A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

ÇAPANOĞLU EDİP BEY, REFİK HALİT KARAY ve İTTİHAT VE TERAKKİ PARTİSİ…

Değerli okurlar, Çapanoğlu Edip ve Celal Beyler Yozgat’ta İttihat ve Terakki Partisinin kurucuları arasındaydılar. Edip Bey, son Osmanlı Meclis-i Mebusasın da Yozgat mebusuydu. Ancak parti üyelerinin yaptıkları yolsuzlukları, hukuksuz ve kanunsuz davranışları çok fazla tenkit ettikleri için iki kardeş de İttihat ve Terakki partisinden ihraç edilmişlerdi. Edip Bey, (yandaki fotoğraf), İttihat ve Terakki İktidarının, kamu hizmetleri ile ilgili haksız tasarrufları ve bunun toplumda sebep olduğu zararlı etkileri eleştiren bir şiir dahi yazmıştı. Şiirinden bir kıtayı aşağıda sizinle paylaşıyorum.

Mülkü ser tâ ser harâb etdik imaret namına,
Çok hatalar intihâb etdik siyaset namına..
Bi mahaba, şarka, garbe ordular sevk eyledin,
Bi sebep harbe şitap ettin, şecaat namına.
Her ne buldunsa ibadı ahaliden alıp,
Haneler yıktın harap ettin, hiyanet namına.
Bil-vesile celb-i nef'a sa'y-i mevfûr eyledik,
Hayli servet iktisap ettin, kıyaset namına.


Mülkü baştanbaşa harap ettik imar namına,
Çok hatalı yollar seçtik, siyaset namına.
Bir bahane ile şarka garbe ordular sevk ettin
Hiç sebepsiz süratle harbe girdin yiğitlik namına
Her ne buldunsa kulun olan halkından aldın,
Haneler yıktın, türap (yerle bir) ettin hıyanet namına.
Bilvesile menfaat temini için çok gayret ettik
Hayli servet kazandın uyanıklık namına

Üç paşalar diye anılan İttihat ve Terakkinin üst düzey yöneticileri Enver, Talat ve Cemal paşalar ile polis müdürleri Avni ve Bedri Beyler, Teşkilatı Mahsusa şefleri Dr. Bahattin Şakir, Dr. Nazım, Dr. Rüsuhi Beyler Kuruçeşme açıklarında bir Alman denizaltısına binerek kaçıyorlardı. 3 gün sonra, yani 5 Kasım 1918 günü yazar “Refik Halit Karay” Zaman gazetesinde aşağıdaki yazısını yayınlıyordu.

EFENDİLER NEREYE?
Ziyafet bitti, fakat ağzınızı silmeden, elinizi yıkamadan, bir de acı kahvemizi içmeden efendiler nereye?

Yaz başlangıcında sırtı karnına yapışmış, sarı, sıska, cansız birtakım tahtakuruları çıkar, iğne gibi vücudumuza batarlar, derimizi haşlarlar, kanımızı emerler, sonra sabaha karşı etli canlı, iri yarı şuraya buraya kaçarlar... Galiba şafak attı, güneş doğuyor; tahtakuruları nereye?

Kedisiz evlerde fareler vardır; kilerlere girerler, dolapları delerler, şunu, bunu kemirip, sağa sola koşuşup başköşede gezerler, bir pıtırtı olunca deliklere girerler... Galiba koku aldınız, kedi geliyor; koca fareler nereye?

Yahudi [eskiciye] satarlar ve sonra korkup sokak sokak kaçarlar... Galiba foyanız meydana çıktı, yakanız ele geçecek, ziyankâr evlatlar nereye?

Vurdular, kırdılar; yaktılar, yıktılar; astılar, kestiler; kastılar, kavurdular; nihayet leşimizi meydanlara sererek yılan gibi kaçtılar; memlekete düşmanları sokarak üzerimizden aştılar...Eli sopalı, beli palalı, gözü kanlı paşalar damdan dama nereye?

Siz âmir olmadınız, sergerdelik [kabadayılık] ettiniz... Siz valilik yapmadınız, asesbaşılık [polis şefliği] ettiniz... Efelere, taş çıkardınız; zorbalara parmak ısırttınız...

“As” deyince sıra sıra darağaçları kurulur, “yak” deyince alev alev meşaleler tutuşur, “bas!” deyince tabur tabur jandarmalar üşüşürdü... Elinizde zindan anahtarları, belinizde idam ipleri, sırtınızda darağaçları vilâyet vilâyet dolaştınız... Beş senedir her tarafta kargalara insan leşinden öbek öbek ziyafetler çektiniz; akbabaları çocuk ölüsü ile besleyip kartalları artık Âdem etinden tiksindirdiniz.

Muhalif mi? Alaşağı... Muharrir mi? Vur başına... Türk mü? Sür ölüme... Rum mu? İste parasını... Ermeni mi? Kes kafasını... Arap mı? Çek ipe... Kadın mı? Gönder eve... Haydut mu? Buyurun köşeye... Külhanbeyi mi? Gelsin yanıma... Yahudi mi? Sor fikrini... Kalan kimseye at sopayı... Paraları koy cebine... İşte sizin programınız bu!

Palalarla sopalarla işe giriştiniz; sürülerle insanları dağ başlarına götürüp satırlardan geçirdiniz; babaları, evlatları yoktan yere harcayarak Anadolu içerisinde dul kadından, yoksul yetimden başkasını bırakmadınız. Ne oluyordunuz? Bu kanlı işgüzarlıklar, bu canavar akını, bu fitne ve fesat siyaseti ne fayda verecekti? Ne kazanacaktık? Dünyayı mı alacaktık, Mısır’a sultan mı olacak, Hind’e şah mı gidecektik?

Sizin sadrazamlıkla, seraskerlikle, nâzırlıkla gözleriniz doymamıştı, a padişah heveslileri... Şam’da, Halep’te az daha namınıza hutbe okutup, isminize sikke kestirecektiniz. Yiğitlik sizde, kahramanlık sizde, avurt zavurt sizde, caka tavır, hepsi sizdeydi... Şimdi böyle sinsi sansar gibi tavandan tavana nereye?

Evet, nereye gidiyorlar? Mahalle kahvesinden bir adımda sadarete, meyhane peykesinden bir basışta nezarete, tulumbacı koğuşundan bir hamlede vilâyete eren bu türediler nereye gidiyorlar?

Kendileri kürklere büründüler, milletin derisini soydular... Anamıza sövdüler, babamızı dövdüler, hulâsa bacağından yakalayıp bu devleti yerden yere vurdular, paçavraya çevirdiler.
İşte milleti artık büsbütün öldürdüklerinden emin olsunlar... Kollarımızda bir zerre kuvvet kalmış olsaydı, yakalarından yapışır öcümüzü alırdık... Hâlbuki kollarını sallıya sallıya, yüzümüze tüküre tüküre gittiler.

Aşkolsun! At da size yaraşır; meydan da. Bizde bu ölü kan, sizde o yaman surat olduktan sonra bir gün olur yine gelirsiniz... Biz size: “Kırk katır mı, kırk satır mı?” diye soramadık; yarın sizin bize:
- "Ölümlerden ölüm beğen!" demek artık hakkınızdır.

Layığımız olan paşalar! Topumuzun başını bir kılıçla çıkarmadan [uçurmadan] nereye?

04.11.2017

OKUR YORUMLARI
Kadriye ŞAHİN
08.11.2017 23:30:00

Sayın Çapanoğlu, Yazı yazmayan yazının değerini anlayamaz.Bin bir zahmetle yazılan, bir birinden değerli yazılarınız, yorumlarınız bizler için değer biçilmez bir hazinedir. Dilerim ki bu yazıların kıymeti bilinip okunmuş olsun. Bir yazıyı oluşturmak öyle zahmetli bir iş ki. Belin kırılır, gözün kanlanır, boynun ağrır. Yanlış bir kelime kullandım mı diye defalarca gözden geçirilir. Alınan olur mu diye sabaha kadar uykuların kaçar. Çünkü bir insana bir şeyi anlatmak atomu parçalamaktan zor demişler.
Geçmişin küllenmiş gerçeklerini gün yüzüne çıkartarak, kaybolmuş benliğin kazandırılması kazı yapmaktan daha zahmetli. Ne var ki, insan kendi kendini tanımadığı zaman kime ne faydası olur? Yazılarınız bize bizi tanıtıyor. Gerçekleri gün yüzüne çıkarıyor. Vermiş olduğunuz emeğe teşekkür ederken, Umarım ki, bundan sonra memleketim "cezalı" masalıyla avutmaktan vazgeçilir. Bu araştırmalarla halkın gözü açılır. Tarihin detaylarını anlamak isteyen sizi okumalı.

Saygı ve hürmetlerimle


SUDE ÖZTÜRK
08.11.2017 21:53:00

Asil azmaz bal kokmaz, kokarsa yağ kokar onunda aslı ayrandır.Bu güzel insanlar nereye gittiler?

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ