8 Temmuz 2010 Perşembe günü kuzenlerim Mustafa ve Halit Çapanoğlu ile birlikte daha önce randevulaştığımız, bir dönem Yozgat belediye başkanlığı da yapan, eğitimci ve yazar Sayın Ali Açıkgöz ile yine eğitimci yazar ve 40 yıllık eğitim hizmetleri döneminde Merkez ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü de yapan Yılmaz Göksoy ağabeyimizle, Yozgat öğretmen evinde buluşmuş, Çapanoğulları ve Yozgat üzerine çok güzel bir sohbet yapmıştık. Tüm sohbeti ses kayıt cihazıma kaydetmiştim. Yılmaz ağabeyim, Üç şey birbiri ile özleşmiştir; Çapanoğulları, Çamlık ve Yozgat demişti.
Biz sohbete devam ederken sırtında çantası ile sakalı ve bıyığı birbirine karışmış, yürümekte zorlanan çok yaşlı birisi geldi. Efendim selamünaleyküüüm diyerek elini bana uzattı. Hemen ayağa kalktım elini sıktım ve hoş geldiniz dedim. Ben Yozgata heykeli dikilen Yozgatlı âşık Hüzni babanın oğluyum dedi. Çok mutlu oldum ve saygı ile yer gösterdim. O, gösterdiğim yere otururken, Yılmaz Göksoy ağabeyim beni takdim etti. Çapanoğlu Muhlis beyin torunu Abdülkadir Bey dedi. Bunun üzerine ismini sonradan öğrendiğim Fahrettin Öncül Bey çok heyecanlandı. Derin bir iç çekerek Vaaah! Muhlis beyim dedi. Sonra benim kimden torunu olduğumu sordu. Muammer beyin oğluyum deyince yine derin bir iç çekerek Muammer ağabey bizden büyüktü lise yıllarında fötr şapka giyerdi ona hem hayranlık duyar hem de ondan çekinirdik. Çok yakışıklı ve güzel giyinen bir ağabeyimizdi dedikten sonra devam etti. Ama sizin büyük halanız Ümmühan Hanımın benim yaşıtım çocukları vardı, Mahmut (Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Mahmut Çuhruk), ağabeyi vardı Nazif (Büyükelçi, Pariste vefat etti), en küçükleri vardı Çetin (K.B.B profesörü) onlarla birlikte sizin bahçedeki meyve ağaçlarına çıkıp dalından koparıp çok meyve yedik. Meyve koparmak için Muhlis Bey amcadan izin isterdik. O da mütebessim bir yüzle hadi çıkın yiyin derdi. Dünyaya onun gibi muhterem, onun gibi mübarek bir insan gelmemiştir çok başka bir insandı Allah rahmet eylesin. Sizin bahçede birde Frenk üzümleri vardı yedikten sonra cebimize de doldururduk hâlâ tadı damağımda dedi. Türk mutfağında iç pilav ve aşurede kullanılan Frenk üzümlerini II. Mahmut zamanında Bosna-Hersekin Gradaçaç ve Banyaluka şehirlerinde kaymakamlık yapan Çapanoğlu Mahmut Beyin (Süleyman Bey oğlu) getirdiği bilinir. Nitekim o yıllarda Yozgattaki tüm Çapanoğullarının bahçelerinde Frenk üzümü vardır. Fahrettin Bey, bana vermek için çantasından Hüzni babanın şiirleri olan bir kitap çıkardı. Kitabın kapağında Doğumunun 130. Yıl dönümünde YOZGATLI HÜZNÎ-HİZBÎ BABA yazıyordu. Benim için imzalamasını rica ettim. Benim gözlerim görmüyor sadece kendi ismimi yazabiliyorum öyle imzalasam olur mu? Deyince, elbette olur şeref duyarım dedim. Zorlanarak yazdı ve imzaladı. İmza işi bitince tam karşısında oturan Yılmaz Göksoy ağabeyim, Fahrettin, beni tanımadın galiba ben Yılmaz Göksoy deyince Vay Yılmaz hocam affedersin artık gözlerim görmüyor da kusuruma bakma ne olur dedi. Böyle söyleyince çok üzüldüm. Yılmaz ağabeyim ve kuzenim Halit Çapanoğlu Hüzni Baba, nam-ı diğer Kurt İmam üzerine epey sohbet ettiler. Kaydettiğim bir hikâyesini de ben anlatayım müsaadenizle; Şair Hüzni Baba, Ankaranın ilçesi Haymana da bir ağanın evinde misafirdir. Dinlemeye gelenlere vaaz ve nasihatte bulunmaktadır. Konuşmalarından çok etkilenen çobanın karısı, Hüzni Babayı evine davet eder. Yenilip içildikten sonra da dizinin dibine oturarak aklına takılan şeyleri sorup öğrenmeye çalışır. Hüzni Baba, kadının bu çabasından çok etkilenir. Bir kadına bakar, bir her şeyden bihaber ilgisiz çobana ve kendi kendine hayıflanır. İçinden, Allahın işine bak, böyle bir kadını böyle bir oduna yazmış; benim gibi bir âlime de benim odunu yazmış diye geçirir. Bu düşünce kadına malum olur, Hüzni Babaya dönerek Fakı, Fakı (imam, imam) kendine gel. Allahın yazgısı yerinde. Sen senin odunu adam edeceksin ben de bu odunu der.
Bu söz benim ve şüphesiz toplumun Allah evliliklerde bir beceriksizi bir becerikli ile eş ederek dengeyi sağlıyor inanışının en güzel ispatı olmuyor mu?
İşte Hüzni Babanın meşhurYozgat Destanı
Nice medh ideyim ab(u) havasın
Dinle nedir dasıtanı Yozgadın.
Tadanlar mest olur zevk u sefasın
Ali yüksektir mekanı Yozgadın.
Dört tarafın sarmış dağları vardır
Sed di İskenderden bir yadıgardır
Manzarası latif cayy-ı mesardır
Gören olur hayranı Yozgadın.
Çapan zade itmiş bir cami bina
Emsali bulunmaz bir yerde asla
Mekanını firdevs eyleye Mevla
Veli nimet mihrabını Yozgadın.
Kıble tarafından Çamlık havadır
Ehli-keyfe keyf bağışlar sad hezar
Al yeşil mor sarı çiçekler açar
Güller açar gülistanı Yozgadın.
Bir nev arus asa yeşermiş çamlar
Hep sahraya gider servi endamlar
Kurulur meclisler içilir camlar
Şarkı söyler gazelhanı Yozgadın.
Dile neşe virir çiğdem sahrası
Çayır çimen açar hoştur havası
At koşusu erenlerin sedası
Hayat virir her seyranı Yozgadın.
Açılır menefşe laleler biter
Eser seher yeli bülbüller öter
Sakiler elinde badeler tutar
Hep cem olur nevcihanı Yozgadın.
Birikir her taraf pir ile civan
Temaşaya çıkar ahbabu yaran
Koç yiğidler anda tutarlar meydan
Güreşir hep pehlivanı Yozgadın.
Panayır meşhur dinir her yanda
Keçi koyun deve at merkep manda
Sığır katır kalmaz hep gelir anda
Ticaretli haziranı Yozgadın.
Ehl-i medeniyet sahib diyanet
Daim ahalisi eyler ticaret
Ahde vefa kılar mevcud sadakat
Mustakimdir hem vicdanı Yozgadın.
Gayet garib dostdur misafirperver
Gelen gariblere çok ikram eyler
Mürüvvet ehlidir sehayı sever
Hamiyetden çok nişanı Yozgadın.
Edebiyat yeri cahil (ü) arif
Her birisi fenne hakkıyla vakıf
Katibdir umumu ehl-i maarif
Merkebçisi hem çobanı Yozgadın.
Dilberleri çoktur ince meyanlı
Tavus gibi süslü gayet ünvanlı
Zekaveti maruf şöhretli şanlı
Kaleminden damlar kanı Yozgadın.
Köyleri muhterem ehl-i sehavet
Gelen misafiri eyler riayet
İltifatı fevkal-ade nihayet
Gayet meşhur hanedanı Yozgadın.
Sahib-i tevekküldür safi vicdanlar
Muhibb-i sadıktır her bir insanlar
İşleri ziraat hep reçber onlar
Bağ bahçedir her yanı Yozgadın.
Aşair her taraf yaşar yaylada
Kurulmuş haymeler çölde sahrada
Konarlar göçerler cay-ı safada
Akdağ gibi var ormanı Yozgadın.
Sorgun Boğazlıyan Maden Kazası
Mürüvvet ehlidir beyi ağası
Daim fukaraya vardır atası
Mebzul nimetiyle nanı Yozgadın.
Küsufa uğramış misl-i afitab
Ebr-i tarda kalmış sanki mahitab
Hırkası başında çok şeyh ü şebab
Nice vardır kahramanı Yozgadın.
İtmedim vasfından binde birin yad
Çekilmiş köşeye çok sahib irşad
Gayetle muhterem hep kavm-i Yozgad
Hem de pek yüksektir şanı Yozgadın.
Hain her cihetten yaman değil mi
Ne kadar vasf itsem şayan değil mi
Hubb- vatan minel- iman değil mi
Hizbi kıymetini tanı Yozgadın.
Allahın rahmeti üzerine olsun Hüzni baba. O günü ömrüm oldukça unutmayacağım. Çok duygulu çok mutlu anlar yaşadığım bir gün olmuştu.
Biz sohbete devam ederken sırtında çantası ile sakalı ve bıyığı birbirine karışmış, yürümekte zorlanan çok yaşlı birisi geldi. Efendim selamünaleyküüüm diyerek elini bana uzattı. Hemen ayağa kalktım elini sıktım ve hoş geldiniz dedim. Ben Yozgata heykeli dikilen Yozgatlı âşık Hüzni babanın oğluyum dedi. Çok mutlu oldum ve saygı ile yer gösterdim. O, gösterdiğim yere otururken, Yılmaz Göksoy ağabeyim beni takdim etti. Çapanoğlu Muhlis beyin torunu Abdülkadir Bey dedi. Bunun üzerine ismini sonradan öğrendiğim Fahrettin Öncül Bey çok heyecanlandı. Derin bir iç çekerek Vaaah! Muhlis beyim dedi. Sonra benim kimden torunu olduğumu sordu. Muammer beyin oğluyum deyince yine derin bir iç çekerek Muammer ağabey bizden büyüktü lise yıllarında fötr şapka giyerdi ona hem hayranlık duyar hem de ondan çekinirdik. Çok yakışıklı ve güzel giyinen bir ağabeyimizdi dedikten sonra devam etti. Ama sizin büyük halanız Ümmühan Hanımın benim yaşıtım çocukları vardı, Mahmut (Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Mahmut Çuhruk), ağabeyi vardı Nazif (Büyükelçi, Pariste vefat etti), en küçükleri vardı Çetin (K.B.B profesörü) onlarla birlikte sizin bahçedeki meyve ağaçlarına çıkıp dalından koparıp çok meyve yedik. Meyve koparmak için Muhlis Bey amcadan izin isterdik. O da mütebessim bir yüzle hadi çıkın yiyin derdi. Dünyaya onun gibi muhterem, onun gibi mübarek bir insan gelmemiştir çok başka bir insandı Allah rahmet eylesin. Sizin bahçede birde Frenk üzümleri vardı yedikten sonra cebimize de doldururduk hâlâ tadı damağımda dedi. Türk mutfağında iç pilav ve aşurede kullanılan Frenk üzümlerini II. Mahmut zamanında Bosna-Hersekin Gradaçaç ve Banyaluka şehirlerinde kaymakamlık yapan Çapanoğlu Mahmut Beyin (Süleyman Bey oğlu) getirdiği bilinir. Nitekim o yıllarda Yozgattaki tüm Çapanoğullarının bahçelerinde Frenk üzümü vardır. Fahrettin Bey, bana vermek için çantasından Hüzni babanın şiirleri olan bir kitap çıkardı. Kitabın kapağında Doğumunun 130. Yıl dönümünde YOZGATLI HÜZNÎ-HİZBÎ BABA yazıyordu. Benim için imzalamasını rica ettim. Benim gözlerim görmüyor sadece kendi ismimi yazabiliyorum öyle imzalasam olur mu? Deyince, elbette olur şeref duyarım dedim. Zorlanarak yazdı ve imzaladı. İmza işi bitince tam karşısında oturan Yılmaz Göksoy ağabeyim, Fahrettin, beni tanımadın galiba ben Yılmaz Göksoy deyince Vay Yılmaz hocam affedersin artık gözlerim görmüyor da kusuruma bakma ne olur dedi. Böyle söyleyince çok üzüldüm. Yılmaz ağabeyim ve kuzenim Halit Çapanoğlu Hüzni Baba, nam-ı diğer Kurt İmam üzerine epey sohbet ettiler. Kaydettiğim bir hikâyesini de ben anlatayım müsaadenizle; Şair Hüzni Baba, Ankaranın ilçesi Haymana da bir ağanın evinde misafirdir. Dinlemeye gelenlere vaaz ve nasihatte bulunmaktadır. Konuşmalarından çok etkilenen çobanın karısı, Hüzni Babayı evine davet eder. Yenilip içildikten sonra da dizinin dibine oturarak aklına takılan şeyleri sorup öğrenmeye çalışır. Hüzni Baba, kadının bu çabasından çok etkilenir. Bir kadına bakar, bir her şeyden bihaber ilgisiz çobana ve kendi kendine hayıflanır. İçinden, Allahın işine bak, böyle bir kadını böyle bir oduna yazmış; benim gibi bir âlime de benim odunu yazmış diye geçirir. Bu düşünce kadına malum olur, Hüzni Babaya dönerek Fakı, Fakı (imam, imam) kendine gel. Allahın yazgısı yerinde. Sen senin odunu adam edeceksin ben de bu odunu der.
Bu söz benim ve şüphesiz toplumun Allah evliliklerde bir beceriksizi bir becerikli ile eş ederek dengeyi sağlıyor inanışının en güzel ispatı olmuyor mu?
İşte Hüzni Babanın meşhurYozgat Destanı
Nice medh ideyim ab(u) havasın
Dinle nedir dasıtanı Yozgadın.
Tadanlar mest olur zevk u sefasın
Ali yüksektir mekanı Yozgadın.
Dört tarafın sarmış dağları vardır
Sed di İskenderden bir yadıgardır
Manzarası latif cayy-ı mesardır
Gören olur hayranı Yozgadın.
Çapan zade itmiş bir cami bina
Emsali bulunmaz bir yerde asla
Mekanını firdevs eyleye Mevla
Veli nimet mihrabını Yozgadın.
Kıble tarafından Çamlık havadır
Ehli-keyfe keyf bağışlar sad hezar
Al yeşil mor sarı çiçekler açar
Güller açar gülistanı Yozgadın.
Bir nev arus asa yeşermiş çamlar
Hep sahraya gider servi endamlar
Kurulur meclisler içilir camlar
Şarkı söyler gazelhanı Yozgadın.
Dile neşe virir çiğdem sahrası
Çayır çimen açar hoştur havası
At koşusu erenlerin sedası
Hayat virir her seyranı Yozgadın.
Açılır menefşe laleler biter
Eser seher yeli bülbüller öter
Sakiler elinde badeler tutar
Hep cem olur nevcihanı Yozgadın.
Birikir her taraf pir ile civan
Temaşaya çıkar ahbabu yaran
Koç yiğidler anda tutarlar meydan
Güreşir hep pehlivanı Yozgadın.
Panayır meşhur dinir her yanda
Keçi koyun deve at merkep manda
Sığır katır kalmaz hep gelir anda
Ticaretli haziranı Yozgadın.
Ehl-i medeniyet sahib diyanet
Daim ahalisi eyler ticaret
Ahde vefa kılar mevcud sadakat
Mustakimdir hem vicdanı Yozgadın.
Gayet garib dostdur misafirperver
Gelen gariblere çok ikram eyler
Mürüvvet ehlidir sehayı sever
Hamiyetden çok nişanı Yozgadın.
Edebiyat yeri cahil (ü) arif
Her birisi fenne hakkıyla vakıf
Katibdir umumu ehl-i maarif
Merkebçisi hem çobanı Yozgadın.
Dilberleri çoktur ince meyanlı
Tavus gibi süslü gayet ünvanlı
Zekaveti maruf şöhretli şanlı
Kaleminden damlar kanı Yozgadın.
Köyleri muhterem ehl-i sehavet
Gelen misafiri eyler riayet
İltifatı fevkal-ade nihayet
Gayet meşhur hanedanı Yozgadın.
Sahib-i tevekküldür safi vicdanlar
Muhibb-i sadıktır her bir insanlar
İşleri ziraat hep reçber onlar
Bağ bahçedir her yanı Yozgadın.
Aşair her taraf yaşar yaylada
Kurulmuş haymeler çölde sahrada
Konarlar göçerler cay-ı safada
Akdağ gibi var ormanı Yozgadın.
Sorgun Boğazlıyan Maden Kazası
Mürüvvet ehlidir beyi ağası
Daim fukaraya vardır atası
Mebzul nimetiyle nanı Yozgadın.
Küsufa uğramış misl-i afitab
Ebr-i tarda kalmış sanki mahitab
Hırkası başında çok şeyh ü şebab
Nice vardır kahramanı Yozgadın.
İtmedim vasfından binde birin yad
Çekilmiş köşeye çok sahib irşad
Gayetle muhterem hep kavm-i Yozgad
Hem de pek yüksektir şanı Yozgadın.
Hain her cihetten yaman değil mi
Ne kadar vasf itsem şayan değil mi
Hubb- vatan minel- iman değil mi
Hizbi kıymetini tanı Yozgadın.
Allahın rahmeti üzerine olsun Hüzni baba. O günü ömrüm oldukça unutmayacağım. Çok duygulu çok mutlu anlar yaşadığım bir gün olmuştu.
23.08.2014
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
SUZAN
26.08.2014 21:43:00Sayın Çapanoğlu, Yine kıymetli kaleminiz vasıtasıyla Yozgat'ın yetiştirdiği değerlerden ikisiyle tanıştırıldık. Babanız yazıyla anltılamayacak kadar asil bir insanmış. Hüzni baba derseniz kaleminden dökülenler zaten kendini anlatıyor. Eski insanların ruhu engin denizler gibi derin olduğu kadar tabiatın dilinden yansıyan,edebin eserini aksettiren bir mana, bir asalet yüklüymüş.Bunu resimdeki Bey babamızın bakışlarında ve şairin dizelerinde hissetmemek mümkün değil. Ne graipdir ki zaman ilerledikçe nesil değişiyor, değiştikçe de, sanattan sabır kaldırılıyor. Neticede herşey tırıvırılaşıyor.Eski şarkılar insanın ruhunu okşarken, yeni şarkılar beden ritminden ileri geçmiyor.Giysiler bedene yapıştırıldıkça edepsizlik asaleti mahvediyor. Yada bize mi öyle geliyor? :)
Sağlık, Sıhhat ve huzur dolu bir ömür dileği ile hürmetler.