Değerli okurlar, hani bizde bir söz vardır ağzı olan konuşuyor derler. Evet, bilen bilmeyen ama ağzı olan herkes konuşuyor. Hiçbir şeyden haberi olmadığı halde bir partinin militanı olmuş kişiler kulaktan dolma bilgilerle kara propagandalara alet oluyorlar. Şimdi bunlardan sadece üçünü kısaca gözden geçirelim.
1950 seçimlerini kaybeden İnönü, CHPnin 27 yıllık iktidarının tek sorumlusu olarak görülür, tenkitler insaf tanımaz. Bir Anadolu seyahatinde Sivasta iki kız çocuğu CHPnin il merkezinde oturan İnönünün huzuruna çıkarılır ve ellerindeki kuru deve dikenlerini Paşaya verirken Sen bizi ekmeksiz, şekersiz bıraktın derler. Paşa gayet sakin Evet yavrum doğrudur, sizi ekmeksiz, şekersiz bıraktım ama babasız bırakmadım der.
İnönü zamanında ekmek karne ile dağıtıldı, kuyruklar vardı. CHP halkı yokluğa mahkûm etti derler. Doğrudur, ama işin gerçeği bu değildir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ülke ekonomisi zaten yokluk içindeydi. Birinci Dünya Savaşı ve arkasından gelen 1929 DÜNYA EKONOMİK BUHRANI tüm dünyayı açlığa sefalete sürüklemişti. O yıllarda dünyanın en güçlü devleti olan İngiltere dâhil, hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinde yiyecek, içecek, petrol, ayakkabı gibi bütün temel ihtiyaçlar aynen bizde olduğu gibi karne ile dağıtılıyordu.
Osmanlı yönetimindeki Türkiye de mağlup sayıldığı savaştan böyle çıkmıştı. Ülkede hiçbir şey yoktu. Bu şartlar altında Milli mücadele yapıldı ve Osmanlıdan geriye miras olarak ekonomik alt yapısı bitmiş bir mirası ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu.
Ve 1939 da 2. Dünya Savaşı patlak verdi. Bu savaş, insanlık tarihindeki en büyük ve en kanlı savaştır ve 40-50 milyon insan hayatını kaybetmiştir.
İnönünün politikası, Türkiyeyi, her ne pahasına olursa olsun savaştan uzak tutmaktı. Türkiye, bir saldırıya uğramadığı sürece savaşa katılmayacaktı. Örneğin, İngiltere Başbakanı Winston Churchill, 1941 yılının Ocak ayında İnönüye yolladığı bir mektupta, Türkiyenin İngiliz uçaklarına üs vermesini istemişti. İngiliz uçakları, Almanlar Bulgaristana girdiği takdirde, Türkiyedeki üslerden kalkıp, Romanyadaki petrol kuyularını bombalayacaktı. Ancak İnönü, İngilizlere üs vermenin Türkiyenin doğrudan doğruya savaşa girmesi demek olacağından, Churchillin bu önerisini kabule yanaşmamıştı.
Müttefik Devletlerin savaşa girme konusundaki baskılarına daha fazla dayanamayan İsmet Paşa, 2 Ağustos 1944te Almanya ile diplomatik ilişkilerini kesti.
3 Ocak 1945te de, Japonya ile diplomatik ilişkilerini kesmeye karar verdiğini açıkladı.
İsmet Paşanın en büyük Korkusu, Almanyanın Türkiye üzerinden Rusyaya savaş ilan etmesiydi.
İşte bu sebeplerle İsmet İnönü, Türkiyeye yönelik muhtemel bir saldırıda, camilerin hedef alınmayacağını düşünerek, müzelerimizdeki tarihi ve dini değeri olan eserleri, zarar görmemeleri için, bazı camilere koydurarak koruma altına almıştır. Evet, İsmet İnönü, 1939-1946 arasında bazı camileri depo yapmıştır, ama bu depolar, Kutsal emanetler, Hz. Muhammedin sancağı, kılıcı, hırka-i saadeti, Hz. Osmanın kanlı Kuranı Kerimi gibi dinsel ve tarihsel değeri olan eşyaların deposudur.
Örneğin, Topkapı Sarayındaki Kutsal Emanetler, bu emanetlerle ilgilenen görevlilerle birlikte Niğdeye götürülerek, Niğdedeki bazı camilere konulmuştur. Dolayısıyla, Kutsal Emanetlerin bulunduğu bu cami depolar, ibadete kapatılmış ve kapısına kilit vurulup asker dikilmiştir. Çünkü İsmet İnönü, bu Kutsal Emanetlerin korunmasına çok büyük bir önem vermiştir.
Nitekim kıymetli tarihi eserler, Kurtuluş Savaşı yıllarında da yine bazı camilerde saklanmış, bu nedenle yine o camilerin kapısına kilit vurulup, kapısına nöbetçi dikilmiştir. Savaş yıllarında soğuk hava depoları olmadığından stoklanan buğdaylar yine bazı camilerde muhafaza edildi. Silolarda toprak altında stoklanan gıda maddeleri kısa sürede bozuldu ve imha edildi. Başka çare bulanamadığı için gıda maddeleri, askeri malzemeler camilerde depolanmaya mecbur kalındı. Hz Ömer zamanında da böyle yapılmıştı. Doğal olarak bu dönem içinde halka bazı ihtiyaç maddeleri karne ile verildi. Bu son derece sıradan ve olması gereken bir önlemdi. Ki o zamanlar dünyada 32 milyon insan ölüyordu. Dünya ekonomisi bitmiş durumda, halk ekmek bulamıyordu.
Birçok yayında bulabilirsiniz, Alman işgali altındaki Rus halkının soğuk ve karlı kış mevsiminde yiyecek yok, yakacak yok, barınacak yer yok halini bir okusanız ağlayacak duruma gelirsiniz. Avrupada, zaten yoksul olan halk, savaş bitene dek bayağı sıkıntı çekmişti.
Avrupalı devletler in ve Rusyanın baskısı altında bulunduğumuz bu çok sıkıntılı ve stresli günleri İsmet Paşanın damadı Metin Tokerin anılarından okuyalım;
Türkiyede bir adam geç saatlere kadar gözünü kırpmamaktadır. Bu, İsmet İnönüdür.
Ankarada Çankayada ve İstanbulda Dolmabahçe veya Yalovada olayları hem büyük dikkatle, hem de geniş endişeyle izlemektedir. İnönü, Alman ordularının mutlaka harekete geçeceklerini bilmektedir. Ama hangi yöne?
İsmet İnönü Yalovadadır ve müthiş bir sinir gerginliği kendisine hâkimdir. Ve bir sabah, pek erken saatte beklenen haberi Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderimandan alır. Alman orduları Kuzeyden Sovyetler Birliğine karşı harekete geçmiştir.
Ankaradaki Anderiman derhal telefonla Yalovayı arar. Haberin İsmet İnönüye ulaştırılmasını istemektedir. Fakat Cumhurbaşkanı uyumaktadır. Odasına kim girecek, kim onu durumdan haberdar edecektir. Nöbetçi yaverin aklına, o sırada Yalovada bulunan Ömer İnönü gelir.
Babasını Ömer uyandırır:
Almanlar Rusyaya karşı taarruza geçmişler
İsmet İnönü bir an oğlunun yüzünü seyreder.
Sonra yatağının üzerine bağdaş kurar ve başlar kahkahalarla gülmeye. Bir dakika, iki dakika, üç dakika
Babasını hiç böyle görmemiş olan Ömer şaşkınlıkla bakar. İsmet İnönü kahkahalarına devam etmektedir. Ta ki gözlerinden yaş gelene kadar.
Bu üzerinden bir kâbus kalkmış olan adamın boşalmasıdır
Bir yandan İsmet paşa ve hükümet, diğer yandan Türk halkı çok sıkıntılı bir dönem yaşadı (Büyüklerinizin çoğunun nüfus kâğıdında bu mühürleri görebilirsiniz) ama Türkiyede çocuklarımız babasız, kadınlarımız kocasız kalmadı. Nitekim İnönünün kendisine Sen bizi ekmeksiz, şekersiz bıraktın. diyen bir çocuğa verdiği Ben sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım. cevabı dönemi en güzel özetleyen ifadedir.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Cumhuriyet Hükümetleri ve özel teşebbüs yurdun her yerinde onlarca fabrika kurdular. Bunların bazıları gerçekten stratejik öneme sahip fabrikalardı. İskenderun ve Ereğli Demir Çelik Fabrikaları, Kâğıt fabrikaları, Şişe ve cam fabrikaları, Lastik fabrikaları, Sümerbank fabrikaları, Şeker, Çimento vs. onlarca fabrikalar. Milli ve özel bankalar, KİT ler dediğimiz Kamu iktisadi Teşebbüsleri, Demir Yolları hep bu dönemlerde kuruldu inşa edildi.
Ve geldik 14 Ekim 1974 genel seçimlerine. Siyaset arenasında Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi, Bülent Ecevit liderliğindeki CHP, Alparslan Türkeş liderliğindeki MHP ve seçimlerden hemen önce kurulan Milliyetçi Selamet Partisi, seçimler için kıyasıya mücadele ettiler. Adalet Partisi kazanacak sanılıyordu ama yapılan seçimde büyük bir sürpriz yaşandı, CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakanın liderliğindeki Milli Selamet Partisi hükumeti kurdu.
Seçilmelerinden on ay sonra, 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrısta Makariosa karşı darbe yapıldı. Darbe nedeniyle Makarios Kıbrıstan kaçmak zorunda kaldı. Londra ve Zürih görüşmelerinden bir sonuç çıkmaması nedeniyle 20 Temmuzda Garantör Devlet olarak Türkiye Adaya müdahale etti. Görüş olarak birbirine taban tabana zıt iki parti, CHP-MSP Koalisyon Hükumeti döneminde Barış Harekâtı adı verilen müdahale yapıldı. Kıbrıs Barış harekâtının büyük bir başarı ile sonuçlanmasına rağmen hükumet krizleri çözülemedi.
Çünkü Kıbrıs Harekâtından dolayı Amerika Türkiyeye sıkı bir ambargo uyguladı. Türkiye, dışa bağımlı olduğu tüm tüketim maddelerinin temininde güçlüklerle karşılaştı, savaşta yaşamadığını bu ambargo da yaşadı. Ecevit, isim vermeden ABDye şu mesajı iletiyordu: Deniz aşırı bir ülkenin kongresinin insafına bağlı halde durmasına gücümüz yetmez. Başımızın çaresine bakmak durumundayız. Muhakkak bunun bazı siyasi sonuçları olacak. Ambargo neticesi Petrol ve tüp gaz kuyrukları oldu. Araçlarımıza 15 litreden fazla benzin ya da motorin verilmedi. Tasarruf ettiğimiz benzinleri en güvenli yer olarak yattığımız karyolaların altında muhafaza ettik. Arabası olan her ev her an patlama riskli yer oldu. Tüp gaz temin edemeyen mutfaklarda yemek pişmedi. Tüp gazla ısınan bürolar, evler buz gibi kaldı. En son Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye'yi, Kıbrıs Harekâtı için 90 milyon Euro tazminat ödemeye mahkûm etti. Türkiye bu tazminatı ödemedi.
Biz bu günleri unutmadık, sizde unutmayınız. Birilerinin, Mustafa Kemal Atatürk, İsmet Paşa ve silah arkadaşları ile Dünyanın takdir ettiği ve birçok ülkenin örnek aldığı Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde söylediği yalanlara inanmayınız.
29.07.2019
1950 seçimlerini kaybeden İnönü, CHPnin 27 yıllık iktidarının tek sorumlusu olarak görülür, tenkitler insaf tanımaz. Bir Anadolu seyahatinde Sivasta iki kız çocuğu CHPnin il merkezinde oturan İnönünün huzuruna çıkarılır ve ellerindeki kuru deve dikenlerini Paşaya verirken Sen bizi ekmeksiz, şekersiz bıraktın derler. Paşa gayet sakin Evet yavrum doğrudur, sizi ekmeksiz, şekersiz bıraktım ama babasız bırakmadım der.
İnönü zamanında ekmek karne ile dağıtıldı, kuyruklar vardı. CHP halkı yokluğa mahkûm etti derler. Doğrudur, ama işin gerçeği bu değildir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ülke ekonomisi zaten yokluk içindeydi. Birinci Dünya Savaşı ve arkasından gelen 1929 DÜNYA EKONOMİK BUHRANI tüm dünyayı açlığa sefalete sürüklemişti. O yıllarda dünyanın en güçlü devleti olan İngiltere dâhil, hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinde yiyecek, içecek, petrol, ayakkabı gibi bütün temel ihtiyaçlar aynen bizde olduğu gibi karne ile dağıtılıyordu.
Osmanlı yönetimindeki Türkiye de mağlup sayıldığı savaştan böyle çıkmıştı. Ülkede hiçbir şey yoktu. Bu şartlar altında Milli mücadele yapıldı ve Osmanlıdan geriye miras olarak ekonomik alt yapısı bitmiş bir mirası ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu.
Ve 1939 da 2. Dünya Savaşı patlak verdi. Bu savaş, insanlık tarihindeki en büyük ve en kanlı savaştır ve 40-50 milyon insan hayatını kaybetmiştir.
İnönünün politikası, Türkiyeyi, her ne pahasına olursa olsun savaştan uzak tutmaktı. Türkiye, bir saldırıya uğramadığı sürece savaşa katılmayacaktı. Örneğin, İngiltere Başbakanı Winston Churchill, 1941 yılının Ocak ayında İnönüye yolladığı bir mektupta, Türkiyenin İngiliz uçaklarına üs vermesini istemişti. İngiliz uçakları, Almanlar Bulgaristana girdiği takdirde, Türkiyedeki üslerden kalkıp, Romanyadaki petrol kuyularını bombalayacaktı. Ancak İnönü, İngilizlere üs vermenin Türkiyenin doğrudan doğruya savaşa girmesi demek olacağından, Churchillin bu önerisini kabule yanaşmamıştı.
Müttefik Devletlerin savaşa girme konusundaki baskılarına daha fazla dayanamayan İsmet Paşa, 2 Ağustos 1944te Almanya ile diplomatik ilişkilerini kesti.
3 Ocak 1945te de, Japonya ile diplomatik ilişkilerini kesmeye karar verdiğini açıkladı.
İsmet Paşanın en büyük Korkusu, Almanyanın Türkiye üzerinden Rusyaya savaş ilan etmesiydi.
İşte bu sebeplerle İsmet İnönü, Türkiyeye yönelik muhtemel bir saldırıda, camilerin hedef alınmayacağını düşünerek, müzelerimizdeki tarihi ve dini değeri olan eserleri, zarar görmemeleri için, bazı camilere koydurarak koruma altına almıştır. Evet, İsmet İnönü, 1939-1946 arasında bazı camileri depo yapmıştır, ama bu depolar, Kutsal emanetler, Hz. Muhammedin sancağı, kılıcı, hırka-i saadeti, Hz. Osmanın kanlı Kuranı Kerimi gibi dinsel ve tarihsel değeri olan eşyaların deposudur.
Örneğin, Topkapı Sarayındaki Kutsal Emanetler, bu emanetlerle ilgilenen görevlilerle birlikte Niğdeye götürülerek, Niğdedeki bazı camilere konulmuştur. Dolayısıyla, Kutsal Emanetlerin bulunduğu bu cami depolar, ibadete kapatılmış ve kapısına kilit vurulup asker dikilmiştir. Çünkü İsmet İnönü, bu Kutsal Emanetlerin korunmasına çok büyük bir önem vermiştir.
Nitekim kıymetli tarihi eserler, Kurtuluş Savaşı yıllarında da yine bazı camilerde saklanmış, bu nedenle yine o camilerin kapısına kilit vurulup, kapısına nöbetçi dikilmiştir. Savaş yıllarında soğuk hava depoları olmadığından stoklanan buğdaylar yine bazı camilerde muhafaza edildi. Silolarda toprak altında stoklanan gıda maddeleri kısa sürede bozuldu ve imha edildi. Başka çare bulanamadığı için gıda maddeleri, askeri malzemeler camilerde depolanmaya mecbur kalındı. Hz Ömer zamanında da böyle yapılmıştı. Doğal olarak bu dönem içinde halka bazı ihtiyaç maddeleri karne ile verildi. Bu son derece sıradan ve olması gereken bir önlemdi. Ki o zamanlar dünyada 32 milyon insan ölüyordu. Dünya ekonomisi bitmiş durumda, halk ekmek bulamıyordu.
Birçok yayında bulabilirsiniz, Alman işgali altındaki Rus halkının soğuk ve karlı kış mevsiminde yiyecek yok, yakacak yok, barınacak yer yok halini bir okusanız ağlayacak duruma gelirsiniz. Avrupada, zaten yoksul olan halk, savaş bitene dek bayağı sıkıntı çekmişti.
Avrupalı devletler in ve Rusyanın baskısı altında bulunduğumuz bu çok sıkıntılı ve stresli günleri İsmet Paşanın damadı Metin Tokerin anılarından okuyalım;
Türkiyede bir adam geç saatlere kadar gözünü kırpmamaktadır. Bu, İsmet İnönüdür.
Ankarada Çankayada ve İstanbulda Dolmabahçe veya Yalovada olayları hem büyük dikkatle, hem de geniş endişeyle izlemektedir. İnönü, Alman ordularının mutlaka harekete geçeceklerini bilmektedir. Ama hangi yöne?
İsmet İnönü Yalovadadır ve müthiş bir sinir gerginliği kendisine hâkimdir. Ve bir sabah, pek erken saatte beklenen haberi Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderimandan alır. Alman orduları Kuzeyden Sovyetler Birliğine karşı harekete geçmiştir.
Ankaradaki Anderiman derhal telefonla Yalovayı arar. Haberin İsmet İnönüye ulaştırılmasını istemektedir. Fakat Cumhurbaşkanı uyumaktadır. Odasına kim girecek, kim onu durumdan haberdar edecektir. Nöbetçi yaverin aklına, o sırada Yalovada bulunan Ömer İnönü gelir.
Babasını Ömer uyandırır:
Almanlar Rusyaya karşı taarruza geçmişler
İsmet İnönü bir an oğlunun yüzünü seyreder.
Sonra yatağının üzerine bağdaş kurar ve başlar kahkahalarla gülmeye. Bir dakika, iki dakika, üç dakika
Babasını hiç böyle görmemiş olan Ömer şaşkınlıkla bakar. İsmet İnönü kahkahalarına devam etmektedir. Ta ki gözlerinden yaş gelene kadar.
Bu üzerinden bir kâbus kalkmış olan adamın boşalmasıdır
Bir yandan İsmet paşa ve hükümet, diğer yandan Türk halkı çok sıkıntılı bir dönem yaşadı (Büyüklerinizin çoğunun nüfus kâğıdında bu mühürleri görebilirsiniz) ama Türkiyede çocuklarımız babasız, kadınlarımız kocasız kalmadı. Nitekim İnönünün kendisine Sen bizi ekmeksiz, şekersiz bıraktın. diyen bir çocuğa verdiği Ben sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım. cevabı dönemi en güzel özetleyen ifadedir.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Cumhuriyet Hükümetleri ve özel teşebbüs yurdun her yerinde onlarca fabrika kurdular. Bunların bazıları gerçekten stratejik öneme sahip fabrikalardı. İskenderun ve Ereğli Demir Çelik Fabrikaları, Kâğıt fabrikaları, Şişe ve cam fabrikaları, Lastik fabrikaları, Sümerbank fabrikaları, Şeker, Çimento vs. onlarca fabrikalar. Milli ve özel bankalar, KİT ler dediğimiz Kamu iktisadi Teşebbüsleri, Demir Yolları hep bu dönemlerde kuruldu inşa edildi.
Ve geldik 14 Ekim 1974 genel seçimlerine. Siyaset arenasında Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi, Bülent Ecevit liderliğindeki CHP, Alparslan Türkeş liderliğindeki MHP ve seçimlerden hemen önce kurulan Milliyetçi Selamet Partisi, seçimler için kıyasıya mücadele ettiler. Adalet Partisi kazanacak sanılıyordu ama yapılan seçimde büyük bir sürpriz yaşandı, CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakanın liderliğindeki Milli Selamet Partisi hükumeti kurdu.
Seçilmelerinden on ay sonra, 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrısta Makariosa karşı darbe yapıldı. Darbe nedeniyle Makarios Kıbrıstan kaçmak zorunda kaldı. Londra ve Zürih görüşmelerinden bir sonuç çıkmaması nedeniyle 20 Temmuzda Garantör Devlet olarak Türkiye Adaya müdahale etti. Görüş olarak birbirine taban tabana zıt iki parti, CHP-MSP Koalisyon Hükumeti döneminde Barış Harekâtı adı verilen müdahale yapıldı. Kıbrıs Barış harekâtının büyük bir başarı ile sonuçlanmasına rağmen hükumet krizleri çözülemedi.
Çünkü Kıbrıs Harekâtından dolayı Amerika Türkiyeye sıkı bir ambargo uyguladı. Türkiye, dışa bağımlı olduğu tüm tüketim maddelerinin temininde güçlüklerle karşılaştı, savaşta yaşamadığını bu ambargo da yaşadı. Ecevit, isim vermeden ABDye şu mesajı iletiyordu: Deniz aşırı bir ülkenin kongresinin insafına bağlı halde durmasına gücümüz yetmez. Başımızın çaresine bakmak durumundayız. Muhakkak bunun bazı siyasi sonuçları olacak. Ambargo neticesi Petrol ve tüp gaz kuyrukları oldu. Araçlarımıza 15 litreden fazla benzin ya da motorin verilmedi. Tasarruf ettiğimiz benzinleri en güvenli yer olarak yattığımız karyolaların altında muhafaza ettik. Arabası olan her ev her an patlama riskli yer oldu. Tüp gaz temin edemeyen mutfaklarda yemek pişmedi. Tüp gazla ısınan bürolar, evler buz gibi kaldı. En son Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye'yi, Kıbrıs Harekâtı için 90 milyon Euro tazminat ödemeye mahkûm etti. Türkiye bu tazminatı ödemedi.
Biz bu günleri unutmadık, sizde unutmayınız. Birilerinin, Mustafa Kemal Atatürk, İsmet Paşa ve silah arkadaşları ile Dünyanın takdir ettiği ve birçok ülkenin örnek aldığı Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde söylediği yalanlara inanmayınız.
29.07.2019
29.07.2019
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
30.07.2019 11:39:00Değerli hocam Sayın Mustafa Topaloğlu ve değerli araştırmacı kardeşim Hüsnü Aydoğdu, beni motive eden güzel yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum. Sağolun.
OSMAN KARACA
31.07.2019 23:23:00CHP veya İsmet İNÖNÜ bu gerçekleri seçim meydanlarında anlatma gereği bile duymamıştır. Çünkü yapılanların tamamı Türk Milletini korumak, geleceğe daha güvenle bakabilmek içindi. Bugün satılan Devlet fabrikalarının kurumların tamamı CHP iktidarı döneminde yapılanlardır. Bir Bektaşi fıkrası var, "Üzümü yiyorsunuz, neden suyunu içmiyorsunuz" diye. Madem öyle Halkın fabrikalarını neden yandaşlarınıza peşkeş çekiyorsunuz? sorusunu kimse sormuyor.
Hüsnü Aydoğdu
29.07.2019 10:33:00Sayın Çapanoğlu,
Dönemin büyük devletlerinin ve sonraki Türkiye Cumhuriyeti yönetimlerinin de karne uygulaması yaptığını belirtmişsiniz. Ben de ek olarak Sinan Meydan'ın yazdığı ve sizinle benzer bir konuyu işlediği (DP dönemindeki karne uygulamasına daha fazla odaklandığı) yazısını paylaşmak istedim.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/sinan-meydan/milli-korunma-kanununa-donus-inonunun-ahi-3565097/