A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

AÇIK GÖNÜLLERE İHTİYACIMIZ VAR

Değerli okurlar, aşağıdaki mektup değerli akrabam Ahmet Kapancı'dan geldi. Hulus-i kalb ile içini döktüğü mektubunu iznini alarak ben de sizinle paylaştım.

 Türkiye’miz, anayasasında yazılı olan kurallarla yönetilmeye çalışılıyor değil mi?

Kimimiz evet, kimimiz de hayır diyor, bu da tamam. Ama hayır diyenlerden sadece bir kişiye, hiç kimse ses bile çıkartamıyor. O' bir kişimiz de, anayasa mahkemesinin aldığı bir karar için “ben, bu kararı kabul etmiyorum ve saygı da duymuyorum”dedi mi? Dedi.

Pekii şimdi vakit, seçimlerin yapılmasına geldi ve her şeyin yazılı bir kuralı olması gerekir diyoruz değil mi?

E peki anayasaya saygı göstermeyen ve de kararlarını tanımadığını söyleyen Sayın Cumhurbaşkanımız, hangi yazılı olmayan kuralları işletecek de, kendi düşüncesinde olgunlaştırdıklarını uygulatacak?

Böyle davranırsa devletin yönetim şekli yine “cumhuriyet” mi olacak?

Tabi ki de hayır, e peki bu durumda seçim işlerinden tek sorumlu olan saygın YSK hâkimlerimiz, hangi kurala göre ve tabi hukuk çerçevesinde kalmak kaydı şartı ile seçim işlerinin düzgün işlemesini sağlayabilecekler?

Ya, emir kulu olarak, kendilerine dikte edilecek her şeye evet efendim sepet efendim deyip boyun bükecekler ya da bu konuda kanun mucibinde bizim sözümüz geçecek siz de buna uyacaksınız, diyebilme cesaretini gösterecekler?

Bu durumda tüm aklı başında olan seçmenlerin gözlerinde, bir kat daha büyüyecekler ve Encümen-i daniş üyeleri gibi her zaman herkesten saygı görecekler. Ha olmadı, bunun aksine evet deyip, sonuçlarına katlanacaklar, ama ne uğruna?

Zaten geçmiş seçim ya da oylamalarda yaptıkları yanlışı, tekrar tekerrür ettirmeleri hiç de olasılık dışı değil. De, artık bu saatten sonra memleketin içinde bulunduğu her bir istikrarsız durumdan kendilerini sorumlu gösterecek olanların önünde, boyunlarını eğip asla ve kat’a dik tutamayacaklar.

 Kapalı bir zarfın içinden çıkan 4 pusulanın 3 tanesinin kabul, bir tanesinin de kabul edilmediği garabetini bir daha önümüze koyamayacaklar tabi.  Ayrıca seçimin bitmesine saatler kala mühürsüz oyların da kabulünü isteyemeyecekler.

Allaha inanıp inanmamak ile ilgili bir konu değil.  Yaptıkları kendi onurlarını, ne karşılığında pazarlığa açık hale getirdiler mesele budur.  Ekonomik kazançları için böyle bir yanlışa olur demek, ömür boyu utanç içinde yaşamayı gerektirir.

 Hep söylerim kendi çıkarları için dürüst iş yapmaları onların onurları ile ilgili.  Seçimler bizim memleketimizde,  onlar yapamadı değil, biraz da bizim adamlarımız yapsın niyeti ile yapılıyor.

 Ekonomik çıkarları için rüşvet alıp, (bunu genel anlamda yazıyorum) bu tür yanlış işlere tenezzül edenlerin asla İSTİĞNA’lık ile alakaları olamaz.  Onlar Allahın indinde her daim hırsız olarak, ikballerini yaşayacaklardır.

Ben iktidarların çok kerre yanlışını, yalanını, liyakatsizliğini, görüp yaşadığım için, bu defa hem YSK’nın, hem seçilecek, hem de seçecek insanlarımızın, memleketimizi daha da batırmak için değil, battığımız yerden çıkabilmek adına dürüstçe çalışmalarını istiyor ve talep ediyorum. Kavga ve hırsızlık vakti değil, insanlarımızın yüzlerinin biraz gülmesi adına bunları istiyorum, kapalı kapılara değil açık gönüllere ihtiyacımız var. Ahmet KAPANCI

Geçen hafta köşeme, 12 Mart muhtırası yazıma yorum göndererek katkıda bulunan değerli komutan Em. Kur. Alb. Sayın Alim Gürerk'in göndermek nezaketinde bulunduğu yorumunu koymuştum. Albayım o yazının altında ikinci bir anısını yine benimle paylaşmış. Geçmişte yaşanan bu acı anıyı da tarihe not düşmek adına yine sizlerle paylaşıyorum.

 

Sayın Çapanoğlu, Anılarımı paylaştığınız için teşekkür ederim. 12 Eylül'ün o çalkantılı dönemini gözaltında "hasarsız " geçirdiğinizi söyleyerek, her zamanki gibi dürüst kişiliğinizi ortaya koymuşsunuz. 20nci Yüzyılın ikinci yarısında, maalesef ülkemizde, her defasında ayrı gerekçelerle demokrasi rafa kaldırılmıştır. 12 Mart ise bunlardan biridir. Yukarıda anlattığım gibi Ankara'da idim. İlk günlerde bir telefon geldi. Endişeli bir ses tonuyla kendini tanıttı. "Ben Fakir Baykurt" dedi. Bir süre bekledi. Birçok kitabını beğeni ile okuduğum ünlü bir yazardı. "Buyrun Hocam" dedim. Bekledi ve bir daha: "Ben Fakir Baykurt" dedi. "Anladım, buyurun bir isteğiniz mi var?" diye sordum. "Komutanım, beni hala almaya gelen olmadı. Adresimi vereyim, gelip beni alın çünkü utanıyorum." dedi. Köy Enstitüsü Mezunu bir köylü çocuğu olduğunu biliyordum. Ünlü romanı Yılanların Öcü 'nü ve bazı öykülerini okumuştum. Kendisi hakkında bir yakalama emri bulunmadığın ifade ettim. Ama bir süre sonra tutuklandı. Askeri Mahkeme tarafından uzun süre yargılandı ve beraat etti. Beraat ettikten sonra Almanya'ya gitti. Uzun süre orada yaşadı ve 11 Ekim 1999 yılında burada vefat etti. Işıklarda yatsın.

 

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ