Değerli okurlar, 17 Şubat, bugün ülkemizin başına gelen musibetlerin birinci müsebbibi olan Demokrat Partinin Başbakanı Adnan Menderes'in bindiği uçağın İngiltere'nin Newdigate köyü yakınlarında ormanlık bir alana düştüğü gündür. NATO’nun kuruluş aşamasında, CHP iktidardaydı.  Türkiye de üyelik talebinde bulunmuş ancak kabul edilmemişti. Menderes Nato'ya girebilmek için meclisten onay almadan Türk askerini Kore'ye göndermişti. Kod adı: Şimal Yıldızı ya da Kutup Yıldızı olan tugay seviyesinde askeri birliğimiz 1950'den 1953'e kadar Birleşmiş Milletler Ordusunun komutası altında savaşarak kendi canları pahasına Amerikan askerlerinin Kunuri' de imha edilmelerine engel olmuştu. 

Kunuri zaferini İngiliz General Martin şöyle anlatıyor; Türkler, 10’a karşı 1 olarak aslanlar gibi savaştılar. Türkler uzun süre bu şekilde düşmanla çarpışıp ölürken İngilizler ve Amerikalılar geri çekiliyorlardı. Mermisi kalmayan Türk askeri süngüsüyle yumruğuyla büyük bir zafer kazandı. Sovyetler ise Amerikalılara “sizi bu sefer Türkler kurtardı” şeklinde yayınlar yapıyor, Türk askerinin başarısını onaylıyorlardı. Türk Tugayı'nın toplam kaybı şöyleydi: 721 ölü, 2111 yaralı, 175 kayıp, 234 esir, 298 belirsiz,

Şu olay aklıma geldikçe içim bir ateş ile kavrulur; Bulunduğu mevki, üstün düşman kuvvetleri tarafından sarılan Üsteğmen Gönenç saat, 23.30'da telsizle topçu taburuna şu mesajı geçti: "Dört tarafımız kuşatıldı. Çok şehit verdik. Telsizcimiz de şehit oldu. Koordinatları veriyorum. Bataryalar ateş etsin." Telsiz mesajını alan Topçu irtibat subayı Yüzbaşı Refik Soykut şaşırdı. Üsteğmen Gönenç’in verdiği koordinatlar kendisinin bulunduğu yerdi. Telaşla bunu kendisine hatırlattı. Üsteğmen Mehmet Gönenç'in yanıtı ilginçti: "Evet öyle, biz düşmana esir olmak istemiyoruz. Bizi onlara teslim etmeyin. Size vasiyetimiz şudur: Bizleri kendi ateşimizle şehit ediniz. Tekrar koordinatları veriyorum. Bütün bataryalar buraya ateş etsin..."

Bu konuşmalar topçu taburunda da dinlenmekteydi. Tabur Komutanı başta olmak üzere herkes şaşkındı. Ne yapacaklardı? Kısa zamanda karar verildi. Vasiyet yerine getirilecekti. Topçu Taburu ateşlerini verilen koordinatlara, topladı. Üsteğmen Mehmet Gönenç ile yanında savaşan son 5 asker şehit olmuştu.

17 Şubat 1959 günü bundan 65 yıl önce Adnan Menderes Kıbrıs konusunda Londra'da yapılacak görüşmeye katılmak üzere Ankara Esenboğa Havalimanı'ndan hareket etmişti. İçinde bulunduğu THY uçağı, Londra'da inişe geçtiği sırada ormanlık bir alana düştü. Uçakta 21 yolcu vardı.  5 mürettebat ve 9 yolcu hayatını kaybetti. Kurtulan 7 kişiden biri de Adnan Menderes'ti. Türkiye'ye dönüşünde Sirkeci Garı'nda büyük bir devlet töreni ile karşılandı. Karşılayanlar arasında CHP Genel başkanı İsmet İnönü de vardı.

 Kalabalığın içinde elinde bıçakla bir adam ensesinden tuttuğu beş-altı yaşındaki bir erkek çocuğunu Başbakan'ın ayaklarının dibine yatırır. Herkesin şaşkınlıktan kanı donmuştur.
Bu adam, Menderes'in şaşkın bakan gözlerinin içine diktiği gözlerini devirerek:
-"Seni bize Allah bağışladı. İzin ver oğlumu senin için Allah'a kurban edeyim!" diye bağırır. Adamla Menderesin bakışmaları esnasında adam bir an şaşkınlığa düşünce, onun bu şaşkınlığını fırsat bilen güvenlik görevlileri yetişip çocuğu adamın elinden kurtarırlar.

Adnan Menderes, sağ salim hayatta kalmasının bir şükür nişanesi olarak İstanbul’daki Eyüp Sultan Camiine secde-i şükür halıları sermek istedi. Hereke Fabrikası’na dokunmak üzere halılar ısmarlandı. Hereke Fabrikası’na toplam da 164,160 lira değerinde 835,60 metrekare halı dokutturuldu. Halılar için harcanan para Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1959 ve 1960 yılı bütçelerinin 741/30 tertibi kapsamından ödendi.  Söğüt İcra Memuru Basri Öztürk, dönemin Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel’e bir şikâyet mektubu gönderdi. Basri Öztürk şikâyet mektubunda Cemal Gürsel’e hitaben:

“Muhterem beyefendi, sabık iktidar döneminde Adnan Menderes tayyare kazasından kurtulduktan sonra İstanbul Eyüp Sultan Camisine halı ve kilim aldı ve koydurdu. Parasını Evkaf Başkanına verdirmiş. Fakat evvelki eski antika halı ve kilimler ne oldu acaba. Onların içinde çok kıymetli seccadeler ve yüz senelik halılar var idi. Keyfiyeti yüksek takdirlerine arz ederim" diyordu.

Uçak kazasından 18 ay sonra takvimler 17 Eylül 1961'i gösterdiğinde Adnan Menderes idam sehpasındaydı. Menderes'in ayaklarının altındaki iskemleyi çeken cellât, dikkat buyurun, Sirkeci Garı'nda çocuğunu Menderes için kurban etmek isteyen adamdı.  Yani, Üsküdarlı gece bekçisi Kara Kemal (Ayson).

İnfazlara ilişkin çarpıcı bilgilerin yer aldığı “İmralı'da Üç Mezar” kitabında, Menderes'in cellâdının, DP iktidarı döneminde yolsuzluğu tespit edilerek işten atılan bir bekçi olduğu anlatılıyor: “Muğla Yatağan Bozüyük köyünden er Mehmet Şimşek şöyle anlatmıştı: ‘Ben üç infazda da bulundum. İnfazda 150-200 kadar subay ve görevli vardı. Gaddar, kindar bir halde görünüyorlardı. Cellât ise Üsküdar'da bekçibaşı Kemal Ayson imiş. DP döneminde suistimali tespit edilip vazifesinden atılmış bir çingene cellât. Bundan dolayı çok kinliydi. İnfazlara başlanacakken yapmadık hareket bırakmadı, ağır küfürler etti. Tam infaz sırasında bizleri geriye döndürdüler.”  
 

Demokrat Parti Hükümetinin başbakanı Adnan Menderes 1951–1960 yılları arasında 43 kişinin idam kararına imza atmış ve hepsi de idam edilmişti. Adnan Menderes başına gelenleri yaşadıktan ve idam edildikten sonra, mümkün olsaydı da yeniden hayata dönebilseydi, acaba idam cezası hakkında nasıl bir tavır alırdı? Hâlbuki artık sallanmaya başlayan bir iktidarın Başbakanı olan Adnan Menderes, 6 Eylül 1958 de "İdam sehpalarında can verenlerden ders alsalar ya…" diyerek muhalefeti yani CHP’yi ve dolayısıyla İsmet Paşayı astırmakla tehdit etmişti. Ertesi günü CHP Genel Başkanı İnönü, sanki geleceği okumuş gibi "Sehpalar kurulursa nasıl işleyeceğini kimse bilemez" diyerek başbakana cevap vermişti.

OKUR YORUMLARI
Alim Gürerk
17.02.2024 14:25:33

Sayın Çapanoğlu, her zamanki gibi bu yazınızı da ilgi ve beğeni ile okudum. Küçük bir katkıda bulunmak ve muhtemelen yanlış bilinen bir olayı izninizle düzeltmek istiyorum. Menderes'in dönüşünü on yaşında bir çocuk olarak rahmetli annemle beraber, Koska'da, Fen Fakültesi ile Patrona Halil Hamamı arasındaki merdivenlerden izledim. Bildiğim kadarıyla Yeşilköy'den geliyordu. Ana caddenin her iki tarafında da yol boyunca mahşeri bir kalabalık vardı. Menderes'İn içinde olduğu siyah Cadillacın ön çamurluğuna, elindeki copu sallayarak halkı uzaklaştıran bir polis oturmuştu. Sirkeci'ye geldiği yazılır hep. Ama doğru değil. Yine elindeki çocuğunu kurban edeceğini söyleyen bir artist ( ! ) baba da polislerce uzaklaştırılmıştı. Saygılarımla,

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ