A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

ABDESTSİZ EZAN VE CENAZE NAMAZI

Ankara’da bir imam ile müezzin, “abdestsiz ezan” tartışması yüzünden karakolluk oldu.
İddiaya göre, Etimesgut Yavuz Sultan Selim Cami imamı İzahattin D. sabah namazı için camiye girdiğinde müezzin Rıdvan B.’yi uyurken buldu. İmamın uyandırıp sabah ezanını okumasını istediği müezzin, doğrudan ezan okumaya gitti. Bunun üzerine imam, “Uyuyordun, abdestin bozulmuştur, önce abdest al” uyarısında bulundu.Çıkan ‘abdest’ tartışmasında müezzin, silah çekip imamı cami içinde kovalamaya başladı. Kavgaya tanık olan cemaat, “Allah’ın evinde böyle bir olay nasıl olur? İmamın söylediğine göre abdestsiz ezan okuyacakmış, namaz da kıldırıyordu. Allah bilir abdestsiz namaz da kıldırmıştır. Günahı boynuna” diye tepki gösterdi. (Hürriyet)

Değerli okurlar, bu haberi okuyunca daha önce yaşadığım bir olay aklıma geldi. Çok kısa aralıklarla vefat eden iki akrabamızın cenaze namazında bulundum. İstanbul da iki ayrı camide iki ayrı uygulamayı aynen size aktarmaya çalışacağım. Bunlardan birisi daha elit bir muhitte diğeri de daha mütevazı halkımızın ikamet ettiği ve İstanbul’un merkezinde bulunmakta.

Elit semtte, Hoca Efendi cenazenin başına gelince bizlerde saf tutmak üzere musallaya doğru hareketlendik. Birlikte olduğumuz akrabamız ağırdan alınca namaza iştirak etmiyor musunuz diye sordum. Ben abdestsizim dedi. Bende çocukluğumuzdan beri bildiğim kadarı ile abdestsiz kılınabilen tek namaz cenaze namazıdır ama yine de siz bilirsiniz diyerek cenaze cemaatinin yanında yerimi aldım.

Tesadüfe bakın ki Hoca Efendi de sanki bizim konuşmamızı duymuş gibi namaza başlarken aynen şöyle dedi. “Muhterem cemaat, cenaze namazı da aynen diğer namazlar şartlarına uygun olarak abdestli kılınır. Namaza iştirak etmek isteyen hanımlar erkek cemaatin arkasında saf tutabilirler” demez mi. Biraz şaşırmakla beraber imama uyduk ve cenaze namazımızı bitirdik. Hoca Efendinin talkın verirken de merhumu nasıl bilirdiniz sorusuna iyi bilirdik cevabımızdan sonra “merhumun iyi bir Müslüman olduğuna şehadet eder misiniz” sorusu ile karşılaştık. Daha önce böyle bir soru hiç duymadım. Nasıl bilirdiniz sorusuna iyi bilirdik cevabı alındıktan sonra hakkınızı helal ediyor musunuz diye sorulur cemaat de helal olsun diye cevap verirdi.

Bundan iki gün sonra İstanbul’un merkezinde bir diğer camideki namazda Hoca Efendi abdestle ilgili bir şey söylememekle birlikte hanımlarla ilgili de bir davette de bulunmadı.

Biz kardeşimle birlikte Cuma vaazı dinlemeye ben ilkokul 5. Sınıfta kardeşim 4. Sınıfta iken başlamıştık. Sene 1956, Cennetmekânbabamın memuriyeti dolayısıyla Afyon Dinar’dayız. Kızılay Apartmanında oturuyoruz ve Cuma günleri namaz vaktinden önce Ulu Camiye gidip vaaz dinliyoruz. O günlerden aklımızda kalmış. Sadece benim değil, kardeşim de böyle hatırlardı.

Tabi burada bahse konu olan Gusül abdesti değil. Hatırladığım kadarı ile cenaze namazındaabdest şartı neden gerekli olmamalı?

Cenazenin kimsesi olmayabilir. Cenaze hafta sonu veya bir tatil gününe hatta herkesin yazlıkta olduğu bir zamana rastlayabilir bu yüzden de cemaati az olabilir. Cami şehir merkezinde veya çarşı içinde ise oradan geçen Müslümanlar namaza katılmayı arzu edebilirler.Her insan evladı hangi dinden olursa olsun öldüğünde veya bir yakını vefat ettiğindeister camide ister kilisede ister havrada cenazesinin çok kalabalık olmasını arzu eder.

İstanbul Karaköy esnafından rahmetli arkadaşımNobar Kartal ile işim icabı her gün birlikte idik. Bazen işyerinde otururken “Hoca(bana öyle hitap ederdi), ben ölünce cenazem kalabalık olur mu” diye sorardı. Bende latife olsun diye gülerek “ Bilemem ama ben gelirim merak etme” derdim. Hiç beklemediğimiz bir anda aramızdan ayrıldı. Kilise avlusunda beklerken birden aklıma geldi. Birlikte çalıştığı ve konuşmalarımıza şahit olan Murat kardeşime ve diğer dostlara bu söylediğini ve benim cevabımı üzüntü içinde hatırlattım. Toprağı bol olsun.

Bu olaydan yıllar önce de yine böyle üzücü bir olayı çok acı bir şekilde yaşamıştım. Bir devlet kurumunun genel müdürlüğünü yapmış çok yaşlı bir komşumuz vardı.Fötr şapkasız ve bastonsuz sokağa çıkmazdı. Eşi Hanımefendi pencereden bizi her gördüğünde el sallar sonra da telefon eder sizin için hep dua ediyorum derdi. Önce Hanımefendiyi kaybettik. Ondan bir yıl sonra da bu ağabeyimizi kaybettik. İlgilenecek kimseleri yoktu. Apartman görevlimiz ile battaniyeye koyduğumuz na’şınıyakınımızdaki caminin morguna benim aracımla götürdük. Cenaze namazını cami cemaati ile kıldıktan sonra cemaat birden dağıldığından kalan birkaç kişi ile cenaze arabasına taşıdık. Duruma şahit olanlar “ Yahu kimi kimsesi yok muydu, siz bunu mezarlıkta nasıl taşıyacaksınız, bir araba olsaydı bizde gelirdik” dediler. Mezarlığa gittik. Cenaze arabası şoförü ile birlikte dört kişiyiz. Bir taraftan da ince ince yağmur yağıyor. Apartman görevlimiz ben gideyim mezar kazanları getireyim dedi. Onlar gelene kadar arabada bekledik. Uzatmayım, altı kişi çok zorlukla taşıdığımız cenazeyi mezara indirdik. Ne ben ne de apartman görevlisi uzun süre bunun tesirinden kurtulamadık. Arabama her bindiğimde sanki kokuyormuş gibi geldi. Kafama takmayım diye içini iyice yıkatmış, içine pamuk koyduğum bir kavanoza kolonya koyarak günlerce ağzı açık tutmuştum.

Cenaze namazı ile ilgili olarak internette bir araştırma yaptım. Maalesef beni tatmin edecek bir kaynak bulamadım. Dini içerikli bütün sayfalar birbirlerinden kopyaladıkları aynı ifadeler ile cenaze namazını da 5 vakit namazla bir tutuyorlardı.Ancak şu bilgi dikkatimi çekti; Kuran’da “Cenaze namazı kılın” şeklinde bir ifade yoktur. Demek ki cenaze namazı kılmak farz değildir. Fakat Tevbe Suresi 84. ayette Peygamber’e ihanet edenlerin ardından cenaze namazı kılınmaması, mezarlarının başında durulup onlara destek verilmemesi belirtiliyor.

Demek ki Peygamber’e ihanet etmemiş Müslümanların cenaze namazlarının kılınabileceği, onların mezarlarına gidilip, destek verilebileceği anlaşılıyor. Ölenin arkasından Allah’ı anacak ibadetler yaparak; namaz kılarak, Kuran okuyarak ve dua ederek ölüyü toprağa vermek, İslam’ın ruhuna uygundur. İslam’da yerleşmiş bu uygulamaları devam ettirmek elbette güzeldir. Fakat Kuran’da yer almayan “kabir sorgusu, kabir azabı ve kabir mükâfatı” gibi uydurma kavramlara göre şekillenen; İmam’ın ölüye mezarında kabir sorgusunda yardımcı olması için bir şeyler ezberletmesi (telkin vermesi) gibi Kuran’a aykırı uygulamaların da cenaze törenleriyle ilgili uygulamalardan çıkarılması gerekir. Diyordu.

İlahiyatçı Prof. Yaşar Nuri Öztürk Hocamız da kendine sorulan “Cenaze namazı namaz mıdır, dua mıdır? Abdestsiz kılınabilir mi” sorusunu. “Cenaze namazı bir duadır, abdestsiz de kılınabilir.” Diye cevaplamıştır.

Araştırmacı Edip Yüksel;” Cenaze namazı olarak bilinen dua, bir namaz değil aslında. Dileğe bağlı bir duadır. Allah’a ortak koşmadan ölmüş olanları hayırla anıp geride kalmış yakınlarına destek verme amacını güder (Tevbe9.84) diyor.


Şu bilgiyi de ekleyelim; Cemaatle kılınan namazlarda, en faziletli saf en ön saftır. Cenaze namazında ise tevazu göstermek için en hayırlı saf sonuncusu olduğu söylenmiştir. Çünkü ölenler şefaatçidirler. En arkada duran kimse onların şefaatlerinin kabulüne daha layıktır. Bir de cenaze namazında arzu edilen, safların çokluğudur. Bu ve bunun gibi paragraflar hemen tüm yazılara aynen alınmış. Dikkat buyurursanız bu paragrafta da “arzu edilen safların çokluğudur” deniliyor.

Konya il müftülüğü de şöyle demiş; İster cuma, ister bayram, ister cenaze namazı, isterse başka bir namaz olsun, kadınlar erkeklerle birlikte namaz kıldıkları takdirde, erkeklerden ayrı, uygun bir yerde namaza durmaları gerekir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.) namaz saflarını önce erkekler, sonra erkek çocuklar en arkada da kadınlar olmak üzere düzenlermiş;

Doç. Dr. Nihat Hatipoğlu; Kadınların cuma namazını kılmalarında herhangi bir sakınca yoktur. Kadınlar bayram ve cenaze namazlarına da katılabilirler. Nitekim Peygamberimiz (SAV) döneminde katılmışlardır. Ancak kadınlar cuma namazı kılmakla yükümlü değillerdir diyor.

KARŞIYAKA Müftüsü Nadir Kuru ‘da, bir tabuyu yıkarak kadınlara erkeklerle birlikte cenaze namazı kılabilir diyor.

Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, kadınların da cenaze namazı kılabileceklerini, bunda herhangi bir sakınca olmadığını belirtmişti.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi, fıkıh uzmanı Prof. Dr. Fahrettin Atar, kadınların bugüne kadar cenaze namazına katılmamasının örf ve adetlerden kaynaklandığını belirterek şöyle söylemiş; "Cenaze namazı aslında ölen kişiye bir saygı duruşudur. Bugüne kadar cenaze namazına kadınlar iştirak etmemişler. Bunda kadınların yufka yürekli olması, sürekli ağlamaları gibi nedenler etken olmuştur. Ruhi yapıları buna uygun olmadığı için bu görev erkeklere verilmiş. Erkeklerin daha güçlü olduğu düşünülmüş. Kadınlar bu nedenle geri planda kalmışlar. Ne var ki erkeklerden daha cesur kadınların da var olduğunu düşünmek gerek. Genellemeden yola çıkılmış bugüne kadar böyle uygulanmış.

Yukarda arz ettiğim gibi, İnternet ortamında dini içerikli sayfalar cenaze namazı için hep üstü kapalı bir şekilde atıfta bulunuyorlar ve genellikle” farz-ı kifaye”dir diyorlar. Peki, farz-ı kifaye ne demek? Bununla ilgili de açık ve kesin bir izahat bulamadım. Sadece bir yerde şöyle bir tarif vardı. ”Bir kısım Müslümanların yapması ile diğerlerinin günahtan kurtuldukları farz. Misal, “Cenaze namazı kılmak gibi.” Diyor.

Buyurun şimdi, bir yandan hanımları da cenaze namazı kılmaya çağırıyorsun, bir yandan cenaze cemaatinin abdestli olmasını şart koşarak abdesti olmayanları seyirci gibi uzakta tutuyorsun. Diğer yandan da “farz-ı kifaye”dir diyerek namaza katılanların katılmayanların günahlarını affettirdiklerini söylüyorsun… Müslümanlığın 5 şartı olan namaz, oruç, hac, kelime-i şahadet ve zekât şartlarını, her Müslümanın kendisi için yapmakla mükellef olduğunu anlatıyorsun ama artık son yolculuğuna uğurlanan bir akraba, arkadaş veya din kardeşime son vazifemi yapmakta problem çıkarıyorsun.

İnternet beni tatmin etmeyince arşivimi araştırdım. Maliki mezhebinin kurucusu hadis otoritelerinin önde gelenlerinden İmam Maliki (ölümü 795). Eseri El-Muvatta da abdestsiz Kuran okumaya ruhsat verilmesi ile ilgili olarak şunu bildiriyor. “Hz. Ömer Kuran okumakta olan bir toplulukta oturuyordu. Bir ara kalkıp tuvalete gitti ve dönünce Kuran okumaya başladı. Topluluktan biri “Ey müminlerin emiri, abdestiniz yok ve Kuran okuyorsunuz bu olur mu?” deyince. Ömer şu cevabı verir. “Abdestsiz Kuran okunmaz diye sana kim fetva verdi, yalancı peygamber Müseyleme mi.” Nitekim o anda içinde Kuran okuma isteği duyan veya merak ettiği bir konu için Kuran’a bakmak isteyen bir Müslüman,o anda abdestli değilse ve almaya da üşenince bu yanlış inanışlar yüzünden arzusunu ertelemek zorunda kalmaktadır.Okumayı zaten sevmeyen bir toplum için ne gam değil mi?

Tuvaletten dönen ve ardından yemeğe oturan Hz. Peygamber’e “abdest almadan mı yemeğe oturuyorsunuz diyen sahabeye Hz. Peygamber de şöyle cevap veriyor: “Ben ancak namaza kalktığım zaman abdest almakla emrolundum. Namaz kılacak değilim ki abdest alayım”(Ebu Davut, et’ıma). Kuran da Maide suresi 6. Ayette abdestin hem şekli hem de gerekçesi anlatılmıştır. Burada anlatılan gerekçe de namaz kılmakla ilgilidir.

Yazımızın başına dönersek; namaza davet olan ezan okumanın abdestle ne alakası olabilir. Uykusundan uyanamamış olan müezzin, vakti daha fazla geçirmeden ezanı okuyup sonrada abdestini alırdı. İmam efendi de daha hoşgörülü olabilirdi.

Yazımı bitirirken değerli Hocalarımdan âcizaneşunu istirham ediyorum. Lütfen dinimizi hurafelerden ve uygulanagelen yanlışlıklardan, bağnazlıklardan kurtaralım. Mademki Müslümanlık hoşgörü dinidir, hem birbirimize hem de cemaate hoşgörü ile yaklaşalım. Cenaze namazına başlamadan yukardaki gibi bir açıklama yapıp cenaze cemaatini ikiye bölerek abdestsiz olanları dışlayıp bir tedirginlik, hissi yaratmayalım.

26.03.2015
OKUR YORUMLARI
ŞİNASİ BARUTCU
28.03.2015 21:32:00

Sayın Çapanoğlu, yazınız ilgimi çekti. Bitirdikten sonra bir kere daha okudum. Maalesef diyanet işlerimiz görevini yapamıyor. O görevini yapmayınca meydan cami hocalarına kalıyor. Onlarda her nasılsa bir yerlerden öğrendikleri hurafeleri aynen cemate aktarıyorlar. Bilhassa cenaze namazlarında yazın sıcağına kışın soğuna ve cenaze cemaatinin kültür seviyesine aldırmadan kabir azabından kabir sorgusundan mezardaki böceklerden aklına ne gelirse anlatıyor da anlatıyor. Yakın bir tarihte fenerbahçe kulübü başkanı Ali Şen beyefendi torununun cenaze namazında lafı gereksiz uzatan hocayı kes kes diyerek azarlamıştı. Müslümanlığı kuranda olmayan bir sürü şarta şurta bağlayarak milleti dininden soğuttular. Hep sormuşumdur kendime, İlahiyat fakültelerden mezun olan bunca insan mezun olduktan sonra ne iş yapar?

Mehlika Filiz Ulusoy
27.03.2015 11:51:00

Abdülkadir Bey,

İlgi çeken bir konu açtınız. Ben de iki satır daha söyleyeyim.
Benim anneannem dindar bir hanımdı. Hacca gitmek gibi bir isteği olmadı. "Bir müminin kalbine girmek Hacca gitmektir" derdi. Yedi yaşından, sekseni aşkın yaşta ölene kadar namazını kıldı ve orucunu tuttu. Eli açıktı, kötü söz söylemezdi. Benim on beş yaşındaki arkadaşlarımı bile ayakta karşılar ve uğurlardı. Misafirden "kuş gibi namazımı kılayım" diye, izin almadan namaza durmazdı. Beş torun büyüttü. Çok çalışkandı. "Üç gün yatak, dördüncü gün toprak" derdi ve bu dileği yerine geldi.
Bence işte bu Müslümanlıktır.

Saygılarımla

AHMET KAPANCI
26.03.2015 11:56:00

Yazınız çok hoş olmuş, beğendim, ancak kendimi de müslümanlığım konusunda eksik gördüm,yazdığınız konular hakkında çok boş kaldığımı hissettim :) .
Kimin, dini konularda ne söylediği hakkında, tatmin eksikliğimden ve bu konuların tartışmaya açık olamadığından, kendimi müslüman olarak göremeyeceksem en azından kendime müslüman olmayı yeğlerim diyorum,imkanlar çerçevesinde iyi insan olmayı,yalan söylememeyi,hiç bir canlıya zarar vermemem gerektiğini düşünüp ona uymaya çalışıyorsam,hacca gidemiyorsam ne yapmalı,nasıl düşünmeliyim,ben müslüman olamaz mıyım? veyahut bunları yaparsam başka bir dinin akaitlerine mi uymuş oluyorum, bilmediğim konularda bilgilenmek adına, etraftan duyduğum kakafoniler benim günah işlediğime mi delalet eder? İşin içinden çıkamadım ayrıca müslüman görülen insanların,gurupların,devletlerin başka dine inananlara mutlaka zarar vermesi mi gerekiyor,bu nasıl iştir,bu yola girenler geri dönmüyor ve müslüman olarak eksiklerini tamamlamak adına hatırlayamadığı bir ayet yüzünden kafası kesiliyorsa,kafa kesen nasıl müslüman oluyor? Bu din farklılıkları yüzünden dünyamızı terk mi etmemiz gerekiyor,nerede yaşayacağız ya da yaşamaya hakkımız yok mu,bunu nereden bileceğiz? Velhasılı aklım karıştı. Bir ölünün cenazesini taşıyamazsam,cenaze namazını en azından kalabalık etmek adına kılamayacaksam benim insanlara karşı yapacağım son vazifelerim olmayacak mı?
Çok mu soru sordum? Ben mütedeyyin bir müslüman olarak eksiklerimi tamamlayamamanın sıkıntısını hep yaşayacakmıyım ve bunu yaparken hep tetik de mi olacağım? ''Allahım aklıma mukayyet ol'' diyorum.
Fazla yazmayayım zira sanırım hepimiz bu duyguları ve soruları zaman zaman yaşıyoruz!
Sevgi ve selamlarımla.

Ahmet KAPANCI

Mehlika Filiz Ulusoy
26.03.2015 11:02:00

Abdülkadir Bey,

Abdest ve cenaze namazı konusundaki açıklamalarınız çok yerinde olmuş. Kaleminize sağlık, yararlandım.
Büyük teyzemin cenazesi Ankara'da Hacı Bayram Camisinden kalkıyordu. Bir görevli gelerek kadınları kenara çekilin diye kovdu. Ne kadar kırıldığımı anlatamam. Oysa anneannemle birlikte çocukken o camiye pek çok kere gitmiştim. Yalnız kalbim değil, anılarım da kırılıp döküldü.
Hristiyanlar kiliselerinde kadın erkek, çoluk çocuk herkesin olmasını ister. Bizde bir söz vardır "Gavur dini gibi sağlam" derler. İşte herkesi kabul ettikleri için cemaatsiz kalmıyorlar. İçinde gavur sözcüğü geçen bu deyişi, dine bağlılığı pekiştirdiği için kullandım. Başka bir amacım yoktur. Tüm dinlere ve dinsizlere saygılıyım.

saygılarımla

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ