişletilmesi için çalıştı. Banka emekçilerinin ülkemiz tarihinde ilk kez sendikal bir hareket oluşturmasında onun değerli katkıları vardır. Türkoğlu, çalışkan, disiplinli, özverili, alçak gönüllü, soğukkanlı gerçek bir sendikacıydı. Cenaze töreninde konuşan eşi Güner Türkoğlu, ”Bize yas tutmak yaraşmaz, acımızı faşizme karşı öfkeye dönüştürmeliyiz” dedi.
Yukarda 14 Ekim 1985 günü Milliyet gazetesinde yayınlanan kısacık bir haber ile talebelik yıllarımızda Haseki semtinde oturan annesinin Milliyet gazetesine verdiği ve bizim göremediğimiz küçücük ölüm ilanını ve son fotoğraflarından birisini görüyorsunuz.
Artık İsveç vatandaşı olan sevgili eşi Güner ile yıllar sonra irtibat kurabildim. Yeniden buluşmanın heyecanı ile çok uzun ama çok üzüntülü bir telefon konuşmamız oldu. Ben sordum, o anlattı. “ Enver’le vedalaştıktan sonra bir sene hiç haber alamadım. Yurt dışına çıkabilmiş miydi, onu bile bilmiyordum. Tam bir yıl sonra aniden telefon etti. Çok kısa konuştuk. Ondan sonraki telefonlarımızda da çok kısa konuşuyorduk. Sağlık haberlerimiz bize yetiyordu. Ben de yurt dışına nasıl çıkacağım onu araştırıyordum. Önce Enver hakkında gaiplik davası açtım, nerede olduğu bilinmiyor diye. O belgeyle çocuklara pasaport müracaatında bulundum. Tam o sırada “ebeveyni aranan çocuklar” masası kuruldu. Oradan aldığım belgeyi normal yoldan ama biraz para ödeyerek erken aldım ve belge elime geçer geçmez hemen üç gün içinde çıktım. İki yıllık ayrılık bitiyordu. Çektiğimiz bütün sıkıntılar, üzüntüler artık geride kalıyordu. Ben eşime çocuklarım babalarına kavuşuyorlardı. İsveç’e vardığımızda Enver aile pedagogu titriyle çalışıyordu. Burada bir derneğimiz vardı. Türkiye’den sığınmacı olarak gelenlerin problemleri ile uğraşıyordu. Enver bu derneğin belkemiği idi, çok yoruluyordu. Her problemi kendi problemiymiş gibi tüm yüreğiyle yaşadı. Benim diplomamı hemen kabul etmediler. Onu tamamlamak için hızlı kurslara katıldım. Hasretimize dayanamayan annem ve babam bizi ziyarete geldiler. Büyük bir şanssızlık annem beyin kanaması geçirdi. Kursları bırakıp ona bakmaya başladım. Annem biraz kendine gelmeye başlamıştı ki Enver’i kaybettik. Enver vefat edince ailemizinde direği kırıldı. İki sene kendime gelemedim. İki sene sonra tekrar kurslara başladım. Çocuklarda büyümeye başlamışlardı, benim hep onların arkalarında olmam gerekiyordu. Eve yakın bir süpermarkette iş buldum. Oradaki işimi, arkadaşlarımı, dostluğu, kültürü çok sevmiştim ama belimden rahatsızlandım ve erken emekli olmak zorunda kaldım” diye anlattı sevgili Güner.
Enver’in vefatından sonra biri 7 yaşında birisi 14 yaşında olan iki oğluna hem annelik hem babalık yapmış onların tahsillerini tamamlatmıştı. Küçük oğlu Barış Bilgisayar mühendisi, büyük oğlu Tolga da Elektronik mühendisi olmuşlardı. Yılların acısını gözyaşlarımız içinde telefonda paylaşmaya çalıştık.
Yazımı yayınlamadan önce, Enver’le çok eskiye dayanan bir arkadaşlığı olan sevgili arkadaşım Arman Akün’e göndermiştim. O da şu anıları yazmış bana;
“Sevgili Abdülkadir yazın beni çok duygulandırdı. İki defa okudum, her defasında içim yanarak okudum, geçmişe gittim, o günleri tekrar yaşadım. Enver, Haluk, Nurhan, Erdoğan, Temel, Lütfü hem bu dünyadan hem de gözlerimin önünden bir şerit gibi geçtiler. Çanakkale ve İstanbul'da sizlerle geçirdiğim günleri hiç unutmadım, içimde daima bir tatlı anı olarak kaldı. Enver'le beni fizik olarak çok benzetirlerdi. Bazıları onu gördüğünde "Arman" diye seslenirmiş.
Talebelik yıllarımızda parasızlıktan Sultanahmet'teki o uyduruk meyhaneye gider şarap içerdik. Sen, Haluk, Erdoğan saz çalardınız, bizlerde eşlik ederdik. Bir sefer de üniversite de okurken evlenen hiç tanımadığımız bir delikanlı sizden düğününde çalmanızı istemişti. Bir Cumartesi gecesi yine sen, Haluk, Enver, Erdoğan sizler saz çalmış, bizde Hilmi, Nurhan, ben, hatırlayamadığım birkaç arkadaşla söylemiştik. Ben türküleri bilmediğimi söylediğimde Enver "Söylüyormuş gibi ağzını oynat " demiş, gülüşmüştük.
1965 yılında 18 Mart kutlaması için Gemlik vapuru ile Çanakkale'ye gidişimiz ve resmigeçide katılmamız unutulmaz bir olaydı. En nihayet yine 1965 yılının Şubatında sizin Laleli'deki evde geçirdiğimiz o güzel saatler ve çektirdiğimiz fotoğraflar. Sevgili anneni ve kız kardeşini ilk gördüğüm günü hiç unutmadım” diye yazmış sevgili Arman.
İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu olan arkadaş canlısı, kibar, efendi, yakışıklı kardeşimiz 1943 doğumlu Enver Türkoğlu daha hayatının baharında kırk iki yaşında iken bu dünyadan ayrıldı. Bu kadar çaba, emek, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun kurucusu ve ilk genel başkanı Kemal Türkler ’in Topkapı Mezarlığındaki kabrinin yanındaki mezarında son buldu. Allah’ın rahmeti üzerine olsun sevgili kardeşim. Bu dünyada olamadın, gittiğin yerde huzur içinde ol inşallah.
01.05.2021
OKUR YORUMLARI
Bülent Cerit
02.05.2021 21:08:18
İçeriği, zamanlaması, anlamlılığı, yaşanmışlığı, kısaca her yönüyle çok güzel yazı, öykü kıvamında akıcı, buruk, hüzünlü. Gerçekten tarihe not düşmüşsün Ağabey.. Tekrar tekrar okudum, senin bazı yazıların arşivlik, bu da öyle. Anlamlı geçmişin ve yaşadıkların itibariyle de farkını ortaya koymuşsun, kutluyorum.
Ethem Kutsoylu
02.05.2021 18:10:57
İşıklar içinde uyusun.
Ramazan Alim Gürerk
02.05.2021 08:19:43
Kıymetli arkadaşınız Enver Türkoğlu ışıklar içinde uyusun. 1949 doğumluyum. Ben de kendimi 68 kuşağından sayarım. Bu kuşaktan çok kıymetli değerleri kaybettik. Kalanlar da hiç bir zaman aydınlık günlere kavuşamadı. Ama umutlarını da kaybetmediler. Hüzünlü, düşündürücü ve vefa duygularıyla bezeli yazınız bana da sınıf arkadaşım Şair Behçet Aysan'ı anımsattı. Ülkemizin esenliği uğruna can verenler nurlar içinde yatsınlar.
Bülent Cerit
02.05.2021 21:08:18İçeriği, zamanlaması, anlamlılığı, yaşanmışlığı, kısaca her yönüyle çok güzel yazı, öykü kıvamında akıcı, buruk, hüzünlü. Gerçekten tarihe not düşmüşsün Ağabey.. Tekrar tekrar okudum, senin bazı yazıların arşivlik, bu da öyle. Anlamlı geçmişin ve yaşadıkların itibariyle de farkını ortaya koymuşsun, kutluyorum.
Ethem Kutsoylu
02.05.2021 18:10:57İşıklar içinde uyusun.
Ramazan Alim Gürerk
02.05.2021 08:19:43Kıymetli arkadaşınız Enver Türkoğlu ışıklar içinde uyusun. 1949 doğumluyum. Ben de kendimi 68 kuşağından sayarım. Bu kuşaktan çok kıymetli değerleri kaybettik. Kalanlar da hiç bir zaman aydınlık günlere kavuşamadı. Ama umutlarını da kaybetmediler. Hüzünlü, düşündürücü ve vefa duygularıyla bezeli yazınız bana da sınıf arkadaşım Şair Behçet Aysan'ı anımsattı. Ülkemizin esenliği uğruna can verenler nurlar içinde yatsınlar.