28 Mayıs 1964, bu gün babamın öldüğü gün. Onu, bundan tam 53 yıl önce Çanakkale de işinin başındayken (T. İş Bankası) kaybetmiştik. Benim babam 1917 Yozgat doğumlu, sekizinci göbekten Çapanoğlu torunu olan Muammer Çapanoğludur. Cennetmekân Muhlis Beyin oğludur. Yozgatımızın canlı tarihi değerli Yılmaz Göksoy Hocam O yıllarda Yozgatta sadece Muhlis Beye bey denirdi. Yaşadığı dönemde yalnız Çapanoğullarının değil tüm sıkıntıdaki Yozgatlının hamisiydi, onu hep kolları manşetli güzel paltosuyla hatırlarım der.
Babam, 1930 lu yıllarda İstanbul Sultanahmetteki Yüksek Ticaret Mektebinden mezun olmuş. Sene, 1935-1936. İstanbulda yüksek tahsil yapan Yozgatlı talebeler ile Malatyalı talebeler aynı yurtta kalıyorlar. Malatyalı talebelerden Hamit Fendoğlunun kabadayı hareketlerinden hem Malatyalı talebeler hem de Yozgatlı talebeler illallah demişler. Hukuk fakültesinde okuyan Yozgatlı merhum Av. Sururi Tuğrul Bey, o sırada Yüksek Ticaret Mektebinde okuyan (daha sonra Sultanahmet İkt. Tic.İlm. Akademisi oldu) ve Çemberlitaşta bir otelde kalan rahmetli babam Muammer Çapanoğlundan yardım istiyor. Hamit, ne bize nede kendi hemşerilerine yurtta dirlik vermiyor, şuna bir görünsen iyi olur diyor. Muammer Beyin Yozgat Lisesinde okurken 19 Mayıs kutlamalarında katıldığı spor dallarından madalyaları ve birincilikleri var.
Değişik dallarda arka arkaya birinci olunca o yıllarda Yozgat valisi olan Bekir Sami Baran Bey, biraz asabi bir ses tonu ile yanındakilere Bu çocuk kimin çocuğu diye sorar. Yakınında oturan dedem Muhlis Bey (Çapanoğlu) yavaşça Benim oğlum beyefendi deyince mahcup bir sesle tebrik ederim efendim demek zorunda kalır.
Bir süre güreşle de ilgilendiğinden 1.90 boyunda ve güçlü bir yapısı vardı. 2010 yılında Yozgatlı şair Hüzni babanın oğlu Sayın Fahrettin Öncül, Yozgat öğretmen evindeki sohbetimizde Muammer ağabey daha lise talebesi iken fötr şapka giyer, papyon kravat takardı. Boylu boslu idi kendisinden çekinirdik demişti.
Babam, yurda geliyor, Hamit Fendoğluna bir daha Yozgatlı talebelere dokunmamasını tembih ediyor. Av. Sururi Tuğrul Bey, 1969 yılında İstanbul, Cağaloğlundaki iş yerinde yaptığımız sohbette bu anılarını bana naklederken O günden sonra bir daha bize sataşamadı demişti.
Rahmetli Hamido, yıllar sonra XIII. Dönem Malatya Milletvekili seçildi. İsmet İnönünün hayatı boyunca odaya girdiklerinde ayağa kalktığı iki şahıstan birisi oldu. Kimilerine göre bir eşkıyadır. Bu söz ne kadar gerçeği yansıtır bilinmez elbette, ama üzerinde genellikle birkaç silah birden taşıdığı bilinirdi. 27 Mayıs ihtilalını yapan ve o sırada mecliste bulunan birçok milletvekilini dövmüş ve ihtilalin Generalini de boş geçmemiştir. Dönemin meşhur kabadayılarının bulunduğu Ankara Cicim'e geldiği zaman o dönemde meşhur olan Dündar Kılıç, Sarı Avni, Kürt Cemal gibi kabadayıları derinden etkilemiştir. Hamit Fendoğlu yıllar sonra Malatya Belediye Başkanı oldu ve Hamido lakabı ile anıldı.6 Nisan 1978 günü Malatyadaki evinde posta ile gönderilen bir bombanın patlaması sonucu, gelini ve iki torunu ile birlikte hayatını kaybetti. Allahın rahmeti üzerlerine olsun.
Sporun her türlüsünü yapan ve güreşle de ilgilenen babam, hiç unutmuyorum, 1955 yılında kendine güç denemesi yapmak isteyen 22 yaşlarındaki iki yeğenini iki kolu ile kafakola alıp nefessiz bırakmıştı. 1964 yılında vefatından sonra ancak birkaç kere giydiği İpekiş kumaşından diktirdiği paltosunu ben giymek istemiştim. 1.80 boyundaki ben paltonun içinde korkuluk gibi kalmıştım.
Muhlis Bey dedemin Çapanoğulları hadisesi sonrası 1922-1949 yılları arası Yozgatta inşaat ve kok kömürü müteahhitliği yaptığı dönemde babam, hem dedemin yanında bulunuyor hem de Yozgat CHP İl İdare Kurulu üyeliği yapıyor. 1948 yılında açık oyla halkevi başkanlığına seçiliyor, 1950 yılına kadar bu görevi yürütüyor. (Yozgat Halkevinin kuruluşu ve faaliyetleri (1932-1951) İbrahim Erdal) Yozgatlı ünlü öğretmen Fazlı Bilecen de 1940 yılında halkevinin dördüncü başkanı olarak seçilmiştir. 30 Aralık 1949 günü Çapanoğlu Büyük camiinde Cuma namazını kılarken beyin kanaması geçiren dedem Muhlis Beyin 62 yaşında ani vefatı ile neye uğradığını şaşıran babam. İhalesini aldıkları Alaca ve İskilipin şehir suyu şebeke inşaatlarını bitiremeyip iflas edince Maarif Vekili olan Atıf Benderlioğlunun tavassutu ile İş Bankasına memur olmak zorunda kalıyor. Ve biz Ankaraya taşınıyoruz. Babamın Halkevi başkanlığı böylece son buluyor.
1955 yılında Kırklareline tayini çıkınca o zamana kadar yürüttüğü Çapanoğlu Camii mütevelliliğini de (bir vakfın ya da benzeri bir şeyin yönetimi kendisine verilmiş olan kimse) yeğeni Avukat Nejat Çapanoğluna bırakmıştı. Onu asıl üzen de bu olmuştu. Çünkü hem bayramlarda Ankaradan Yozgata gidip sakal-ı şerifi kırk kat bohçasından çıkararak cemaate gösterip dini bir görevi yerine getirmenin manevi mutluluğunu yaşıyor hem de tarihe mal olmuş bir sülalenin temsilciliğini yapıyordu. Bir bayram beni de yanında götürmüştü. Sakal-ı şerifi çıkardığında yaşanan izdihamdan öylesine korkmuştum ki günlerce etkisinde kalmıştım. Türkiyede hemen her camide bir sakal-ı şerif vardır ama bunların içinde Çapanoğlu camiinde bulunanın gerçek olduğu kabul edilir. Zira Çapanoğlu Beyleri her yıl padişahlar tarafından Kâbeye gönderilen örtü ve hediyeleri götüren Sürre alaylarına komutanlık etmişlerdi. Bu gidip gelmeler sırasında Kâbedeki kutsal emanetlerden gerçek bir sakal-ı şerif getirmiş olabilirler diye düşünülür.
Bizim bundan sonraki hayatımız hep gurbette geçti. Tek zevki ara sıra evinde içebildiği bir duble rakısı oldu. Ben babamın da bağlama çaldığını bana aldığı bağlamayı çok keyiflendiği bir gün çalmasıyla öğrendim. Biraz keyiflenirse sofranın başında alçak bir ses tonu ile ezberindeki iki bozlaktan birini söylerdi;
Ufacık filizli de seyrek meşeli
Sarıçiçek de mor menekşe döşeli
Atamın otağı yerler nicoldu.
Arap atlı koca beyler nic'oldu
Dokuz boğumlu da kargının boyu
Düşmana at sürmek ecdadın soyu
Binmiş abidinim varıyom deyi
Boynu uzun arap atlar nic'oldu?
Arşın arşın çuha şalvar giyenler
Kazan kazan pilavları yiyenler
Sen ölme de ben ölüyüm diyenler
Emmim dayım yeğenlerim nic'oldu
Ya da şunu söylerdi;
Aman Babına da deli gönül babına
Koç Yiğitler de sığmaz oldu kabına
Ala çamın boz ardıcın dibine
Silah çatıp yatmamıza ne kaldı
Aman yaz gelip de yaz ayları doğunca
Bizim burdan göçmemize ne kaldı
Sarı çiçek mor menekşe bitince
Top top edip yolmamıza ne kaldı
Babınanın anlamını sözlüklerde aradım bulamadım. 23 Ekim 2009 günü rahmetli Süleyman Sökmen ağabeyime telefonda sormuştum Babına ne demek diye. Değerli ağabeyim Babına yiğitleme demektir diye engin bilgisini bir kere daha ispat etmişti. Telefon konuşmamızı da şöyle bitirmişti; Babına da yiğitleme adıdır/ Sürmeliler türkülerin tadıdır/ Çapanoğlu havalinin şahıdır/ O zamanları görenleri bi bilsen. Sonra telefon konuşmamızı yeterli görmemiş ki, Yozgat Gazetesindeki köşesinde de bana hitaben yine şu notu yazmıştı.
Sevgili hemşerim Abdülkadir Çapanoğlu, ben Süleyman Sökmen, ilginiz için çok teşekkür ederim. Babına "yiğitleme" manasına gelmektedir. Başka sorularınız veya görüşleriniz olursa beklerim.Sevgiler
Süleyman Sökmen -- 24.10.2009 12:34
Yozgatımızın yeri doldurulamayacak değerlerinden Süleyman Sökmen ağabeyimle 2003 yılından beri telefonla görüşüyor, bayramlaşıyorduk. Kimler Geldi Kimler Geçti, Dalya, Yozgatın Gerçek Türkü Öyküleri kitaplarını imzalayıp göndermişti. Allahın rahmeti üzerine olsun değerli ağabeyim.
Babamın keyfi yerindeyse masadan kalkamazdık oda Kırşehirin Çiçekdağına geçerdi.
Yar yar Çiçekdağı derler de var mı sana zararım
Yar yitirdim uğrun uğrun ararım
Anam böyle miydi yar seninle kavlü kararım
Şahım ey ömrüm ey
Yar yar engininde yavru şahin kışlamaz
Felek üsteledi peşim bırakmaz
Aman gönül kalesine gülle işlemez
Şahım ey ömrüm ey
Ve son yudumla bağlardı
Atalım mı küçük hanım atalım mı vay
Rakıyı da şaraba katalım mı vay
Senin için on beş sene yatalım mı vay
Hana vardım han değil
Penceresi cam değil
Bugün ben yâri gördüm
Ölürsem de gam değil
Hayatımız gurbette geçti demiştim. Ankara, Kırklareli, Afyon/Dinar, Niğde, Amasya, Çanakkale derken, 28 Mayıs 1964 yılında babam da dedem gibi Çanakkale de geçirdiği beyin kanaması neticesi da ha 47 yaşındayken bizi bırakıp gidiverdi. Geride lise talebesi iki erkek ve 3 yaşında bir kız evladı bırakarak. Kadere bakın ki babaannem vefat ettiğinde de babam 5 yaşındaymış. Anne özleminden kızına da annesinin ismini koymuştu, kızına da hasret gitti. Vefatından sonra ikinci dünya harbi esnasında yedek subaylığını yaptığı İstanbul Hadım köydeki ulaştırma taburu diplomasının arasında şu karalamasını bulmuştum.
Şu beyhude ömrüm hep böyle sürecek sandım
Meğer hep nakısta (eksi) yazılıymış bu benim bahtım
İkbali ile avunurken muhterem babamın
Avucumdan kayıp gitti ecdad-ı vatanım
27.05.2017
Babam, 1930 lu yıllarda İstanbul Sultanahmetteki Yüksek Ticaret Mektebinden mezun olmuş. Sene, 1935-1936. İstanbulda yüksek tahsil yapan Yozgatlı talebeler ile Malatyalı talebeler aynı yurtta kalıyorlar. Malatyalı talebelerden Hamit Fendoğlunun kabadayı hareketlerinden hem Malatyalı talebeler hem de Yozgatlı talebeler illallah demişler. Hukuk fakültesinde okuyan Yozgatlı merhum Av. Sururi Tuğrul Bey, o sırada Yüksek Ticaret Mektebinde okuyan (daha sonra Sultanahmet İkt. Tic.İlm. Akademisi oldu) ve Çemberlitaşta bir otelde kalan rahmetli babam Muammer Çapanoğlundan yardım istiyor. Hamit, ne bize nede kendi hemşerilerine yurtta dirlik vermiyor, şuna bir görünsen iyi olur diyor. Muammer Beyin Yozgat Lisesinde okurken 19 Mayıs kutlamalarında katıldığı spor dallarından madalyaları ve birincilikleri var.
Değişik dallarda arka arkaya birinci olunca o yıllarda Yozgat valisi olan Bekir Sami Baran Bey, biraz asabi bir ses tonu ile yanındakilere Bu çocuk kimin çocuğu diye sorar. Yakınında oturan dedem Muhlis Bey (Çapanoğlu) yavaşça Benim oğlum beyefendi deyince mahcup bir sesle tebrik ederim efendim demek zorunda kalır.
Bir süre güreşle de ilgilendiğinden 1.90 boyunda ve güçlü bir yapısı vardı. 2010 yılında Yozgatlı şair Hüzni babanın oğlu Sayın Fahrettin Öncül, Yozgat öğretmen evindeki sohbetimizde Muammer ağabey daha lise talebesi iken fötr şapka giyer, papyon kravat takardı. Boylu boslu idi kendisinden çekinirdik demişti.
Babam, yurda geliyor, Hamit Fendoğluna bir daha Yozgatlı talebelere dokunmamasını tembih ediyor. Av. Sururi Tuğrul Bey, 1969 yılında İstanbul, Cağaloğlundaki iş yerinde yaptığımız sohbette bu anılarını bana naklederken O günden sonra bir daha bize sataşamadı demişti.
Rahmetli Hamido, yıllar sonra XIII. Dönem Malatya Milletvekili seçildi. İsmet İnönünün hayatı boyunca odaya girdiklerinde ayağa kalktığı iki şahıstan birisi oldu. Kimilerine göre bir eşkıyadır. Bu söz ne kadar gerçeği yansıtır bilinmez elbette, ama üzerinde genellikle birkaç silah birden taşıdığı bilinirdi. 27 Mayıs ihtilalını yapan ve o sırada mecliste bulunan birçok milletvekilini dövmüş ve ihtilalin Generalini de boş geçmemiştir. Dönemin meşhur kabadayılarının bulunduğu Ankara Cicim'e geldiği zaman o dönemde meşhur olan Dündar Kılıç, Sarı Avni, Kürt Cemal gibi kabadayıları derinden etkilemiştir. Hamit Fendoğlu yıllar sonra Malatya Belediye Başkanı oldu ve Hamido lakabı ile anıldı.6 Nisan 1978 günü Malatyadaki evinde posta ile gönderilen bir bombanın patlaması sonucu, gelini ve iki torunu ile birlikte hayatını kaybetti. Allahın rahmeti üzerlerine olsun.
Sporun her türlüsünü yapan ve güreşle de ilgilenen babam, hiç unutmuyorum, 1955 yılında kendine güç denemesi yapmak isteyen 22 yaşlarındaki iki yeğenini iki kolu ile kafakola alıp nefessiz bırakmıştı. 1964 yılında vefatından sonra ancak birkaç kere giydiği İpekiş kumaşından diktirdiği paltosunu ben giymek istemiştim. 1.80 boyundaki ben paltonun içinde korkuluk gibi kalmıştım.
Muhlis Bey dedemin Çapanoğulları hadisesi sonrası 1922-1949 yılları arası Yozgatta inşaat ve kok kömürü müteahhitliği yaptığı dönemde babam, hem dedemin yanında bulunuyor hem de Yozgat CHP İl İdare Kurulu üyeliği yapıyor. 1948 yılında açık oyla halkevi başkanlığına seçiliyor, 1950 yılına kadar bu görevi yürütüyor. (Yozgat Halkevinin kuruluşu ve faaliyetleri (1932-1951) İbrahim Erdal) Yozgatlı ünlü öğretmen Fazlı Bilecen de 1940 yılında halkevinin dördüncü başkanı olarak seçilmiştir. 30 Aralık 1949 günü Çapanoğlu Büyük camiinde Cuma namazını kılarken beyin kanaması geçiren dedem Muhlis Beyin 62 yaşında ani vefatı ile neye uğradığını şaşıran babam. İhalesini aldıkları Alaca ve İskilipin şehir suyu şebeke inşaatlarını bitiremeyip iflas edince Maarif Vekili olan Atıf Benderlioğlunun tavassutu ile İş Bankasına memur olmak zorunda kalıyor. Ve biz Ankaraya taşınıyoruz. Babamın Halkevi başkanlığı böylece son buluyor.
1955 yılında Kırklareline tayini çıkınca o zamana kadar yürüttüğü Çapanoğlu Camii mütevelliliğini de (bir vakfın ya da benzeri bir şeyin yönetimi kendisine verilmiş olan kimse) yeğeni Avukat Nejat Çapanoğluna bırakmıştı. Onu asıl üzen de bu olmuştu. Çünkü hem bayramlarda Ankaradan Yozgata gidip sakal-ı şerifi kırk kat bohçasından çıkararak cemaate gösterip dini bir görevi yerine getirmenin manevi mutluluğunu yaşıyor hem de tarihe mal olmuş bir sülalenin temsilciliğini yapıyordu. Bir bayram beni de yanında götürmüştü. Sakal-ı şerifi çıkardığında yaşanan izdihamdan öylesine korkmuştum ki günlerce etkisinde kalmıştım. Türkiyede hemen her camide bir sakal-ı şerif vardır ama bunların içinde Çapanoğlu camiinde bulunanın gerçek olduğu kabul edilir. Zira Çapanoğlu Beyleri her yıl padişahlar tarafından Kâbeye gönderilen örtü ve hediyeleri götüren Sürre alaylarına komutanlık etmişlerdi. Bu gidip gelmeler sırasında Kâbedeki kutsal emanetlerden gerçek bir sakal-ı şerif getirmiş olabilirler diye düşünülür.
Bizim bundan sonraki hayatımız hep gurbette geçti. Tek zevki ara sıra evinde içebildiği bir duble rakısı oldu. Ben babamın da bağlama çaldığını bana aldığı bağlamayı çok keyiflendiği bir gün çalmasıyla öğrendim. Biraz keyiflenirse sofranın başında alçak bir ses tonu ile ezberindeki iki bozlaktan birini söylerdi;
Ufacık filizli de seyrek meşeli
Sarıçiçek de mor menekşe döşeli
Atamın otağı yerler nicoldu.
Arap atlı koca beyler nic'oldu
Dokuz boğumlu da kargının boyu
Düşmana at sürmek ecdadın soyu
Binmiş abidinim varıyom deyi
Boynu uzun arap atlar nic'oldu?
Arşın arşın çuha şalvar giyenler
Kazan kazan pilavları yiyenler
Sen ölme de ben ölüyüm diyenler
Emmim dayım yeğenlerim nic'oldu
Ya da şunu söylerdi;
Aman Babına da deli gönül babına
Koç Yiğitler de sığmaz oldu kabına
Ala çamın boz ardıcın dibine
Silah çatıp yatmamıza ne kaldı
Aman yaz gelip de yaz ayları doğunca
Bizim burdan göçmemize ne kaldı
Sarı çiçek mor menekşe bitince
Top top edip yolmamıza ne kaldı
Babınanın anlamını sözlüklerde aradım bulamadım. 23 Ekim 2009 günü rahmetli Süleyman Sökmen ağabeyime telefonda sormuştum Babına ne demek diye. Değerli ağabeyim Babına yiğitleme demektir diye engin bilgisini bir kere daha ispat etmişti. Telefon konuşmamızı da şöyle bitirmişti; Babına da yiğitleme adıdır/ Sürmeliler türkülerin tadıdır/ Çapanoğlu havalinin şahıdır/ O zamanları görenleri bi bilsen. Sonra telefon konuşmamızı yeterli görmemiş ki, Yozgat Gazetesindeki köşesinde de bana hitaben yine şu notu yazmıştı.
Sevgili hemşerim Abdülkadir Çapanoğlu, ben Süleyman Sökmen, ilginiz için çok teşekkür ederim. Babına "yiğitleme" manasına gelmektedir. Başka sorularınız veya görüşleriniz olursa beklerim.Sevgiler
Süleyman Sökmen -- 24.10.2009 12:34
Yozgatımızın yeri doldurulamayacak değerlerinden Süleyman Sökmen ağabeyimle 2003 yılından beri telefonla görüşüyor, bayramlaşıyorduk. Kimler Geldi Kimler Geçti, Dalya, Yozgatın Gerçek Türkü Öyküleri kitaplarını imzalayıp göndermişti. Allahın rahmeti üzerine olsun değerli ağabeyim.
Babamın keyfi yerindeyse masadan kalkamazdık oda Kırşehirin Çiçekdağına geçerdi.
Yar yar Çiçekdağı derler de var mı sana zararım
Yar yitirdim uğrun uğrun ararım
Anam böyle miydi yar seninle kavlü kararım
Şahım ey ömrüm ey
Yar yar engininde yavru şahin kışlamaz
Felek üsteledi peşim bırakmaz
Aman gönül kalesine gülle işlemez
Şahım ey ömrüm ey
Ve son yudumla bağlardı
Atalım mı küçük hanım atalım mı vay
Rakıyı da şaraba katalım mı vay
Senin için on beş sene yatalım mı vay
Hana vardım han değil
Penceresi cam değil
Bugün ben yâri gördüm
Ölürsem de gam değil
Hayatımız gurbette geçti demiştim. Ankara, Kırklareli, Afyon/Dinar, Niğde, Amasya, Çanakkale derken, 28 Mayıs 1964 yılında babam da dedem gibi Çanakkale de geçirdiği beyin kanaması neticesi da ha 47 yaşındayken bizi bırakıp gidiverdi. Geride lise talebesi iki erkek ve 3 yaşında bir kız evladı bırakarak. Kadere bakın ki babaannem vefat ettiğinde de babam 5 yaşındaymış. Anne özleminden kızına da annesinin ismini koymuştu, kızına da hasret gitti. Vefatından sonra ikinci dünya harbi esnasında yedek subaylığını yaptığı İstanbul Hadım köydeki ulaştırma taburu diplomasının arasında şu karalamasını bulmuştum.
Şu beyhude ömrüm hep böyle sürecek sandım
Meğer hep nakısta (eksi) yazılıymış bu benim bahtım
İkbali ile avunurken muhterem babamın
Avucumdan kayıp gitti ecdad-ı vatanım
27.05.2017
27.05.2017
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
Adınız ve Soyadınız
05.06.2017 10:10:00BENİM BABAM
Her yazınız gibi bu da çok güzel olmuş.Elinize sağlık.Bütün yorumlarımda söz ettiğim gibi, fırsat buldukça onları babama okuyup sizin vermiş olduğunuz bilgilere ilave bilgiler öğrenmeye çalışıyorum.Rahmetli dedem Avukat Kamil ERBEK saat kulesinden Sivas caddesine doğru inince soldaki en son binayı (eski otobüs yazıhanelerinin olduğu şimdi orta katı kafe olmuş olan )yaptırmadan önce orada eski ahşap bir ev var iken sahibi olmuş.Ahşap evin restorasyon çalışmaları sırasında parası yetmemiş ve rahmetli Muhlis bey dedeme o zamanın parası ile 10 bin lira borç vermiş.Dedem yaklaşık 2 yıl sonra ancak ödemiş parayı.(Faiz yok senet yok.)Babam rahmetli Muhlis bey çok şık giyinirdi çok efendi bir insandı diye anlattı.
Sizin babanızın başına gelen talihsiz olay sonrası Yozgat'a veda etmek zorunda kalmış olması beni oldukça hüzünlendirdi.Allah rahmet eylesin. Yeni yazılarınızda buluşmak dileği ile saygılarımı sunarım.
Ö.Serdar ERBEK
Muhsin Köktürk
29.05.2017 10:31:00Babanızla ilgili duygu dolu yazınızı büyük bir beğeniyle okudum. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Onun bayrağını kaldığı yerden sürdürüyorsunuz. Kaleminiz sürekli olsun.
Saygılarımla.
Sibel Manacıoğlu Oktay
27.05.2017 20:17:00Çok duyarlı ve güzel bir yazı olmuş.Babanız ne kadar gururlansa yeridir.