A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

BİR ANKARA SEYAHATNAMESİ (2)

Önceki yazımdan devam ediyoruz. Ankara'ya varışımızın ilk günü olan 19 Kasım pazar günü, kahvaltımızı yeni bitirmiştik ki değerli akrabam Eczacı Doğan Çapan Bey telefon etti. Sizi gelip alacağız ve bize döneceğiz hem vereceğim belgeler var hem de kendi evimizde uzun uzun sohbet ederiz, sohbetimiz sırasında aklımıza gelen bilgilerimizi de rahatça paylaşırız dedi. Doğan Beylerin Çankaya'daki evleri de oldukça büyük. Kapıdan girince ikinci kere daha şaşırdık. İrem kardeşimin evi kadar olmasa da burada da duvarlar ünlü ressamların tabloları ile dolu. Ayrıca yine duvara asılı II. Mahmut'un Çapanoğullarına (bilhassa Süleyman Bey'e) gönderdiği " hatt-ı hümayunlar" var. Siyah mürekkeple yazıldığı için solma riski de yok.   Bu yüzden çerçeveletip asmışlar. Bana da renkli kopyasını verdiği kapucubaşı Cabbarzede (Çapanoğlu) Ahmet Raşit Efendi'nin ( ölm. 1867) kendi elyazısı ile yaptığı "Hilye-i şerif" de  (Peygamberimizin özelliklerinin yazıldığı süslü hat sanatı) duvarda asılıydı. Doğan Bey, iki gün sonra İngiltere'ye oğulları Onur kardeşimizin yanına gitmeyi planladıklarını, onun hazırlığı içinde olduklarını söyleyerek özür diledi ve gitmeden buluşmamız çok iyi oldu size vereceğim belgeleri elden teslim etme şansım oldu dedi. Yola çıkmadan önce kendisini arayıp bilgilendirmiş ve büyük ebaddaki belgeler valiz içinde kırılmasın diye boru şeklinde karton rulo masura götürmüştüm büyük belgeleri ona sardık. Hepimiz için çok faydalı bir gün oldu arşivim için kopyaladığı birçok belge ile bizi tekrar İrem kardeşimin evine bıraktılar.

20 Kasım Pazartesi, yani ikinci gün Ulucanlar ceza evini gezecektik ama o gün kapalıymış gezimizi salı gününe erteledik. Zehra İrem kardeşim "madem ö yle, size önce çok beğeneceğiniz özel yapım ekler yedireceğim sonra da "Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezindeki" resim sergisine götüreceğim dedi.

Cafe Eclair isimli butik bir kafeye gittik. Kafeyi güler yüzlü genç Atacan Bey işletiyor gibi görünse de arkasında bu güzel ekler pastaları ve sarma pastaları üretenler babası Tamer Bey ve Rus annesi var. Biz eklerlerimizi yemeye yeni başlamıştık ki kapıdan başında şapkası gözünde numaralı büyük çerçeveli gözlükleri ile bir bey girdi ve bizim masaya merhabalar dedi. Çünkü küçük salonda Zehra İrem kardeşim, eşim ve benden başka kimse yoktu. Ayakta durarak dışarısını seyreden bir bey ve kafe sahibinin bu güzel pastaları yapan annesi vardı. Bizde merhaba diyerek selamına mukabele ettik. Merhabalaştıktan sonra eşim nasılsınız diye hatır sordu. Bey de teşekkür ederim iyiyim diyerek yakınımızdaki sandalyeye ilişti. Bu bey,  "çocuklar duymasın dizisinin psikologu Sinan'ı oynayan Nejat Birecik idi."  Ama İrem kardeşim tanıyamamıştı bu yüzden "affedersiniz kimsiniz" diye sordu. Nejat Bey kendini şöyle tanıttı. "Ben Nejat Birecik, tiyatro oyuncusu, yönetmen, sinema ve dizi oyuncusu, seslendirme sanatçısıyım son olarak da Kültür Bakanlığı müşaviriyim" dedi. Öbür marifetlerini az çok biliyordum ama Kültür Bakanlığı müşaviriyim tanıtması dikkatimi mucip oldu. İrem Hanım kardeşim o zaman hatırladı ve "birden karşımıza çıkınca tanıyamadım kusura bakmayın" dedi.

Nejat Bey hemen konuya girdi. Sanki İrem kardeşimin mazeretini cevaplıyormuş gibi "Efendim zaman geçince maalesef insanlar unutuluyor ama eserleri kalıyor ve biz birçok şeyi böyle öğreniyoruz" mealinde bir şeyler söyledikten sonra "mesela Atatürk'ün aşçısı Cemal Granda diye birisi anılarını yazmış haberim yoktu yeni aldım ve okumaya başladım. İçinde çok enteresan bilgiler var. Bazı insanların ne gibi zaafları ya da eksiklikleri var bunları bilmiyoruz" dedikten sonra İsmet Paşa hakkında eleştirilerde bulunmaya başladı. Ben ne Atatürk nede onun arkadaşları hakkında yalan yanlış konuşanlardan hiç hoşlanmam.  Hemen düzelttim… Dedim ki "Cemal Granda aşçı değil uşak. Sonra yazdığı kitap hakkında çok eleştiri yazıldı. Kitabı kendisinin yazmadığı birilerine yazdırıldığı iddia edildi. Ben de okudum ve yazılanlara çok üzüldüm. Atatürk gibi bin yılın lideri seçilmiş birisi hakkında yersiz ve gereksiz cümleler var. Örneğin Atatürk'e ilk hizmet ettiği gün ismini sorar o da Cemal efendim diye cevap verir.  Kitapta Atatürk'ün ona “-Ulan bu ismi sen mi koydun, yoksa baban mı?” diye bar bar bağırmaya başladığını"  yazıyor. Çankaya da görevli askerlerle sık sık sohbet eden Atatürk'ün böyle nahoş bir harekette bulunacağına inanmamakla birlikte, böyle bir olay olsa bile dünyaca saygın birisinden bahsedilirken bu tür cümleler yazılmaz. İnternette lehinde ve aleyhinde yazılanları da okudum.   Kitabın lehinde yazanlar sanki içeriğinde yazılanlardan çok mutlu olmuşlar gibi geldi bana. Aleyhinde yazanlarda malum kitabın çok da iyi niyetli basılmadığını düşündüklerini. Yazdığı ya da yazdırıldığı düşünülen kitabın saçmalarla dolu ve uydurulmuş olduğunun yazıldığını söylüyorlar, bu tür yayınlar gençlerimizin İnönü ve Atatürk konusunda yanlış hüküm vermelerine sebep oluyor " dedim.

"Ama İnönü paranın üzerine kendi resmini bastırmış" dedi. Çok üzüldüm canım sıkıldı. Dedim ki "çok üzüldüm, siz sanatçılar toplumun en az bir adım önünde olmalısınız ki toplum bilmediği konuları kolayca sizlerden öğrenebilsin. Siz bizlerden  daha bilgili daha uyanık olmanız gerekirken nasıl olurda bu konuda bilgisiz kalırsınız?  "O halde ben size kısaca bilgi arz edeyim. O yıllarda tedavüldeki banknot miktarı azaldığından yeni para basılması gerekiyor. 1939 senesi Eylül ayında Avrupa’da patlak veren savaşın genişlemesi ve daha ileri boyutlara varması ihtimalinin uzak olmadığını değerlendiren Merkez Bankası, hükümete başvurarak banknot mevcutları ve ihtiyatları üzerinde hazırlık yapılması ve bozuk para ihtiyacını gidermek için ufak kupür basılması için izin istedi. Gelen olumlu cevap üzerine tedavülde bulunan banknotları basmış olan İngiltere deki Thomas De La Rue’dan telgrafla bir teklif istendi ve matbaaya sipariş verildi. Bu matbaanın tercih edilmesindeki sebep, para kalıplarının matbaanın elinde hazır olduğu düşüncesiydi. Matbaanın bombalanması vs. gibi bir sürü gecikmeden sonra banknotları taşıyan gemi Yunanistan’ın Pire limanında fırtınaya yakalanarak battı. Denize saçılan desteler Yunanlılar tarafından kapışıldı. Basılan bu paralar tedavülden kaldırıldı ve piyasaya girip kullanılmasını önlemek için İsmet Paşanın resminin olduğu paralar bastırıldı.

 Sayın Nejat Biricik Bey, ben bunu bilmiyordum dedi ve kalkıp gitti. Atatürk hakkında yurt dışında ve yurt içinde basılmış binlerce kıymetli kitap varken Nejat Bey'in tesadüfen karşılaştığı bizlere Cemal Granda'nın kitabından bahis açmasını yadırgarken kendini Kültür Bakanlığında müşaviri olarak takdim etmesi de dikkatimi çekti. AKP iktidarında bir bakanlıkta müşavir olmak kolay bir iş değil.

Zehra İrem kardeşimin daha önce oturduğu ev bu sitedeymiş şimdi kira da. Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Galerisine gitmek için aracımızı buranın otoparkına bırakıp taksi ile gittik. Yedi katlı olarak inşa edilen ve dört katı sanat etkinliklerine tahsis edilen merkez, Kennedy Cad. No: 4 Kavaklıdere adresinde.  Teknik donanımıyla konserler ve konferanslar için tercih edilen çok amaçlı bir salona sahip. 216 kişilik bu salonun yanı sıra binada 5 adet de sanat galerisi bulunuyormuş.  İrem kardeşimin ressam ahbabı Sayın  Harun Antakyalı Bey'in kendisi ile tanıştık ve sergisini birlikte dolaştık. Çankaya Belediyesi Harun Bey'in tablolarını 21X30 ebadında 200 sayfa kuşe kağıt 350 adet bastırmış. Bize de nasip oldu.

Galeriden yine taksi ile aracımızı bıraktığımız siteye döndük. Sitenin Otoparkına gitmek için Cafe Éclair'e doğru yönelince Sayın Nejat Birecik Bey'in kafeden çıktığını gördük. Bizim tekrar oraya döneceğimizi sanarak yeniden bir tartışmaya sebebiyet vermemek için oradan ayrıldıysa eğer çok üzülürüm. Umarım aynı zamana denk gelmesi onun başka bir yere gitmek için ayrılmasından dolayıdır. (Devam edecek)

 

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ