A'DAN Z'YE
Çapanoğlu Mehmet Muhsin Bey ve Hindistan'dan gelen mektup
Dünyaca ünlü Meydan Larousse Ansiklopedisinde Abdülkerim Efendi bahsini açarsanız şöyle bir ifade görürsünüz. Osmanoğulları ailesinden olup (1906-1935) II. Abdülhamitin torunu ve şehzade Selim Efendinin oğludur. Osmanlı hanedanının Türkiyeden çıkarılması üzerine önce Beyruta giderler. Japonyanın yardımıyla, Çin devletinin İslam kesiminde yeni bir Müslüman devleti kurmak üzere Japonyaya gider. Kendisini bu işe Çapanoğlu Muhsin Bey adında bir maceraperest sevk etmişti. Açık bir anlatım olmayan bu bahiste adı geçen ve dünyaca ünlü bir ansiklopedide maceraperest olarak tarif edilen Çapanoğlu Mehmet Muhsin Bey kimdir. Şehzade Abdülkerim Efendi ile ne alakası vardır.
Mehmet Muhsin Bey ve ailesi, Yozgatlı Çapanoğullarından olup kendisi İstanbul Üsküdar doğumludur. Osmanlı sarayı hekimlerinden Çapanoğlu Mehmet Sadık Beyin oğludur. Hekim Mehmet Sadık Bey, 1911-1912 yılları arasında Osmanlı Devleti ile İtalya krallığı arasında yapılan ve tarihte Trablusgarp savaşı diye anılan harpte gönüllü olarak cepheye gitmiş ve şehit olmuştur.
Şehzade Abid Efendi ile birlikte büyüyen Mehmet Sadık Bey oğlu Muhsin Beyin sünneti sarayda şehzadelerle birlikte yapılmıştır. Muhsin Bey, orta tahsilini Türkiye de yaptıktan sonra Yüksek tahsil için devlet bursu ile Fransaya gönderilir. Sorbonne Üniversitesinde İnşaat Mühendisliği tahsil ederken, bir yandan Osmanlı idaresinin son bulması bir yandan da yaşanan müessif Çapanoğulları hadisesinden dolayı banka hesaplarına el konulması neticesi sıkıntıya düşen Muhsin Bey, okuduğu üniversite de iş bularak yüksek tahsilini kendi imkânları ile tamamlar. Fransızca, İngilizce ve Arapça bilir. Yeni kurulan Türk Devletinin kraldan fazla kralcı Konsolosluk çalışanları, 1934 de çıkarılan soyadı kanunu ile Çapanoğlu soyadını alan Muhsin Beye soyadını değiştirmesi için baskı yapmaya kalkışırlarsa da Muhsin beyin sert tepkisi ile karşılaşır bir daha bahsini etmezler. Bütün bu olumsuzluklara rağmen değişik işlerde, daha çok gazetelerde (Fransız Le Monde ve Akşam gazetesinin muhabiri) çalışarak tahsilini bitirip yurda döner.
Tahsilini bitiren Muhsin Bey Türkiyeye döner ama yaptığı tahsil ile ilgili olarak aradığı ortamı bulamaz ve tekrar Fransaya döner. Orada Şehzade Abid Efendi ile tekrar birlikte olurlar ve politikaya atılırlar. Paristeki Japon sefiri, Şehzade Abid Efendiye Japon hükümetinden bir davetiye getirir. Temkinli Abid Efendi işin entrikalarını sezdiği için Muhsin Beyden gazeteci kimliği ile gidip durumu iyice araştırmasını ister. Oda Japonyanın Yokohama limanından sade bir gazeteci olarak giriş yapar.
Muhsin Bey, Japonya ziyareti sırasında, Japonyada örgütlenmiş olan Türk-Tatarlar önderi Molla Muhammed Abdulhay Kurbanali (Gabdulhay Kurbangali) isimli Başkurt ile tanışır. Bir müddet sonra da Kurbanalinin baldızı ile evlenir. Daha sonra onunla birlikte Türkiyeden getirttikleri makine ve teçhizat ile Japonya da bir matbaa kurarlar (1927-1928). Muhsin Bey inşaat mühendisidir ama gazetecilik ona daha cazip gelmektedir. Bu konumundan istifade ile Mısır, Arabistan, Hindistan, Japonya vs. birçok ülkeyi gazeteci kimliği ile dolaşarak tanıma fırsatı bulur.
Hindistan da bulunduğu günlerde Yozgatta yaşayan ve yaşadığı dönemde tüm Çapanoğullarının hamisi olan Çapanoğlu Muhlis Beye (benim dedem) bir mektup gönderir. Ancak aileyi bir silindir gibi ezip geçen Çapanoğulları başkaldırısının izlerini daha üzerlerinden atamayan Muhlis Bey bu mektuba, Milli Emniyetin bir denemesi olabilir düşüncesiyle cevap vermez (1930 lu yıllar). Cennetmekân dedem Muhlis Çapanoğlunun bir açıklama yapmadan imha ettiği mektubun içeriği hakkında maalesef hiçbir bilgi yok. Muhlis Bey mektubun içeriğini soran akrabalara, Hindistandan, kendisinin Çapanoğlu olduğunu iddia eden ve Yozgatta Çapanoğlu büyüklerinden kimlerin bulunduğunu merak eden birisinden geldiğini söylermiş. Muhlis Beyin mektubun içeriği konusunda bu kadar ketum ve hatta tedirgin olmasını, o günün şartlarında çok uzaklardaki Hindistandan direkt ismine gelmesine ve bu uzun mektubun içeriğinin bu kadar basit değil bazı siyasi konuları da içerdiği kanaatindeyiz. Aşağıda özet olarak anlatacağımız olaylar zincirinin yorumunu okuyucuya bırakmak daha doğru olacaktır.
Fransızca ve İngilizcenin dışında Arapçayı da iyi bilen Muhsin beyin Arabistanda basılan bir gazetede Hindistan ve Çindeki Müslümanlar ile uzak doğuda yaşayan Türkler hakkında birçok makalesi yayınlanmıştır. Bir yandan gazetecilik ve yayıncılık, bir yandan da Japon harp akademisinde Türkçe dersleri vererek hayatını sürdürür.
Yukarda, Japonyada bulunduğu yıllarda Başkurt Molla Abdülhay Kurbanali ile tanıştığından bahsetmiştik. Kurbanaliyev ailesi Başkurdistan Cumhuriyeti Argayaş vilayetinin Midyak köyünde zengin arazi sahipleridir. İdil-Ural Türk-Tatarlarının bir kısmı Rus İhtilalinin ardından, Uzak Doğunun çeşitli bölgelerine dağılmışlar, bazı topluluklar başta Mançurya bölgesi olmak üzere, Hong Kong ve Shanghai gibi Çin topraklarına yerleşmiş, kimileri de Koreye ve Japonyaya giderek buralarda cemaatler halinde yaşamışlardır. Japonyadaki Türk-Tatar toplulukları, 1919 yılından itibaren oluşmaya başlamış, Kumamoto, Yokohama, Tokyo, Kobe ve Nagoya bu yeni göçmenlere ev sahipliği yapan başlıca şehirler olmuştur. 1924e kadar birbirleriyle çok sıkı ilişkiler içinde olmadan yaşayan bu topluluklar, Molla Muhammed Gabdulhay Kurbangaliyefin (Molla Muhammed Abdulhay Kurbanali) Japonyaya gelişiyle bir çatı altında toplanmaya başlamışlardır.
Uzak Doğudaki Türk-Tatarların varlık mücadelesinde önemli bir yere sahip olan Molla Muhammed Abdulhay Kurbanali, siyasi kimliği, ilişkileri ve faaliyetleri ile çok tartışılan İdil-Urallı önderlerden birisiydi. Onun liderliği altında birleşen İdil-Ural Türkleri yaklaşık 10 yıl boyunca Japonyanın dış siyasetinde, özellikle Asya ve İslâm politikalarında önemli bir rol oynamışlardır. Abdulhay Kurbanali, 1920de Japonlarla temas kurmasının ardından Mançuryadaki Japon istihbarat okulunda dil öğretmenliği yapmış ve Japon askeri personeline Arapça, Rusça ve Tatarca dersleri vermiştir.
Kurbanali, Japonya ile olan irtibatını Japon resmi belgelerinde şöyle anlatıyor; Ben, 1917de Rus Devrimi ile birlikte Hotene kaçtım. 1922de Daırene geldim. Mançurya demiryoluna sözleşmeli olarak görevli girdim. İki sene çalıştım ama kendi amaçlarımı gerçekleştirmek için işten ayrıldım. 1924de Tokyoya geldim. Dünyanın çeşitli yerlerinde kötü durumda mülteci konumundaki Müslüman Rusyalıları birleştirip, Müslüman Federasyonunu ve Tokyo İslâm Derneği okulunu kurdum...
Ömrünün büyük bir kısmını Japonya da geçiren Kurbanali, Tokyo da İslam Cemiyetinin imamı olup bir cami bina ettirir. Mektep açıp onun müdürü olur. Nüfusun artmasıyla çocukların eğitim sorunu ortaya çıkmıştır. Yapılan toplantılar sonucunda bir okul kurulmasına karar verilerek Japon hükümetine başvuru yapılmış ve alınan izinle 2 Ekim 1927de Shin-Okubo Hyakumin-chou 273 numaralı ev kiralanarak, Mekteb-i İslâmiye adıyla okul olarak kullanılmıştır. İlkokul seviyesinde eğitime başlayan bu okulda, öğrenciler, okuma yazma derslerinden başka, dinî ve millî konularda da ders almaya başlamıştır. Bunun üzerine aileler para biriktirmeye başlamış ve dışarıdan da gelen yardım paraları ile 1931 yılında Yoyogi-Tomigaya semtindeki 1461 numarada kayıtlı binayı satın alarak okulu buraya taşımışlardır. Japon yetkililerin de yardımlarıyla bina, Kurbanalinin adına tescil ettirilmiştir. Yeni okul binası, dönemin üst düzey devlet görevlileri ile zengin simalarının oturduğu, Tokyonun en iyi semtlerinden birindeydi.
Çapanoğlu Mehmet Muhsin Bey, Molla Muhammed Abdülhay Kurbanali ile birlikte Kurdukları matbaa da Japonlar için birçok dini ve edebi kitaplar basarlar. 1930 yılı Ocak ayından itibaren arka arkaya çok sayıda kitap basılarak Çinden Finlandaya kadar Türk-Tatar topluluklarının yaşadıkları tüm yerlere gönderilmiştir. 1934 yılında ise Japon hükümetinin yaptığı yüklüce bir para yardımı ile 3000 adet Kuran-ı Kerim. 3000 adet Kazan Türkçesinde Tefsir. Binlerce ders kitabı (abdest, namaz, heftiyek, mufassal galem hal gibi) bastırılarak Uzak Şarktaki Türklere dağıtılmış, Mısır, Afganistan, Irak gibi otuz üç Müslüman ülkeye gönderilmiştir Tokyo, Kobe, Mukden ve Harbin şehirlerinde Türk-Tatar dilinde mektepler açarak çocukların Müslüman ve Türk-Tatar terbiyesi alarak yetişmeleri için gayret göstermişlerdir. Abdulhak Kurbanali zamanın Japon devleti ile sıkı bağlantı kurmuştur. Müslüman ülkelere güzel bir propaganda olur düşüncesi ile büyük bir cami inşa ettirir (1938).Atatürk de bu cami inşaatına kendi maaşından yaptığı ödemelerle katkıda bulunmuştur. Atatürk Japonya da cami yaptırdı iddiasının hikâyesi de budur. Japon hükümeti bu cami depreme dayanmaz diyerek 1986 yılında yıktırır, yenisi inşa edilir. Kurbanalinin eşi, caminin ve yanındaki kendisine ait okulun arsasını da Türk Hükümetine bağışlar.
Sayın Sunay Akın İş Bankası yayınlarında çıkan Geyikli Park kapaklı kitabında şöyle yazıyor;
!6 Eylül 1890 tarihinde II. Abdülhamitin armağanlarını götürdüğü Japonyadan dönerken batan Ertuğrul Firkateyni için kaza sonrasında yardım amacıyla Japonyada toplanan parayı 1892 de İstanbula getiren heyette yer alan Toraciro Yamada, Tokyo Camii konusunda kilit isim olarak öne çıkar. Yamada II. Abdülhamitin sevgisini kazanarak ailesiyle birlikte İstanbula yerleşir ve iki devlet arasında fahri konsolosluk yapar diyor Sayın Sunay Akın ve şöyle devam ediyor;
Birinci dünya savaşı başlayınca memleketine dönen Yamada Atatürkün Cumhuriyet Bayramına daveti üzerine 1931 de tekrar İstanbula gelir. 30 Haziran 2000 tarihinde yeniden açılan cami Türkiye Cumhuriyetinin Diyanet işleri Başkanlığına bağlıdır. Bunun da nedeni Atatürkün Yamadanın caminin yapımı konusunda istediği yardım talebine olumlu yanıt vermesiymiş. Sayın Akın diyor ki Caminin yapımında Atatürkün payı yoksa Japonlar bu camiyi neden bize verdiler. Ve ekliyor, Ne gariptir ki, son derece açık olan bu durum karşısında aksini iddia edenler şunu söylemektedirler.
Buyurun, Başbakanlık arşivi, Atatürkün İş Bankasındaki hesabının girdi çıktıları ortada. Belgeyi bulun bizde susalım. Sayın Sunay Akın da şöyle cevap veriyor. En önemli Belge, 2000 yılında düzenlenen açılış töreninde Japonya bayrağı yanına asılan Türkiye Cumhuriyeti bayrağıdır. Ay yıldızlı bayrak bir banka dekontu ya da para makbuzu koçanından çok daha önemli bir kanıttır. Sayın Akın kusura bakmasın, bir başka yazarın dediği gibi bizce de bu ifadeler bir efsane imalatı olmuş. Bayrak belge olur mu? Belge yukarda arz ettiğim Kurbanalinin eşi, caminin ve yanındaki kendisine ait okulun arsasını da Türk Hükümetine bağışlar cümlesindedir. Aşağıda arz edeceğim, Mehmet Muhsin Beyin Amerika da yaşayan ve bir süre Ortadoğu Teknik Üniversitesinde öğretim üyeliği de yapan oğlu Cüneyt Çapanoğlunun Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına gönderdiği dilekçesi de belge niteliğindedir.
Biz tekrar konumuza dönelim. Abdülhay Kurbanalainin Japonyanın güdümünde, Doğu Türkistanda Osmanlı Sultanı II. Abdülhamidin torunlarından Abdülkerim Efendinin liderliğinde bir devlet kurmak için faaliyette bulunması ile bu defa dolaylı olarak Türkiye Cumhuriyetini de karşısına almıştır. Böylece Japonyadaki Türk görevliler de Kurbanali ile taraftarlarına karşı cephe almış ve faaliyetleri daha yakından takip edilmiştir. Bu durum Kurbanalinin sonunun başlangıcını oluşturur. Oysaki Kurbanali, 30 Ağustos zaferinin ardından Gazi Mustafa Kemal Paşaya mektup göndererek kutlamış ve Japonya ile olan bağını gizlemeden aşağıdaki ricalarda bulunmuştu.
1)İslâm dünyasının azadlık hareketini beni askere anlatıp onlardan manevi yardım almak kastiyle Japon ve Çin milletine türlü vasıta ve muhtelif yollar ile propaganda yapmak için Japonyaya velev gayri resmî bir kimse vekil gönderemez misiniz?
2) Göndereceğiniz kimseye Japon ve İslâm dostluğu medeni ve iktisadî münâsebeti yolunda iş görüp bu meseleyi kuvveden fiile çıkarmak hakkında propaganda için büyük ve muteber Japon gazeteleri yardım edeceklerdir. (...) Japon başları, istudentleri bu meselede sarfı gayret edeceklerdir.
3)Japonyada olan Asya cemiyetleri ve Japonyanın haricî siyasetine âşina olan bir kaderi muteber zatlar da bu babta içtihad edeceklerdir.
4) Her ne kadar büyük bir kuvvete malik değiller ise de Çin ahalisi umumen ve Müslümanları hususen samimi hayırhahlık ve manevî yardım göndermeye hazırlardur.
5)Şimdiden Japonlara ve Çinlilere arzedilecek (...) (...) var ise onu da arzetmek mümkündür. Hasılı (...) denildiği gibi üçüncü Enternasyonal yardımıyla meydana gelen islâm millî hareketini bu taraf Asya milletlerinin millî yol ile Büyük Türkiyenin ve Rusyada Müslüman Cumhuriyetlerinin bekâsı temin edilmesi yolunda burada büyük işler görmek mümkündür.
( ) işaretli yerler okunamamıştır.
Türk ve Rus hükümetleri Kurbanalinin bu siyasi nüfuzundan rahatsızlık duymaya başlarlar. Türkiyede yaşayan büyük Tatar yazar ve siyasetçisi Ayaz İshaki, Türkiyenin ve Rusyanın isteği ile Japonyaya giderek Idil-Ural cemiyetini kurar oradaki halkı Kurbanali'ye karşı kışkırtır. Japon hükümetine gönderdiği muhtelif mektuplarda Kurbanali'yi Japonya aleyhinde çalışan ecnebi ajanı olarak gösterir. Türk ve Rus Hükümetlerinin baskısı ve Ayas İshakinin kışkırtmaları neticesi Japonlar, aşağıda daha detaylı değineceğimiz hedeflerini örtbas etmek için Kurbanaliyi 1938 yılında planlarımıza uymuyor bahanesiyle bazı akrabalarının da bulunduğu Dairene (Port Arthur) sürgüne yollarlar. 1945 yılında Rusların Dairene girmesi üzerine yakalanarak tutuklanır. Uzun bir sorgu döneminin ardından 10 yıllık bir mahkûmiyete çarptırılıp bir çalışma kampına gönderilir. Yıllarca Rus hapishanelerinde kalır. Daha sonra 1955 yılında Alma Ata şehrine sürgün edilir. Serbest kaldıktan sonra Çelyabinsk şehrine dönen Kurbanali, yakınlarının yardımıyla hayatını sürdürür ve 22 Ağustos 1972 yılında yaşamını yitirir. Mekânı cennet olsun.
Şehzade Abdülkerim Efendi ile Çapanoğlu Muhsin Beyin hayat çizgisi nerede kesişmişti? Japon istihbarat dosyalarına bir göz atalım.
Japon hükümeti, Asyanın Türk halklarını ve yaşadıkları coğrafyayı 1880lerde tanımaya başlamıştı. 1894-1895 Çin-Japon savaşından sonra Doğu Türkistanın, 1904-1905 Rus-Japon savaşının ardından da Batı Türkistanın jeopolitik, ekonomik ve askerî açılardan arz ettiği önemi kavramışlardı. Asyanın lideri ve dünyanın büyük devletlerinden biri olabilmeleri için gereken askeri güce sahip olmanın, Asyanın hammadde ve pazarını ele geçirmeye bağlı olduğunun farkına vardılar. Bu sebeple Japonya, bölgedeki Müslüman Türk halklarını potansiyel müttefik olarak görmüştür. Özellikle, tüm Asyayı Hıristiyanlardan ve beyazlardan temizleyerek Japon İmparatorluğu altında birleştirmeyi amaçlayan Büyük Asyacılık ideolojisi Japonyanın Türk halklarına nüfuz edebilmek için kullandığı en önemli araç olmalıydı. Molla Muhammed Abdulhay Kurbanali (Gabdulhay Kurbangali) önderliğinde ve onun yardımı ile Japonyada örgütlenmiş olan Türk-Tatarlar aracılığı ile Rusya ve Çinde baskı altındaki Türk halklarının liderleri ile derin ilişkiler kurarak, Asyadaki bağımsızlık talep ve mücadelelerine açık ya da gizli destek sağlamışlardır. Yukarıda kısaca değindiğimiz Türk ve Rus Hükümetlerinin Japon Hükümetine baskısı bu çalışmalardan dolayı idi.
1930lu yıllara kadar Japonya önce Koreyi sonra da Çinin bir bölümünü işgal ederek ihtiyaç duyduğu geniş tarım arazilerine, hammaddeye ve pazara kavuşmuş ayrıca, ilerideki harekâtları için anakarada uygun sıçrama taşları döşemiştir. Japonların 1932ye kadar, coğrafi ve siyasi durumun elverdiği ölçüde, doğrudan işgal yolunu kullandığını söylemek mümkündür. Çin işgalinden sonra ise Japonya, kukla devletler kurma yoluyla doğrudan kendi idaresinde tampon bölgeler yaratma projesini başlatır. Mançurya bölgesi ve İç Moğolistanın bir kısmı üzerinde 1932 yılında Japonya tarafından kurdurulan Mançuko Devleti (Manshu-koku), bunun ilk örneğidir.
Japonyanın aşırı milliyetçi örgütler, ordu ve hükümetin milliyetçi kanadı aracılığıyla Türk dünyasına yönelik olarak uyguladığı en önemli harekât, 1933de Doğu Türkistanda çıkan ayaklanmayı devşirerek bölgede Padişah II. Abdülhamidin torunu Şehzade Abdülkerim Efendinin idaresinde, Japonya güdümlü yeni bir kukla devlet kurdurma gayretleridir. Şehzade Abdülkerim Efendi Japonyanın desteğiyle Türkistan İmparatoru olacaktı. Şehzade Abdülkerim Efendinin bu devletin başında bulunması Osmanlı Hanedanının tekrar ihya olması anlamına geldiği gibi Hilafet Kurumu da şehzade eliyle tekrar tesis edilecek ve dünya Müslümanları bu yolla Japonyaya bağlanmaya çalışılacaktı.
21 Mayıs 1933de Şehzade Abdülkerim Efendi ile Çapanoğlu Muhsin Bey Singapur da buluşurlar. Bombay, Singapur, Shanghai güzergâhıyla Kobe limanından Japonyaya girip Tokyoya gelirler. Bazı Millet Meclisi üyeleri, generaller, amiraller ve Japon Milliyetçi Öğrenciler Grubuna üye 100-150 kişilik bir heyet tarafından, kırmızı halı ve Banzai (Yaşa) sloganlarıyla karşılanırlar.
Bu arada, dünya basınında özellikle de Rusyada, Abdülkerim Efendinin Doğu Türkistan İmparatoru olacağı yönünde haberler çıkmaya başlar. Şehzade, bu haberler üzerine verdiği demeçlerle iddiaları yalanlar. Yeni Japon Muhbirinde yayımlanan konuşmasında, Abdülkerim Efendi Japonya seyahatini şu sözlerle açıklıyordu: Altı aydan beri dünya seyahatine çıktım ve nihayet, Tokyoya kadar gelmeye muvaffak oldum. Benim buraya gelmem hakkında, yalan ve asılsız haberler yayanlar oldu. Mesela Moskovada neşir olunan Pravda gazetesi, bir münasebet ile Japonyada Pan İslâmizm hareketinin merkezi olduğunu ve Türkistan Çinine, hâkim olmak niyetinde olduğum beyan olunmuştur. Bu haberler, kesinlikle yalan ve hepsi asılsız olarak başka türlü maksatlar ile yayılmaktadır. Turan milletlerinden birisi olan Türk milletinden olduğum için, Turancılığa muhabbetim olması tabiidir. Dünya seyahatim esnasında Japonyaya geldim. Japonyayı görmek ve Türk şehitleri ziyaretine ve İmparator Meiji ziyaretgâhını ziyaret etmek için geldim. Türkistan ve Çinindeki olaylarla kesinlikle hiç-bir alakam yoktur.
Şehzadenin Japonya seyahati, Sovyetler Birliğini tedirgin ettiği gibi, dönemin Türk yönetimini de rahatsız etmiş, şüpheleri yatıştırmak için Japon aşırı milliyetçi derneklerinden Kokuryukai üyesi Jitsukawa Tokijiro, Türk Büyükelçiliğini ziyaret etmiştir. Jitsukawa, şehzadenin Tokyodaki varlığının tamamen turistik amaçla olduğunu bildirmesine rağmen Türk Büyükelçisi Nebil Bey, şehzadenin hemen Japonyadan ayrılmasının Türk-Japon ilişkileri açısından önemli olduğunu beyan etmiştir.
Japon İstihbarat Raporlarına göre başka şüpheli bir Türk daha Japonya da Şehzade ile İlişki kurmuştur. Toplam dört sayfadan oluşan belgeler, iki polis istihbarat raporundan ibarettir. 19 Ağustos 1933 tarihli ve Gizli ibareli 1957 numaralı birinci rapor, bu şüpheli Türk hakkında bilgiler veriyor. Türkiye İstanbul, Kadıköy, Mühürdar Gürbüz Türk Mahallesi 26 Numarada ikamet eden. Kendi ifadesiyle İstanbul meslek okulunda Profesör S.M. Osman Bey. 34 yaşındadır. Şahıs bu ayın 14. gününde Singapur ve Shanghai üzerinden Yokohamaya gelerek, Kojimachi ilçesi, Yamashita mahallesindeki İmperyal Otele giriş yaptı. Halen Yoyogi, Harajuku mahallesinde ikamet etmekte olan eski Türk Prensi Abdülkerime Singapurda yaklaşık 10.000 yen civarında borç verdiğini ve bunu tahsil etmek için buraya geldiğini ifade ediyor. Tokyoya geldikten sonra bu ayın 16sından itibaren Sovyetler Birliği Büyükelçiliğine pek çok kez giriş çıkış yaptığından, Sovyetlere haber taşıdığından şüphelenilmektedir. Faaliyetleri son derece gizli olmakla beraber, anlattıkları aşağıdaki gibidir.
Türk Osman, Bombayda (Hindistan) iken hastanede yatmakta olan Türk Prens ile görüşmüş. Prens, ona zor durumda olduğunu söylediği için o (Osman), prensin hastane masraflarını ödemiş. Prens ona, buradan Japonyaya geçeceğini çünkü Japonların desteğiyle gelecekte Doğu Türkistanın bağımsız bir devlet olacağını ve kendisin de buranın Kralı/İmparatoru ilan edileceğine dair gizli bir anlaşmanın yapıldığını anlatmış, eğer bu gerçekleşirse Osmana da önemli bir mevki vereceğini söyleyerek geçici olarak maddi yardım sağlaması konusunda ricada bulunmuş. Bunun üzerine Osman 10.000 yen vermiş. Ancak Prens Japonyaya vardıktan sonra Osman hiç haber alamamış. Osman, bu sene Haziran ayında Shanghaida yayımlanan Slovoadlı Rusça gazetede çıkan Eski Türk Prensinin Japonyanın desteğiyle Doğu Türkistanın kralı olacağına dair haber üzerine dolandırıldığını düşündüğünü ve verdiği parayı geri almak üzere Japonyaya geldiğini ifade ediyor. Buna karşılık, Prens Abdülkerim Bey, söz konusu borcun birlikte olduğu Çapanoğlu Muhsin Bey aracılığı ile ödeneceğini söylemektedir. Rapordan anlaşıldığı kadarıyla Osman Bey, sık sık Sovyetler Birliği elçiliğine gitmektedir. Şehzadeye verildiği iddia edilen 10.000 yen o dönem için oldukça büyük bir meblağdır. Ayrıca Şehzade Abdülkerim parayı aldığını da inkâr etmemiş, borcun Muhsin Çapanoğlu tarafından ödeneceğini söylemiştir.
30 Ağustos 1933de aynı makamlara 2038 numaralı ikinci rapor gizli ibareli olarak gönderilerek geçen süredeki olayları aktarılmıştır: Kojimachiku, Nagata Mahallesi Sanno Hotelinde kalmakta olan kişi Türk Osman Bey (34 yaşında). Yukarıda tanımlanan şahıs Tokyoya giriş yaptı ve eski Türk Prensi Kerim ile arasındaki borç kavgası ile ilgili olarak bu ayın 19unda gönderilen 1957 numaralı belgede aktarıldığı gibi yerleştiği İmperyal Hotelin 300 yenlik ücretini ödeyemediği için ayın 28inde Sonno Otele taşınmıştır. Sonraki faaliyetleri aşağıda verilmiş olup bu şahıs hâlâ takip edilmektedir. Söz konusu kişi (Osman Bey) anlaşmaya varılmazsa Abdülkerim Efendinin dolandırıcı olduğunu topluma açıklayacağım diyerek kızgınlığını belirtiyor.
Sonuç olarak, Şehzade Abdülkerim Efendinin, Japonyanın desteğiyle Doğu Türkistanda kurulması düşünülen İslâm Devletinin başına Türkistan İmparatoru olarak geçirilmesi planı, Türkiyeyi ve Sovyetler Birliğini tedirgin etmiş, Sovyetler kendi sınırlarının hemen ötesinde böyle bir devletin varlığını istememiştir. Çünkü Uygur, Kazak, Kırgız ve Çinli Müslümanlardan oluşan bu yeni yapı, şüphesiz Rus idaresi altında yaşayan soydaşları için de bir ilham kaynağı olacaktı.
Kısaca Japonlar, Abdülkerim Efendi, Abdulhak Kurbanali ve Çapanoğlu Muhsin Beyin bu çalışmaları sayesinde kurmayı düşündükleri büyük Müslüman devletini kuramasalar da Kore, Mançurya ve Çin sahillerinde birçok yerleri ele geçirmişlerdir. Abdülkerim Efendi daha sonra Amerikaya gider ve kaldığı otel odasında ölü olarak bulunur. Bazı kaynaklar intihar ettiğini yazarlarsa da kâğıttaki el yazısı ve yazı lisanı, bir Osmanlı şehzadesinden çok, bir azınlık mensubunun yazacağı yazı gibidir. Kısa zaman sonra da intihar yazısı ve bütün evraklar kaybolur. Bazı görgü tanıkları kaldığı odadan Uzakdoğu tipli insanların çıktığını ve hızla uzaklaştıklarını söylerler. Mehmet Muhsin Beye gelince; 1933 yılından sonra Japonya dışına çıkamaz veya çıkarılmaz. Çok maceralı ve heyecan dolu hayatı maalesef yine Japonya da son bulur. İkinci Dünya savaşı sırasında bir rahatsızlık nedeniyle hastaneye yatar ve bir hastane kazası ile vefat eder oraya gömülür. Bazı kaynaklar onun da zehirlenerek öldürüldüğünü bir suikasta kurban gittiğini yazarlar.
Rahmetli Mehmet Muhsin Çapanoğlunun oğlu Cüneyt Çapanoğlu, Tokyodaki Şehitliğin ve Mezarlığının bulunduğu arsanın korunması için Başbakanlığa aşağıdaki dilekçeyi göndermiştir
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına, Ankara
Ben uzun yıllardır Amerikada yaşayan ve halen orada çalışan bir Türk Vatandaşıyım. Baba tarafından Yozgatın Çapanoğlu Sülalesinden, anne tarafından ise eski Tataristanın ileri gelen liderlerinden Muhammed Abulhay Kurbanalinin eşi Ümmügülsümün kız kardeşinin oğluyum. Aşağıda size bilgisini vereceğim Japonyanın Tokyo Şehrindeki Türk Şehitliği konusunda gerekeni yapacağınız umudundayım.
Rus ihtilalinden sonra kaçan Türk-Tatarlar Japon hükümetinin daveti üzerine 1920lerde Japonyaya yerleşmişlerdir. İmam Muhammed Abdulhay Kurbanalinin gayretleri ile Tokyoda ahşap bir cami inşa edilmiş, mezarlık yeri alınmış, okul açılmış ve 1928 senesinde Akşam gazetesinin matbaası satın alınarak Japonyaya getirilmiş ve bir matbaa kurulmuştur. Bu matbaada 3000 bin adet Kuran-ı Kerim, 3000 adet Kazan Türkçesinde Tefsir ve binlerce ders kitabı (abdest, namaz, heftiyek, mufassal galem hal gibi) bastırılarak Uzak Şarktaki Türklere dağıtılmış, onların da bir araya gelerek dinimizi korumaları sağlanmıştır.
Japon Hükümeti Ertuğrul Faciasından sonra Osmanlı devleti ile yakın ilişki kurmuş ve Türkleri takdir etmiştir. Hükümet, muhacir Türklerin Tokyo şehrindeki faaliyetlerini de takip ve takdir etmiş ve Türkler sayesinde o zamanlarda sömürgecilerin idaresinde olan yüz milyonlarca Müslümana örnek olmak istemiştir. Bu gaye ile Tokyoda büyük bir caminin inşasına yardımcı olmuş ve 1938 senesinde caminin açılışına Hindistan, Mısır ve Arabistan gibi Müslüman ülkelerin ileri gelenlerini davet etmiştir.
1938 ile 1984 seneleri arasında kesintisiz olarak bütün Müslümanların ibadet ettiği bu cami, depreme karşı yetersiz bulunduğundan yıkılmıştır. Bunun üzerine İmamın eşi Sn. Gülsüm Kurbanali, cami ve yanındaki okul binasının tapularını, yeni bir cami yapılması şartı ile Türkiye Cumhuriyetine devretmiştir. Hükümetimiz de yaptırdığı Tokyo Camiini Temmuz 2000 senesinde güzel bir törenle ibadete açmıştı.
Bildiğim kadarı ile Müslüman mezarlığına defnedilen ilk subay 19321934 yıllarında Türk sefaretinde görevli bir ateşedir. Daha sonra Kore Savaşında ağır yaralı olarak Tokyoya getirilen askerlerimizden en azından üçünün defnedildiğini, ilişikte size gönderdiğim camide çekilmiş cenaze namazı fotoğraflarından biliyoruz.
Japonların bize ayırdıkları yeri ve mezarların kaydı ve bakımını bugüne kadar oradaki Türk-Tatar Cemiyeti üyeleri titizlikle yapmışlardır. Cemiyet azalarının çoğu Türkiyeye göç edip, geride kalanların bazıları da vefat edince şimdi bu mezarlık ve şehitlik ile ilgilenecek 7580 yaşlarında birkaç erkek kalmıştır. Sahipsiz kalan 34 mezarı da maalesef Japonlar boşaltmış olup meyyitlerin akıbeti bilinmemektedir. Geride kalanları korumanın dini ve milli bir vazifemiz olduğuna inanarak size müracaat etmekteyim.
Rahmetli Gülsüm Kurbanali cami arsasını ve arsası ile birlikte okul binasını hükümetimize emanet ettiğinde bu Şehitlik ve Mezarlık konusunda bir yazı bırakmamış olsa da buranın korunmasını isteyeceği de açıktır.
Tokyodaki Şehitliği ve Mezarlığının bulunduğu arsayı Tokyo Belediyesi kiralık verdiği için, belediyeye yanılmıyorsam her sene 3000 Euro ödenmektedir. Bu para düzenli ödenmediği takdirde Tokyo Belediyesinin buraya el koyma hakkı vardır. Bu durumda Türk Şehitliği ve Mezarlığı elimizden çıkmış olacaktır.
Buranın elimizden çıkmaması için Vakıf veya başka bir statü ile korunup kollanması hususunda gereğinin yapılmasını bilgilerinize saygılarımla arz ederim. 05. 12. 2010
Cüneyt Çapanoğlu
:Not: Aynı Dilekçe Dışişleri Bakanlığına ve Diyanet İşleri Başkanlığına gönderilmiştir.
Sayın Cüneyt Çapanoğlunun, Kuzenim Sayın Mustafa Çapanoğluna (İzmir) gönderdiği bilgi notunda şöyle yazıyor; Tokyo Camii vakfına gönderdiğim para "Tokyo Camii" kitabında gösteriliyor (o sayfa ilişikte). Ayrıca mezarlık için parayı cemiyet başkanı Hacı Temimder Muhit'e gönderiyordum. Evrakların hepsini bulamadım fakat bulduklarımı ekte gönderiyorum. Saygı ve selamlarımla, Cüneyt Çapanoğlu
Bağışlarla ilgilenen Sayın Tamimder Muhi de Cüneyt Çapanoğluna gönderdiği cevapta şöyle yazıyor; Sayın Kardeşlerimiz Cüneyt ve Dilara. Ocak ayı başında yolladığınız USA 250.- yardımlarınıza teşekkür ederiz. Cenabı Allah kabul etsin âmin. Bankadan gelen hesapların kopyasını size yolluyorum. Sizi özledik vaktiniz olursa çocuklarınızla beraber bekliyoruz. Sevgi ve hürmetlerimizle. Dr. Salise ve Hacı Tamimder Muhitler 6/II/05 Tokyo. Faxınız meşgul olduğundan mektupla yolluyorum.
23.09.2015
Mehmet Muhsin Bey ve ailesi, Yozgatlı Çapanoğullarından olup kendisi İstanbul Üsküdar doğumludur. Osmanlı sarayı hekimlerinden Çapanoğlu Mehmet Sadık Beyin oğludur. Hekim Mehmet Sadık Bey, 1911-1912 yılları arasında Osmanlı Devleti ile İtalya krallığı arasında yapılan ve tarihte Trablusgarp savaşı diye anılan harpte gönüllü olarak cepheye gitmiş ve şehit olmuştur.
Şehzade Abid Efendi ile birlikte büyüyen Mehmet Sadık Bey oğlu Muhsin Beyin sünneti sarayda şehzadelerle birlikte yapılmıştır. Muhsin Bey, orta tahsilini Türkiye de yaptıktan sonra Yüksek tahsil için devlet bursu ile Fransaya gönderilir. Sorbonne Üniversitesinde İnşaat Mühendisliği tahsil ederken, bir yandan Osmanlı idaresinin son bulması bir yandan da yaşanan müessif Çapanoğulları hadisesinden dolayı banka hesaplarına el konulması neticesi sıkıntıya düşen Muhsin Bey, okuduğu üniversite de iş bularak yüksek tahsilini kendi imkânları ile tamamlar. Fransızca, İngilizce ve Arapça bilir. Yeni kurulan Türk Devletinin kraldan fazla kralcı Konsolosluk çalışanları, 1934 de çıkarılan soyadı kanunu ile Çapanoğlu soyadını alan Muhsin Beye soyadını değiştirmesi için baskı yapmaya kalkışırlarsa da Muhsin beyin sert tepkisi ile karşılaşır bir daha bahsini etmezler. Bütün bu olumsuzluklara rağmen değişik işlerde, daha çok gazetelerde (Fransız Le Monde ve Akşam gazetesinin muhabiri) çalışarak tahsilini bitirip yurda döner.
Tahsilini bitiren Muhsin Bey Türkiyeye döner ama yaptığı tahsil ile ilgili olarak aradığı ortamı bulamaz ve tekrar Fransaya döner. Orada Şehzade Abid Efendi ile tekrar birlikte olurlar ve politikaya atılırlar. Paristeki Japon sefiri, Şehzade Abid Efendiye Japon hükümetinden bir davetiye getirir. Temkinli Abid Efendi işin entrikalarını sezdiği için Muhsin Beyden gazeteci kimliği ile gidip durumu iyice araştırmasını ister. Oda Japonyanın Yokohama limanından sade bir gazeteci olarak giriş yapar.
Muhsin Bey, Japonya ziyareti sırasında, Japonyada örgütlenmiş olan Türk-Tatarlar önderi Molla Muhammed Abdulhay Kurbanali (Gabdulhay Kurbangali) isimli Başkurt ile tanışır. Bir müddet sonra da Kurbanalinin baldızı ile evlenir. Daha sonra onunla birlikte Türkiyeden getirttikleri makine ve teçhizat ile Japonya da bir matbaa kurarlar (1927-1928). Muhsin Bey inşaat mühendisidir ama gazetecilik ona daha cazip gelmektedir. Bu konumundan istifade ile Mısır, Arabistan, Hindistan, Japonya vs. birçok ülkeyi gazeteci kimliği ile dolaşarak tanıma fırsatı bulur.
Hindistan da bulunduğu günlerde Yozgatta yaşayan ve yaşadığı dönemde tüm Çapanoğullarının hamisi olan Çapanoğlu Muhlis Beye (benim dedem) bir mektup gönderir. Ancak aileyi bir silindir gibi ezip geçen Çapanoğulları başkaldırısının izlerini daha üzerlerinden atamayan Muhlis Bey bu mektuba, Milli Emniyetin bir denemesi olabilir düşüncesiyle cevap vermez (1930 lu yıllar). Cennetmekân dedem Muhlis Çapanoğlunun bir açıklama yapmadan imha ettiği mektubun içeriği hakkında maalesef hiçbir bilgi yok. Muhlis Bey mektubun içeriğini soran akrabalara, Hindistandan, kendisinin Çapanoğlu olduğunu iddia eden ve Yozgatta Çapanoğlu büyüklerinden kimlerin bulunduğunu merak eden birisinden geldiğini söylermiş. Muhlis Beyin mektubun içeriği konusunda bu kadar ketum ve hatta tedirgin olmasını, o günün şartlarında çok uzaklardaki Hindistandan direkt ismine gelmesine ve bu uzun mektubun içeriğinin bu kadar basit değil bazı siyasi konuları da içerdiği kanaatindeyiz. Aşağıda özet olarak anlatacağımız olaylar zincirinin yorumunu okuyucuya bırakmak daha doğru olacaktır.
Fransızca ve İngilizcenin dışında Arapçayı da iyi bilen Muhsin beyin Arabistanda basılan bir gazetede Hindistan ve Çindeki Müslümanlar ile uzak doğuda yaşayan Türkler hakkında birçok makalesi yayınlanmıştır. Bir yandan gazetecilik ve yayıncılık, bir yandan da Japon harp akademisinde Türkçe dersleri vererek hayatını sürdürür.
Yukarda, Japonyada bulunduğu yıllarda Başkurt Molla Abdülhay Kurbanali ile tanıştığından bahsetmiştik. Kurbanaliyev ailesi Başkurdistan Cumhuriyeti Argayaş vilayetinin Midyak köyünde zengin arazi sahipleridir. İdil-Ural Türk-Tatarlarının bir kısmı Rus İhtilalinin ardından, Uzak Doğunun çeşitli bölgelerine dağılmışlar, bazı topluluklar başta Mançurya bölgesi olmak üzere, Hong Kong ve Shanghai gibi Çin topraklarına yerleşmiş, kimileri de Koreye ve Japonyaya giderek buralarda cemaatler halinde yaşamışlardır. Japonyadaki Türk-Tatar toplulukları, 1919 yılından itibaren oluşmaya başlamış, Kumamoto, Yokohama, Tokyo, Kobe ve Nagoya bu yeni göçmenlere ev sahipliği yapan başlıca şehirler olmuştur. 1924e kadar birbirleriyle çok sıkı ilişkiler içinde olmadan yaşayan bu topluluklar, Molla Muhammed Gabdulhay Kurbangaliyefin (Molla Muhammed Abdulhay Kurbanali) Japonyaya gelişiyle bir çatı altında toplanmaya başlamışlardır.
Uzak Doğudaki Türk-Tatarların varlık mücadelesinde önemli bir yere sahip olan Molla Muhammed Abdulhay Kurbanali, siyasi kimliği, ilişkileri ve faaliyetleri ile çok tartışılan İdil-Urallı önderlerden birisiydi. Onun liderliği altında birleşen İdil-Ural Türkleri yaklaşık 10 yıl boyunca Japonyanın dış siyasetinde, özellikle Asya ve İslâm politikalarında önemli bir rol oynamışlardır. Abdulhay Kurbanali, 1920de Japonlarla temas kurmasının ardından Mançuryadaki Japon istihbarat okulunda dil öğretmenliği yapmış ve Japon askeri personeline Arapça, Rusça ve Tatarca dersleri vermiştir.
Kurbanali, Japonya ile olan irtibatını Japon resmi belgelerinde şöyle anlatıyor; Ben, 1917de Rus Devrimi ile birlikte Hotene kaçtım. 1922de Daırene geldim. Mançurya demiryoluna sözleşmeli olarak görevli girdim. İki sene çalıştım ama kendi amaçlarımı gerçekleştirmek için işten ayrıldım. 1924de Tokyoya geldim. Dünyanın çeşitli yerlerinde kötü durumda mülteci konumundaki Müslüman Rusyalıları birleştirip, Müslüman Federasyonunu ve Tokyo İslâm Derneği okulunu kurdum...
Ömrünün büyük bir kısmını Japonya da geçiren Kurbanali, Tokyo da İslam Cemiyetinin imamı olup bir cami bina ettirir. Mektep açıp onun müdürü olur. Nüfusun artmasıyla çocukların eğitim sorunu ortaya çıkmıştır. Yapılan toplantılar sonucunda bir okul kurulmasına karar verilerek Japon hükümetine başvuru yapılmış ve alınan izinle 2 Ekim 1927de Shin-Okubo Hyakumin-chou 273 numaralı ev kiralanarak, Mekteb-i İslâmiye adıyla okul olarak kullanılmıştır. İlkokul seviyesinde eğitime başlayan bu okulda, öğrenciler, okuma yazma derslerinden başka, dinî ve millî konularda da ders almaya başlamıştır. Bunun üzerine aileler para biriktirmeye başlamış ve dışarıdan da gelen yardım paraları ile 1931 yılında Yoyogi-Tomigaya semtindeki 1461 numarada kayıtlı binayı satın alarak okulu buraya taşımışlardır. Japon yetkililerin de yardımlarıyla bina, Kurbanalinin adına tescil ettirilmiştir. Yeni okul binası, dönemin üst düzey devlet görevlileri ile zengin simalarının oturduğu, Tokyonun en iyi semtlerinden birindeydi.
Çapanoğlu Mehmet Muhsin Bey, Molla Muhammed Abdülhay Kurbanali ile birlikte Kurdukları matbaa da Japonlar için birçok dini ve edebi kitaplar basarlar. 1930 yılı Ocak ayından itibaren arka arkaya çok sayıda kitap basılarak Çinden Finlandaya kadar Türk-Tatar topluluklarının yaşadıkları tüm yerlere gönderilmiştir. 1934 yılında ise Japon hükümetinin yaptığı yüklüce bir para yardımı ile 3000 adet Kuran-ı Kerim. 3000 adet Kazan Türkçesinde Tefsir. Binlerce ders kitabı (abdest, namaz, heftiyek, mufassal galem hal gibi) bastırılarak Uzak Şarktaki Türklere dağıtılmış, Mısır, Afganistan, Irak gibi otuz üç Müslüman ülkeye gönderilmiştir Tokyo, Kobe, Mukden ve Harbin şehirlerinde Türk-Tatar dilinde mektepler açarak çocukların Müslüman ve Türk-Tatar terbiyesi alarak yetişmeleri için gayret göstermişlerdir. Abdulhak Kurbanali zamanın Japon devleti ile sıkı bağlantı kurmuştur. Müslüman ülkelere güzel bir propaganda olur düşüncesi ile büyük bir cami inşa ettirir (1938).Atatürk de bu cami inşaatına kendi maaşından yaptığı ödemelerle katkıda bulunmuştur. Atatürk Japonya da cami yaptırdı iddiasının hikâyesi de budur. Japon hükümeti bu cami depreme dayanmaz diyerek 1986 yılında yıktırır, yenisi inşa edilir. Kurbanalinin eşi, caminin ve yanındaki kendisine ait okulun arsasını da Türk Hükümetine bağışlar.
Sayın Sunay Akın İş Bankası yayınlarında çıkan Geyikli Park kapaklı kitabında şöyle yazıyor;
!6 Eylül 1890 tarihinde II. Abdülhamitin armağanlarını götürdüğü Japonyadan dönerken batan Ertuğrul Firkateyni için kaza sonrasında yardım amacıyla Japonyada toplanan parayı 1892 de İstanbula getiren heyette yer alan Toraciro Yamada, Tokyo Camii konusunda kilit isim olarak öne çıkar. Yamada II. Abdülhamitin sevgisini kazanarak ailesiyle birlikte İstanbula yerleşir ve iki devlet arasında fahri konsolosluk yapar diyor Sayın Sunay Akın ve şöyle devam ediyor;
Birinci dünya savaşı başlayınca memleketine dönen Yamada Atatürkün Cumhuriyet Bayramına daveti üzerine 1931 de tekrar İstanbula gelir. 30 Haziran 2000 tarihinde yeniden açılan cami Türkiye Cumhuriyetinin Diyanet işleri Başkanlığına bağlıdır. Bunun da nedeni Atatürkün Yamadanın caminin yapımı konusunda istediği yardım talebine olumlu yanıt vermesiymiş. Sayın Akın diyor ki Caminin yapımında Atatürkün payı yoksa Japonlar bu camiyi neden bize verdiler. Ve ekliyor, Ne gariptir ki, son derece açık olan bu durum karşısında aksini iddia edenler şunu söylemektedirler.
Buyurun, Başbakanlık arşivi, Atatürkün İş Bankasındaki hesabının girdi çıktıları ortada. Belgeyi bulun bizde susalım. Sayın Sunay Akın da şöyle cevap veriyor. En önemli Belge, 2000 yılında düzenlenen açılış töreninde Japonya bayrağı yanına asılan Türkiye Cumhuriyeti bayrağıdır. Ay yıldızlı bayrak bir banka dekontu ya da para makbuzu koçanından çok daha önemli bir kanıttır. Sayın Akın kusura bakmasın, bir başka yazarın dediği gibi bizce de bu ifadeler bir efsane imalatı olmuş. Bayrak belge olur mu? Belge yukarda arz ettiğim Kurbanalinin eşi, caminin ve yanındaki kendisine ait okulun arsasını da Türk Hükümetine bağışlar cümlesindedir. Aşağıda arz edeceğim, Mehmet Muhsin Beyin Amerika da yaşayan ve bir süre Ortadoğu Teknik Üniversitesinde öğretim üyeliği de yapan oğlu Cüneyt Çapanoğlunun Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına gönderdiği dilekçesi de belge niteliğindedir.
Biz tekrar konumuza dönelim. Abdülhay Kurbanalainin Japonyanın güdümünde, Doğu Türkistanda Osmanlı Sultanı II. Abdülhamidin torunlarından Abdülkerim Efendinin liderliğinde bir devlet kurmak için faaliyette bulunması ile bu defa dolaylı olarak Türkiye Cumhuriyetini de karşısına almıştır. Böylece Japonyadaki Türk görevliler de Kurbanali ile taraftarlarına karşı cephe almış ve faaliyetleri daha yakından takip edilmiştir. Bu durum Kurbanalinin sonunun başlangıcını oluşturur. Oysaki Kurbanali, 30 Ağustos zaferinin ardından Gazi Mustafa Kemal Paşaya mektup göndererek kutlamış ve Japonya ile olan bağını gizlemeden aşağıdaki ricalarda bulunmuştu.
1)İslâm dünyasının azadlık hareketini beni askere anlatıp onlardan manevi yardım almak kastiyle Japon ve Çin milletine türlü vasıta ve muhtelif yollar ile propaganda yapmak için Japonyaya velev gayri resmî bir kimse vekil gönderemez misiniz?
2) Göndereceğiniz kimseye Japon ve İslâm dostluğu medeni ve iktisadî münâsebeti yolunda iş görüp bu meseleyi kuvveden fiile çıkarmak hakkında propaganda için büyük ve muteber Japon gazeteleri yardım edeceklerdir. (...) Japon başları, istudentleri bu meselede sarfı gayret edeceklerdir.
3)Japonyada olan Asya cemiyetleri ve Japonyanın haricî siyasetine âşina olan bir kaderi muteber zatlar da bu babta içtihad edeceklerdir.
4) Her ne kadar büyük bir kuvvete malik değiller ise de Çin ahalisi umumen ve Müslümanları hususen samimi hayırhahlık ve manevî yardım göndermeye hazırlardur.
5)Şimdiden Japonlara ve Çinlilere arzedilecek (...) (...) var ise onu da arzetmek mümkündür. Hasılı (...) denildiği gibi üçüncü Enternasyonal yardımıyla meydana gelen islâm millî hareketini bu taraf Asya milletlerinin millî yol ile Büyük Türkiyenin ve Rusyada Müslüman Cumhuriyetlerinin bekâsı temin edilmesi yolunda burada büyük işler görmek mümkündür.
( ) işaretli yerler okunamamıştır.
Türk ve Rus hükümetleri Kurbanalinin bu siyasi nüfuzundan rahatsızlık duymaya başlarlar. Türkiyede yaşayan büyük Tatar yazar ve siyasetçisi Ayaz İshaki, Türkiyenin ve Rusyanın isteği ile Japonyaya giderek Idil-Ural cemiyetini kurar oradaki halkı Kurbanali'ye karşı kışkırtır. Japon hükümetine gönderdiği muhtelif mektuplarda Kurbanali'yi Japonya aleyhinde çalışan ecnebi ajanı olarak gösterir. Türk ve Rus Hükümetlerinin baskısı ve Ayas İshakinin kışkırtmaları neticesi Japonlar, aşağıda daha detaylı değineceğimiz hedeflerini örtbas etmek için Kurbanaliyi 1938 yılında planlarımıza uymuyor bahanesiyle bazı akrabalarının da bulunduğu Dairene (Port Arthur) sürgüne yollarlar. 1945 yılında Rusların Dairene girmesi üzerine yakalanarak tutuklanır. Uzun bir sorgu döneminin ardından 10 yıllık bir mahkûmiyete çarptırılıp bir çalışma kampına gönderilir. Yıllarca Rus hapishanelerinde kalır. Daha sonra 1955 yılında Alma Ata şehrine sürgün edilir. Serbest kaldıktan sonra Çelyabinsk şehrine dönen Kurbanali, yakınlarının yardımıyla hayatını sürdürür ve 22 Ağustos 1972 yılında yaşamını yitirir. Mekânı cennet olsun.
Şehzade Abdülkerim Efendi ile Çapanoğlu Muhsin Beyin hayat çizgisi nerede kesişmişti? Japon istihbarat dosyalarına bir göz atalım.
Japon hükümeti, Asyanın Türk halklarını ve yaşadıkları coğrafyayı 1880lerde tanımaya başlamıştı. 1894-1895 Çin-Japon savaşından sonra Doğu Türkistanın, 1904-1905 Rus-Japon savaşının ardından da Batı Türkistanın jeopolitik, ekonomik ve askerî açılardan arz ettiği önemi kavramışlardı. Asyanın lideri ve dünyanın büyük devletlerinden biri olabilmeleri için gereken askeri güce sahip olmanın, Asyanın hammadde ve pazarını ele geçirmeye bağlı olduğunun farkına vardılar. Bu sebeple Japonya, bölgedeki Müslüman Türk halklarını potansiyel müttefik olarak görmüştür. Özellikle, tüm Asyayı Hıristiyanlardan ve beyazlardan temizleyerek Japon İmparatorluğu altında birleştirmeyi amaçlayan Büyük Asyacılık ideolojisi Japonyanın Türk halklarına nüfuz edebilmek için kullandığı en önemli araç olmalıydı. Molla Muhammed Abdulhay Kurbanali (Gabdulhay Kurbangali) önderliğinde ve onun yardımı ile Japonyada örgütlenmiş olan Türk-Tatarlar aracılığı ile Rusya ve Çinde baskı altındaki Türk halklarının liderleri ile derin ilişkiler kurarak, Asyadaki bağımsızlık talep ve mücadelelerine açık ya da gizli destek sağlamışlardır. Yukarıda kısaca değindiğimiz Türk ve Rus Hükümetlerinin Japon Hükümetine baskısı bu çalışmalardan dolayı idi.
1930lu yıllara kadar Japonya önce Koreyi sonra da Çinin bir bölümünü işgal ederek ihtiyaç duyduğu geniş tarım arazilerine, hammaddeye ve pazara kavuşmuş ayrıca, ilerideki harekâtları için anakarada uygun sıçrama taşları döşemiştir. Japonların 1932ye kadar, coğrafi ve siyasi durumun elverdiği ölçüde, doğrudan işgal yolunu kullandığını söylemek mümkündür. Çin işgalinden sonra ise Japonya, kukla devletler kurma yoluyla doğrudan kendi idaresinde tampon bölgeler yaratma projesini başlatır. Mançurya bölgesi ve İç Moğolistanın bir kısmı üzerinde 1932 yılında Japonya tarafından kurdurulan Mançuko Devleti (Manshu-koku), bunun ilk örneğidir.
Japonyanın aşırı milliyetçi örgütler, ordu ve hükümetin milliyetçi kanadı aracılığıyla Türk dünyasına yönelik olarak uyguladığı en önemli harekât, 1933de Doğu Türkistanda çıkan ayaklanmayı devşirerek bölgede Padişah II. Abdülhamidin torunu Şehzade Abdülkerim Efendinin idaresinde, Japonya güdümlü yeni bir kukla devlet kurdurma gayretleridir. Şehzade Abdülkerim Efendi Japonyanın desteğiyle Türkistan İmparatoru olacaktı. Şehzade Abdülkerim Efendinin bu devletin başında bulunması Osmanlı Hanedanının tekrar ihya olması anlamına geldiği gibi Hilafet Kurumu da şehzade eliyle tekrar tesis edilecek ve dünya Müslümanları bu yolla Japonyaya bağlanmaya çalışılacaktı.
21 Mayıs 1933de Şehzade Abdülkerim Efendi ile Çapanoğlu Muhsin Bey Singapur da buluşurlar. Bombay, Singapur, Shanghai güzergâhıyla Kobe limanından Japonyaya girip Tokyoya gelirler. Bazı Millet Meclisi üyeleri, generaller, amiraller ve Japon Milliyetçi Öğrenciler Grubuna üye 100-150 kişilik bir heyet tarafından, kırmızı halı ve Banzai (Yaşa) sloganlarıyla karşılanırlar.
Bu arada, dünya basınında özellikle de Rusyada, Abdülkerim Efendinin Doğu Türkistan İmparatoru olacağı yönünde haberler çıkmaya başlar. Şehzade, bu haberler üzerine verdiği demeçlerle iddiaları yalanlar. Yeni Japon Muhbirinde yayımlanan konuşmasında, Abdülkerim Efendi Japonya seyahatini şu sözlerle açıklıyordu: Altı aydan beri dünya seyahatine çıktım ve nihayet, Tokyoya kadar gelmeye muvaffak oldum. Benim buraya gelmem hakkında, yalan ve asılsız haberler yayanlar oldu. Mesela Moskovada neşir olunan Pravda gazetesi, bir münasebet ile Japonyada Pan İslâmizm hareketinin merkezi olduğunu ve Türkistan Çinine, hâkim olmak niyetinde olduğum beyan olunmuştur. Bu haberler, kesinlikle yalan ve hepsi asılsız olarak başka türlü maksatlar ile yayılmaktadır. Turan milletlerinden birisi olan Türk milletinden olduğum için, Turancılığa muhabbetim olması tabiidir. Dünya seyahatim esnasında Japonyaya geldim. Japonyayı görmek ve Türk şehitleri ziyaretine ve İmparator Meiji ziyaretgâhını ziyaret etmek için geldim. Türkistan ve Çinindeki olaylarla kesinlikle hiç-bir alakam yoktur.
Şehzadenin Japonya seyahati, Sovyetler Birliğini tedirgin ettiği gibi, dönemin Türk yönetimini de rahatsız etmiş, şüpheleri yatıştırmak için Japon aşırı milliyetçi derneklerinden Kokuryukai üyesi Jitsukawa Tokijiro, Türk Büyükelçiliğini ziyaret etmiştir. Jitsukawa, şehzadenin Tokyodaki varlığının tamamen turistik amaçla olduğunu bildirmesine rağmen Türk Büyükelçisi Nebil Bey, şehzadenin hemen Japonyadan ayrılmasının Türk-Japon ilişkileri açısından önemli olduğunu beyan etmiştir.
Japon İstihbarat Raporlarına göre başka şüpheli bir Türk daha Japonya da Şehzade ile İlişki kurmuştur. Toplam dört sayfadan oluşan belgeler, iki polis istihbarat raporundan ibarettir. 19 Ağustos 1933 tarihli ve Gizli ibareli 1957 numaralı birinci rapor, bu şüpheli Türk hakkında bilgiler veriyor. Türkiye İstanbul, Kadıköy, Mühürdar Gürbüz Türk Mahallesi 26 Numarada ikamet eden. Kendi ifadesiyle İstanbul meslek okulunda Profesör S.M. Osman Bey. 34 yaşındadır. Şahıs bu ayın 14. gününde Singapur ve Shanghai üzerinden Yokohamaya gelerek, Kojimachi ilçesi, Yamashita mahallesindeki İmperyal Otele giriş yaptı. Halen Yoyogi, Harajuku mahallesinde ikamet etmekte olan eski Türk Prensi Abdülkerime Singapurda yaklaşık 10.000 yen civarında borç verdiğini ve bunu tahsil etmek için buraya geldiğini ifade ediyor. Tokyoya geldikten sonra bu ayın 16sından itibaren Sovyetler Birliği Büyükelçiliğine pek çok kez giriş çıkış yaptığından, Sovyetlere haber taşıdığından şüphelenilmektedir. Faaliyetleri son derece gizli olmakla beraber, anlattıkları aşağıdaki gibidir.
Türk Osman, Bombayda (Hindistan) iken hastanede yatmakta olan Türk Prens ile görüşmüş. Prens, ona zor durumda olduğunu söylediği için o (Osman), prensin hastane masraflarını ödemiş. Prens ona, buradan Japonyaya geçeceğini çünkü Japonların desteğiyle gelecekte Doğu Türkistanın bağımsız bir devlet olacağını ve kendisin de buranın Kralı/İmparatoru ilan edileceğine dair gizli bir anlaşmanın yapıldığını anlatmış, eğer bu gerçekleşirse Osmana da önemli bir mevki vereceğini söyleyerek geçici olarak maddi yardım sağlaması konusunda ricada bulunmuş. Bunun üzerine Osman 10.000 yen vermiş. Ancak Prens Japonyaya vardıktan sonra Osman hiç haber alamamış. Osman, bu sene Haziran ayında Shanghaida yayımlanan Slovoadlı Rusça gazetede çıkan Eski Türk Prensinin Japonyanın desteğiyle Doğu Türkistanın kralı olacağına dair haber üzerine dolandırıldığını düşündüğünü ve verdiği parayı geri almak üzere Japonyaya geldiğini ifade ediyor. Buna karşılık, Prens Abdülkerim Bey, söz konusu borcun birlikte olduğu Çapanoğlu Muhsin Bey aracılığı ile ödeneceğini söylemektedir. Rapordan anlaşıldığı kadarıyla Osman Bey, sık sık Sovyetler Birliği elçiliğine gitmektedir. Şehzadeye verildiği iddia edilen 10.000 yen o dönem için oldukça büyük bir meblağdır. Ayrıca Şehzade Abdülkerim parayı aldığını da inkâr etmemiş, borcun Muhsin Çapanoğlu tarafından ödeneceğini söylemiştir.
30 Ağustos 1933de aynı makamlara 2038 numaralı ikinci rapor gizli ibareli olarak gönderilerek geçen süredeki olayları aktarılmıştır: Kojimachiku, Nagata Mahallesi Sanno Hotelinde kalmakta olan kişi Türk Osman Bey (34 yaşında). Yukarıda tanımlanan şahıs Tokyoya giriş yaptı ve eski Türk Prensi Kerim ile arasındaki borç kavgası ile ilgili olarak bu ayın 19unda gönderilen 1957 numaralı belgede aktarıldığı gibi yerleştiği İmperyal Hotelin 300 yenlik ücretini ödeyemediği için ayın 28inde Sonno Otele taşınmıştır. Sonraki faaliyetleri aşağıda verilmiş olup bu şahıs hâlâ takip edilmektedir. Söz konusu kişi (Osman Bey) anlaşmaya varılmazsa Abdülkerim Efendinin dolandırıcı olduğunu topluma açıklayacağım diyerek kızgınlığını belirtiyor.
Sonuç olarak, Şehzade Abdülkerim Efendinin, Japonyanın desteğiyle Doğu Türkistanda kurulması düşünülen İslâm Devletinin başına Türkistan İmparatoru olarak geçirilmesi planı, Türkiyeyi ve Sovyetler Birliğini tedirgin etmiş, Sovyetler kendi sınırlarının hemen ötesinde böyle bir devletin varlığını istememiştir. Çünkü Uygur, Kazak, Kırgız ve Çinli Müslümanlardan oluşan bu yeni yapı, şüphesiz Rus idaresi altında yaşayan soydaşları için de bir ilham kaynağı olacaktı.
Kısaca Japonlar, Abdülkerim Efendi, Abdulhak Kurbanali ve Çapanoğlu Muhsin Beyin bu çalışmaları sayesinde kurmayı düşündükleri büyük Müslüman devletini kuramasalar da Kore, Mançurya ve Çin sahillerinde birçok yerleri ele geçirmişlerdir. Abdülkerim Efendi daha sonra Amerikaya gider ve kaldığı otel odasında ölü olarak bulunur. Bazı kaynaklar intihar ettiğini yazarlarsa da kâğıttaki el yazısı ve yazı lisanı, bir Osmanlı şehzadesinden çok, bir azınlık mensubunun yazacağı yazı gibidir. Kısa zaman sonra da intihar yazısı ve bütün evraklar kaybolur. Bazı görgü tanıkları kaldığı odadan Uzakdoğu tipli insanların çıktığını ve hızla uzaklaştıklarını söylerler. Mehmet Muhsin Beye gelince; 1933 yılından sonra Japonya dışına çıkamaz veya çıkarılmaz. Çok maceralı ve heyecan dolu hayatı maalesef yine Japonya da son bulur. İkinci Dünya savaşı sırasında bir rahatsızlık nedeniyle hastaneye yatar ve bir hastane kazası ile vefat eder oraya gömülür. Bazı kaynaklar onun da zehirlenerek öldürüldüğünü bir suikasta kurban gittiğini yazarlar.
Rahmetli Mehmet Muhsin Çapanoğlunun oğlu Cüneyt Çapanoğlu, Tokyodaki Şehitliğin ve Mezarlığının bulunduğu arsanın korunması için Başbakanlığa aşağıdaki dilekçeyi göndermiştir
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına, Ankara
Ben uzun yıllardır Amerikada yaşayan ve halen orada çalışan bir Türk Vatandaşıyım. Baba tarafından Yozgatın Çapanoğlu Sülalesinden, anne tarafından ise eski Tataristanın ileri gelen liderlerinden Muhammed Abulhay Kurbanalinin eşi Ümmügülsümün kız kardeşinin oğluyum. Aşağıda size bilgisini vereceğim Japonyanın Tokyo Şehrindeki Türk Şehitliği konusunda gerekeni yapacağınız umudundayım.
Rus ihtilalinden sonra kaçan Türk-Tatarlar Japon hükümetinin daveti üzerine 1920lerde Japonyaya yerleşmişlerdir. İmam Muhammed Abdulhay Kurbanalinin gayretleri ile Tokyoda ahşap bir cami inşa edilmiş, mezarlık yeri alınmış, okul açılmış ve 1928 senesinde Akşam gazetesinin matbaası satın alınarak Japonyaya getirilmiş ve bir matbaa kurulmuştur. Bu matbaada 3000 bin adet Kuran-ı Kerim, 3000 adet Kazan Türkçesinde Tefsir ve binlerce ders kitabı (abdest, namaz, heftiyek, mufassal galem hal gibi) bastırılarak Uzak Şarktaki Türklere dağıtılmış, onların da bir araya gelerek dinimizi korumaları sağlanmıştır.
Japon Hükümeti Ertuğrul Faciasından sonra Osmanlı devleti ile yakın ilişki kurmuş ve Türkleri takdir etmiştir. Hükümet, muhacir Türklerin Tokyo şehrindeki faaliyetlerini de takip ve takdir etmiş ve Türkler sayesinde o zamanlarda sömürgecilerin idaresinde olan yüz milyonlarca Müslümana örnek olmak istemiştir. Bu gaye ile Tokyoda büyük bir caminin inşasına yardımcı olmuş ve 1938 senesinde caminin açılışına Hindistan, Mısır ve Arabistan gibi Müslüman ülkelerin ileri gelenlerini davet etmiştir.
1938 ile 1984 seneleri arasında kesintisiz olarak bütün Müslümanların ibadet ettiği bu cami, depreme karşı yetersiz bulunduğundan yıkılmıştır. Bunun üzerine İmamın eşi Sn. Gülsüm Kurbanali, cami ve yanındaki okul binasının tapularını, yeni bir cami yapılması şartı ile Türkiye Cumhuriyetine devretmiştir. Hükümetimiz de yaptırdığı Tokyo Camiini Temmuz 2000 senesinde güzel bir törenle ibadete açmıştı.
Bildiğim kadarı ile Müslüman mezarlığına defnedilen ilk subay 19321934 yıllarında Türk sefaretinde görevli bir ateşedir. Daha sonra Kore Savaşında ağır yaralı olarak Tokyoya getirilen askerlerimizden en azından üçünün defnedildiğini, ilişikte size gönderdiğim camide çekilmiş cenaze namazı fotoğraflarından biliyoruz.
Japonların bize ayırdıkları yeri ve mezarların kaydı ve bakımını bugüne kadar oradaki Türk-Tatar Cemiyeti üyeleri titizlikle yapmışlardır. Cemiyet azalarının çoğu Türkiyeye göç edip, geride kalanların bazıları da vefat edince şimdi bu mezarlık ve şehitlik ile ilgilenecek 7580 yaşlarında birkaç erkek kalmıştır. Sahipsiz kalan 34 mezarı da maalesef Japonlar boşaltmış olup meyyitlerin akıbeti bilinmemektedir. Geride kalanları korumanın dini ve milli bir vazifemiz olduğuna inanarak size müracaat etmekteyim.
Rahmetli Gülsüm Kurbanali cami arsasını ve arsası ile birlikte okul binasını hükümetimize emanet ettiğinde bu Şehitlik ve Mezarlık konusunda bir yazı bırakmamış olsa da buranın korunmasını isteyeceği de açıktır.
Tokyodaki Şehitliği ve Mezarlığının bulunduğu arsayı Tokyo Belediyesi kiralık verdiği için, belediyeye yanılmıyorsam her sene 3000 Euro ödenmektedir. Bu para düzenli ödenmediği takdirde Tokyo Belediyesinin buraya el koyma hakkı vardır. Bu durumda Türk Şehitliği ve Mezarlığı elimizden çıkmış olacaktır.
Buranın elimizden çıkmaması için Vakıf veya başka bir statü ile korunup kollanması hususunda gereğinin yapılmasını bilgilerinize saygılarımla arz ederim. 05. 12. 2010
Cüneyt Çapanoğlu
:Not: Aynı Dilekçe Dışişleri Bakanlığına ve Diyanet İşleri Başkanlığına gönderilmiştir.
Sayın Cüneyt Çapanoğlunun, Kuzenim Sayın Mustafa Çapanoğluna (İzmir) gönderdiği bilgi notunda şöyle yazıyor; Tokyo Camii vakfına gönderdiğim para "Tokyo Camii" kitabında gösteriliyor (o sayfa ilişikte). Ayrıca mezarlık için parayı cemiyet başkanı Hacı Temimder Muhit'e gönderiyordum. Evrakların hepsini bulamadım fakat bulduklarımı ekte gönderiyorum. Saygı ve selamlarımla, Cüneyt Çapanoğlu
Bağışlarla ilgilenen Sayın Tamimder Muhi de Cüneyt Çapanoğluna gönderdiği cevapta şöyle yazıyor; Sayın Kardeşlerimiz Cüneyt ve Dilara. Ocak ayı başında yolladığınız USA 250.- yardımlarınıza teşekkür ederiz. Cenabı Allah kabul etsin âmin. Bankadan gelen hesapların kopyasını size yolluyorum. Sizi özledik vaktiniz olursa çocuklarınızla beraber bekliyoruz. Sevgi ve hürmetlerimizle. Dr. Salise ve Hacı Tamimder Muhitler 6/II/05 Tokyo. Faxınız meşgul olduğundan mektupla yolluyorum.
23.09.2015
23.09.2015
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
28.09.2015 21:25:00Yazımızın konusu Çapanoğlu Muhsin Beyin Amerikada yaşayan oğlu bilim insanı, çok değerli akrabam Cüneyt Çapanoğlunu maalesef 5 Eylül 2015 günü kaybettik. Yazılarım hakkında gönderdiği son mektubunu sizlerle paylaşmak istedim. Mekânı cennet, Allahın rahmeti üzerine olsun.
Degerli Kardesim A. Kadir Bey:
Vallahi ne diyecegimi bilemiyorum. Sapkam olsa cikarir onunuzde egilirdim ve size "Sensei" derdim (Japoncada en buyuk saygi kelimesi..manasi buyuk bilim veren, ust derecede ogretmen, profesor).
1. Yazi cok guzel yazilmis. Okuyan sizin ne kadar bilimli oldugunuza hayran kaliyor ve ilk okudugunda her seyi anliyor, mantikli bir AKIM var.
2. Olaylari olup bildigi sekilde mumkun oldugu kadar objektif olarak yaziyor gorunuyorsunuz.
3. Satir aralarindaki mesajlar da gozden kacmiyor.
4. Guzel bir sekilde bizim aileyi de yaziya sokuyorsunuz.
Temennim, boyle kose yazilari ile devam etmeniz ve gazete okuyucusunu yavas yavas kendinize cekmeniz.
Nasil? Bilgili bir A. Kadir. Adil bir A. Kadir ve Hosgoru sahibi bir A. Kadir OLARAK.
Okuyan sizi artik boyle bir A. Kadir olarak tanidiginda soyadiniz hemen onu bir yerine batmiyacak. Boyle devam ederseniz bizim aile konusunda yazacaginiz kose yazilari da yuzde 75-80 tarafindan "hakikati soyluyor" diye kabul edileceginden eminim. Tekrar: Elinize, kaleminize ve bilgisayariniza saglik dilerim.