A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

BİR 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI ANMA YAZISI

Değerli okurlar şüphe yok ki 30 Ağustos Zafer Bayramımız, Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk Milletinin büyük bayramlarından birisidir. 26 Ağustos ise, Büyük Selçuklu imparatoru özbeöz Türk olan Alpaslan'ın, Bizans İmparatoru Romanos Diogenes'i Malazgirt meydan muharebesinde bozguna uğratıp esir aldığı gündür.  Bizler 30 Ağustosta bu iki zaferi birlikte kutluyoruz.

Cennetmekân babamın memuriyeti dolayısıyla dolaştığımız Anadolu'muzun güzel şehirlerinde de coşku ile kutlardık. Okullar tatil olduğu için öğrenci olarak katılamadığımız bayramlarda bizlerde kendi yaptığımız meşalelerle çoluk çocuk fener alaylarına katılır şehrin ana caddesinde resmigeçit yapardık. Meşalelerimizin koyduğumuz mangal külüne gazyağı karıştırıp yakar ve canlansın diye ara sıra elimizdeki çubuk ile karıştırırdık. 

Bu Fener Alaylarının en muhteşemi bizim ilkokulda okuduğumuz 1950 li yıllarının Ankara'sında olurdu. Fener alayı Ulus'dan Kızılay'a doğru yol alan bitmek bilmeyen uzunlukta bir askeri konvoydu. Ya da çocuk gözümüzle öyle görürdük. Akşam olunca, Numune hastanesinin karşısındaki evimizden Atatürk Bulvarına Opera binasının karşısına iner herkes gibi yolun kenarına sıralanırdık. Biraz sonra nerdeyse askeri bir bölük kadar kalabalık muhteşem Mehter takımı zurna, boru, kurrenay ve mehter düdüğü gibi nefesli sazlar ve kös, davul, nakkare, zil ve çevgân gibi vurmalı sazlarla önümüzden geçerdi. Biz çocuklar heybetli iki atın iki, yanına bağlanmış içine insan girebilecek büyüklükteki kösler'e ellerindeki büyük tahta tomakları hava da daire çizdirerek vuran Köszenleri (neyzen gibi) çok severdik.

Bunların arkasında askerlerden müteşekkil çok kalabalık bir fener alayı ve onlarında arkasında araçlara yüklenmiş jeneratörlerin ürettiği elektrik enerjisi ile beslenen ışıl ışıl renkli ampullerle süslenmiş askeri araç konvoyu geçerdi.

Ne oldu bu fener alaylarına?  Kıytırık 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları gibi bunları da bizlerin hafızalarından silip yeni nesil hiç bilmesin istiyorlar.

 Mustafa Kemal Paşa,  Milli Mücadele’yi başlatmak üzere yola çıktığı Sivas Kongresinde “Ulusun bağımsızlığını, gene ulusun azim ve kararı kurtaracaktır. Yabancı bir devletin korumasını ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden yoksunluk, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Bu nedenle biz, ‘ya istiklal ya ölüm’ diyoruz" demişti.

O, doğuştan önder niteliklerine sahip bir dâhiydi. Ulusal Kurtuluş Savaşı’na başlarken Sovyetlerden yardım istediği günlerde, Enver Paşa Moskova’daydı. Moskova’da Bolşeviklerle görüşerek, “kendisine yardım ederlerse Türkiye’de uydu bir Sovyet Cumhuriyeti kuracağını” söylüyordu. Sovyetler de, Enver paşanın emrine verecekleri 50 bin kişilik kuvvetle Anadolu’ya girerek Mustafa Kemal'in başlattığı hareketi Enver Paşanın ele geçirmesine destek verecekler Türkiye’de uydu bir Sovyet Cumhuriyeti kuracaklardı.

Tam bu sırada Mustafa Kemal Paşa bugün yıldönümünü kutladığımız Sakarya Meydan Muharebesini kazandı.  Sağduyulu bir lider olan Lenin,  “Gördüğüm kadarıyla Enver Paşa maceracı. Biz de sonunun ne olacağı belli olmayan bir maceraya girmeyelim. Mustafa Kemal sosyalist değil. Fakat öyle görülüyor ki akıllı bir antiemperyalist. O’nun kazanacağı zafer, ortak düşmanımız emperyalistlere büyük bir darbe olacak, bu bizim de işimize yarayacaktır” dedi ve Enver Paşa projesinden vazgeçildi.  Ankara'nın desteklenmesine ve yardım edilmesine karar verildi.

Lenin, daha sonra, “askerlik işlerinden” anlayan Litvanya büyükelçisi Semiyon İvanoviç Aralov' u Ankara'ya Sovyetler Birliği Büyükelçisi olarak görevlendirip yeni görev yerini anlatırken Anadolu ve Mustafa Kemal Paşa hakkında özel bilgiler verecektir. Nitekim Kurtuluş savaşı sırasında ikili ilişkilerde Aralov'un çok yardımları olmuştur. Nisan 1922’de Türk Silahlı Kuvvetlerine tipografi ve sinema aparatları için 20 bin lira hibe etmiştir. Rusya Hükümeti tarafından vaat edilen 10 milyon altın ruble yardımının son 3,5 milyonluk kısmını da Türkiye’ye gelirken beraberinde getirmiştir. Taksimdeki anıtta yer alanlardan birisi de Aralov'dur.

6 Ağustos sabahı başlayan Büyük Taarruz da Yunan askerleri kaçarken Fevzi Çakmak ve Mustafa Kemal Atatürk arasında şu diyalog'un geçtiği rivayet edilir:

Fevzi Çakmak: Haydi Kemal, düşman kaçıyor, taarruz emrini ver.
Mustafa Kemal: Dur Abi. 
Fevzi Çakmak: Kemal, tarihi bir fırsatı kaçırıyorsun, düşman yeni mevzilerine yerleşecek, emrini ver artık.
Mustafa Kemal: Dur Abi.
Fevzi Çakmak: Allah aşkına Kemal ver şu emri, komutanlar seni bekliyor, yeter artık.
Mustafa Kemal: Dur Abi. 

Anlatıya göre o sırada beklenmedik bir olay meydana geliyor ve Yunan askeri kaçarken cephe boyunca mevzilere yerleştirilen tuzak bombalar patlamaya başlıyor. Mustafa Kemal'in öngörüsü, büyük bir felaketi önlüyor. Bu manzarayı gören  Fevzi Çakmak, Atatürk’e “Seni bu milletin başına Allah gönderdi?” diyor. Çünkü Mareşal Fevzi Çakmak çok iyi bir asker, büyük bir vatansever olduğu kadar dini bütün bir Müslüman'dı. İlk din eğitimini eski Tophane müftülerinden olan Dedesi Hacı Bekir Efendi'den almıştı.”

Ve Atatürk şöyle söylüyordu; "Tam bağımsızlık, bizim bugün yüklendiğimiz görevin özüdür. Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, her konuda tam bağımsızlık demektir. Bu saydıklarımdan herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamda tüm bağımsızlığının olmaması demektir.”

Anlayana sivrisinek misali, anlamayana Kös çalsan ne fayda.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ