27 Ekim 1957 seçimleri 1946 seçimleri ile birlikte tarihimizin geçmişteki en şaibeli seçimleridir. Zamanın İktidarı tertip, baskı ve sandık hileleri ile tepkilere ve kan akmasına neden olmuştur. En vahim olaylar Gaziantep’te yaşanmış, o gece seçimi CHP’nin 700 oy farkıyla kazandığı ilan edilmiş, fakat sabaha karşı, köylerden bin kadar oy gelmiş ve seçimi bu defa DP kazanmıştır. İsmet Paşa bu seçime “Kütük rezaleti” damgasını vurmuş ve işin başındakine de “Kütük Bakanı” diye yüklenmişti. Neydi bu kütük işi? Seçmen kütükleri hazırlanırken, CHP’li seçmenler “kütük”ten siliniyor, yerlerine DP’li seçmenlerin adı hem de birkaç kütükte yer alıyordu. İsmet Paşa’nın kütük rezaleti dediği buydu. Zaten kütükte adını bulamadığı için kızgın olan Antepliler bunun üzerine Cumhuriyet Bayramı töreninde belediyeye doğru yürüyüş yapar, cam çerçeve bırakmazlar. Oylar, tutanaklar, gerekli belgeler adliye binasına götürülür, pazartesi inceleme başlayacaktır. Pazar gecesi ne olur bilir misiniz? Adliye yanar! Şehirde adeta “CHP’li avı” başlar. 1957 seçiminin bir başka rezaleti de “radyo yayını” idi. Seçim 27 Ekim 1957 pazar günü saat 17.00 de bitecek, sandıklar kapanacak, oy ayrımına bundan sonra başlanacaktı. Yalnız, bir sandığa kayıtlı seçmenin tümü 17’den önce oy vermişse, sandık kurumu oy ayrımına ve sayımına başlayabiliyor ve sonucu alıyordu. İşte “Demokrat Parti” yöneticileri bundan istifade ettiler, madem o sandıklarda sonuç alınmıştı, radyoyla duyurulmalıydı.
İyi ama daha seçimin sonucu alınmamıştı ki, seçim devam ediyordu. Seçim sürerken, radyoda “Şurada Demokrat Parti, burada Demokrat Parti kazandı” diye yayın yapılırsa, “DP yine tulum geliyor!” diye seçmenin oyları etkilenmez miydi? Radyo, DP’nin ileride olduğu sandıkları vermeye başlayınca, CHP lideri İsmet İnönü, Devlet Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu arar, “Sizden bu suçun işlenmesine engel olmanızı talep ediyorum” der. Fatin Rüştü Zorlu ne yapsın, “Beyefendi ne der acaba?” diye Menderes’e koşar, cevap kesindir: “İlan edin!” Dikkat buyurun Radyolar saat 14.30’dan itibaren, Demokrat Parti’nin kesin kazandığı yerleri vermeye başlar, CHP, Seçim Kurulu’na başvurur, kurul yayını durdurur, ama atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra. Bu olayın yarattığı tepkiler iki gün sonra CHP’lilerin Cumhuriyet Bayramı kutlama alanına sokulmaması nedeniyle doruğa çıkmış, ayaklanmaya dönüşmüştür. Olayları yatıştırmak amacıyla askerî uçaklara kent üzerinde alçak uçuş yaptırmak dâhil her yöntemi kullanırlar. 29 Ekim 1957 günü Gaziantep olayları ile ilişkili olarak Mersin’de bir CHP’linin öldürülmesi olayına da yayın yasağı konulur. Aralarında Ali İhsan Göğüş ve Cemil Sait Barlas gibi CHP önde gelenlerinin de bulunduğu 40 kişi tutuklanırlar. Önce Adana da sonra Yozgat Ceza evinde idam talebiyle yargılanırlar ve 5,5 ay Yozgat’ta hapiste kalırlar. 5,5 ay sonra tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilirler. Bu dava 27 Mayıs İhtilalı’na kadar sürer ve sonra düşer.
Tahliye edildikleri gün A.İhsan Göğüş, Yozgat’a gelen imar vekili Medeni Berk ile Atıf Benderlioğlu ile Yozgat mebuslarını ve zevatı getiren arabayı Yerköy Yozgat kavşağında görerek kendi arabasını durdurur. Zevatı getiren arabayı karşılar “Ben Gaziantep hadisesi sanıklarından Ali İhsan Göğüş Yozgat’a hoş geldiniz” der. Medeni Berk’in mukabelesinden sonra Atıf Benderlioğlu A.İhsan Göğüş’ün kendilerini karşılamaya geldiğini sanarak yolumuza devam ediyoruz değil mi demek gafletinde bulunur. Bu konuşmadan sonra kafile Yozgat’a doğru, A.İhsan Göğüş’de Ankara’ya doğru hareket ederler. Akşamüzeri Ankara’ya gelen A.İhsan Göğüş parti merkezini gazeteleri ve arkadaşlarını ziyaret ettikten sonra İstanbul’a doğru yola çıkar. Tahliyeden sonraki ilk gece yurdun dört bir yanından gelen telefon ve telgraflara cevap verir o gece sevinçten uyuyamaz. 5,5 aydan beri Yozgat ceza evinde bulunan Gaziantep hadisesi sanıkları 40 kişi, Selami Karaman, Nail Bilen, Enver Köylüoğlu, Refik Daniş, Cemil Cahit Güzelbey, Osman Bilen, Necdet Karaoğlu, Kamil Kelek, İbrahim Kırgın, Necip Bahri Gönenç, Memik Ertem, Hilmi Başçı, Ahmet Uğur, Nuri Danış, Mehmet Çakır, Hasan İnce, Asım Yalın, Memik Avşar, İzzet Denk, Ahmet Büyümüş, Ahmet Kanlı, Kamil Bozoğlu, Osman Şahin, Ali Karabıçkı, Mustafa Bozdemir, Mustafa Yalınkılınç, Hasan Yüksel, İbrahim Kaya, Mehmet Gündeş, Mustafa Gündüz, Ahmet Başkaya, Cuma Balaban, Hasan Hüseyin Küllük, Necdet Güç, Mehmet Soylek, Zira Karadayı, Ökkeş Gönülalan, Ömer Köylüoğlu, Hasan Şahin olmak üzere mahkeme salonunu dolduran sanıklar Yozgat Ağır ceza mahkemesinin saat 10.00 da verdiği tahliye kararından sonra birbirlerine sarılarak tebrik ederler, öpüşürler. Saat 16.30 da ceza evini terk ederler ve hep birlikte bir lokantaya giderek yemek yerler sonra bir kahvehanede kahve içtikten sonra Yerköy İstasyonuna gelirler. Saat 23.00 de de Gaziantep’e doğru yola çıkarlar. Gaziantep olayları sanıklarının Yozgat’ta kaldıkları süre içinde Ankara’dan, İstanbul’dan, Gaziantep’ten çok gelen giden oldu, Yozgat adeta ziyaretçi akınına uğradı. Olaylara şahit olanlar “Sanıklarla ziyaretçiler arasında öyle sohbetler olurdu ki tadına doyum olmazdı” derlerdi. Şu olayı da anlatarak yazımızı bitirelim; Başbakan Menderes gazete sahiplerine ve yazı işleri müdürlerine Park Otel’de bir öğle yemeği verir. O günlerde kâğıt sıkıntısı vardır, masanın en genç yazı işleri müdürü “Dünya”nın yazı işleri müdürü Ali İhsan Göğüş, kendisiyle tartıştıktan sonra kâğıt dağıtımındaki eşitsizliği anlatır, muhalif gazeteler, gazete basacak kâğıt bulamazken, Demokrat Parti’nin gazetesi “Zafer” adeta kâğıda boğulmuştur. Menderes çok kızar: “Bunu bana sen değil patronun bile soramaz, haddini aşarak konuşuyorsun!”diyerek azarlar. Patronu Falih Rıfkı Atay da, nerdeyse böyle bir soruyu sorduğu için Ali İhsan Göğüş’ü azarlayacaktır. Herkesin duyacağı bir ses tonu ile “bu soruyu soracağına bana söyleseydin!” der. Yemek biter, Menderes kibar adamdır, genç gazetecinin gönlünü almak için elini sıkar, yemeğe davet eder. Ali İhsan Göğüş, sert bir ifadeyle “işim çok gelemem!” deyip çıkıp giderken, Falih Rıfkı Atay’a bağırır: “Gazetenizdeki görevimden istifa ettim”. O günlerde böyle gazeteciler varmış.
18.06.2013
18.06.2013
OKUR YORUMLARI
Günay Güner
27.01.2023 18:45:02
Sayın Kadir Çapanoğlu,
Yazınızı ilgiyle, yararlanarak okudum. Gerçekleri yalın bir dille yazmışsınız. Çok sağ olun. Yine bir seçim öncesindeyiz. Halkın hiç olmazsa bugünden sonra gerçeğe uygun çözümlemeler yapması gerekir. Yoksa başımız yine beladan kurtulmaz.
Türkiye'de yaşayan ulus çok bilinçli olmalıdır. Sıradanlığı bu toprak ret eder. Hataya, deneme yanılmaya yer yoktur. Ya görkemli olacaksın ya batacaksın. İdareyimaslahatın yeri değil bu yurt. Bunu en güçlü bilen Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Yorumlar da genellikle doğru yaklaşımlar içeriyor. Ne ki belirtmeden geçemeyeceğim. Güç, her lideri zehirlemez. Kibirliyi, saltanat heveslisini, cumhuriyet ve aydınlanma düşmanlarını zehirler. Çok ilginç değil mi?
Devlet yönetmek oyun değildir. Aldığın kararların, yaptıklarının sonucunu bilirsin. Yine de Menderesler asılmamalıydılar. Yaşamaları zaten cezaydı onlara. Bunca yıl sonra tazelemek istemediğim bir dolu ağır cezalık devlet suçu! Peki asılmalarına da bir yerde neden olan sertlik yanlıları kimlerdi? Bildiriyi radyodan okuyan ve izleyen yıllarda şiddetli sağın temsilcisi olan Alparslan Türkeş'ti. Ve içinde olduğu gruptu. cemal Gürsel asılmalarından nyana değildi. Unutmayalım ki o dönemin yasalarına göre, namusunu korurken adam öldüren kadınlar bile asılabiliyordu...
Deniz Gezmişler nesnel yaklaşımla söyleyelim, tümüyle ilgisiz maddelerle suçlanarak, AP'nin "Üçe üç" çığlıkları arasında asılmışlardır. Kişi kendine ve beş altı arkadaşına ordu demekle ordu olur mu? Ordu kurmaktan idam edilebilir mi? Peşlerine kaç kez düşen polisi, askeri, bekçiyi "Bunlar halk çocuklarıdır" düşüncesiyle vurmamış, öldürmemiş, kendileri vurularak yakalanmış, öldürülmüüşlerdir. İlk üç kişi ABD emperyalizmine hizmet etmek için, Meclis onayı bile almadan yiğitlerimizi Kore'ye gönderip toprağa düşmeleri,ne neden olurken, Denizler "Bu halk düşmanlığıdır, işbirlikçiliktir" diyenlerdir. Kimse aynı görmemi beklemesin. Türkiye'nin bunalımlara sürüklenmesinin altında her zaman sağ yönetimler vardır. Sol hiç ama hiç denememiştir. Köy enstitüleri bir eşsiz şanstı; DP ağaları kapattı.
Gerçeği, yalnızca gerçeği söyleyeceğiz.
Saygılarımla,
Günay Güner
Em.Öğr. Zehra Öztürk
25.06.2013 09:48:00
Sayın A.Kadir Çapanoğlu
Bu yazınızı da ilgi ile okudum, okurken de o günleri bir kere daha yaşadım. Mehlika hanımefendinin yazdığı gibi zaten tek olan radyoda tüm programlar kaldırılmıştı. Sabahtan akşama Demokrat Partinin Vatan cephesine kaydolanların ismi okunuyordu. Mezar taşlarının üzerindeki isimlerden tutun da hayali aile isimlerine kadar. Bunların içinde üç beş yaşındaki bebelerde vardı. Rahmetli Menderes halkı kandırıyorum zannediyordu ama asıl etrafındakiler onu kandırıyordu. O zamanda çok üzücü olaylar yaşandı şimdi bile onları yeniden hatırlamak istemiyorum. Ama o devrin en renkli siması rahmetli Osman Bölükbaşı idi. O radyoda konuşacağı zaman ben her işimi bırakır onu dinlerdim. Çok hızlı ve heyecanlı konuşurdu. Asla boş konuşmaz, konuşması sırasında bavullar dolusu belgeler çıkarırdı. Menderes onunla başa çıkmayınca milletvekili olduğu Kırşehiri il olmaktan çıkarıp ilçe yapmıştı. Bununla da yetinmedi hapse attırdı. Rahmetli İsmet Paşa da ziyarete gidip gönlünü almıştı. Konuşmasını ilgi ile dinlerdim ama asıl beklediğim konuşmanın sonu idi. Oy pusulasında mühürü nereye bacağımızı şöyle tarif ederek bitirirdi. Muhterem vatandaşlarım millet partisinin rumuzu kartaldır. Mühürü kartala basın. Saygılar sunarım.
mehlika filiz ulusoy
21.06.2013 18:09:00
Abdulkadir Bey,
Menderes de "güç zehirlenmesine" uğrayan başbakanlardan biridir.
Uzun süre yönetim de kalmak, tablonun aleyhine döndüğünü fark etmesini engelledi ya da gücüne inanarak durumu önemsemedi. Toplumu ayrıştırıcı yaklaşımlarından en çok aklımda kalan; "Vatan Cephesi"dir. Mevcut bir tek radyo kanalından, her gün sinir bozucu bir biçimde, saatlerce vatan cephesine iltihak edenlerin adları okunurdu: Ali Köstebek, Ayşe Köstebek, Eşe Köstebek, Neşe Köstebek... Sayıp dökülen bu isimlerin dışında kalanlar da dışlanmış, ötelenmiş kişilerdi!
İdamlara gelince, yanlıştı! İdama, işkenceye, insan onurunu yok eden girişimlere karşıyım. Cezayı hak etmek, yukarıda saydıklarımı da hak etmek anlamına gelmez.
Bu ülkenin iyi günler görmesi dileğiyle ve saygılarımla.
ali
19.06.2013 19:26:00
Sayın Çapanoğlu; bu vatana- millete çalışan veya çalışmak isteyen tüm güçlü liderler öldürülüyor sonrada arkasından düzmeceler bir birini izliyor, veya badem gözlü ilan ediliyor.Bir zamanların "Denizgezmiş"i şimdi kahraman ilan edildiği gibi. Dp nin suçu ne olursa olsun Sayın Menderes'in akibeti ipte sallanmak olmamalıydı.Zamanın halkındaki iletişim yetersizliği,okur yazar azlığı; yani cehaletin getirileri bazı çıkar çevrelerince sürekli kullanılmış. Anlaşılan birileri birilerinin kanıyla beslenmiş.
Umula ki bundan sonra adalet terazisi dengede tutula...
Saygılar hürmetler
Günay Güner
27.01.2023 18:45:02Sayın Kadir Çapanoğlu, Yazınızı ilgiyle, yararlanarak okudum. Gerçekleri yalın bir dille yazmışsınız. Çok sağ olun. Yine bir seçim öncesindeyiz. Halkın hiç olmazsa bugünden sonra gerçeğe uygun çözümlemeler yapması gerekir. Yoksa başımız yine beladan kurtulmaz. Türkiye'de yaşayan ulus çok bilinçli olmalıdır. Sıradanlığı bu toprak ret eder. Hataya, deneme yanılmaya yer yoktur. Ya görkemli olacaksın ya batacaksın. İdareyimaslahatın yeri değil bu yurt. Bunu en güçlü bilen Mustafa Kemal Atatürk'tür. Yorumlar da genellikle doğru yaklaşımlar içeriyor. Ne ki belirtmeden geçemeyeceğim. Güç, her lideri zehirlemez. Kibirliyi, saltanat heveslisini, cumhuriyet ve aydınlanma düşmanlarını zehirler. Çok ilginç değil mi? Devlet yönetmek oyun değildir. Aldığın kararların, yaptıklarının sonucunu bilirsin. Yine de Menderesler asılmamalıydılar. Yaşamaları zaten cezaydı onlara. Bunca yıl sonra tazelemek istemediğim bir dolu ağır cezalık devlet suçu! Peki asılmalarına da bir yerde neden olan sertlik yanlıları kimlerdi? Bildiriyi radyodan okuyan ve izleyen yıllarda şiddetli sağın temsilcisi olan Alparslan Türkeş'ti. Ve içinde olduğu gruptu. cemal Gürsel asılmalarından nyana değildi. Unutmayalım ki o dönemin yasalarına göre, namusunu korurken adam öldüren kadınlar bile asılabiliyordu... Deniz Gezmişler nesnel yaklaşımla söyleyelim, tümüyle ilgisiz maddelerle suçlanarak, AP'nin "Üçe üç" çığlıkları arasında asılmışlardır. Kişi kendine ve beş altı arkadaşına ordu demekle ordu olur mu? Ordu kurmaktan idam edilebilir mi? Peşlerine kaç kez düşen polisi, askeri, bekçiyi "Bunlar halk çocuklarıdır" düşüncesiyle vurmamış, öldürmemiş, kendileri vurularak yakalanmış, öldürülmüüşlerdir. İlk üç kişi ABD emperyalizmine hizmet etmek için, Meclis onayı bile almadan yiğitlerimizi Kore'ye gönderip toprağa düşmeleri,ne neden olurken, Denizler "Bu halk düşmanlığıdır, işbirlikçiliktir" diyenlerdir. Kimse aynı görmemi beklemesin. Türkiye'nin bunalımlara sürüklenmesinin altında her zaman sağ yönetimler vardır. Sol hiç ama hiç denememiştir. Köy enstitüleri bir eşsiz şanstı; DP ağaları kapattı. Gerçeği, yalnızca gerçeği söyleyeceğiz. Saygılarımla, Günay Güner
Em.Öğr. Zehra Öztürk
25.06.2013 09:48:00Sayın A.Kadir Çapanoğlu
Bu yazınızı da ilgi ile okudum, okurken de o günleri bir kere daha yaşadım. Mehlika hanımefendinin yazdığı gibi zaten tek olan radyoda tüm programlar kaldırılmıştı. Sabahtan akşama Demokrat Partinin Vatan cephesine kaydolanların ismi okunuyordu. Mezar taşlarının üzerindeki isimlerden tutun da hayali aile isimlerine kadar. Bunların içinde üç beş yaşındaki bebelerde vardı. Rahmetli Menderes halkı kandırıyorum zannediyordu ama asıl etrafındakiler onu kandırıyordu. O zamanda çok üzücü olaylar yaşandı şimdi bile onları yeniden hatırlamak istemiyorum. Ama o devrin en renkli siması rahmetli Osman Bölükbaşı idi. O radyoda konuşacağı zaman ben her işimi bırakır onu dinlerdim. Çok hızlı ve heyecanlı konuşurdu. Asla boş konuşmaz, konuşması sırasında bavullar dolusu belgeler çıkarırdı. Menderes onunla başa çıkmayınca milletvekili olduğu Kırşehiri il olmaktan çıkarıp ilçe yapmıştı. Bununla da yetinmedi hapse attırdı. Rahmetli İsmet Paşa da ziyarete gidip gönlünü almıştı. Konuşmasını ilgi ile dinlerdim ama asıl beklediğim konuşmanın sonu idi. Oy pusulasında mühürü nereye bacağımızı şöyle tarif ederek bitirirdi. Muhterem vatandaşlarım millet partisinin rumuzu kartaldır. Mühürü kartala basın. Saygılar sunarım.
mehlika filiz ulusoy
21.06.2013 18:09:00Abdulkadir Bey,
Menderes de "güç zehirlenmesine" uğrayan başbakanlardan biridir.
Uzun süre yönetim de kalmak, tablonun aleyhine döndüğünü fark etmesini engelledi ya da gücüne inanarak durumu önemsemedi. Toplumu ayrıştırıcı yaklaşımlarından en çok aklımda kalan; "Vatan Cephesi"dir. Mevcut bir tek radyo kanalından, her gün sinir bozucu bir biçimde, saatlerce vatan cephesine iltihak edenlerin adları okunurdu: Ali Köstebek, Ayşe Köstebek, Eşe Köstebek, Neşe Köstebek... Sayıp dökülen bu isimlerin dışında kalanlar da dışlanmış, ötelenmiş kişilerdi!
İdamlara gelince, yanlıştı! İdama, işkenceye, insan onurunu yok eden girişimlere karşıyım. Cezayı hak etmek, yukarıda saydıklarımı da hak etmek anlamına gelmez.
Bu ülkenin iyi günler görmesi dileğiyle ve saygılarımla.
ali
19.06.2013 19:26:00Sayın Çapanoğlu; bu vatana- millete çalışan veya çalışmak isteyen tüm güçlü liderler öldürülüyor sonrada arkasından düzmeceler bir birini izliyor, veya badem gözlü ilan ediliyor.Bir zamanların "Denizgezmiş"i şimdi kahraman ilan edildiği gibi. Dp nin suçu ne olursa olsun Sayın Menderes'in akibeti ipte sallanmak olmamalıydı.Zamanın halkındaki iletişim yetersizliği,okur yazar azlığı; yani cehaletin getirileri bazı çıkar çevrelerince sürekli kullanılmış. Anlaşılan birileri birilerinin kanıyla beslenmiş.
Umula ki bundan sonra adalet terazisi dengede tutula...
Saygılar hürmetler