Yüce Atatürk, Yozgat mebusu Süleyman Sırrının fanatik bir Çapanoğlu düşmanı olarak mecliste yaptığı çıkışlardan birisinde bizzat kürsüye gelerek Efendiler, biraz önce kürsüde konuşan efendiye hiçbir surette katılmamız mümkün değildir. Bahsettiği aile, memleketimize geçmişte büyük hizmetlerde bulunmuşlar, hataları varsa da hatalarından vazgeçmişler, bu günde devletimize hizmette kusur etmemektedirler diyerek Süleyman Sırrıyı adeta azarlamıştır.
Yazıma neden bu başlıkla girdim?
Kendisi de Dışişleri Bakanlığı mensubu olan Halazadem rahmetli Mahmut Celalettin Çapanoğlu ağabeyimin kızı, yeğenim Rakibe Demet Şekercioğlunun Kolombo (Sri Lanka) Büyükelçisi olacağı geçtiğimiz günlerde basında yer aldı. Elbette bir sülale için övünç duyulacak bir tayin ve mevki. Kendisine bu yeni görevinde de başarılar diliyoruz.
Peki, Büyükelçilik diyoruz da, nedir bu makam?
Büyükelçilik istisnai bir görevdir. Dışişleri Bakanlığı mensupları için, göreve başladıkları andan itibaren hedeflenen bir makamdır. Genç yaşlardan itibaren, uzun yıllar boyu, yurt içinde ve dışında, büyük bir özveriyle, mesai saatleriyle sınırlı kalmadan, gece gündüz, hafta sonu, tatil demeden, dişlerini tırnaklarına takarak çalışıp bu ünvana erişmeye çalışırlar, özel yaşamlarından büyük tavizler verirler.
Yaptıkları işin mahiyeti dolayısıyla yurt içinde kamuoyuyla doğrudan irtibat halinde olmadıkları, birden fazla dili anadil seviyesinde okuyup, yazıp, konuşup, farklı kültürleri yakından bildikleri, iyi eğitim aldıkları için, toplumumuzun bir kısmı bu kişileri kendilerinden uzakta görüp, monşerler sıfatıyla, biraz da hırpalamak için tanımlamaktadır. Bilmeyenler için belirtelim, monşer kelimesi Fransızca kökenlidir. Bizdeki karşılığı azizimdir. Kötü bir şey değildir.
Büyükelçiler Dışişleri Bakanlığı mensupları yani diplomatlar arasından çıkmakla birlikte, bu makam istisnai görev olduğu için, her ülkede Bakanlık dışından atamalar yapılabilmekte, zaman zaman diplomat olmayanlar da görevlendirilebilmektedir.
Bir ülke yurt dışında bir bütün olarak temsil edilir. Bir Büyükelçi, atandığı, görev yaptığı ülkede, ülkesini temsil eden en üst makamdır. Cumhurbaşkanını temsil eder. Görev yaptığı ülkedeki, kendi ülkesinin diğer bütün görevlileri, makamları ise kendisine bağlıdır. Başkonsoloslar, müsteşarlar, müşavirler, katipler, ataşeler vs. Büyükelçi, gittiği ülkede göreve başlamadan önce, kendi Cumhurbaşkanının mektubunu ev sahibi ülkenin Cumhurbaşkanına bir törenle sunar. İtimatnamesini, güven mektubunu verir.
Yeğenim örneğinde olduğu gibi, bir ülkeye Büyükelçi olarak atanacak isim belirlendikten sonra Bakan bu hususu kendisine şifahen tebliğ eder. Tabiatıyla basının ve bizlerin haberi olur. Daha sonra atama yapılan ülkeden bu ismi kabul edip etmediği sorulur. Yani onay, agreman istenir. Onay alındıktan sonra kararname çıkar, Resmî Gazetede yayımlanır, akabinde de görev başı yapılır.
Yukarıdaki hususları kaleme alırken, geçmişten bu güne ailemizden kimler Büyükelçi olmuş bir kere daha anımsadım.
Çapanoğlu kökenli Büyükelçilerimiz:
1-Nazif Cuhruk
2-İldeniz Divanlıoğlu
3-Kadriye Şanıvar Olgun
4-Alper Coşkun
5-Mehmet Kemal Bozay
6-Kerem Divanlıoğlu
7-Rakibe Demet Şekercioğlu
Nazif Cuhruk ağabeyimizi 12 Aralık 1984, tarihinde Pariste UNESCO Daimi Temsilcisiniz iken geçirdiği kalp krizi neticesi kaybettik. Anayasa Mahkemesi emekli başkanı Mahmut Cuhruk ağabeyimizin de ağabeyiydi. İldeniz Divanlıoğlu ağabeyimle hala çocuklarıdırlar. İldeniz Divanlıoğlu ağabeyim ile Kadriye Şanıvar Olgun artık emekli. Alper Coşkun, Mehmet Kemal Bozay, İldeniz ağabeyimin oğlu Kerem Divanlıoğlu ile Celalettin ağabeyimin kızı Rakibe Demet Şekercioğlu halen aktif görevdeler.
Müsteşar Yardımcılığı da yapmış olan Mehmet Kemal Bozay, Türkiye'nin Avrupa Birliği Daimi Temsilcisi olarak görevini Brükselde sürdürmektedir.
Daha önceki yazılarımın birisinde İldeniz Divanlıoğlu ağabeyimin 1971 yılında Dışişleri Bakanlığında Ortadoğu Dairesi Genel Müdür Yardımcısı iken, Irakın Ankara Büyükelçisi Seyid Davudun randevu talep ederek Bağdata tayin edilen ve hala çocukları olduklarını bilmediği Büyükelçi Nazif Cuhruk hakkında bilgi rica etmesiyle düştüğü komik durumu anlatmıştım.
(Bkz.http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=1363).
Yine yazılarımdan birisinde iki tefrika halinde yayınlamıştım. Nazif Cuhruk ağabeyimin Tokyo Büyükelçimiz olduğu dönemde Amasya Lisesinde sınıf arkadaşım olan Hilmi Bülent Payaslıoğluda Maliye ve Ekonomi Müşaviri olarak Tokyo Büyükelçiliğindedir. Bülent Payaslının bir proje sunumundan sonra Nazif ağabeyle yakınlaşması sonucu Dede Hilmi Payasizadenin anılarından büyük dayımız Çapanoğlu Halit Beyin idamı ile ilgili hiç bilmediğimiz gerçeklere ulaşmıştık.
(Bkz. http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=3170)
Cumhuriyet dönemimizde yurt dışında ülkemizi temsil eden bu monşerlerimizden başka iki de Başkonsolos akrabamız vardır. Biri büyük dayım, anneannemin ağabeyi Nafiz Haşmet Terken. Kendisini 22 Mayıs 1973 günü Ankarada geçirdiği kalp krizi sonucunda kaybettik.
(Bkz.http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=2457)
İkincisi ise şimdiki Rodos Başkonsolosumuz Mehmet Atıf Şekercioğlu. Kendisi Sri Lankaya Büyükelçi olan yeğenimin eşidir. Rodostaki eş, dost ve akrabalarımızdan, sosyal medyada paylaşılan haberlerden damadımızın Rodosun yerli halkı ile çok sıcak ilişkiler kurduğunu, Rodos ve İstanköyde çok sevildiğini ve sayıldığını öğreniyoruz. Akrabamız Şükran Aşçı nereye gitsek Başkonsolosumuzdan bahsediliyor, ilk defa böyle oldu diyor. Yine akrabalarımızdan Başkonsolosluk eski makam şoförü Sait Dirmilli de İlk defa bu kadar güzel bir insan geldi, ne var ki ben hastalandım, emekliye ayrılmak zorunda kaldım diye hayıflanıyor. Hastalanan Sait beyi süratle ülkemizde tedavi altına almak için Sağlık Bakanlığının ambulans uçağının geçtiğimiz Aralık ayında Rodosa inmesinin soydaş toplumunda yarattığı o duyguyu yakın dostlarım yürekleri kabararak bana aktardı.
Rodosda devleti temsil edenlerden birisi de ilk Türk gazetecisi ve Posta Nazırı Çapanoğlu Agâh Efendidir. Kendisi daha sonra Midillide görev yapıyor, bilahare de Atina Büyükelçimiz oluyor ve orada vefat ediyor.
Osmanlı döneminde de çok ünlü devlet adamları yetiştiren Çapanoğullarından sarayda her daim kırk civarında etkili kapucubaşı var.
Çapanoğlu Mahmut Bey, Süleyman Beyin oğullarından olup, Vezir Mehmet Celalettin Paşanın kardeşidir. Sultan II. Mahmut zamanında (1808 -1839) Sadr-ı Azam Silahtar Ali Paşa tarafından Rikab-ı Hümayün Kapucubaşılığına (bugün özel kalem md.) tayin edilen öbür kardeşleri Abbas Hilmi Paşa ve Hamza Beyler gibi Rikab-ı Hümayün Kapucubaşılığı yapmıştır (1835). Rikâb-ı hümâyun terimi ile padişahın huzuru, huzura kabul ve Arz Odası kast edilir. Fâtih devrine kadar divan toplantılarına padişah başkanlık ederken, Fatihin Teşkilat Kanunnamesinden sonra divana padişahların başkanlık yapması usulünden vazgeçilerek, toplantılara veziriazamın başkanlık etmesi kanun olmuştur.
Mahmut Bey, Rikab-ı Hümayün Kapucubaşılığından sonra Trablusşam ve Banyaluca (Bosna-Hersekin Sırp bölgesi) Kaymakamlığına tayin edilir. Banyalucadaki görevi sırasında tanıdığı Frenk Üzümünü Yozgata getiren kişidir (yüz seksen yıl evvel). Siyah Frenk üzümü, klasik meyve ağaçlarına nazaran, kış soğuğuna daha fazla ihtiyaç duyar. Soğuk iklim isteyen bu bitkiyi konağının bahçe duvarı kenarının kuytu bir yerine dikerek yetiştirmiştir. Eski Yozgatın hemen her evinin bahçesinde duvar kenarlarında Frenk üzümü olurdu.
(Bkz. http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=2115)
Bıraktıkları diğer eserlere ilaveten, kamuoyunun yakından bildiği, Türk Barokunun Anadoludaki en önemli örneklerinden bir olan, Yozgatın incisi, 17. Yüzyılda Batı üslubunda inşa edilmiş Çapanoğlu Camiini de yaptırmış olan bu ailenin fertleri, dün olduğu gibi, bugün de, vatanına gönülden bağlıdır, devletin bekası için özveriyle çalışmaktadır. Sancak sahibi bu aileden esnaf, memur, asker, din adamı çıkmıştır. Ancak, hiç bir dönem vatan haini çıkmamıştır.
19.09.2019
Yazıma neden bu başlıkla girdim?
Kendisi de Dışişleri Bakanlığı mensubu olan Halazadem rahmetli Mahmut Celalettin Çapanoğlu ağabeyimin kızı, yeğenim Rakibe Demet Şekercioğlunun Kolombo (Sri Lanka) Büyükelçisi olacağı geçtiğimiz günlerde basında yer aldı. Elbette bir sülale için övünç duyulacak bir tayin ve mevki. Kendisine bu yeni görevinde de başarılar diliyoruz.
Peki, Büyükelçilik diyoruz da, nedir bu makam?
Büyükelçilik istisnai bir görevdir. Dışişleri Bakanlığı mensupları için, göreve başladıkları andan itibaren hedeflenen bir makamdır. Genç yaşlardan itibaren, uzun yıllar boyu, yurt içinde ve dışında, büyük bir özveriyle, mesai saatleriyle sınırlı kalmadan, gece gündüz, hafta sonu, tatil demeden, dişlerini tırnaklarına takarak çalışıp bu ünvana erişmeye çalışırlar, özel yaşamlarından büyük tavizler verirler.
Yaptıkları işin mahiyeti dolayısıyla yurt içinde kamuoyuyla doğrudan irtibat halinde olmadıkları, birden fazla dili anadil seviyesinde okuyup, yazıp, konuşup, farklı kültürleri yakından bildikleri, iyi eğitim aldıkları için, toplumumuzun bir kısmı bu kişileri kendilerinden uzakta görüp, monşerler sıfatıyla, biraz da hırpalamak için tanımlamaktadır. Bilmeyenler için belirtelim, monşer kelimesi Fransızca kökenlidir. Bizdeki karşılığı azizimdir. Kötü bir şey değildir.
Büyükelçiler Dışişleri Bakanlığı mensupları yani diplomatlar arasından çıkmakla birlikte, bu makam istisnai görev olduğu için, her ülkede Bakanlık dışından atamalar yapılabilmekte, zaman zaman diplomat olmayanlar da görevlendirilebilmektedir.
Bir ülke yurt dışında bir bütün olarak temsil edilir. Bir Büyükelçi, atandığı, görev yaptığı ülkede, ülkesini temsil eden en üst makamdır. Cumhurbaşkanını temsil eder. Görev yaptığı ülkedeki, kendi ülkesinin diğer bütün görevlileri, makamları ise kendisine bağlıdır. Başkonsoloslar, müsteşarlar, müşavirler, katipler, ataşeler vs. Büyükelçi, gittiği ülkede göreve başlamadan önce, kendi Cumhurbaşkanının mektubunu ev sahibi ülkenin Cumhurbaşkanına bir törenle sunar. İtimatnamesini, güven mektubunu verir.
Yeğenim örneğinde olduğu gibi, bir ülkeye Büyükelçi olarak atanacak isim belirlendikten sonra Bakan bu hususu kendisine şifahen tebliğ eder. Tabiatıyla basının ve bizlerin haberi olur. Daha sonra atama yapılan ülkeden bu ismi kabul edip etmediği sorulur. Yani onay, agreman istenir. Onay alındıktan sonra kararname çıkar, Resmî Gazetede yayımlanır, akabinde de görev başı yapılır.
Yukarıdaki hususları kaleme alırken, geçmişten bu güne ailemizden kimler Büyükelçi olmuş bir kere daha anımsadım.
Çapanoğlu kökenli Büyükelçilerimiz:
1-Nazif Cuhruk
2-İldeniz Divanlıoğlu
3-Kadriye Şanıvar Olgun
4-Alper Coşkun
5-Mehmet Kemal Bozay
6-Kerem Divanlıoğlu
7-Rakibe Demet Şekercioğlu
Nazif Cuhruk ağabeyimizi 12 Aralık 1984, tarihinde Pariste UNESCO Daimi Temsilcisiniz iken geçirdiği kalp krizi neticesi kaybettik. Anayasa Mahkemesi emekli başkanı Mahmut Cuhruk ağabeyimizin de ağabeyiydi. İldeniz Divanlıoğlu ağabeyimle hala çocuklarıdırlar. İldeniz Divanlıoğlu ağabeyim ile Kadriye Şanıvar Olgun artık emekli. Alper Coşkun, Mehmet Kemal Bozay, İldeniz ağabeyimin oğlu Kerem Divanlıoğlu ile Celalettin ağabeyimin kızı Rakibe Demet Şekercioğlu halen aktif görevdeler.
Müsteşar Yardımcılığı da yapmış olan Mehmet Kemal Bozay, Türkiye'nin Avrupa Birliği Daimi Temsilcisi olarak görevini Brükselde sürdürmektedir.
Daha önceki yazılarımın birisinde İldeniz Divanlıoğlu ağabeyimin 1971 yılında Dışişleri Bakanlığında Ortadoğu Dairesi Genel Müdür Yardımcısı iken, Irakın Ankara Büyükelçisi Seyid Davudun randevu talep ederek Bağdata tayin edilen ve hala çocukları olduklarını bilmediği Büyükelçi Nazif Cuhruk hakkında bilgi rica etmesiyle düştüğü komik durumu anlatmıştım.
(Bkz.http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=1363).
Yine yazılarımdan birisinde iki tefrika halinde yayınlamıştım. Nazif Cuhruk ağabeyimin Tokyo Büyükelçimiz olduğu dönemde Amasya Lisesinde sınıf arkadaşım olan Hilmi Bülent Payaslıoğluda Maliye ve Ekonomi Müşaviri olarak Tokyo Büyükelçiliğindedir. Bülent Payaslının bir proje sunumundan sonra Nazif ağabeyle yakınlaşması sonucu Dede Hilmi Payasizadenin anılarından büyük dayımız Çapanoğlu Halit Beyin idamı ile ilgili hiç bilmediğimiz gerçeklere ulaşmıştık.
(Bkz. http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=3170)
Cumhuriyet dönemimizde yurt dışında ülkemizi temsil eden bu monşerlerimizden başka iki de Başkonsolos akrabamız vardır. Biri büyük dayım, anneannemin ağabeyi Nafiz Haşmet Terken. Kendisini 22 Mayıs 1973 günü Ankarada geçirdiği kalp krizi sonucunda kaybettik.
(Bkz.http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=2457)
İkincisi ise şimdiki Rodos Başkonsolosumuz Mehmet Atıf Şekercioğlu. Kendisi Sri Lankaya Büyükelçi olan yeğenimin eşidir. Rodostaki eş, dost ve akrabalarımızdan, sosyal medyada paylaşılan haberlerden damadımızın Rodosun yerli halkı ile çok sıcak ilişkiler kurduğunu, Rodos ve İstanköyde çok sevildiğini ve sayıldığını öğreniyoruz. Akrabamız Şükran Aşçı nereye gitsek Başkonsolosumuzdan bahsediliyor, ilk defa böyle oldu diyor. Yine akrabalarımızdan Başkonsolosluk eski makam şoförü Sait Dirmilli de İlk defa bu kadar güzel bir insan geldi, ne var ki ben hastalandım, emekliye ayrılmak zorunda kaldım diye hayıflanıyor. Hastalanan Sait beyi süratle ülkemizde tedavi altına almak için Sağlık Bakanlığının ambulans uçağının geçtiğimiz Aralık ayında Rodosa inmesinin soydaş toplumunda yarattığı o duyguyu yakın dostlarım yürekleri kabararak bana aktardı.
Rodosda devleti temsil edenlerden birisi de ilk Türk gazetecisi ve Posta Nazırı Çapanoğlu Agâh Efendidir. Kendisi daha sonra Midillide görev yapıyor, bilahare de Atina Büyükelçimiz oluyor ve orada vefat ediyor.
Osmanlı döneminde de çok ünlü devlet adamları yetiştiren Çapanoğullarından sarayda her daim kırk civarında etkili kapucubaşı var.
Çapanoğlu Mahmut Bey, Süleyman Beyin oğullarından olup, Vezir Mehmet Celalettin Paşanın kardeşidir. Sultan II. Mahmut zamanında (1808 -1839) Sadr-ı Azam Silahtar Ali Paşa tarafından Rikab-ı Hümayün Kapucubaşılığına (bugün özel kalem md.) tayin edilen öbür kardeşleri Abbas Hilmi Paşa ve Hamza Beyler gibi Rikab-ı Hümayün Kapucubaşılığı yapmıştır (1835). Rikâb-ı hümâyun terimi ile padişahın huzuru, huzura kabul ve Arz Odası kast edilir. Fâtih devrine kadar divan toplantılarına padişah başkanlık ederken, Fatihin Teşkilat Kanunnamesinden sonra divana padişahların başkanlık yapması usulünden vazgeçilerek, toplantılara veziriazamın başkanlık etmesi kanun olmuştur.
Mahmut Bey, Rikab-ı Hümayün Kapucubaşılığından sonra Trablusşam ve Banyaluca (Bosna-Hersekin Sırp bölgesi) Kaymakamlığına tayin edilir. Banyalucadaki görevi sırasında tanıdığı Frenk Üzümünü Yozgata getiren kişidir (yüz seksen yıl evvel). Siyah Frenk üzümü, klasik meyve ağaçlarına nazaran, kış soğuğuna daha fazla ihtiyaç duyar. Soğuk iklim isteyen bu bitkiyi konağının bahçe duvarı kenarının kuytu bir yerine dikerek yetiştirmiştir. Eski Yozgatın hemen her evinin bahçesinde duvar kenarlarında Frenk üzümü olurdu.
(Bkz. http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=2115)
Bıraktıkları diğer eserlere ilaveten, kamuoyunun yakından bildiği, Türk Barokunun Anadoludaki en önemli örneklerinden bir olan, Yozgatın incisi, 17. Yüzyılda Batı üslubunda inşa edilmiş Çapanoğlu Camiini de yaptırmış olan bu ailenin fertleri, dün olduğu gibi, bugün de, vatanına gönülden bağlıdır, devletin bekası için özveriyle çalışmaktadır. Sancak sahibi bu aileden esnaf, memur, asker, din adamı çıkmıştır. Ancak, hiç bir dönem vatan haini çıkmamıştır.
19.09.2019
19.09.2019
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ