Değerli okurlar Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi değerli kardeşim Sayın Dr. Serkan Polat, yayınladığı araştırmalarını ve bulduğu belgeleri yüksek tevazuu ile benimle paylaşır. Arşiv belgeleri içinde bulduğu dedemiz Süleyman Bey’in ve oğlu vezir Mehmet Celalettin paşanın mühürlerini de bana göndermişti Ben de kaynak göstermek şartıyla yayınlarında kullanmak isteyenlere vermiştim. Hata yapmışım. Birçok kişi ki böyle yapmadılar, beni de Sayın Polat’a karşı mahcup duruma düşürdüler. Aşağıda paylaştığım bilgiler yine Sayın Polat tarafından şahsıma iletilmiştir. En kalbi teşekkürlerimle özetleyerek sizinle paylaşıyorum. .
Bozok sancağı Mutasarrıfı Çapanoğlu Süleyman Bey’in eşi ve aynı zamanda mutasarrıflık görevlerinde bulunmuş Amasyalı Avkatlızâde Mustafa Paşa’nın kızı olan Hacı Hafize Hanım, Amasya’nın tanınmış ve nüfuz sahibi ailelerinden Avkatlızâdelere mensuptur. Doğum tarihi, doğum yeri ve annesi hakkında bilgi yoktur. Bununla birlikte, babası Kocaeli, Çorum, Kars ve Maraş mutasarrıflıkları da yapmış olan Mustafa Paşa; dedesi ise Mecidözü kazasının tanınmış simalarından Hacı Ali Ağa’dır. İsmi bilinen erkek kardeşleri İsmail, Ali ve bir müddet Çapanoğlu Süleyman Bey’in Kapu Kethüdalığı görevinde bulunan Hacı Süleyman Beylerdir.
Avkatlızâdeler, Amasya’nın Mecidözü kazasındandır. Kazanın merkezi niteliğindeki Mecidözü kasabası, Avkat köyü civarındaki iki tepenin düz sırtlarında konumlanmıştır. Kasaba, Hacı Hafize Hanım’ın dedesi Avkatlıoğlu Hacı Ali Ağa’dan ötürü “Hacıköyü” ismiyle de anılmıştır. Kadim bir köy durumundaki Mecidözü’nün imarında ailenin önemli katkısı olmuştur.
Hacı Hafize Hanım, kalburüstü her eşraf ve hanedan üyesi gibi taşra tarihi içinde mühim bir yer işgal etmektedir. Onu önemli kılan nokta, statü sahibi bir babanın kızı olmasıdır. Fakat bundan da mühimi, Anadolu’nun en önemli ve güçlü âyanları arasında kabul edilen Çapanoğlu Süleyman Bey ile gerçekleştirdiği evliliktir. Çapanoğlu Süleyman Bey, 1782-1813
yılları arasında Bozok sancağı mutasarrıflığı başta olmak üzere Anadolu’da pek çok bölgenin idaresini mutasarrıflık, mütesellimlik, voyvodalık gibi uygulamalardan yararlanarak uhdesinde bulundurmuştur. Özellikle Sultan III. Selim’in hayata geçirdiği Nizâm-ı Cedîd hareketine desteği ve idaresi altındaki pek çok yerde Nizâm-ı Cedîd ortası kurması onu dönemin en etkili idarecileri arasına dâhil etmiştir(*).
1787-1792 Osmanlı-Rus ve Avusturya Seferi, 1798 Mısır Seferi, 1806-1812 Osmanlı-Rus
seferi gibi muharebelerde lojistik destekleri; iç güvenliği sağlamadaki başarıları ve daha sonra Sultan II. Mahmud döneminde, 1808’de, Sened-i İttifak’ın imzalandığı toplantıya katılması onun önemini göstermesi açısından kayda değer gelişmelerdir.
Çapanoğlu Süleyman Bey’in çevresinde söz sahibi olmasında Osmanlı yönetimiyle kurduğu iyi ilişkilerin rolü bilinmektedir. Devletle bu münasebeti kurmasını ve etkili bir figür olarak ortaya çıkmasını sağlayan gelişmelerden bir diğeri de siyasî evliliklere verdiği değerdir.
Sultan II. Mahmud’un Sened-i İttifak sonrası âyanları etkisizleştirme politikasından Çapanoğulları da nasibini almıştır. Zira Çapanoğlu Süleyman Bey 1813’te vefat
ettiğinde ailenin pek çok üyesi gibi zevcesi Hacı Hafize Hanım da İstanbul’a yerleşmiş/yerleştirilmiştir. Burada, Şehzade Camii yakınlarındaki Muhtesib Karagöz Mahallesi’nde bir konakta ikamet etmeye başlamıştır (Bu gün İstanbul Büyükşehir Belediye binasının olduğu yer).
Kocasının ölümünden sonra İstanbul’da yaşamaya başlayan Hacı Hafize Hanım, burada vakıf faaliyetlerinde bulunmuştur. Vakfiye suretinden anlaşıldığı üzere 10 Receb 1237 [2 Nisan 1822]’de on beş bin kuruş sermayeyle bir para vakfı tesis etmiştir. İstanbul Kadı Mahkemesi sicilinde Hacı Hafize Hanım’ın kurduğu bu vakfa ait vakfiyenin kayda uygun olduğu belirtilmiştir. Bu vesileyle mahkemece, vakfiyenin Küçük Evkâf Muhasebesi Kalemine kaydedilmesi ve Hacı Hafize Hanım’a tevliyet beratı verilmesi arz edilmiştir.
Vakfiye şartlarına göre söz konusu on beş bin kuruş, sağlam rehin ve zengin kefil ya da İkisinden biriyle mütevelli vasıtasıyla işletilecekti. Bu işletme neticesinde elde edilecek nakit, uygun yerde akara çevrilecek ve icâre-i vâhide ile yani kısa süreliğine kira sözleşmesiyle tekrar kiralanacaktı. Vakıf şartları doğrultusunda söz konusu vakıf, Babüssaâde (Topkapı Sarayı'nın bir kapısıdır) Ağası’nın nezaretinde olacaktı. Bu nedenle kendisine galleden (vakfın geliri) günlük üç akçe nezaret vazifesi ödenecekti. Günlük elli akçe ise tevliyet ( vakıf mallarına bakma) vazifesi olarak mütevelliye verilecekti.
Vakıf tevliyeti, hayattayken Hacı Hafize Hanım tarafından sürdürülecek ve söz konusu ücreti kendisi alacaktı. Vefatından sonra ise görevi ve ücreti Çapanoğlu Süleyman Bey’in oğlu Hacı Abdülfettah Efendi devralacaktı. Hacı Abdülfettah Efendi’nin vefatından sonra tevliyet onun soyundan gelen erkek evlatlarına geçecek, erkek soyunun kesilmesi halinde erkek evlatlarının kızlarına intikal edecekti. Erkek ve kız evlatlarının soylarının son bulması durumunda ise nihayetinde vakfın işlerini görmeye yetkin biri, kadı oyuyla tevliyeti devralacaktı. Diğer taraftan vakıf gallesinden, vazife ücretleri ile diğer masraflar çıkarıldıktan sonra geriye kalan meblağ vakfa eklenecek ve akara çevrilecekti.
Hayır, sahibi Hacı Hafize Hanım, vakfettiği paranın nasıl değerlendirileceğini en ince ayrıntısına kadar belirlemiştir. Hacı Hafize Hanım, son yıllarını İstanbul’da geçirmiş ve 1824’te vefat etmiştir. Kaderin bir cilvesi olsa gerek cenazesi, özellikle Nizâm-ı Cedîd hareketinde kader birliği yapması ile gücüne güç katan eşi Çapanoğlu Süleyman Bey’in iyi ilişkilerde bulunduğu Sultan III. Selim’in yaptırdığı İstanbul Üsküdar’daki Selimiye Camii haziresine defnedilmiştir.
Hacı Hafize Hanım’ın estetik anlayışı ve kullandığı eşyaların niteliği hakkında bilgi veren yegâne kaynak, terekesinin satışı sürecinde tutulan muhallefât defteri olmuştur. Söz konusu defter vasıtasıyla Hacı Hafize Hanım’ın muhallefâtını oluşturan eşyaların mütevazı olduğu görülmektedir. Burada hemen belirtmek gerekir ki defterde kayıtlı eşyalar, Hacı Hafize Hanım’ın yükte hafif pahada ağır ziynetleri değildir. Daha çok ev eşyaları ve kıyafetlerden müteşekkildir. Bu açıdan Hacı Hafize Hanım’ın mal varlığı, kendisinin ki gibi eşyaları devlet tarafından kayıt altına alınan kayınpederi Çapanoğlu Ahmed Paşa’nın muhallefâtıyla kıyaslanabilir. Buna göre Hacı Hafize Hanım’ın deftere eklenen varlığı, Ahmed Paşa’nın muhallefâtına nispetle oldukça zayıf kabul edilebilir. Zira Ahmed Paşa’nın tespit edilen eşyaları arasında çok sayıda kıymetli taş ve madenden yapılmış ürün bulunmaktaydı. Bu bakımdan gelininkine oranla da epey zengindi.
Değerli okurlar içinde kıymetli taşlar ya da madenlerle yapılmış takı olacak türde menkul eşya bulunmayan uzun muhallefat içinde kendimce önemli gördüğüm bazı eşyaları sizinle paylaştım.
Hacı Hafize Hanım’a ait muhallefât defterine bakıldığında onun geneli kürk, kumaş, ev mefruşatı, mutfak araç gereçleri gibi günlük hayatta kullanılan birbirinden farklı eşyaya sahip olduğu görülmüştür. Hacı Hafize Hanım, hem statü göstergesi hem de ihtiyaç malzemesi şeklinde nitelendirilebilecek, sayıca fazla ve çeşitli malzemelerden yapılmış kürk giymiştir. Söz konusu kürkler tilki, kâkum, samur, vaşak gibi hayvanlardan imal edilmiştir. Geneli cübbe, elma, kocuk, nîmten, nâfe, servi gibi çeşitlerden oluşmuştur. Böylece toplam kırk dokuz kürke 39.186,5 kuruş değer biçilmiş ve bunlar muhallefâtın %22,99’unu teşkil etmiştir.
Muhallefât defterinde tespit edilen kimi eşyalar vasıtasıyla Hacı Hafize Hanım’ın kahve tükettiği anlaşılmaktadır. Zira konağında hem kendisi hem de misafirleri için bir miktar kahvesi ile kahve takımı hazır bulundurulmuştur. Bu bağlamda toplamda yirmi fincanı ve bu fincanları içine koyduğu otuz üç zarfı yer almıştır. Fincanların ve zarfların bazıları tombak, bazıları maden, bazıları ise eski olarak nitelendirilmiştir. Bir kısım fincan, zarfıyla kaydedilmiştir. Bu bağlamda zarfların biri fincanıyla birlikte olarak mînâkârî altından, biri mînâlı elmaslı altından, üçü ise altından imal edilmiştir. Bunların arasında boyut bakımından küçükler de yer almıştır. Ayrıca üç kahve ibriği ile kahve pûşîdesi (örtüsü) şeklinde nitelendirilen, al şal üzerine yapılmış bir kahve örtüsü ve kahve makraması olarak belirtilen bir bezi defterdeki eşyalar arasında bulunmuştur.
Hacı Hafize Hanım, konağının yer döşemesinde kıymetçe değerli kilim ve halılar kullanmıştır. Zira keçeyle birlikte Türkmen kilimlerinin de bulunduğu yirmi üç kilimi konağının yerlerini süslemiştir. Bunlardan biri büyük boy kilimken, üç kilim parçası ve bir halı, kilim olarak kaydedilenler diğer yer sergilerini oluşturmuştur. Yine üç halısından biri Acem işiyken, bir Uşak işi keçesi de kayıt altına alınmıştır. Sahip olduğu on iki seccadesinden bir kısmı eski, beyaz ve işlemeli olarak nitelendirilmiştir.
Hacı Hafize Hanım’ın satışa çıkarılan mevcut eşyalarını yine statü sahibi İstanbul’daki devlet görevlilerinin aldığı görülmüştür.
Osmanlı tarihi araştırmalarında önemli bir yeri olan muhalefet defterleriyle ilgili çalışmalarda genellikle ya erkek devlet adamlarının ve ileri gelenlerinin ya da hanedan mensubu kadınların konu edildiği görülmektedir.
Hazırlanan bu çalışmada ise hanedan üyesi olmamakla birlikte Çapanoğlu Süleyman Bey gibi önemli bir âyanın eşi, aynı zamanda bir paşanın da kızı olan Hacı Hafize Hanım’ın muhallefâtı incelenmiş, onun yaşam tarzı ve hayır işleriyle ilgili değerlendirmelerde bulunulmuştur. Böylece saray dışından birinin hayatı gözler önüne serilmeye çalışılmıştır.
Allah’ın rahmeti üzerine olsun.
(*)Dr. Serkan Polat Hocam’ın bu değerli araştırmasına bende şu iki küçük ilaveyi yapayım; Çapanoğlu Süleyman Bey, Osmanlı Rus savaşlarında orduya en fazla asker yazmış ve Kâğıthane de yapılan resmigeçitte nizam ve intizamı ile göz doldurarak padişah tarafından huzura kabul edilmiş, samur kürk hediye edilmiş, vezir muamelesi yapılarak hilat giydirilmişti. Yeniçerilerin başlarına buyruk hareket ettiklerini fark eden Çapanoğlu Süleyman Bey, bu durumu III. Selim’e rapor ederek yeni bir ordu kurulması tavsiyesinde bulunmuştur. Bu iletiden son derece mütehassıs olan III. Selim de Süleyman Bey’in bu konuda ön hazırlıklara başlamasını buyurmuştur.
Hacı Hafize Hanım Süleyman Bey’in ölümünden 11 yıl sonra vefat etmiştir. Süleyman Bey’in eşlerinden ve cariyesinden 30 evladı bulunmaktadır. Oğullarından Mehmet Celalettin Paşa vezirlik, Mahmut Bey, Abbas Hilmi Paşa ve Hamza Beyler Sultan II. Mahmut zamanında (1808 -1839) Sadr-ı Azam Silahtar Ali Paşa tarafından Rikab-ı Hümayün (bugün özel kalem md.) kapucubaşılığı’na tayin edilmişlerdir.
Kaynak: Dr. Serkan Polat(Bozok Ünv. Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü) - Osmanlı toplum hayatında statü sahibi bir kadın: Hacı Hafize Hanım
22.11.2020
OKUR YORUMLARI
Alim Gürerk Emekli Kurmay Albay
22.11.2020 09:46:30
Sayın Çapanoğlu,
Bu çok değerli bilgiler için teşekkür ederim.
Saygılarımla,
Alim Gürerk
Alim Gürerk Emekli Kurmay Albay
22.11.2020 09:46:30Sayın Çapanoğlu, Bu çok değerli bilgiler için teşekkür ederim. Saygılarımla, Alim Gürerk