A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

BİR KİTAP, TOMRİS’TEN RABİA’YA

Değerli okurlar, birçok yazarın köşelerinde “alıntı” olarak yayınladığı önemli bir yazıyı bende sizinle paylaşmak istedim.

Bir fotoğraf, bir yazı, bir sözcük kimden alınmışsa, etik olarak alınan kişi kaynak olarak gösterilmelidir. Çünkü emek verilmiş ya da arşivden bulunup çıkarılarak başkaları da yararlansın duyguları ile paylaşılmıştır. Alıntı tarifi, kaynağı kesin olmayan anlatılar için kullanılsa daha uygun olur sanırım.

06 Şubat 2017 günü köşemde yayınladığım makalemin başlığı “Osmanlı da Yadigâr ismi” idi. Yadigâr isminin sahipsiz Anadolu köylüsü için geçmişte kalan çok acı bir hikâyesi vardı.

Emekli Subay Sayın Mustafa Durmuş da aynı yılın mayıs ayında “Tomris’ten Rabia’ya isimli bir kitap yayınlıyor. Kitabını “Yobazlara karşı kullanma Kılavuzu” olarak tanımlıyor.

"Cehalet sorgulamaz, yargılar. Cehalet öğrenmez, inanır. Cehalet okumaz, hatmeder. Cehalet hoş görmez, katleder. Cehalet ilkeldir sosyalleşmez. Medeniyetse kadın ve erkeğin birlikte yürüyebilmesidir. İşte bu yüzden cehaletin tek korkusu kadındır. Çünkü kadın öğrenirse çocuklarına da öğretir" diyor.

Değerli okurlar, geçmişten günümüze en büyük tehlikenin cehalet olduğu malumunuzdur. Kur’an’ın oku emri ve Peygamber efendimizin” İlim Çin’de de olsa gidip alınız” ya da Hz. Ali’nin” Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözleri boşuna söylenmemiştir.

Sayın Mustafa Durmuş’un “Tomris’ten Rabia’ya” yazısının ibret verici cümlelerini ben de sizler için özetledim buyurun birlikte okuyalım. 

Önce Kitaba isim veren Tomris kimdir onu size kısaca açıklayım;  Türk kültüründe kadının yeri diğer milletlere göre çok farklıdır. Kadınlar ikinci planda görülürken Türkler hakanın yanında ver vermiş, karar mekanizmalarında söz sahibi yapmıştır. Hatta hükümdar bile olmuşlardır. İşte onların en ünlüsü Tomris Hatun’dur. Tomris Hatun ise M.Ö. 6. yüzyılda yaşadığı varsayılan Saka kraliçesidir.

Eskiden Araplarda kız çocukları insandan sayılmadığı için, kızı olanlar isim vermez numara verirlerdi. VAHİDE isim değildi, birinci demekti. İlk doğan kıza verilen numaraydı. SANİYE ikinci demekti, ikinci kızı olana verilen numaraydı. SELASE ve BİTE isimleri üçüncü demekti, üçüncü doğan kızlara verilen numaraydı. RABİA' da dördüncü demekti, dördüncü doğan kıza verilen numaraydı. Birileri RABİA ’yı çok kutsal, mübarek ve çok dini içerikli bir isim sanıyorlar, bilmiyorlar ki Araplar, insandan saymadığı ve isim vermeye bile gerek görmediği kız çocuklarını işte böyle numaralıyorlardı, tıpkı araçlara takılan plakalar gibi.! Dünya kurulduğundan beri kız çocuklarını, diri diri toprağa gömen kültüre sahip tek millet Araplardı. Bunun asıl nedeni ise, tefecilik yapan, fahiş faizlerle verdikleri paraları ödeyemeyen kişilerin kızlarına, karılarına el koyup pazarlayan insafsız ve ahlaksız, Arap egemenlerinin eline düşmesinden korkan Araplar, yeni doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek bu kötü sondan koruduklarını sanıyorlardı.

Peki, o çağlarda Türklerin kadınları, kızları nasıldı?

Türk’ler kız çocuklarına, hatunlarına değer veren, onları önemseyen, insan yerine koyan, komutanlar ve hakanlar gibi yetiştiren tek tanrılı dine mensup bir milletti ve insan hakları açısından da çağdaş kültürün örneklerini vermiş önder uluslardandı. Eski Türkçe’ de “namus” sözcüğü yoktu çünkü namussuzluk nedir bilmezlerdi!

Türk geleneğinde kadın arkadaştı, kadın anneydi, kadın sevgiliydi, tek başına bir devletti. Kadın dövmek ne yazık ki Türklerin Arap kültürüyle tanıştıktan sonra başlamıştır.

Eski Türk gelenek ve göreneklerinde kadın her zaman el üstünde tutulurdu.

Tarihe geçmiş Cengizhan’ın eşi için söylediği “BEN SİZİN HAN ’ınızım, BU DA BENİM HAN ’ım” sözleriyle dilimize yerleşen “hanım” kelimesi de bunu göstermektedir! Yani KADIN EVİN HANIYDI, Biz Türkler HAN'IM dan, Tomris’ ten Rabia’ ya nasıl geldik ACABA?????!!!...

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ