A'DAN Z'YE
BOZOK ÜNİVERSİTESİ ÇALIŞTAYI YA DA YOZGAT SEYAHATNAMESİ
Değerli okurlar, Yozgat Bozok Üniversitemizin değerli rektörü Yozgat Akdağmadeni doğumlu hemşerimiz Prof. Dr. Ahmet Karadağın önerisiyle, Yozgat Valiliği, Yozgat Belediyesi ve Bozok Üniversitemizin işbirliği ile Üniversitemizin Erdoğan Akdağ Kongre ve Kültür Merkezinde Yozgat Tarihi ve Kültürü Çalıştayı düzenlenmiş. Organizasyon işini de yine Sarıkaya ilçemizin Yahyalı köyünden hemşerimiz Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yakınçağ Tarihi öğretim üyesi değerli Prof. Dr. Naci Şahin hocamızı üstlenmiş.
Sayın Şahin Hocamız beni arayarak 15-16 Kasım 2019 günleri yapılacak Çalıştaya katılmam için Sayın Rektörümüz adına davet ettiler. Bu nazik davetlerine icabet etmek için 14 Kasım sabahı saat 06.00 sularında eşimle birlikte İstanbuldan yola çıktık.
Yola erken çıkmamızdan muradımız, yoğun İstanbul trafiğinden etkilenmemek ve günler iyice kısaldığından hava kararmadan Yozgata vasıl olmaktı. Ne mümkün. İstanbul halkı çoluğu çocuğu, kadını erkeğiyle çoktan sabah karanlığında sıcak yataklarından kalkmış yollara dökülmüş.
Öğrenci servisleri, memur ve işçi servisleri ve kendi araçlarıyla işyerlerine gitmek isteyen İstanbul halkı yollardaydı. İster inanın ister inanmayın büyükler bile başlarını servis aracının camına dayamış uyuyorlardı. Tem otoyolunda bile trafik yoğun ve oldukça yavaş seyrediyordu ve nihayet saat 07.30 a doğru hava aydınlanmaya başladı. Yozgatta 07.00 de hava tam olarak aydınlanıyor ve hatta 07.30 sularında güneş bile çıkıyordu ama aracımın camları da buz tutmuş oluyordu. Çünkü sabaha karşı ısı sıfır ya da altı oluyor.
Değerli okurlar, bu mevsimde Sapancadan başlayarak bilhassa Bolu dağlarındaki ormanlarda yeşilin, sarının, kırmızının her tonunu görmek insanda değişik duygular yaratıyor. Daha önce geçişlerimde bunu bildiğim için araç kameramı çalıştırdım geçtiğimiz yerlerdeki bu muhteşem manzaraları kaydettim.
Kırıkkale sapağından sonra yer yer Yozgattan da geçecek Ankara-Sivas Hızlı Tren yolu inşaatlarını da gördük. Bazı yerlerde çok uzun viyadükler dikkatimizi çekti. Bu konuda Prof. Dr. Öcal Oğuz Hocamızın Yozgat gazetesinde yayınlanan YHT, HIZLI ULAŞIMDAN DAHA FAZLA BİR ŞEYDİR makalesini okumanızı öneririm.
(Bkz.http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=9&yazi=3219)
Saat 14.30 sularında Yozgata ulaştık ve Bozok Üniversitesinin Sivas Caddesi üzerindeki misafirhanesine yerleştik. Eşimle birlikte hemen bir Lise Caddesi ve Çapanoğlu Büyük Camii turu yaparak kuzenim Hail Çapanoğlunun misafirhanenin hemen yanındaki evinin zilini çaldık. Geleceğimizden haberleri vardı ve sitemle karşılandık. Misafirhanede kalmamızı pek içlerine sindirememişlerdi çünkü 2006 yılından beri her yaz kendi evimiz gibi onlarda kalıyor, birlikte yiyip içiyor eski günleri ve büyüklerimizin akıllarda kalabilen öykülerini paylaşıyorduk. Elbette yine öyle olacak sadece yatmak için misafirhaneye gidecektik.
15 Kasım 2019 Cuma sabah 09.30 da Çalıştay başladı. Anadolunun en eski yerleşim merkezlerinden biri olan ve tarih boyu birçok medeniyete ev sahipliği yapan, zengin bir kültür yapısına sahip ve atalarımın kurduğu Yozgat şehrinin Tarihi ve Kültürü Bozok Üniversitesinin ev sahipliğinde düzenlenen çalıştay ile masaya yatırıldı.
Katılımcılardan değerli Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak Hocamın katılamayacağını öğrenince çok üzüldüm. Yozgatta onunla uzun görüşme şansını bulacağımı düşünerek mutlu olmuştum. Hemen telefon açtım. Üniversitede çok yoğun bir hafta içinde olduklarını çalıştayın da aynı günlere tesadüf ettiğini bu yüzden maalesef katılamayacağını söyledi. Çok üzüldüm ama kısmet olmayınca olmuyor işte.
Açılış konuşmasını Çalıştay Düzenleme Kurulu Başkanı Üniversitenin Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih bölümü Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Naci Şahin yaptı. Yozgat'ın tarihini, kültürünü bütün unsurlarıyla bilimsel metot ve yöntemlerle kaleme alarak külliyat halinde Yozgat kütüğü oluşturmaya çalışacaklarını söyledi.
Hocamızın açılış konuşmasından sonra sırası ile Rektörümüz Prof. Dr. Ahmet Karadağ, Yozgat Belediye Başkan Vekili Sayın Serdar Açıkgöz ve Yozgat Valisi Sayın Kadir Çakır da Yozgatın tarihi ve kültürünün araştırılması ve bunun üniversitenin sahiplenmesi ile ilgili düşüncelerini açıkladılar.
Bu konuşmalardan sonra birinci oturum başladı. Hocaların da hocası olan Prof. Dr. Reşat Genç Hocamız çok mükemmel ve çok özel bir konuşma yaparak bu çalıştaydan beklentilerini sıraladı. Bu yaşında hafızasına hayran kaldım. Daha sonra öğle yemeği sırasında Atatürk ile ilgili bir şeyler anlatacağını hissedince hemen yerimden kalkarak yanına gittim ve anlattıklarını kayda almam için müsaade isteyip ses kayıt cihazımı açtım. Çünkü birinci oturumda da Atatürk ve bizlere bıraktığı eserlere vurgulama yapmıştı. Bu konuşmasını çocuklarım ve torunlarımla tekrar tekrar dinleyeceğim.
Reşat Genç Hocamdan sonra Dr. Ali Şakir Ergin Hocama söz verildi. O da Reşat Genç Hocamız gibi çalıştaydan beklentilerini ve bu çalıştayın başarılı olması için neler yapılmasını nasıl bir program ve metod izlenmesini tecrübelerine dayanarak anlattı. Bundan sonra konuşmacılar branşları ile ilgili olarak kendi düşüncelerini ve önerilerini anlattılar. Bana da Çapanoğulları hakkında konuşmam önerilmişti. Konuşmama bu şehri kuran Çapanoğullarının dokuzuncu göbek torunu olarak toplantıyı düzenleyenlere ve bilhassa Bozok üniversitesi hocalarına ve talebelerine şükranlarımı sunarak başladım.
Çünkü 2006 yılında yürürlüğe giren bir yasayla Yozgatta Bozok Üniversitesi açılacağını duyduğumda çok mutlu olmuştum. Benim çocukluk ve hatta gençlik yıllarımda Yozgatta Jandarma alayı vardı. Kültürlü subay ve astsubayları ile şehrin medeni yaşamına katkı da bulunurken elbette ekonomisine de katkısı oluyordu. Sonraki yıllarda Yozgat halkı ve bilhassa esnafı tekrar bir askeri birliğin Yozgatta konuşlandırılması için hükümetlere çok talepte bulunduysa da maalesef gerçekleşmedi. Şimdi kurulacak Üniversite bu isteğin başka türlü bir tezahürü olacaktı. Yozgatta ilim, bilim konuşulacak, bir zamanlar içinde 584 adet el yazması kitap olan Demirli Medrese ruhu yeniden hayat bulacaktı. Ve bilhassa değişik şehirlerden Yozgata Üniversite tahsiline gelen gençler gittikçe köylüleşen ve mutaassıplaşan bu şehre giyimleri kuşamları konuşmaları hal ve tavırları ile örnek olacaklardı.
Nitekim yıllar önce ramazan ayında lokantaların kapalı olduğu sokakta boş bulunup sigara içenlerin dövüldüğü bu şehirde yıllar sonra sigara içenlere rastlayınca şaşırmış ve yanımda yürüyen akrabama bu şaşkınlığımı söylediğimde şöyle cevap almıştım. Sen ne diyorsun abi el ele tutuşup yürüyenler var. 15 Kasım akşamı Belediye Başkanımızın Nohutlu Tepesi Bilal Şahin tesislerinde onurumuza verdiği yemekten sonra şöyle bir dolaşalım diyerek Lise caddesine çıktık. 75 yaşımda ben ve 70 yaşımda eşimle el ele bir uçtan bir uca yürüdük. Açık olan mağazalara girip çıktık. Kimse dönüp de bakmadı. Hele genç kızlarımıza bayıldık. İkişer üçer gruplar halinde ışıl ışıl caddede konuşarak gülüşerek yürüyorlardı. Kuzenimin evine döndüğümüzde gördüğümüz manzarayı onlarla da paylaşıyorduk ki kızı amca Üniversite öğrencilerinin giyimleri bizi de etkiledi. Biz büyüklerimizin baskısı ile yaz sıcağında bile kapalı giyinirdik, şimdi bizde mağazalardan beğendiğimiz kıyafetleri alıp giyiniyoruz. Büyüklerimizde artık bize pek karışmıyorlar dedi.
Sözü biraz uzattık, ben de Barkovizyon eşliğinde hem Osmanlı devri hem de Milli mücadele dönemi Çapanoğulları tarihinden ve geçmişteki büyüklerimizin anılarından kısa bilgiler aktardım.
Yukarda bahsettiğim gibi, akşam yemeğimizde Nohutlu Tepesi Bilal Şahin tesislerinde Belediye Başkanımızın davetlisiydik. Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Ahmet Karadağ ve Dr. Ali Şakir Ergin Hocamız da vardılar. Ali Şakir Ergin Hocam, aynı zamanda hısımda olduğumuzdan davetlilere hitaben beni çok sevdiğini söyledikten sonra 2000 li yılların başlarındaki uzun saçlı halime de takılmadan yapamadı.
Yemekte Sayın Rektörümüzü çok heyecanlı buldum. Öncelikle başka şehirlerdeki Yozgatlı hocalarımızı Üniversite kadrosuna katmak için çaba sarf ettiğini söyledi. Sonra kenevir bitkisinden biyoenerji, biyomalzeme, tekstil, ilaç kâğıt ve bunun gibi sektörlere katkı sağlayarak, dışa bağımlılığın azaltılması, istihdamın arttırılması ile kenevirin üretilmesi ve işlenmesi hakkında geniş bilgi verdi. Kenevir çok farklı sektörlerde kullanılan bir bitkidir. Kenevirin sanayide kullanımı, başta tekstil olmak üzere, selüloz, ilaç, biyomalzeme ve biyoenerji için de hammadde sağlayacaktır dedi.
2006 yılı sonrasında kurulan ve büyükşehir sınırları içerisinde yer alamayan üniversitelerden oluşan yaklaşık 30 kadar üniversitenin başvuruda bulunduğunu, bu üniversiteler arasında yapılan ön elemede Yozgat Bozok Üniversitesinin ilk 10 üniversite arasına yer aldığını. Hazırladıkları projenin sunumunu YÖK'e yapacaklarını ve 10 üniversite arasından ilk 5'te yer alacaklarına inandıklarını söyleyerek bizi de heyecanlandırdı. Ümit edelim bu heyecanı ve çabaları boşa gitmez. Eşim Nedret Çapanoğlunun da katıldığı güzel sohbetler yapılan bu yemekten sonra yukarda bahsettiğimiz Lise Caddesi turumuzu yapıp misafirhaneye döndük.
16 Kasım Cumartesi günü Üniversitemiz, Kazankaya Kanyonu, Çekerek, Sarıkaya Roma Hamamı gezisi tertiplemişti. Sabah 09.00 da misafirhane önünden hareketle Sorgun, Eymir, 1500 metre yükseklikteki Şebek tepesi geçidi, Aydıncık, Kızkalesi, Ağıllıyı dolaşıp Sarıkaya ilçemizdeki tarihi Roma Hamamına ulaştık.
Kazankaya Kanyonu görülmesi gereken bir yer. Yozgat Gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü değerli kardeşim Erdoğan Budak ile birlikte görmeyi çok arzu etmiştim ama bir türlü kısmet olmamıştı. Bir uçtan bir uca yürüyerek tam dört saat süren bir yürüyüş mesafesi içinde bol bol fotoğraf çektim. Dönüş yolunda birkaç defa soluklanmak zorunda kaldığımı itiraf edeyim. Zira zorlu bir parkurda 4 saat hiç dinlenmeden yürümek bu yaşta kolay olmasa gerek.
Kazankaya Kasabası, Yozgatın Aydıncık İlçesine bağlı, Çekerek Alaca yolunun 4 km kuzeybatısında, Aydıncık İlçesine 10 km uzaklıkta ilçenin kuzeyinde yer alan bir kasaba. Girişi Kazankaya kasabasında başlayan kanyonun uzunluğu 10 kilometreymiş. Güneyinde 1363 m yüksekliğindeki Alan Dağları, batısında ise Malbelen Tepesi yer almakta. Kanyon içerisinden, Yeşil Irmağın bir kolu olan Çekerek Irmağı geçiyor. Bir gün önce Prof. Naci Şahin Hocama sormuştum deri kaban getirdim onumu giyeyim yoksa ceketimi mi giyeyim demiştim. Oda kabanımı giymemi tavsiye etmişti ama şansımızdan ceket bile fazla geldi daha yolun başında elime almak zorunda kaldım.
Aydıncık Belediye Başkanı Sayın Ahmet Koçak Beyefendi, biz yoldayken nefis bazlamaları hazırlatmış Aydınlık Kültür Evinde çay eşliğinde doyasıya yedik. Karnımızı doyurduktan sonra Dr. Ebubekir Güngör Beyin hazırladığı ve Belediye yayını olan Nahiye-i Kızılkünbet-Aydıncık Nüfus Defterleri (1838-1841) kitaplarını hediye etti. Kitap, Kuran-ı kerimlerin basıldığı Şamua kâğıda özenle basılmış. O yıllarda Aydıncık nüfusuna kayıtlı sadece erkek nüfus görünüşleri ile birlikte kaydedilmiş. Örneğin: Hüseyinabad kazasında Güllük karyesinde 1 Mah Herikinli aşiretinden Ekdi oğlu Mahmut bin Mehmet orta boylu kır sakallı Sin (yaş) 50. İnsan okurken o günleri hayalinde canlandırabiliyor. Tariflerde neler yok ki. Kısa boylu, orta boylu, uzun boylu, kumral bıyıklı, sarı bıyıklı, ter bıyıklı(yeni çıkmaya başlamış), kır sakallı, kara sakallı, köse sakallı, şabb-ı emret(sakalı bıyığı yeni çıkmış), piyade-i mansureden (Piyade askeri) vb.
Aydıncıkta Aydıncık Ametist ve Yarı Değerli Taşları İşleme ve Tanıtma Derneğinin bir satış yeri var. Burada çıkarılan Ametist taşından çok güzel kolyeler, küpeler, yüzükler değişik süs eşyaları yapmışlar çok düşük fiyatlarla satıyorlar. Aydıncıka yolunuz düşerse mutlaka görün derim. Eşim kendine çok güzel bir kolye kızlar içinde bileklikler aldı.
Sarıkaya Tarihi Roma Hamamını burada anlatmaya gerek görmedim çünkü İnternet ortamında çok detaylı bilgiler var. Sabah 09.00 da başladığımız gezimiz ancak akşam 19.30 da son buldu.
Sarıkayadan Yozgata dönüşe başladığımızda hava kararmaya başlamıştı. Saat 19.00 sularında telefonum çaldı. Araştırmacı yazar değerli kardeşim Osman Karaca arıyordu ama telefonda konuşan Bozok Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Funda Çapan Özdemir Hocaydı. Yozgat Belediyesi Hayri İnal Konağında, Bozok Edebiyat Kültür ve Sanat Derneğinin şiir gecesi düzenlediğini gezi dönüşü orada beklendiğimi ısrarla söyledi. Yolda olduğumuzu araçtan iner inmez geleceğimi söyledim.
Aracımız misafirhanenin önünde durunca geziye katılan hocalarımızla vedalaşıp eşimle birlikte Hayri İnal Konağına koşturduk. Osman Karaca ve Funda Çapan tarafından karşılandıktan sonra konakta yine Osman Karaca tarafından salondaki hazuruna takdim edildik. Yozgat mahalli ağızının usta hatibi değerli kardeşim Rıfat Çakırda oradaymış, onunla da kucaklaştık. Aydıncıkta ikram edilen bazlama ve çaydan başka bir şey yeme fırsatımız olmadığından ikram edilen Arabaşı çorbası çok makbule geçti. Pek de güzel yapılmıştı kim yaptıysa ellerine, emeğine kendine de sağlıklar diliyorum.
Hayri İnal konağında Yozgat Türküleri çalındı söylendi. Şair Beyler ve Hanımlar şiirlerini okudular alkışladık. Emeği geçen konuklara şairlere teşekkür belgeleri takdim edildi. İki kişi içinde benim vermem teklif edildi şeref duyarak tebrik ve takdim ettim.
Ertesi günü yani 17 Kasım Pazar günü öğretim üyesi akrabam Dr. Funda Çapan Özdemir, araştırmacı yazar Osman Karaca ve Hattat Yasin Ali Er hocamla Çapanoğlu Kentparkda buluşup sohbet ettik. Sohbetimiz tabi Osmanlı tarihi ve Çapanoğulları üzerineydi. Hava soğuyup ürpermeye başlayana kadar sohbetimiz devam etti. Akşam yemeğinden sonra eşimle birlikte akrabalık bağımızın da olduğu Yozgatın eski ailelerinden Civelekler in fotoğraf stüdyosuna giderek biyometrik vesikalık fotoğraf çektirdik. Hazır Yozgata gelmişken kimliğimiz de Yozgat Nüfus müdürlüğünden verilmiştir kaydı olsun istedim. Sabah erkenden Nüfus Müdürlüğünde olmak içinde fotoğrafımızı gece çektirdik. Sabah 09.30 da Nüfus Müdürlüğünde hazır olduk. Müdürlük memurlarından Mehmet Varol Bey yardımcı oldu sağ olsun. Yozgatın Beyyurdu köyünden rahmetli Çapanoğlu Mustafa Celal Beyin torunu olduğunu söyleyince çok mutlu oldum. Çok kalabalık olduğundan fazla meşgul etmemek için güzel sohbeti yarım bırakmak zorunda kaldık. Kimlik yenilemenin işi bayağı uzun sürüyor. Önce PTT ye 45 lira yatırıyorsunuz sonra nüfus müdürlüğüne gidip sıra numarası alıyorsunuz. Sıranız geldiğinde görevli memur her iki elinizin önce iki başparmağının birlikte sonra her iki elinizin dört parmağını ve sonra her parmağınızın tek tek izini alıyor. Sonra verdiğiniz biyometrik fotoğrafı bir evrakın üzerine yapıştırıp yeni kimliğiniz için bir kopya alıyor ve verdiğiniz fotoğrafı size iade ediyor. Eski kimliğinizi kullanmamanız için perferatör ile iki yerinden delip size veriyor. Sonrada yeni kimliğinizi alana kadar kullanılmak üzere bir evrak daha veriyor ve işiniz bitiyor. Kimlik yenileme işlemimiz 18 Kasım Pazartesi sabahı Yozgatta yapıldı, iki gün sonra 20 Kasım Çarşamba günü İstanbulda teslim alındı. Sanki ışınlandı. Teşekkürler Yozgat Nüfus müdürlüğü, Teşekkürler Sayın Mehmet Varol Beyefendi.
Hükümet Binasından ayrılmadan önce Sayın Valimiz Kadir Çakır Beyefendiyi de ziyaret edip bir hatırını sormak istemiştik. Binanın girişinde görevli polis memuru hemen dışarı çıkarak baktı, makam aracının henüz gelmediğini söyledi. Kısmet değilmiş. Bu yıl bir konuda kendine bir e-mail göndermiştim bana cevap yazmak inceliğinde bulunmuştu. Bu yüzden özel bir saygım var.
Nüfus Müdürlüğünde işimiz bitince Yozgat Lisesine gittik. Lise Müdürü Sayın Mustafa Telli Beyefendiye şimdi hatırlayamadığım Lise ile ilgili bir çabası için telefon açıp teşekkür etmiştim. Hazır önünden geçerken bir selam verip hal hatır sormak istedim. Tahmin ettiğim gibi çok sıcak bir karşılaşma oldu. Almanca öğretmeni 1976-77 dönemi mezunu Sayın İsmet Özbay Beyefendi de oradaymış onunla da teşerrüf ettik. Müdür Beyin makamında çay içip sohbet ettikten sonra Sayın Özbay bize liseyi gezdirdi. Koridoru müze gibi yapmışlar. Şimdi okullarda bulunmayan ama bizim talebe olduğumuz yıllarda laboratuvarlarımızda kullandığımız birçok malzeme özenle saklanmış. Mikroskoplar, buhar makinesi, eski daktilolar, el yazması bazı kitaplar ve bir zamanlar eğitim öğretimde kullanılan şimdi antika olan eşyalar. Bir baskül hayretimizi mucip oldu. Kadranındaki rakamlar ters yazılmış. Kadranı önünde olduğundan tartılan kişinin yukarda bakıp kadranı görmesi mümkün değil. Bu yüzden ön tarafına yere paralel açılan bir ayna konmuş. Yukardan bakınca rakamları düz okunuyor. Gelmiş geçmiş bütün müdürlerin büyük ebatta çerçeveli fotoğrafları duvara asılmış hepsini fotoğraf makinama kaydettim. Sayın Özbay bazı müdürlerin efsane olarak akıllarda kaldığını söyleyerek Şükrü Tonoz (17.12.1980-14.10.1982), Süleyman Büyük (14.10.1963-19.09.1966) gibi müdürleri işaret etti. Bir müdür Muammer Turhanı da ( 27.12.1989-26.08.1998) baş örten müdür olarak hatırlarız demişti. Ne acı. Eşim kesilen asırlık çamlara çok üzüldüğünü söyledi ve insan nasıl kıyabilir diye sitem etti. Eski valilerden Sayın Abdulkadir Yazıcının (22.08.2012-08.06.2016) tarihi binanın önünde ağaç olmaz, görüntüyü engeller düşüncesiyle kestirdiği söylendi. Müdür Mustafa Bey ve eski mezun İsmet Bey, yeniden çamlar alıp dikmişler ellerine yüreklerine sağlık. Ben ve eşim bu ziyaretten gerek müdür Sayın Mustafa Telli Beyefendinin gerek 1976-77 dönemi mezunu Sayın İsmet Özbay Beyefendinin gösterdikleri sıcak hüsnü kabul dolayısıyla ziyadesiyle mutlu olarak ve tekrar buluşmak dileği ile ayrıldık.
Saat kulesine doğru yürüyorduk ki telefonum çaldı, Dr. Funda Çapan Özdemir, kitaplarını takdim etmek için Mehmet Saygı Beyin işyerinde beklediğini söyledi. Eşimle oraya yürüdük. Funda Hanım gelirken tahinli çörekler almış, çay eşliğinde onları yerken bir yandan da sohbet ettik. Getirdiği beş adet kitabını lütfedip imzalayarak bana verdi. Mehmet Beyin iş yeri kütüphane gibi. Yozgat ve Yozgat halkı hakkında da engin bilgisi var ve hemen herkesi tanır. Kitaplarımızı aldık, sohbette bitince eşimi kuzenim Halit Çapanoğlunun evine bırakıttım. Sonra hızla Çapanoğlu Büyük camiinin yanındaki çay bahçesine yürüdüm. Bir gün önceden randevulaştığım araştırmacı yazar Osman Karaca kardeşim ve bir zamanların efsane Nüfus müdürü rahmetli Nusret Alper Beyin torunu Nusret Alper Bey kardeşim ile buluştuk. Osman Karacanın haber vermesi ile değerli araştırmacı yazar, senaryo ve oyun yazarı Ertuğrul Kapusuzoğlu hocam da hemen teşrif ettiler. Bir yandan ikram edilen ballı sütlerimizi içerken bir yandan da sohbetimizi koyulaştırdık. Nusret Alper Bey, Yozgatın eski ailelerini hürmetle yâd ederek onlardan geride kalan bazı anılardan bahsetti. Gazetedeki köşemde de zaman zaman onun dağarcığına müracaat ediyorum ve okuyucularımla paylaşıyorum. Ertuğrul Kapusuzoğlu hocamla uzun boylu sohbet etmek isterdim ama zaman yetmedi maalesef. Başka bir randevuya yetişmek için Halit Çapanoğlunun telefon ikazıyla bu güzel sohbetten ayrılmak zorunda kaldım.
Gece, akrabalarımız ve Osman Karaca ile birlikteydik. El becerileri de olan Osman Bey kendi yaptığı, üzerinde kabartma Yozgat saat kulesi olan çok güzel bir panoyu hediye etti. Doyum olmayan sohbetimizin sonunda hep birlikte kalktık. Onlar evlerine biz misafirhaneye döndük. Nusret Alper Bey telefon ederek sabah kaçta yola çıkacağımı sordu. 08.00-08.30 gibi çıkmak istediğimi söyledim. 19 Kasım Salı sabahı İstanbula müteveccihen yola çıkmak için yine erkenden kalktık. Saat 07.30 sularında aracımın yanına indiğimde camlarının buz tutmuş olduğunu gördüm. Onları temizleyip tekrar odamıza çıktığımda Nusret Bey, misafirhanenin önündeyim arabanızın bagajını açar mısınız diye telefon etti. Hemen dışarı çıkıp arabamın yanına gittiğimde onunda aracını benim aracımın yanına park ettiğini gördüm. Kaldırışından ağırca olduğunu tahmin ettiğim büyük bir koliyi aracımın bagajına koydu. Zahmetleri için teşekkür edip uğurladıktan sonra ben de valizlerimizi indirip bagaja yerleştirdim. Oda anahtarımızı da teslim ettikten sonra bismillah deyip yola koyulduk. Bir seyahat gerektiğinde İstanbuldan çıkmak bir dert, girmek başka bir dert olduğundan kendi aracımızla dahi canımızın istediği vakitte yola çıkamıyoruz maalesef. Yozgattan İstanbula 7-8 saatte geliyoruz da evimize ulaşmamız için iki saat hatta bazen 3 saat trafikte takılıyoruz. Bu sefer de aynısı oldu. Halbuki okullar da tatildeydi öğrenci servis araçları yoktu ama sabah 08.30 çıkıp 16.30 da İstanbula ulaştık ama Ataköye ancak 19.30 da varabildik.
Ataköye evimize gelince bir çırpıda valizlerimizi taşıdık ama Nusret Beyin kolisini kaldırmak ve hele dairemize taşımak ne mümkün. Böyle ağır şeyleri taşımak için aldığım iki tekerli katlanabilir el arabamı aracımın yanına getirip koliyi yükledim. 13. Kattaki dairemize asansörle çıkardım. Merak ile koliyi açtık ki, kocaman bir balkabağı, bir torba kuru fasulye, bir torba nohut, kilolarca değişik elma ve ayva, iki adet kavun keleği konmuş. Eşim kabağı görünce Nusret Bey benim Adapazarlı olduğumu nereden bilmiş diye espri yaptı. Kayınvalidem ve eşim Adapazarlı olup balkabağından çok değişik tatlılar yaparlar.
Bu seyahatimizde de kara yollarında durum aynıydı. İstanbulda şehir içinde yani bu kadar insan kalabalığı ve araç yoğunluğu olan bir şehirde hız sınırı 80 Km. iken, üç şeritli bölünmüş yollarda bile hız sınırı hâlâ 90 Km. Tabi kimse uymuyor. EGS levhasını gördüğümüzde frene sonra tekrar gaza basıp yolumuza devam ediyoruz. Ne zaman konulduğu bilinmeyen ve işi bittiğinde kaldırılmayan yol kenarındaki üçgen radar kontrolü levhalarını da kimse kaale almıyor. . Belki de zamanla solmuş bu levhaları görmüyor bile. Birçok yerde jandarmanın otobüsleri durdurup kontrol ettiğini gördük. Baz yerlerde de otomobilleri durdurup arama yapıyorlar. Hatta birisinde araçtan indirilen kişilerin ayakkabılarını giydiklerine şahit olduk. Demek oluyor ki ayakkabıların içine kadar arama yapılıyor. Bu da kendi öz halkı ile barış içinde yaşayan ülkemizin yıllar sonra yolgeçen hanına dönmesiyle ne hale geldiğinin göstergesi oluyor. Gittik, gezdik, gördük, yedik, içtik, sohbetler ettik, mutlu olduk ama bu kadar yolu trafik cezası yemeden geçtiğim için de ayrıca mutlu oldum. Darısı bundan sonraki seyahatlerimize olsun inşallah.
24.11.2019
Sayın Şahin Hocamız beni arayarak 15-16 Kasım 2019 günleri yapılacak Çalıştaya katılmam için Sayın Rektörümüz adına davet ettiler. Bu nazik davetlerine icabet etmek için 14 Kasım sabahı saat 06.00 sularında eşimle birlikte İstanbuldan yola çıktık.
Yola erken çıkmamızdan muradımız, yoğun İstanbul trafiğinden etkilenmemek ve günler iyice kısaldığından hava kararmadan Yozgata vasıl olmaktı. Ne mümkün. İstanbul halkı çoluğu çocuğu, kadını erkeğiyle çoktan sabah karanlığında sıcak yataklarından kalkmış yollara dökülmüş.
Öğrenci servisleri, memur ve işçi servisleri ve kendi araçlarıyla işyerlerine gitmek isteyen İstanbul halkı yollardaydı. İster inanın ister inanmayın büyükler bile başlarını servis aracının camına dayamış uyuyorlardı. Tem otoyolunda bile trafik yoğun ve oldukça yavaş seyrediyordu ve nihayet saat 07.30 a doğru hava aydınlanmaya başladı. Yozgatta 07.00 de hava tam olarak aydınlanıyor ve hatta 07.30 sularında güneş bile çıkıyordu ama aracımın camları da buz tutmuş oluyordu. Çünkü sabaha karşı ısı sıfır ya da altı oluyor.
Değerli okurlar, bu mevsimde Sapancadan başlayarak bilhassa Bolu dağlarındaki ormanlarda yeşilin, sarının, kırmızının her tonunu görmek insanda değişik duygular yaratıyor. Daha önce geçişlerimde bunu bildiğim için araç kameramı çalıştırdım geçtiğimiz yerlerdeki bu muhteşem manzaraları kaydettim.
Kırıkkale sapağından sonra yer yer Yozgattan da geçecek Ankara-Sivas Hızlı Tren yolu inşaatlarını da gördük. Bazı yerlerde çok uzun viyadükler dikkatimizi çekti. Bu konuda Prof. Dr. Öcal Oğuz Hocamızın Yozgat gazetesinde yayınlanan YHT, HIZLI ULAŞIMDAN DAHA FAZLA BİR ŞEYDİR makalesini okumanızı öneririm.
(Bkz.http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=9&yazi=3219)
Saat 14.30 sularında Yozgata ulaştık ve Bozok Üniversitesinin Sivas Caddesi üzerindeki misafirhanesine yerleştik. Eşimle birlikte hemen bir Lise Caddesi ve Çapanoğlu Büyük Camii turu yaparak kuzenim Hail Çapanoğlunun misafirhanenin hemen yanındaki evinin zilini çaldık. Geleceğimizden haberleri vardı ve sitemle karşılandık. Misafirhanede kalmamızı pek içlerine sindirememişlerdi çünkü 2006 yılından beri her yaz kendi evimiz gibi onlarda kalıyor, birlikte yiyip içiyor eski günleri ve büyüklerimizin akıllarda kalabilen öykülerini paylaşıyorduk. Elbette yine öyle olacak sadece yatmak için misafirhaneye gidecektik.
15 Kasım 2019 Cuma sabah 09.30 da Çalıştay başladı. Anadolunun en eski yerleşim merkezlerinden biri olan ve tarih boyu birçok medeniyete ev sahipliği yapan, zengin bir kültür yapısına sahip ve atalarımın kurduğu Yozgat şehrinin Tarihi ve Kültürü Bozok Üniversitesinin ev sahipliğinde düzenlenen çalıştay ile masaya yatırıldı.
Katılımcılardan değerli Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak Hocamın katılamayacağını öğrenince çok üzüldüm. Yozgatta onunla uzun görüşme şansını bulacağımı düşünerek mutlu olmuştum. Hemen telefon açtım. Üniversitede çok yoğun bir hafta içinde olduklarını çalıştayın da aynı günlere tesadüf ettiğini bu yüzden maalesef katılamayacağını söyledi. Çok üzüldüm ama kısmet olmayınca olmuyor işte.
Açılış konuşmasını Çalıştay Düzenleme Kurulu Başkanı Üniversitenin Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih bölümü Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Naci Şahin yaptı. Yozgat'ın tarihini, kültürünü bütün unsurlarıyla bilimsel metot ve yöntemlerle kaleme alarak külliyat halinde Yozgat kütüğü oluşturmaya çalışacaklarını söyledi.
Hocamızın açılış konuşmasından sonra sırası ile Rektörümüz Prof. Dr. Ahmet Karadağ, Yozgat Belediye Başkan Vekili Sayın Serdar Açıkgöz ve Yozgat Valisi Sayın Kadir Çakır da Yozgatın tarihi ve kültürünün araştırılması ve bunun üniversitenin sahiplenmesi ile ilgili düşüncelerini açıkladılar.
Bu konuşmalardan sonra birinci oturum başladı. Hocaların da hocası olan Prof. Dr. Reşat Genç Hocamız çok mükemmel ve çok özel bir konuşma yaparak bu çalıştaydan beklentilerini sıraladı. Bu yaşında hafızasına hayran kaldım. Daha sonra öğle yemeği sırasında Atatürk ile ilgili bir şeyler anlatacağını hissedince hemen yerimden kalkarak yanına gittim ve anlattıklarını kayda almam için müsaade isteyip ses kayıt cihazımı açtım. Çünkü birinci oturumda da Atatürk ve bizlere bıraktığı eserlere vurgulama yapmıştı. Bu konuşmasını çocuklarım ve torunlarımla tekrar tekrar dinleyeceğim.
Reşat Genç Hocamdan sonra Dr. Ali Şakir Ergin Hocama söz verildi. O da Reşat Genç Hocamız gibi çalıştaydan beklentilerini ve bu çalıştayın başarılı olması için neler yapılmasını nasıl bir program ve metod izlenmesini tecrübelerine dayanarak anlattı. Bundan sonra konuşmacılar branşları ile ilgili olarak kendi düşüncelerini ve önerilerini anlattılar. Bana da Çapanoğulları hakkında konuşmam önerilmişti. Konuşmama bu şehri kuran Çapanoğullarının dokuzuncu göbek torunu olarak toplantıyı düzenleyenlere ve bilhassa Bozok üniversitesi hocalarına ve talebelerine şükranlarımı sunarak başladım.
Çünkü 2006 yılında yürürlüğe giren bir yasayla Yozgatta Bozok Üniversitesi açılacağını duyduğumda çok mutlu olmuştum. Benim çocukluk ve hatta gençlik yıllarımda Yozgatta Jandarma alayı vardı. Kültürlü subay ve astsubayları ile şehrin medeni yaşamına katkı da bulunurken elbette ekonomisine de katkısı oluyordu. Sonraki yıllarda Yozgat halkı ve bilhassa esnafı tekrar bir askeri birliğin Yozgatta konuşlandırılması için hükümetlere çok talepte bulunduysa da maalesef gerçekleşmedi. Şimdi kurulacak Üniversite bu isteğin başka türlü bir tezahürü olacaktı. Yozgatta ilim, bilim konuşulacak, bir zamanlar içinde 584 adet el yazması kitap olan Demirli Medrese ruhu yeniden hayat bulacaktı. Ve bilhassa değişik şehirlerden Yozgata Üniversite tahsiline gelen gençler gittikçe köylüleşen ve mutaassıplaşan bu şehre giyimleri kuşamları konuşmaları hal ve tavırları ile örnek olacaklardı.
Nitekim yıllar önce ramazan ayında lokantaların kapalı olduğu sokakta boş bulunup sigara içenlerin dövüldüğü bu şehirde yıllar sonra sigara içenlere rastlayınca şaşırmış ve yanımda yürüyen akrabama bu şaşkınlığımı söylediğimde şöyle cevap almıştım. Sen ne diyorsun abi el ele tutuşup yürüyenler var. 15 Kasım akşamı Belediye Başkanımızın Nohutlu Tepesi Bilal Şahin tesislerinde onurumuza verdiği yemekten sonra şöyle bir dolaşalım diyerek Lise caddesine çıktık. 75 yaşımda ben ve 70 yaşımda eşimle el ele bir uçtan bir uca yürüdük. Açık olan mağazalara girip çıktık. Kimse dönüp de bakmadı. Hele genç kızlarımıza bayıldık. İkişer üçer gruplar halinde ışıl ışıl caddede konuşarak gülüşerek yürüyorlardı. Kuzenimin evine döndüğümüzde gördüğümüz manzarayı onlarla da paylaşıyorduk ki kızı amca Üniversite öğrencilerinin giyimleri bizi de etkiledi. Biz büyüklerimizin baskısı ile yaz sıcağında bile kapalı giyinirdik, şimdi bizde mağazalardan beğendiğimiz kıyafetleri alıp giyiniyoruz. Büyüklerimizde artık bize pek karışmıyorlar dedi.
Sözü biraz uzattık, ben de Barkovizyon eşliğinde hem Osmanlı devri hem de Milli mücadele dönemi Çapanoğulları tarihinden ve geçmişteki büyüklerimizin anılarından kısa bilgiler aktardım.
Yukarda bahsettiğim gibi, akşam yemeğimizde Nohutlu Tepesi Bilal Şahin tesislerinde Belediye Başkanımızın davetlisiydik. Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Ahmet Karadağ ve Dr. Ali Şakir Ergin Hocamız da vardılar. Ali Şakir Ergin Hocam, aynı zamanda hısımda olduğumuzdan davetlilere hitaben beni çok sevdiğini söyledikten sonra 2000 li yılların başlarındaki uzun saçlı halime de takılmadan yapamadı.
Yemekte Sayın Rektörümüzü çok heyecanlı buldum. Öncelikle başka şehirlerdeki Yozgatlı hocalarımızı Üniversite kadrosuna katmak için çaba sarf ettiğini söyledi. Sonra kenevir bitkisinden biyoenerji, biyomalzeme, tekstil, ilaç kâğıt ve bunun gibi sektörlere katkı sağlayarak, dışa bağımlılığın azaltılması, istihdamın arttırılması ile kenevirin üretilmesi ve işlenmesi hakkında geniş bilgi verdi. Kenevir çok farklı sektörlerde kullanılan bir bitkidir. Kenevirin sanayide kullanımı, başta tekstil olmak üzere, selüloz, ilaç, biyomalzeme ve biyoenerji için de hammadde sağlayacaktır dedi.
2006 yılı sonrasında kurulan ve büyükşehir sınırları içerisinde yer alamayan üniversitelerden oluşan yaklaşık 30 kadar üniversitenin başvuruda bulunduğunu, bu üniversiteler arasında yapılan ön elemede Yozgat Bozok Üniversitesinin ilk 10 üniversite arasına yer aldığını. Hazırladıkları projenin sunumunu YÖK'e yapacaklarını ve 10 üniversite arasından ilk 5'te yer alacaklarına inandıklarını söyleyerek bizi de heyecanlandırdı. Ümit edelim bu heyecanı ve çabaları boşa gitmez. Eşim Nedret Çapanoğlunun da katıldığı güzel sohbetler yapılan bu yemekten sonra yukarda bahsettiğimiz Lise Caddesi turumuzu yapıp misafirhaneye döndük.
16 Kasım Cumartesi günü Üniversitemiz, Kazankaya Kanyonu, Çekerek, Sarıkaya Roma Hamamı gezisi tertiplemişti. Sabah 09.00 da misafirhane önünden hareketle Sorgun, Eymir, 1500 metre yükseklikteki Şebek tepesi geçidi, Aydıncık, Kızkalesi, Ağıllıyı dolaşıp Sarıkaya ilçemizdeki tarihi Roma Hamamına ulaştık.
Kazankaya Kanyonu görülmesi gereken bir yer. Yozgat Gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü değerli kardeşim Erdoğan Budak ile birlikte görmeyi çok arzu etmiştim ama bir türlü kısmet olmamıştı. Bir uçtan bir uca yürüyerek tam dört saat süren bir yürüyüş mesafesi içinde bol bol fotoğraf çektim. Dönüş yolunda birkaç defa soluklanmak zorunda kaldığımı itiraf edeyim. Zira zorlu bir parkurda 4 saat hiç dinlenmeden yürümek bu yaşta kolay olmasa gerek.
Kazankaya Kasabası, Yozgatın Aydıncık İlçesine bağlı, Çekerek Alaca yolunun 4 km kuzeybatısında, Aydıncık İlçesine 10 km uzaklıkta ilçenin kuzeyinde yer alan bir kasaba. Girişi Kazankaya kasabasında başlayan kanyonun uzunluğu 10 kilometreymiş. Güneyinde 1363 m yüksekliğindeki Alan Dağları, batısında ise Malbelen Tepesi yer almakta. Kanyon içerisinden, Yeşil Irmağın bir kolu olan Çekerek Irmağı geçiyor. Bir gün önce Prof. Naci Şahin Hocama sormuştum deri kaban getirdim onumu giyeyim yoksa ceketimi mi giyeyim demiştim. Oda kabanımı giymemi tavsiye etmişti ama şansımızdan ceket bile fazla geldi daha yolun başında elime almak zorunda kaldım.
Aydıncık Belediye Başkanı Sayın Ahmet Koçak Beyefendi, biz yoldayken nefis bazlamaları hazırlatmış Aydınlık Kültür Evinde çay eşliğinde doyasıya yedik. Karnımızı doyurduktan sonra Dr. Ebubekir Güngör Beyin hazırladığı ve Belediye yayını olan Nahiye-i Kızılkünbet-Aydıncık Nüfus Defterleri (1838-1841) kitaplarını hediye etti. Kitap, Kuran-ı kerimlerin basıldığı Şamua kâğıda özenle basılmış. O yıllarda Aydıncık nüfusuna kayıtlı sadece erkek nüfus görünüşleri ile birlikte kaydedilmiş. Örneğin: Hüseyinabad kazasında Güllük karyesinde 1 Mah Herikinli aşiretinden Ekdi oğlu Mahmut bin Mehmet orta boylu kır sakallı Sin (yaş) 50. İnsan okurken o günleri hayalinde canlandırabiliyor. Tariflerde neler yok ki. Kısa boylu, orta boylu, uzun boylu, kumral bıyıklı, sarı bıyıklı, ter bıyıklı(yeni çıkmaya başlamış), kır sakallı, kara sakallı, köse sakallı, şabb-ı emret(sakalı bıyığı yeni çıkmış), piyade-i mansureden (Piyade askeri) vb.
Aydıncıkta Aydıncık Ametist ve Yarı Değerli Taşları İşleme ve Tanıtma Derneğinin bir satış yeri var. Burada çıkarılan Ametist taşından çok güzel kolyeler, küpeler, yüzükler değişik süs eşyaları yapmışlar çok düşük fiyatlarla satıyorlar. Aydıncıka yolunuz düşerse mutlaka görün derim. Eşim kendine çok güzel bir kolye kızlar içinde bileklikler aldı.
Sarıkaya Tarihi Roma Hamamını burada anlatmaya gerek görmedim çünkü İnternet ortamında çok detaylı bilgiler var. Sabah 09.00 da başladığımız gezimiz ancak akşam 19.30 da son buldu.
Sarıkayadan Yozgata dönüşe başladığımızda hava kararmaya başlamıştı. Saat 19.00 sularında telefonum çaldı. Araştırmacı yazar değerli kardeşim Osman Karaca arıyordu ama telefonda konuşan Bozok Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Funda Çapan Özdemir Hocaydı. Yozgat Belediyesi Hayri İnal Konağında, Bozok Edebiyat Kültür ve Sanat Derneğinin şiir gecesi düzenlediğini gezi dönüşü orada beklendiğimi ısrarla söyledi. Yolda olduğumuzu araçtan iner inmez geleceğimi söyledim.
Aracımız misafirhanenin önünde durunca geziye katılan hocalarımızla vedalaşıp eşimle birlikte Hayri İnal Konağına koşturduk. Osman Karaca ve Funda Çapan tarafından karşılandıktan sonra konakta yine Osman Karaca tarafından salondaki hazuruna takdim edildik. Yozgat mahalli ağızının usta hatibi değerli kardeşim Rıfat Çakırda oradaymış, onunla da kucaklaştık. Aydıncıkta ikram edilen bazlama ve çaydan başka bir şey yeme fırsatımız olmadığından ikram edilen Arabaşı çorbası çok makbule geçti. Pek de güzel yapılmıştı kim yaptıysa ellerine, emeğine kendine de sağlıklar diliyorum.
Hayri İnal konağında Yozgat Türküleri çalındı söylendi. Şair Beyler ve Hanımlar şiirlerini okudular alkışladık. Emeği geçen konuklara şairlere teşekkür belgeleri takdim edildi. İki kişi içinde benim vermem teklif edildi şeref duyarak tebrik ve takdim ettim.
Ertesi günü yani 17 Kasım Pazar günü öğretim üyesi akrabam Dr. Funda Çapan Özdemir, araştırmacı yazar Osman Karaca ve Hattat Yasin Ali Er hocamla Çapanoğlu Kentparkda buluşup sohbet ettik. Sohbetimiz tabi Osmanlı tarihi ve Çapanoğulları üzerineydi. Hava soğuyup ürpermeye başlayana kadar sohbetimiz devam etti. Akşam yemeğinden sonra eşimle birlikte akrabalık bağımızın da olduğu Yozgatın eski ailelerinden Civelekler in fotoğraf stüdyosuna giderek biyometrik vesikalık fotoğraf çektirdik. Hazır Yozgata gelmişken kimliğimiz de Yozgat Nüfus müdürlüğünden verilmiştir kaydı olsun istedim. Sabah erkenden Nüfus Müdürlüğünde olmak içinde fotoğrafımızı gece çektirdik. Sabah 09.30 da Nüfus Müdürlüğünde hazır olduk. Müdürlük memurlarından Mehmet Varol Bey yardımcı oldu sağ olsun. Yozgatın Beyyurdu köyünden rahmetli Çapanoğlu Mustafa Celal Beyin torunu olduğunu söyleyince çok mutlu oldum. Çok kalabalık olduğundan fazla meşgul etmemek için güzel sohbeti yarım bırakmak zorunda kaldık. Kimlik yenilemenin işi bayağı uzun sürüyor. Önce PTT ye 45 lira yatırıyorsunuz sonra nüfus müdürlüğüne gidip sıra numarası alıyorsunuz. Sıranız geldiğinde görevli memur her iki elinizin önce iki başparmağının birlikte sonra her iki elinizin dört parmağını ve sonra her parmağınızın tek tek izini alıyor. Sonra verdiğiniz biyometrik fotoğrafı bir evrakın üzerine yapıştırıp yeni kimliğiniz için bir kopya alıyor ve verdiğiniz fotoğrafı size iade ediyor. Eski kimliğinizi kullanmamanız için perferatör ile iki yerinden delip size veriyor. Sonrada yeni kimliğinizi alana kadar kullanılmak üzere bir evrak daha veriyor ve işiniz bitiyor. Kimlik yenileme işlemimiz 18 Kasım Pazartesi sabahı Yozgatta yapıldı, iki gün sonra 20 Kasım Çarşamba günü İstanbulda teslim alındı. Sanki ışınlandı. Teşekkürler Yozgat Nüfus müdürlüğü, Teşekkürler Sayın Mehmet Varol Beyefendi.
Hükümet Binasından ayrılmadan önce Sayın Valimiz Kadir Çakır Beyefendiyi de ziyaret edip bir hatırını sormak istemiştik. Binanın girişinde görevli polis memuru hemen dışarı çıkarak baktı, makam aracının henüz gelmediğini söyledi. Kısmet değilmiş. Bu yıl bir konuda kendine bir e-mail göndermiştim bana cevap yazmak inceliğinde bulunmuştu. Bu yüzden özel bir saygım var.
Nüfus Müdürlüğünde işimiz bitince Yozgat Lisesine gittik. Lise Müdürü Sayın Mustafa Telli Beyefendiye şimdi hatırlayamadığım Lise ile ilgili bir çabası için telefon açıp teşekkür etmiştim. Hazır önünden geçerken bir selam verip hal hatır sormak istedim. Tahmin ettiğim gibi çok sıcak bir karşılaşma oldu. Almanca öğretmeni 1976-77 dönemi mezunu Sayın İsmet Özbay Beyefendi de oradaymış onunla da teşerrüf ettik. Müdür Beyin makamında çay içip sohbet ettikten sonra Sayın Özbay bize liseyi gezdirdi. Koridoru müze gibi yapmışlar. Şimdi okullarda bulunmayan ama bizim talebe olduğumuz yıllarda laboratuvarlarımızda kullandığımız birçok malzeme özenle saklanmış. Mikroskoplar, buhar makinesi, eski daktilolar, el yazması bazı kitaplar ve bir zamanlar eğitim öğretimde kullanılan şimdi antika olan eşyalar. Bir baskül hayretimizi mucip oldu. Kadranındaki rakamlar ters yazılmış. Kadranı önünde olduğundan tartılan kişinin yukarda bakıp kadranı görmesi mümkün değil. Bu yüzden ön tarafına yere paralel açılan bir ayna konmuş. Yukardan bakınca rakamları düz okunuyor. Gelmiş geçmiş bütün müdürlerin büyük ebatta çerçeveli fotoğrafları duvara asılmış hepsini fotoğraf makinama kaydettim. Sayın Özbay bazı müdürlerin efsane olarak akıllarda kaldığını söyleyerek Şükrü Tonoz (17.12.1980-14.10.1982), Süleyman Büyük (14.10.1963-19.09.1966) gibi müdürleri işaret etti. Bir müdür Muammer Turhanı da ( 27.12.1989-26.08.1998) baş örten müdür olarak hatırlarız demişti. Ne acı. Eşim kesilen asırlık çamlara çok üzüldüğünü söyledi ve insan nasıl kıyabilir diye sitem etti. Eski valilerden Sayın Abdulkadir Yazıcının (22.08.2012-08.06.2016) tarihi binanın önünde ağaç olmaz, görüntüyü engeller düşüncesiyle kestirdiği söylendi. Müdür Mustafa Bey ve eski mezun İsmet Bey, yeniden çamlar alıp dikmişler ellerine yüreklerine sağlık. Ben ve eşim bu ziyaretten gerek müdür Sayın Mustafa Telli Beyefendinin gerek 1976-77 dönemi mezunu Sayın İsmet Özbay Beyefendinin gösterdikleri sıcak hüsnü kabul dolayısıyla ziyadesiyle mutlu olarak ve tekrar buluşmak dileği ile ayrıldık.
Saat kulesine doğru yürüyorduk ki telefonum çaldı, Dr. Funda Çapan Özdemir, kitaplarını takdim etmek için Mehmet Saygı Beyin işyerinde beklediğini söyledi. Eşimle oraya yürüdük. Funda Hanım gelirken tahinli çörekler almış, çay eşliğinde onları yerken bir yandan da sohbet ettik. Getirdiği beş adet kitabını lütfedip imzalayarak bana verdi. Mehmet Beyin iş yeri kütüphane gibi. Yozgat ve Yozgat halkı hakkında da engin bilgisi var ve hemen herkesi tanır. Kitaplarımızı aldık, sohbette bitince eşimi kuzenim Halit Çapanoğlunun evine bırakıttım. Sonra hızla Çapanoğlu Büyük camiinin yanındaki çay bahçesine yürüdüm. Bir gün önceden randevulaştığım araştırmacı yazar Osman Karaca kardeşim ve bir zamanların efsane Nüfus müdürü rahmetli Nusret Alper Beyin torunu Nusret Alper Bey kardeşim ile buluştuk. Osman Karacanın haber vermesi ile değerli araştırmacı yazar, senaryo ve oyun yazarı Ertuğrul Kapusuzoğlu hocam da hemen teşrif ettiler. Bir yandan ikram edilen ballı sütlerimizi içerken bir yandan da sohbetimizi koyulaştırdık. Nusret Alper Bey, Yozgatın eski ailelerini hürmetle yâd ederek onlardan geride kalan bazı anılardan bahsetti. Gazetedeki köşemde de zaman zaman onun dağarcığına müracaat ediyorum ve okuyucularımla paylaşıyorum. Ertuğrul Kapusuzoğlu hocamla uzun boylu sohbet etmek isterdim ama zaman yetmedi maalesef. Başka bir randevuya yetişmek için Halit Çapanoğlunun telefon ikazıyla bu güzel sohbetten ayrılmak zorunda kaldım.
Gece, akrabalarımız ve Osman Karaca ile birlikteydik. El becerileri de olan Osman Bey kendi yaptığı, üzerinde kabartma Yozgat saat kulesi olan çok güzel bir panoyu hediye etti. Doyum olmayan sohbetimizin sonunda hep birlikte kalktık. Onlar evlerine biz misafirhaneye döndük. Nusret Alper Bey telefon ederek sabah kaçta yola çıkacağımı sordu. 08.00-08.30 gibi çıkmak istediğimi söyledim. 19 Kasım Salı sabahı İstanbula müteveccihen yola çıkmak için yine erkenden kalktık. Saat 07.30 sularında aracımın yanına indiğimde camlarının buz tutmuş olduğunu gördüm. Onları temizleyip tekrar odamıza çıktığımda Nusret Bey, misafirhanenin önündeyim arabanızın bagajını açar mısınız diye telefon etti. Hemen dışarı çıkıp arabamın yanına gittiğimde onunda aracını benim aracımın yanına park ettiğini gördüm. Kaldırışından ağırca olduğunu tahmin ettiğim büyük bir koliyi aracımın bagajına koydu. Zahmetleri için teşekkür edip uğurladıktan sonra ben de valizlerimizi indirip bagaja yerleştirdim. Oda anahtarımızı da teslim ettikten sonra bismillah deyip yola koyulduk. Bir seyahat gerektiğinde İstanbuldan çıkmak bir dert, girmek başka bir dert olduğundan kendi aracımızla dahi canımızın istediği vakitte yola çıkamıyoruz maalesef. Yozgattan İstanbula 7-8 saatte geliyoruz da evimize ulaşmamız için iki saat hatta bazen 3 saat trafikte takılıyoruz. Bu sefer de aynısı oldu. Halbuki okullar da tatildeydi öğrenci servis araçları yoktu ama sabah 08.30 çıkıp 16.30 da İstanbula ulaştık ama Ataköye ancak 19.30 da varabildik.
Ataköye evimize gelince bir çırpıda valizlerimizi taşıdık ama Nusret Beyin kolisini kaldırmak ve hele dairemize taşımak ne mümkün. Böyle ağır şeyleri taşımak için aldığım iki tekerli katlanabilir el arabamı aracımın yanına getirip koliyi yükledim. 13. Kattaki dairemize asansörle çıkardım. Merak ile koliyi açtık ki, kocaman bir balkabağı, bir torba kuru fasulye, bir torba nohut, kilolarca değişik elma ve ayva, iki adet kavun keleği konmuş. Eşim kabağı görünce Nusret Bey benim Adapazarlı olduğumu nereden bilmiş diye espri yaptı. Kayınvalidem ve eşim Adapazarlı olup balkabağından çok değişik tatlılar yaparlar.
Bu seyahatimizde de kara yollarında durum aynıydı. İstanbulda şehir içinde yani bu kadar insan kalabalığı ve araç yoğunluğu olan bir şehirde hız sınırı 80 Km. iken, üç şeritli bölünmüş yollarda bile hız sınırı hâlâ 90 Km. Tabi kimse uymuyor. EGS levhasını gördüğümüzde frene sonra tekrar gaza basıp yolumuza devam ediyoruz. Ne zaman konulduğu bilinmeyen ve işi bittiğinde kaldırılmayan yol kenarındaki üçgen radar kontrolü levhalarını da kimse kaale almıyor. . Belki de zamanla solmuş bu levhaları görmüyor bile. Birçok yerde jandarmanın otobüsleri durdurup kontrol ettiğini gördük. Baz yerlerde de otomobilleri durdurup arama yapıyorlar. Hatta birisinde araçtan indirilen kişilerin ayakkabılarını giydiklerine şahit olduk. Demek oluyor ki ayakkabıların içine kadar arama yapılıyor. Bu da kendi öz halkı ile barış içinde yaşayan ülkemizin yıllar sonra yolgeçen hanına dönmesiyle ne hale geldiğinin göstergesi oluyor. Gittik, gezdik, gördük, yedik, içtik, sohbetler ettik, mutlu olduk ama bu kadar yolu trafik cezası yemeden geçtiğim için de ayrıca mutlu oldum. Darısı bundan sonraki seyahatlerimize olsun inşallah.
24.11.2019
25.11.2019
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
Osman KARACA
27.11.2019 21:48:00Öncelikle Yozgat Valiliği, Bozok Üniversitesi ve Yozgat Belediyesi tarafından Yozgat Tarihi ve Kültür çalıştayı'nı tertipleyen ve emeği geçer herkese çok teşekkür ediyorum. Katılımcıların kalitesi ve fikirleri tartışılmaz birer gerçekti. Özellikle Prof Dr Naci ŞAHİN Hoca tarafından titizlikle hazırlanan ve önemli bir başlangıca merdiven dayaması Yozgat için sevindiricidir. Umarım devamı gelecek, Yozgat'ın da gerçek bir tarih ve kültür külliyatı ortaya çıkacaktır. Bu önemli çalışma B.Ü tarafından ortaya çıkarıldığı taktirde, fitne ve gerçek dışı beyanlar da ortadan kalkacaktır. Sayın Abdülkadir Çapanoğlu Hocam, sizinle ezelden tanışmak ve sohbetinize Aile ceminizde bulunmaktan onur duydum. Bu çalışma başta Çapanoğulları aileleri için çok önem arz etmekte; Çapanoğulları Yozgat'ın İmarı, mimarı ve serdarı olmuştur. Son yüz yılın başında fitneye kurban edilmesi ve cahil çevrelerce "hain" ilan edilmesi bu aile üzerine yapışmamış, yakışmamıştır. 1765 Tarihinde Osmanlı Devleti tarafından idama mahkum edilen Çapanoğlu Mustafa Beyin evlatlarının asaleti iyi incelenmelidir. Babalarını idam eden Osmanlı Padişahına ve devletine bırakın asi olmayı, Mustafa beyin iki oğlu olan; Ahmet Paşa ve Süleyman Bey son nefeslerine verene kadar devletine ve milletine hizmet etmekle kalmamış, Bozok bölgesinde mamur bir şehir olmadığı halde Yozgat adı adında bir yoktan şehir imar ederek ilim ve irfanın beşiği Türk milletinin kardeşliğinin mayasını çalmışlardır. Tıpkı Ahmet Beyin katline sebep olan köleler gibi 1920 tarihinde de bazı meşrebi bedbahtlar sadece bu aileye zarar vermekle kalmayıp Yozgat'a en büyük kötülüğü yaparak, bu topraklarda fitne tohumunun galip gelmesini sağlamışlardır. Saygılarımla.
Mustafa Topaloğlu
26.11.2019 19:37:00Aziz dostum, bizim ellere gidip gelmiş kadar oldum. Ne iyi etmişsiniz. Bilinen hikayedir. Bizim oralı biri Gaziantep'e gitmiş çocuklarını ziyarete. Bir müddet kalmış.Ama pek bir yere çıkmamış.Döndüğünde hoş geldine gelenler demişler ki: "Yediğin, içtiğin senin olsun. Gördüğün yerleri anlat." Şu karşılığı vermiş:"Nesini annadıyım gardaşım. Yidığım bekmez, gordüğum Antep."
.
Öyle kısa kesmemişsiniz. Ne güzel anlatmışsın.Teferruatlıca...
Sıla-i rahim etmişsiniz bu vesileyle.
Selam ve saygıyla...