A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

BİZ NE ZAMAN MEDENİ BİR İNSAN OLACAĞIZ?

Yazımın başlığını böyle koyduğum için üzgünüm.

Benim lise tahsilim çok sıkıntılı geçti. İlk karnemde en az dört zayıfım olurdu ama bunda benim kadar okuduğum okullardaki eğitimin de suçu varmış meğer. Kardeşim ile birlikte Cennetmekân babamın memuriyeti nedeniyle lise son sınıfa kadar Anadolu'nun muhtelif şehirlerinde değişik huylu öğretmenlerin talebesi olduk. Lise birinci sınıfı ve ikinci sınıfı iki kere fazladan okudum. Müzik dersi hocası müzik dersinde beni ağlatmış kız arkadaşıma karşı da küçük düşürmüştü. Ama daha çocuktuk o da benimle birlikte ağlamıştı. Lise son sınıfı İstanbul Pertevniyal lisesinde okudum. O zamanlar yıl içinde aldığımız notlardan başka bir de yılsonunda bütün kitaptan bir kere daha imtihana girer başarırsak mezun olurduk. Ben Lise son sınıftan direk mezun oldum. Rahmetli anacığım bizim oğlan tam okumayı öğrendi okul bitti diye espri yapardı. Ama işin doğrusu öyle değildi,  Pertevniyal lisesi iyi öğretmenlerin görev yaptığı disiplinli bir okuldu. Lise birinci ve ikinci sınıfta kimya dersinden öğretmenler kurul kararı ile bir üst sınıfa geçerken Pertevniyal lisesinde 6 notumla bitirmiştim.  Bitirme imtihanında Edebiyattan 9, Kompozisyondan 10 almıştım.

 

Kompozisyon sorusunu tam hatırlayamıyorum ama mealen Atatürk'ün "medeniyetin bahşettiği imkânlardan yararlanmak insan olmak için kâfidir"  sözünü açıklayınız şeklinde bir soruydu. Yazımın sonunu şöyle bitirdiğimi iyi hatırlıyorum " bizde artık ne mutlu ki medeni bir Türk'üm diyebilelim" idi. Ben bu düşüncemi 1965 yılında yazmıştım yani bundan 58 yıl mukaddem.  Yıl 2023 üzülerek görüyorum ki hâlâ medeni bir toplum olamamışız.

 

28 Nisan 2023 Cuma akşamı özenle ve büyük emekle hazırlanmış bir konserdeydik. Konser Kuşadası Emekli Öğretmenler Dayanışma ve Kültür Derneği korosunun depremzedeler yararına hazırladığı "Yeşilçam şarkılarından" derlenmişti. 25 emekli bayan öğretmen ve şefleri öğretmen Mehmet Sessizoğlu, covit 19 hastalığı ve büyük deprem felaketi nedeniyle ara verdikleri çalışmalarını üç aylık bir yoğun çalışma ile konsere hazırlamışlar. Diğer konserlerdeki koro elemanlarının ciddi duruşlarının aksine 25 emekli öğretmen bir yandan söyledikleri şarkının akışına uygun ritmik hareketleri birlikte yaparak sahneye bir canlılık kazandırırken bir yandan da salondaki seyircileri de coşku içinde şarkılara eşlik ettirerek koronun içine çekmeyi başardılar.  Malum şarkılarla ve bugün hayatta olmayan sanatçılarımızın görüntüleri ile duygulu bir gece yaşayacaktık ama biraz yarım kaldı maalesef. Çünkü biz medeni insanlar gibi olamamışız.  Yardım amacıyla 50 TL. Fiyatla satılan 400 davetiyeye karşın 300 kişilik salon sonradan ilave edilen sandalyeler ile Lebaleb doldu.  Saat 20:30 da başlayan konser 22:30 da ayakta alkışlarımızla sona erdi. Eve dönünce bu duygular içinde oturdum klavyenin başına.

 

Değerli okurlar, 1960-70-80 li yıllarda İstanbul'un Elmadağ semtindeki Şan Sinemasında her pazar konser olurdu. En gencinden en yaşlısına beyler takım elbiseleri, hanımefendiler en şık kıyafetleri ile bu konseri şereflendirirlerdi. Biz yeni yetmeler de yeni yetme dediğime bakmayın yeni evli gençler, gıcık tutar öksürürüz korkusundan ödümüz kopardı. Salonda Konserin başlama saatini bekleyen konser severler birbirlerine bir şey söyleyeceklerse kulaklarına fısıltı şeklinde söylerlerdi. Huzurlu bir sessizlik içinde beklerdik. Sonra ne olduysa Tarihi Tepebaşı Tiyatrosu gibi bu güzelim Şan Sineması da bir yangın ile kül oldu.

1980-1982 yılları arasında Haldun Dormen'in yazdığı besteleri Melih Kibar'a, şarkı sözleri Çiğdem Talu'ya, düzenlemeleri ve müzik yönetimi Esin Engin'e ait 40 kişilik kadrosu ile döneminin en büyük sahne yapımlarından biri olarak sahnelenmiş ve Türkiye'nin en çok izlenen müzikallerinden birisi olan Hisseli Harikalar Kumpanyası müzikalini de bu sinema salonunda ilki patronun oğlunun arkadaşım olması sayesinde misafir olarak ikincisi ücretini ödeyerek iki defa seyretmiştik. Bu uzun girişten sonra emekli öğretmenler korosunun konseri ile ilgili olarak iki çift sözüm olacak.

1- Dünyanın başka medeni ülkelerinde de var mıdır bilemiyorum bizde plajlarda olsun, bir konserde, bir gösteride olsun erken gelip yer tutma âdeti var. Aileden bir kişi geliyor beraberinde getirdiği çanta, ceket, palto, vs. şeyleri aynı sıradaki koltuk ya da sandalyelere koyarak orasını kendi ailesi ya da konu komşu arkadaş adına gasp ediyor. Evet, bunun adı gasp'dır. Sonra gelenler boş buldukları yerlere bölünerek oturmak zorunda kalıyorlar. Konserin başlamasına dakikalar kalırken de gasp edilen yerlerin sahipleri geliyor sanki tapulu mallarıymış gibi. Halkımızda bu haksızlığa hukuksuzluğa sessiz kalıyor, seyirci kalıyor.  Benim önerim bu daveti yapanlar davetiyenin üzerine "salonda yer tutma olayına izin verilmez" kesin ihtarını koymalılar. Son yıllarda otellerin plajlarında erkenden kalkıp şezlonglara havlu bırakma âdetine izin verilmeyerek bu gasp'a engel olundu. Demek istenirse oluyormuş. Dernek başkanı hanımefendi konser sırasında iki defa araya girerek "lütfen çocuklarınızı kucağınıza alınız misafirlerimiz ayakta kalıyorlar ve lütfen çocuklarınızı yanınızda tutunuz" ikazında bulunmak zorunda kaldı. Yani demek istedi ki burası düğün salonu değil konser salonu. Bir şey değişmedi. Ben en çok buna üzüldüm. Cehaletin yanında duyarsızlık ve hatta yüzsüzlük.

 

Şimdi büyük otellerin salonlarında yapılan düğün davetiyelerinde LCV (lütfen cevap veriniz)hatırlatması ile birlikte çocuklar uykuya cümlesi de yazılarak kibarca çocuk getirmeyiniz uyarısı yapılıyor.

 

2- Yukarda anlatmaya çalıştığım gibi bu konserin en üzücü yanı seyircisiydi. Öyle ki, etrafımızdaki bazı çenesi düşük hanımlar yüzünden tüm konseri sinir harbi içinde seyretmek zorunda kaldık. Görgüsüz ve saygısız seyirciler öteki seyircilere zulmettiklerinin farkında değiller. Bir yandan hiç aralıksız yüksek sesli vırvırları bir yandan kucağındaki küçük çocuğun hiç durmadan salladığı ayaklarının benim sandalyeme çarpmasına ancak bir saat dayanabildim ve geriye dönüp "hanımefendiler kabul gününüzde değil bir konserdesiniz" diye ikaz etmek zorunda kaldım. Birlikte olduğum akrabam da içinden " ağabeyim bakalım ne kadar dayanacak" diyormuş. Kalan bir saatte nasıl oldu da konuşmadan oturabildiler hayret.

Konser bittikten sonra bizden ayrı bir yerde oturan eşim ve akrabamın eşi ile bir araya geldiğimizde akrabamın eşi" bir daha bana ısrar etmeyin ben bu şehirde konsere filan gitmek istemiyorum çünkü sinirim bozuluyor" dedi. Meğer onun arkasında oturan hanımda konser süresince elindeki boş plastik su şişesi ile oynamış. "Çıtır çıtır sesi beynimin içinde öttü" dedi. Konsere çok isteksiz olarak gelmişti, haklıymış.

 

3- Bilhassa bayan seyirciler. Ellerindeki telefonlar ile konser boyunca fotoğraf çektiler. Telefonu o kadar maharetle kullanıyorlar ki vallahi televizyon kameramanlarına taş çıkartılar. İki parmakları ile neredeyse çıplak gözümüzle yarışacak kadar hızlı zum yapıyorlar. Arkada oturanlara mani oluyor muyum acaba diye bir dertleri yok. İnanmayacaksınız nerdeyse konserin tamamını önümdeki hanım kızın telefonundan izlemek zorunda kaldım.  İnsan geceyi anımsatacak birkaç enstantane ya da video alır sonra telefonu kapatır. Çektikleri bu fotoğrafları acaba bir daha seyrediyorlar mı merak ediyorum doğrusu.

 

Değerli feylesof arkadaşım Rauf Aktolga " bitmişiz biz " deyimini çok kullanır. Ben öyle demek istemiyorum ama sonuç olarak şunu anladım ki ülkemizin batısında bir şehirde yaşamanın medeni olmakla bir alakası yok. Önce şu her şeyi ben bilirim cahilliğinden kurtulmamız gerekiyor.  Sonra çevreye saygı, örf ve adetlerimiz.

Dünyadaki tüm emekçilerin 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlu olsun, sendika ağaları hariç.

OKUR YORUMLARI
Jale Karakıvrak
03.05.2023 18:40:54

Çok güzel ve duuygulu bir anlatım olmuş ... Ellerinize ve yüreğinize sağlık.... Sevgiler... Selamlar... İyi akşamlar...

Ali Dinç
30.04.2023 18:08:59

Harika.Tebrikler🙏👏

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ