Değerli okurlar, Göktürk ve Uygur metinlerinde “bayram mefhumu” râma kelimesi ile ifade ediliyor.  Râma'nın anlamı “sevinç, neşe, huzur, mutluluk, sükûn” demek.

Rama kelimesini, anlamıyla (sevinç, neşe, huzur, mutluluk, sükûn) birlikte tarihin tozlu sayfalarında bırakıyorum. Çünkü bir anlamı kalmadı. Hükümetler bayram tatillerini bir kaç gün uzatınca halkımız, bir nefes alayım birkaç gün olsun bir yerlere kaçayım telaşesi ile yollara düştü. Hem cebindeki paradan hem canından olmaya başladı. Gazeteler televizyonlar Kurban kesimlerinin yarattığı kanlı görüntülerin yanına yollar kan içinde diye manşetler atmaya başladılar. Metal akan bir dereye benzeyen karayolları birkaç gün öncesinden yine aynı manzaraları gösteriyor.

Televizyon yoktu. Üç radyo istasyonu vardı. Uzun dalgadan (1648 metre) yayın yapan Ankara radyosu ve neredeyse mahalli yayın yapan orta dalga İstanbul ve İzmir radyoları. Bütün Anadolu genelde Ankara radyosunu dinlerdik. İstanbul Teknik üniversitesinin deneme yayınlarından sonra 1990 yılından itibaren özel televizyon kanalları yayına başladı ve halkımız radyodan sonra televizyon denen kutuyu da almaya başladı.

Arife akşamı tüm aile banyo yapar, bayram sabahları Cennetmekân babamız Muammer Çapanoğlu ile erkenden kalkıp bulunduğumuz şehrin bize yakın camisine giderdik. Babam namazı caminin içinde kılmak isterdi bu yüzden erkenden camide olurduk. Belki de bulunduğu mevki icabı böyle düşünürdü. Namaz vakti gelene kadar dizlerimiz kırılır durmadan şekil değiştirirdik. Ne eziyetti yarabbi.   Babamın vefatından sonra İstanbul'a yerleşince yakınımızdaki Laleli Camiine yanımıza aldığımız iki seccade halı ile gitmeye başladık. Namazımızı caminin içinde değil kocaman mermer kaplı avlusunda kılıyorduk.

Cami dönüşü radyomuzu açardık. Radyolar her dini bayram sabahı sanki mecburmuş gibi yarım saat kadar Mustafa Kandıralı'dan oyun havaları çalardı. O kadar mutluyduk ki yani o kadar olur.

Rahmetli annemin kurban kesme ısrarı da İstanbul gibi bir şehirde ayrı bir dertti. İki kardeş hijyenik kuralların hiçe sayıldığı, pazarlıkta kol koparan kurban pazarından aldığımız kurbanı aracımızın bagajında getirip 6. kattaki balkonumuzda birkaç gün besler sonra güçlükle bulduğumuz bir kasaba bayram günü kestirirdik. Sonra Topkapı Fukaraperver cemiyetini keşfettik. Çok düzgün çalışan bir cemiyetti. Bir ayakkabı fabrikası sandıklar dolusu ayakkabı bir hazır giyim fabrikası onlarca palto bağışlamıştı. Aşhanesin de pişirilen yemekler çevredeki fukaralara ücretsiz olarak veriliyordu.  Kurbanı orada kestirmeye ve oraya bağışlamaya başladık. Kurbanı çok güzel tekbir getirerek ve hayvanı üzmeden kurban eden bu amca vefat edince Kurban kesimi işi aksamaya başladı. Okmeydanı'n da ki Darülaceze'ye götürmeye başladık. Sonra rahmetli kardeşim Haluk Çapanoğlu Müdürü ile ahbap olmuştu. Müdür bey demiş ki herkes kurban getiriyor o kadar fazla oluyor ki satmak zorunda kalıyoruz. Bunun yerine para bağışı yapsalar daha doğru olacak. Annemi zorlukla ikna ederek para bağışı yapmaya başladık. 

Burada bir paragraf açayım. Yıllar sonra sanırım 1993 ya da 1994 yılında maiyetimde çalışan bir arkadaşımız vazgeçirme ısrarımıza rağmen eşinin bileziklerini bozdurarak kurban kesmişti. Kendince ne kadar sevaba girmişti acaba?

Bektaşiye sormuşlar, Ramazanı mı seversin Bayramı mı? İkisini de sevmem demiş. Neden demişler ikisi de Arnavut ondan demiş.  Sanırım Arnavut komşuları ile pek arası yokmuş.

Bu fıkra da olduğu gibi dini bayramlarda mukallit yazarlarımız illa Bektaşilerle ilgili fıkralar yazarlardı. Bektaşi kimdir? Bektaşi Hacı Bektâş-ı Veli yolunda olan onun felsefesini benimseyen ona inanan kalben bağlanan kimsedir.  Ben de öyleyim. Alevi değilim ama külliyesini her ziyaretimde aşırı heyecanlanırım gözyaşlarımı zapt edemem. Köy Bektâşîlerine Alevî denildiği hâlde Şehir Bektâşîlerine Bektâşî denilir. Bektaşi fıkraları da Nasrettin Hoca fıkraları gibi bir yandan güldürürken bir yandan da ders niteliğindedir.

Bektaşi vatandaşımızın hoşlanmadığı Arnavut komşusundan 2006 sayımına göre sadece İstanbul Bayrampaşa da 65 bin Arnavut vatandaşımız varmış. Emniyet müdürlüğünden emekli bir ağabeyimiz vardı. Çok güzel Arnavut taklidi yapardı. En güzeli de köşkte oturan zengin bir hanımın bahçıvan olarak çalıştırdı açık sözlü Arnavut bahçıvan taklidiydi. Bu hoşsohbet hanımefendi, misafirlerini topladığı günlerde bahçıvanı çağırır güllerin dibindeki kurtların büyüklüğünü sorarmış. Bahçıvan da işaret parmağını ölçü olarak kullanıp "na boyle boyle kurtlar var …na koyun" diye anlatırmış. Aslında hanımın misafirlerine asıl duyurmak istediği cümleyi tamamlayan küfürmüş.

Bayram ve Ramazan derken nereye geldik. Değerli okurlar hepimizin mutlaka bu iki isimde akrabası, dostu, arkadaşı vardır. Ramazan isminde yaklaşık 138 bin vatandaşımız varmış ve Ramazan ismi çok popüler 100 isim arasındaymış.  Benim de çok değerli Ramazan dostum var. Kemani Ramazan Uslu hocam ve oğlu yaylı sazlar virtüözüdürler. Allah eksiklerini göstermesin.

Bayram isminde de 372 bin küsur vatandaşımız varmış. Türkiye de her 219 kişiden birinin ismi Bayrammış meğer. Ataköy'deki Taksi durağımızda da taksisi olan Karadenizli bir kardeşimiz vardı. Onun da ismi Bayram'dı. Kıymet verdiğim bir kardeşimizdi. Geç vakit bir yerden geldiğimizde aracımı park ederken "kadir abi bir kahve içelim diye eşimi ve beni durağa davet eder tatlı sohbeti ile bizi gece 02.00 ye kadar oturdu.

Bayram yazımı memleketim Yozgat'tan.  Gerçekten yaşanmış fıkra gibi bir olayla sonlandırayım. Yozgat’ta bir deyim vardır. “Var yurduyun kıymetini bil Derekemal” derler. Derekemal Yozgat’ın Çayıralan ilçesine bağlı dere içinde gözden uzak bir köy. Çok eski yılların birisinde bir yaz günü köylüler kendi aralarında sohbet ediyorlar.  Birisi derki “yahu bu sıralar Ramazan olması lazım. Ramazan ne zaman hiç haberimiz yok. Biz ne vakit oruç tutacağız?”

 Kimse doğru dürüst bir cevap veremez. Sonunda Çayıralan’a bir adam gönderip soruşturması için karar alırlar ve birisini gönderirler. Adam Çayıralan’a varır ki ortamda bir değişiklik var, bazı dükkânlar kapalı, insanların kılık kıyafetleri düzgün. Gözüne kestirdiği birisine sorar  "Hemşerim, ne var ne yok, bu dükkânlar neden kapalı.” O da “Bayram hemşerim haberin yok mu” diye cevap verir. Ne bayramı deyince “Ramazan bayramı, ondanda mı haberin yok” der. Derekemal’li bozuntuya vermez ama için için de sevinir. Köye gelince bir tepenin üzerine çıkar oradan bağırır. “Var yurduyun kıymetini bil Derekemaaaal, 30 Ramazan geçmişte oruçtan haberin olmamış.”

Kurban Bayramınız mübarek (kutlu, bereketli) olsun.

OKUR YORUMLARI
Rauf Aktolga
24.06.2023 11:59:00

RAMA, Göktürklerde ve Uygurlarda RAMA "tam kelime olarak yok". Uygur metinlerinde var ama RAMA şeklinde yok. Niçin BAYRAM'a yakıştırmışlar, anlamsız. Sonuç olarak, kendileri ile ilgisi olmayan HİNT Tanrısı'nın AVATAR'nın adı sadece. HİNTLİ'lerin hem RAMA'sı hem de KRİŞNA'sı "mavi derili Tanrı VİŞNU'nun, yeryüzünde görünen "mavi derili" AVATAR'ıdır. Bu nedenle tüm resimlerde "mavi suratlıdırlar". TANRI'ların "sevinç, neşe, huzur, mutluluk, sükûn” içinde oldukları aşikar da, 1 buçuk milyar HİNTLi "sefalet" içinde yaşıyor. Arthur C. Clarke, RAMA konulu "seri" romanlar yazmış.

Ali Dinç
24.06.2023 11:20:24

Kurban Bayraminız kutlu olsun.Dilinize,yüreğinize ve emeğinize sağlık.🙏

Alim Gürerk
24.06.2023 11:05:17

Sayın Çapanoğlu, Eşinizin ve sizin bayramınızı kutlarız. Saygı ve sevgilerimizle, Sema & Alim Gürerk 24.06.2023 Kuşadası

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ