A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

BAY KOSTA DABANOVİC VE SANTRİFÜJ KAZANI

Yılını tam hatırlamıyorum. 80 li yılların ortaları olabilir. Rahmetli tarihçi Feridun Fazıl Tülbentçi’nin radyo sohbetlerinde bahsettiği gibi bundan tam kırk yıl mukaddem. Ben Aksu İplik Dokuma ve Boya Apre Fabrikalarının Satınalma Bölüm Şefiyim, Bay Kosta Dabonowiç Boyahane Müdürümüz.

Dünya çapında bir kimya mühendisiydi Bay Kosta. Elinde, üretimle ilgili boya reçeteleri yazılı kalınca bir defter ile hep telaşlı, hep dalgın. Benimle iyi anlaşırdı. Canı bir şeye sıkıldığında yanıma gelip misafir koltuklarından birine oturur bir şey konuşmadan oldukça büyük akvaryumumdaki balıkları seyreder sonra konuşmadan geldiği gibi telaşe ile çıkar giderdi. Onun bu tavırlarına alıştığım için hiç sesimi çıkarmaz kendi işimle meşgul olurdum.

Bir sabah daha işe yeni başlamıştık ki telefonum çaldı. Bay Kosta hemen boyahaneye gelmemi rica ediyordu. Gittim. Yerler hep ıslak olurdu ama o gün renkli bir su etrafa yayılmıştı. Büyük bir santrifüj kazanı parçalanmış şekilde yerde yatıyordu.

 Kırık Türkçesiyle bana,

  • “Gördüğün gibi kazan böyle oldu, hemen yenisini yaptırmamız gerek.  Ama çok acil yoksa işimiz çok zor olacak” dedi.

Kazan hem çok büyüktü hem de malzemesi pik dökümdü.

  • “Bay Kosta bunun acelesi nasıl olur, bu haftalar alır” dedim. İki elini başına götürüp
  • “Olmaz, olmaz! Çok acil çok acil” dedi.

Dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım. Önce bu büyüklükte ahşap bir model (maça) yapılacak, bu büyüklükte döküm yapabilecek dökümcü bulunacak, döküme gidecek, dökümcü yeri hazırlayacak bu iş kaç gün sürer kimbilir. 

Rahmetli kardeşim Haluk Çapanoğlu Türkiye Gemi Sanayii personel daire başkanıydı. Haliç tersanesinde çok büyük döküm kum havuzları olduğunu ücreti karşılığında ve belki de piyasadan daha ucuza döküm yaptırabileceğimi söylemişti. Bende gidip mühendislerle görüşmüştüm. Çok büyük ve çok mükemmel bir dökümhaneleri vardı ama dökümleri belirli günlerde yaptıkları için çalışma şansımız olmamıştı.

Bay Kosta’nın morali bozuldu zaten kırmızımsı olan yüzü iyice kızardı. “Boyahane Makine Bakım” ustabaşısı Halis Hoca’yı (Halis Kahraman) göstererek,

— Eeeeee! Dikkat etmiyorlar sanki gavur malı bu (aynen böyle söyledi), olmaz ki e, olmaz ki start stop, start stop” diye ustabaşını suçlayınca, o’da o kızgınlıkla içini boşaltıverdi.

O dakikaları hiç unutmadım. Ortam zaten gürültülü olduğundan o da kızgınlıkla bağıra bağıra cevap verdi.

  • “Fazla mal yapalım diye kazanın durmasını bekletmeyen sizsiniz. Start stop, start stop yaptıran sizsiniz, böyle yapa yapa kazanın ..…koyduk işte” deyiverdi.

Vallahi aynen yukarda yazdığım gibi söyledi. Ben içimden eyvah dedim ve Bay Kosta’ya baktım. Koç gurubunun amiral gemisi Arçelik fabrikalarının kurucusu ve kendisi de zaman zaman ağzından küfür kaçıran Sayın Lütfü Doruk Bey, “küfür, ruhun yelpazesidir” dermiş. Engin tecrübesi olan Bay Kosta bunu biliyor muydu acaba, bir tepki göstermedi öylece baktı.

Halis Hoca şunu demek istiyordu. Bu büyüklükte ve ağırlıktaki bir kazanın, çalışmasını tamamlayınca kendi kendine yavaşlayarak durmasını beklemek yerine, siz zamandan kazanalım daha fazla üretim yapalım diye stop kumandasını kullandırıp ani durduruşlarla en sonunda kazanı patlattınız.

Bay Kosta,  bana dönüp,

  • “E, ne olacak şimdi” dedi.

Tam o sırada atölyemizin şefi çok sevdiğim değerli arkadaşım Naci Acar geldi. Her zaman ki sakin tavrıyla,

       —“Ben bunun bir yedeğini sanki bir yerde gördüm” dedi.

Aman bre.

       — “Nerde gördün Naci Ustam” diye hepimiz birden heyecanla atıldık.

  • “Valla bir yerde gördüğümü hatırlıyorum, fabrikayı bir dolaşayım bakayım” dedi. Koca fabrikanın neresi dolaşılacak? Hep beraber fabrikayı dolaşmaya çıktık. Bay Kosta’nın şansından mıdır, Naci ustanın temiz kalbinden midir, boyahanenin arka kapısının büyük beton sundurmasının üzerinde birtakım hurdaların arasında döküm boya kazanını “bir balina” gibi yatıyorken bulduk.  Ama dökümden geldiği gibiydi. Çok büyük çapta aynası olan bir torna tezgâhında işlenmesi gerekiyordu. Hemen caraskal vinç ile indirip kapalı kasa 3 tonluk kamyonetimize yükledik. Şoförlerimizden birisinin sürücülüğünde, Naci Ustam  ve satınalma şefi Yılmaz Biryıldırır kardeşim ile birlikte Eyüp, Topçulardaki sanayi sitelerine götürdük. Kimi tavsiye ederlerse ona gidiyorduk. Kamyonetin kapaklarını açıp da işlenecek malzemeyi görenler” vay anam” deyip başka bir tornacıyı salık veriyorlardı. Sonun da Dursun Tığlı Usta ismindeki birisinde bu büyüklükte torna olduğu bilgisini edinince kamyonetimizi onun işyerinin önüne çektik.

Dursun Usta, santrifüj kazanını görünce hayretle karışık,

  • “Ağanın bu bayağı büyükmüş” dedi. Sözüne “Ağanın” diye başlamasından hemen anladım, eminim Kastamonu taraflarındandı ve öyle çıktı, Abana’lıydı.  Çok sevdiğimiz bir terzi ağabeyimiz de Tosya’lıydı oda önemli bir şey söyleyecekse “ağanın” diye başlardı. Bu yüzden Dursun Ustaya kanım ısındı, hemen ahbap olduk. Dedim ki sabahtan beri atölyeleri geziyoruz kimse bunu torna etmeyi göze alamadı Allah razı olsun birisi sende bu büyüklükte torna olduğunu söyledi ve adresini de tarif edince sana geldik. Dedi ki,
  • Biz üç arkadaş Karaköy, Perşembe pazarındaki Kalafat yerinde “Küçük Sanat Kooperatifini” kurduk bende başkanı oldum. Sadece biz üç arkadaş Polonya’dan bu torna tezgahlarını getirttik. İstanbul’da bizden başka kimsede yok.

Değerli okurlar, Kalafat yeri, Karaköy Perşembe Pazarının (Tersane caddesi) Azapkapı tarafında ve Haliç’in kıyısında büyükçe bir alanı kapsardı. Burada gemilere parça üreten atölyeler ve onlara çelik çubuklar, platinalar (10 mm. den kalın saçlar) satan işyerleri vardı. Ben de atötölyemizde kullanılmak üzere buradaki iş yerlerinden değişik kalınlıkta ve sertlikte çelik çubuklar ve dişli yapımında kullanılmak için daire şeklinde değişik kalınlıkta ve çaplarda platinalar kestirirdim. Birgün, 2,5 tonluk Bedford kamyonumuzu bunlarla doldurup ana caddeye çıkmıştık ki araçlar hız yapmasın diye yola uzatılan çok kalın hurda gemi halatın (palamar) üzerinden atlayan kamyonun kasasının arka kapak kilidi açıldı ve değişik kalınlıkta onlarca çelik çubuk yola saçıldı. Büyük bir şans eseri arkamızda bir otomobil olmaması sonu çok kötü bitecek bir faciadan bizi kurtarmıştı. Sayın Bedrettin Dalan’ın belediye başkanlığı döneminde Kalafat yerindeki bu işyerleri kamulaştırıldı ve yıkılıp temizlendi.  

Dursun Ustaya dedim ki,

  • “Kazana bakışından anladım canımızı çok acıtacaksın, canımızı çok yakma.” Hitabım çok hoşuna gitmiş olacak ki kahkahasını tutamadı, uzun süre güldü. Birbirimize daha da ısındık. Kravatlı, takım elbiseli giyimi ve tavırlarıyla güngörmüş, kendini geliştirmiş bir imajı vardı.
  • “Beş günde veririm” dedi.
  • “Olmaz Dursun Ustam, tornanı 24 saat çalıştıracaksın iki gün sonra gelip alacağım” dedim.
  • “Üç gün” dedi. Üçüncü gün akşamüzeri aldık. Bu olay yaşantımda iz bırakmış çok önemli olaylardan birisi olduğundan üzerinden kırk yıl geçse de daha dün yaşanmış gibi. Dursun Tığlı ismi hafızamda derin iz bırakmış.

Birde hazırlama dairesinde de alt soğutma kanalı müşterek 12 iplik tezgahının dev gibi 12 elektrik motoru yanmış 12 günde yeni motorlar ve yeni parçalar ile tekrar hizmete almıştık. Her birinde 48 kömür olan dev gibi elektrik motorları hurdaya çıkarılıp yeni motorlar ve onları tezgahlara akuple edecek onlarca yeni parça teknik resimlerini yedek parça imal ettirdiğimiz atölyelere dağıtmıştık. Ayrı ayrı yerlerde imal edilecek bu parçaları birleştirirken problemler çıkabileceğini, işin aksayacağını düşünerek işin tamamını tesisler müdürümüz Sayın Mesut Düzkaya’nın onayını alarak atölyeleri yine Topçularda olan Asil Makinanın sahibi Sayın Hasan Kılıçkıran’a vermeyi ve onun sorumluluğunda işin tamamlanmasını sağlamış Mesut Bey’in takdirine mazhar olmuştum. Aslında başarı Sayın Hasan Kılıçkıran’ındı ama bir teşekkür yazısı vermek aklımıza gelmemişti. Sayın Hasan Kılıçkıran bugün imalattan sorumlu oğlu ve ihracattan sorumlu kızı ile Uzakdoğu dahil dünyanın birçok ülkesine tekstil yedek parçası ihraç ediyor.  Onu da başka bir yazımda anlatırım.

Halis Ustam emekli olunca Aydın’a yerleşmiş, sağlıklı bir ömür diliyorum. Bay Kosta bir Türk Hanımla evlenmişti ömrü vefa etmedi, toprağı bol olsun. Dursun Tığlı Ustam kendini emekli etmiş. İstanbul Sahrayı Cedit ’de oturuyor torunlarını seviyor, yazlarını Gebze’deki 10 dönüm bahçe içindeki yazlığında geçiriyor, sağlıklar diliyorum. Naci Acar Ustam daha emekli olmadan Topkapı Maltepe de kendine şiir gibi bir atölye kurmuştu. Emekli olunca işi büyüttü. O’da kız ve erkek çocukları ile tül üreten makinelerin yedek parçalarını üretiyor ve birçok ülkeye ihraç ediyorlar.  Şimdi yazları Şiledeki yazlığında geçiriyor zaman zaman telefonla eski günleri yad ediyoruz, kulakları çınlasın, sağlıklar diliyorum. Benim yaşım da 77 oldu, ben de izninizle anılarımı alıp çıkayım Kuşadası’ndaki kerevetime. Sizde sağlıkla kalın inşallah.

OKUR YORUMLARI
Ahmet KAPANCI
12.12.2021 16:21:12

Çok güzel bir anı yazısı olmuş, elinize sağlık, iş bitirmek , böyle gayretkeş, meraklı, heyecanlı ve istekli olunca hele hele Yunus’un dediği gibi “gelin tanış olalım, işi kolay kılalım” öngörüsü ile

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ