A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

BİR ÇAPANOĞLU TORUNU DÜNYA ÇAPINDA BİR ORKESTRA ŞEFİ NİL VENDİTTİ

 

Değerli okurlar,  tarihte ve toplum içinde isim yapmış bazı Çapanoğlu torunlarını yeri geldiğinde köşemde sizlere tanıtmaya çalışıyorum. Bulardan birisi de henüz 24 yaşındayken dünya çapında meşhur olmuş İtalya’da birçok dergi tarafından dünyanın en genç kadın şefi unvanını almış bir orkestra şefi ve çello sanatçısı Nil Venditti.

Nil Hanım, 1920-1950 arası  hem Yozgat'ta yaşayan tüm Çapanoğullarının hem de tüm Yozgatlının hamisi diye anılan Çapanoğlu Muhlis Bey'in torununun torunudur. Yargıtay emekli başkanlarından Tahir Sebük ve eşi Şerife Hanım(halam) torunu olup benimde kuzenimdir. Hem büyükanne hem büyükbaba tarafından Çapanoğludur.

Yapılan röportajlarda kendinden şöyle bahsediyor;

İtalya Perugia’da doğdum. Bir dağın tepesinde, küçük bir köy. Toplu taşıma yok. Tek bir konservatuvar var. Müzik kültürü yok, orkestrası yok. Annem Türk, ev hanımı, babam İtalyan, diş doktorudur. Kız kardeşim kemancı. Ailede bizden önce müzisyen yok.  Her iki kültürün de özelliklerini taşıyorum. Saygılıyımdır, mütevazıyimdir, bu Türk kültürümden gelir. Düşünce şeklimi, özgürlüğümü Avrupa kültüründen alıyorum. Klasik müzik tutkum Avrupa kökenli ama ritm duygum tamamen Türk. Heyecanlı ve hareketli yapım, Akdenizli kültürün ortak özelliği. "İtalyan ve Türk kültürü hem çok farklı hem çok aynı benim için. İtalya'da ve Türkiye'de insanlar çok sıcak. Mesela ben sizin evinize geliyorum çay ikram ediyorsunuz, İtalya'da da böyle. İtalya Avrupa, Türkiye ise daha Ortadoğu... Bunu müzikte de duyuyoruz. Türk müziğini çok seviyorum ritimler çok farklı."

Dünyanın en şanslı insanlarından biri olduğumu biliyorum çünkü birbirini seven, beni seven ve hep beni destekleyen ve yanımda olan müthiş bir ailem var. Babam Bruno, doğduğum Perugia şehrinde kliniği olan bir diş doktoru. Annem Nur Hanım dünyanın en mükemmel annesi. Dünyaya geldiğim andan beri tüm hayatını bana ve kardeşime adadı. Eğer bugün ben böyle isem, annemin benim için yaptığı fedakârlıklar sayesinde böyleyim. Ona ne kadar teşekkür etsem az. Ailem müzisyen değil. Ama onlar sanatı seven insanlar. Küçüklüğümüzden beri beni ve kardeşimi konsere, tiyatroya, baleye götürdüler. Böylece biz de bu büyülü dünyaya girdik. Şunu kesin olarak söyleyebilirim ki müzisyen olmamız genlerden değil, sonsuz bir tutku ve iradeden geliyor.

Müziğe 6 yaşında çello çalarak başladım.  Bir konserde birisi çello çaldı ve ben adeta âşık oldum. 6 yaşındaydım anneme "Ben bunu çalmak istiyorum anne.' dedim"Kardeşim Federico kemanda bir dahi. 10 yaşında Roma’da Accademia Nazionale di Santa Cecilia Orkestrası’nın gençlik orkestrasına girdim. Yavaş yavaş orkestranın baş çellosu oldum. Bir gün orkestra şefimiz Simone Genuini, birimizden tecrübe olsun diye çaldığımız senfoniyi yönetmemizi istedi. Bunun üzerine arkamda tüm çello çalan arkadaşlarım benim adımı haykırdı: “Nil, Nil, Nil!” Böylece kürsüye çıktım, hem de en ufak bir partisyon* bilgim olmadan. Sadece kollarımı müziğe göre kaldırıyordum. O anda Simone benim orkestra yönetiminde çok yetenekli olduğumu söyledi ve beni, hangi öğretmenle hangi konservatuarda okumam gerektiği konusunda yönlendirdi.

Kadın şef olmam beni hep olumlu yönde etkiledi. Podyumda, orkestranın önünde sadece iyi müzik yapmak ve paylaşmak isteyen bir müzisyenim. Her podyuma çıkışta orkestranın müzisyenlerinden çok daha az bilgi ve tecrübemin olduğunun bilincindeyim. Zaten nasıl böyle olmaz? Ne kadar çok bilgili olsam da, 24 yaşında, yıllardır her gün saatlerce çalan müzisyenlerden daha iyi bilebilir miyim? Dolayısıyla her zaman podyuma tevazu ve her türlü eleştiriye açık çıkıyorum. Müzisyenler bunun farkına varıyor ve tüm prova boyunca “Kadın mı erkek mi?” sorunu olmuyor. Müzik yaparken ne erkeğiz ne kadınız, sadece insanız. Bu da müziğin güzelliği!

Bodrum Müzik Festivali’nde dört bin kişinin beni ayakta alkışlaması beni gerçekten duygulandırdı. Ayrıca bu kadar çok seyircisi olan yönettiğim en büyük konser. Açık havada yapılan bir konser olduğu için ses düzeni pek iyi olamayabilirdi. Orkestra için de tahmin edersiniz ki bu çok önemli bir şey.  Ne mutlu bize, her şey mükemmeldi, çalarken çocuklar gibi eğlendik. Önümdeki müzisyenlerin enstrümanlarını çalarken başlarını oradan oraya dans eder gibi sallaması benim için mutluluk kaynağı oldu. Orkestra ile insanın kendini evinde hissetmesi, o ailenin bir bireyi olup ulu bir amaç için beraber çalmak, mutlulukların en yücesi. Her şeyden önce seyircinin tüm bu duyguları bizimle paylaşmasını hissetmek kelimenin tam anlamıyla büyüleyiciydi

Öyle günler var ki yaşamımda bazı günler hiç abartmıyorum günde 14 saat çalıştığım oluyor. Ama genellikle 6-8 saat çalışıyorum. Bu işin en önemli yanı öğrenmek. Çok yetenekli de olsan, eğer devamlı çalışıp öğrenmezsen, başarılı olman imkânsız. Hep çalışıyorum. Partisyon, armoni, piyano… Şan egzersizleri yapıyorum, şarkı söylüyorum, piyano çalarak söylüyorum, sonra aynı anda çalmaya, söylemeye ve yönetmeye çalışıyorum. Ellerin ve kolların bağımsız olmasını kolaylaştıracak egzersizler yapıyorum. Ama en önemlisi çok okuyorum. Çalıştığım eserlerin tarihsel konumunu ve bağlarını, bestecilerin yaşamlarını, kişiliklerini öğreniyorum. Tüm bu birikim olmazsa eser yönetmek imkânsız olur. Çok şanslı olduğumu söyleyebilirim çünkü orkestra şeflerinde olması gereken iyi kollarım ve iyi bir müzik içgüdüm var. Bazen içimde bir ses, partisyon çalışırken,  “Bu böyle müzikal ifadeli olmalı” diyor. Bir gün, bana destek olan değerli şef Paavo Jarvi ile konuşurken şunu söyledi: “Müzik seninle konuşur, yeter ki sen onu dinlemesini bil.”  Yaşamımda duyduğum en anlamlı gerçek cümle. Müzik konuşuyor, nasıl çalınması gerektiğini söylüyor, doğasını açığa veriyor. Bize kalan şey onu dinlemeyi öğrenmek.

Fazıl Say ile 2016 yılında Gstaad Menuhin Festivali’nde tanıştık. Say, her yıl Gstaad’da konser veriyor. Ben de o yıl şeflik akademisindeydim. . Annem Facebook’tan Fazıl Say’a "efendim, biz sizin hayranınızız, İsviçre Gstaat Festivali’nde konser verecekmişsiniz benim kızımda  orada öğrenci şef."  Festivalde olduğumu ve onu tanımaktan dolayı mutlu olacağımı yazmış: Fazıl Say mesajı görüp, beni nota çevirmeye davet etti. İlk tanışma bu kadar. Sonrası komik.  Aradan iki yıl geçti. Benim Türkiye numaram var ama çok para yazıyor diye kullanmıyorum. Bulgaristan’da konserdeyim.“Beni lütfen hemen ara” diye bir mesaj geldi. Numara kayıtlı değil. “Neden arayacakmışım?” yazdım ters ters. Üzerine telefonum çaldı; arayan Fazıl Say. “Maestro! Çok özür dilerim” derken konuya girdi. “Slovenya’da konserim var. Gelir misin?” “Ne zaman?” “Beş gün sonra” “Tabii Fazıl Bey.” dedim. Meğer iki yıl boyunca beni takip etmiş. Konsere çağırmak için biraz olgunlaşmamı beklemiş. 

Fazıl Say koruyucu meleğim. Fazıl Say ile çalışmak müthiş bir deneyim. Konser öncesi sadece ikimizin yaptığı bir prova var. Parçaları o kadar güzel anlatıyor ki; masal gibi.  Müzikle ilgili en çok şeyi Fazıl Say provalarından öğreniyorum. Kendisi hem mentörüm (danışman)", hem koruyucu meleğim. Bana “Artık benimle konser yapmak yok, başkalarını yönet, herkesi yönet” diyor Hem boyum kısa, hem de çok gencim. Bazen provalara gittiğimde güvenlik kapıdan sokmuyor. “Ama ben şefim” diyorum. “Tabii, tabii” diyorlar. Israr edince, kimlik soruyorlar. Komik tabii.

Bazı şefler gücü seviyor. Liderlik, maestroluk benim için önemli değil. Fazıl da böyledir. Herkese “Dostlarım” diye hitap eder. Fazıl bir dahi. O çalarken, her nota bir kelimeye dönüşüyor. O kelimelerden yeni bir dil oluşuyor. Bir gün ondan dâhiliğin sırrını öğrenebilirsem muhteşem olur. Hedefim dünyanın en iyi orkestrasını yönetmek değil. Özgür ve keyif alarak çalan genç müzisyenlerden oluşan bir orkestrayı yönetmeyi, sıkılarak çalan iyi bir orkestrayı yönetmeye tercih ederim.

Zürih'te üç üniversitede yüksek lisans yapan Venditti, Toscana Orkestrası'nın şefliğini, Amsterdam NedPho'nun ise yardımcı şefliğini yürütüyor.

Vendittti; Paris Operası Orkestrası, Fransa'da Orchestre de Mulhouse ve Orchestre National des Pays de la Loire, İspanya'daki Galiçya Kraliyet Filarmoni ve Extremadura orkestraları, İngiltere'de BBC Ulusal Galler Orkestrası ve Royal Northern Sinfoni ve Sırbistan'da Belgrad Filarmoni ile çalıştı.

Anne Nur Kangotan . "Her konserde ağlayacak derecede oluyorum. Bilhassa alkışlar gelince. Tarif edilemez bir duygu. Her yere gidiyorum. Nereye giderse ben oradayım" diyor.

Venditti'nin anneannesi İlbilge Kangotan ise torunuyla gurur duyduğunu, aldığı ödülleri ve konser afişlerini evinde sergilediğini ve tüm konserlerine gittiğini anlatıyor.

partisyon*: Orkestra, oda müziği topluluğu, koro, bando gibi topluluklar için yazılan eserlerin bir bütün halinde görülmesini sağlayan notadır

OKUR YORUMLARI
Alim Gürerk
10.04.2023 10:34:45

Sayın Çapanoğlu, Ailenizden, evrensel müzik alanında da böyle bir ünlü müzik ustası çıkmasından ne kadar gurur duysanız azdır. Sizi içtenlikle kutlarım. Ancak söylemeden geçemeyeceğim bir husus daha var: Evladına bu kadar temiz bir ana dili öğreten annesi, Nur Kangotan Hanımefendi de takdirin büyüğünü hak ediyor.

Ali Dinç
10.04.2023 10:04:31

Harika tebrik ederim.Yolu açık olsun.Başarılar dilerim.👏👍

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ