Değerli okuyucu, bu soru son yıllarda ısrarla sorulmakta ve yalan söyleyen tarih utansın denilerek tarihe Çapanoğlu isyanı veya Yozgat isyanı olarak kayıt düşülen bu başkaldırının gerçek nedenlerinin ortaya çıkarılması istenilmektedir. Sevindirici olan şu ki, çeşitli yayın organlarında Çapanoğulları ile ilgili bir konu dile getirildiğinde gerek Yozgatta gerekse Yozgat dışında yaşayan duyarlı hemşerilerimiz, yazdıkları yorumlarında, hepimiz Yozgatlıyız hepimiz Çapanoğluyuz diyerek ailemizi sahiplenmekte, duydukları sevgi ve sempatiyi dile getirmektedirler. Resmi tarih olarak Çapanoğlu isyanı diye adlandırılan bu büyük başkaldırının tarih kitaplarında sadece zarfı anlatılmış mazrufu (zarfın içindeki) gözlerden kaçırılmak istenmiştir. Çünkü bu başkaldırı başta Ankara hükümetinin ilk başlardaki zafiyeti de dâhil olmak üzere bazı komutanlar ve kişilerin sorumsuzlukları, basiretsizlikleri, bilgisizlikleri ile Anadolunun bu bölgesini ve Çapanoğullarını iyi tanımamalarından ve iletişim kopukluğundan kaynaklanmıştır. Milli Mücadele sırasında İç Anadoludaki önemli isyan hareketlerinden biriside Çapanoğullarının nüfuz bölgelerinde ortaya çıkan, Yıldızeli-Akdağmadeni arasındaki Postacı Nazım ile Zile-Çekerek arasındaki Aynacıoğulları isyanlarıdır. Başlangıçta biri-biriyle ile irtibatı dahi olmayan ve çete hareketi olarak başlayan bu ayaklanmalar otorite boşluğundan da istifade ederek büyümüş ve daha geniş sahalarda yayılarak birleşmiştir. Bu ayaklanmaların başlangıçta ve hatta belirli bir safhaya gelmesine kadar Çapanoğulları ailesi ile ilgili olmadığı da bilinmektedir. Ancak daha sonraları gelişen olaylar karşısında bölgedeki idarecilerin pasif ve dirayetsiz davranışları ile Kılıç Alinin Çapanoğulları ailesinin ileri gelenleri üzerinde uyguladığı tahakküm ve basiretsiz baskıcı, hatta aşağılayıcı tutumu sonucu, Çapanoğullarının yaşadıkları bölge merkezi olan Yozgat ve civarına hâkim olup asayişi sağlayabilmeleri için isyancılarla birleşmesine sebep teşkil etmiştir. Sorgun ve Yozgat bu amaçla işgal edilmiştir. Benlik davasına düşen bir kısım halkın yalan dolan ve kışkırtmaları ile, Ankaraya yapılan şikayetler sonrasında (Avni Doğanda birkaç kere şikayet telgrafı çeker), Çapanoğlu Ailesiyle beraber Yozgatın yerli halkından ve eşraftan pek çok kimse de olayların içine çekilmiş ve müsebbip olarak gösterilmiştir. Sonuçta hem bu aileden hem de eşraftan ve halktan pek çok kimsenin canından ve malından olmasına sebep olunmuştur.18. yüzyılda Osmanlı Devletinin girdiği uzun süren savaşlar ve dış gaileler yüzünden, devlet tarafından vergi toplama ve bazı mahalli problemlerin halledilmesi görevi ülke içindeki bir kısım nüfuzlu ailelere verildi. Bu aileler zamanla nüfuz alanlarını genişleterek mahalli güç odakları haline geldiler. Bunlar arasında Çapanoğulları ve Kozanoğulları en meşhur olanlarıdır. Çapanoğulları, tarihte şehir kuran iki aileden birisidir. Diğeri Irakta Sultaniye şehrini kuran Baban aşiretidir. Çapanoğulları aynı zamanda Osmanlının en büyük ayan ailelerindendir. Öyle ki devletçe kendilerine Ayn-ül Ayan unvanı verilmiştir(ayanların en gözdesi, en şereflisi). Bağdattan(Irak) ,Rakkaya(Suriye) kadar bu uçsuz bucaksız topraklarda iki yüz seneye yakın adeta sikke bastırmadan ikinci bir padişah gibi hüküm sürmüşlerdir.(Prof. Hakkı Acun; Çapanoğulları ve eserleri). Bilhassa padişah III. Selim, Nizam-ı Cedidin kurulması ve tertibi sırasında çok yardımını ve desteğini gördüğü Süleyman beye kendi el yazısı ile yazıp gönderdiği hatt-ı hümayununda sevgilerini bildirmek lütfunda bulunarak şöyle demiştir. Sen ki Cebbarzade Süleyman Beysin. Sen benim sadık ve Allah rızası bendem olduğunu gerçi bilirim; lakin bu defa muvaffak olduğun hizmet ve gösterdiğin gayret ve sadakat tamam senden beklediğim kulluk olmakla sana olan kalbi sevgim birkaç kat ziyade olup hayır dualarıma mazhar oldun, Hak Teâlâ seni ve hanedanını daim eyleyip devletimden eksik etmesin. İnşallah daha nice yüce hizmetlere Muaffak olursun. Din ve devletin muntazam talimli askerin lüzumunu bilip din-i devleti güçlendirme iyi niyetiyle bu işi öğretmeye ve talime başlamak istedim. Bu husus benim zor işim olduğunu bilip lüzumunu dahi idrak eylediğin halde senden beklentim gayret ve sebat ile çalışmaktır. İnşallah çok esere Muaffak olursun. Göreyim seni Süleyman Bey, gönül talebim üzere gayret ve çabanı işittikçe seninle iftihar eylerim. Hemen rabbim kuluna yardım buyursun. Âmin. Üçüncü Selimin öldürülmesi üzerine asayişin yeniden sağlanması için Alemdar Mustafa Paşa tarafından İstanbula çağrılan Çapanoğlu Süleyman Bey, on bin atlı ve 5 bin piyade ile çok kısa bir sürede intikal etmiştir. Oğlu Mehmet Celalettin paşa sarayda vezir iken, babası Süleyman beyde Kasr-ı Hümayuna alınarak vezirler gibi Hilat giydirilmiş ve padişah tarafından huzura kabul edilmiştir. Prof.Dr. Faruk Sümer, Oğuzlar Türkmenler kitabında mealen şöyle yazar. .Çapanoğulları bu güçlerini elbette devlete ve padişaha sonsuz sadakatlerinden ve verdikleri güvenden almaktaydılar. Araştırmacı yazar Osman Karaca diyerek resmi tarihçilere sitem eder. Peki, başkaldırının müsebbibi gösterilen Çapanoğlu kardeşler kimdir?
Çapanoğlu Edip Bey; Vezir Mehmet Celalettin paşanın torunudur. Sırası ile Arapkir, İskilip,
Sungurlu, Akdağmadeni, Keskin, Osmancık, Akşehir, Zile de kaymakamlık, Kayseri, Dersim,
Çorum, Yozgat, Nâblus, İçel ve tekrar Yozgatta Mutasarrıflık yapmıştır. Kardeşi Celal beyle birlikte Yozgatta İttihat ve Terakki partisinin kurucusudur. Daha sonra Yozgat Müdafaa-ı Hukuk cemiyetinin de kurucusudurlar. Edip Bey iyi yetişmiş şair ruhlu bir insandır. Edip Bey divanı isminde bir şiir kitabı da vardır. Edip Beyin 1886 Yozgat doğumlu küçük oğlu Hukuk Fakültesi mezunu olup 19141918 Birinci Dünya Savaşında 1.Kafkas Süvari kolordusunda bölük komutanlığı yapmıştır. Bu hizmetinden dolayı Şubat 1915 de Harp Madalyası ile, Nisan 1918 de Muharebe günü madalyası ile ve Ekim 1921 de haiz olduğu madalyaların bir üst derecesi madalya taltif olunmuştur. Daha sonra Milli Mücadeleye katılmış, Garp cephesi 41.Tümen Süvari Bölük komutanlığına atanmış ve 29.8.1921 tarihinde Mustafa Kemal Paşanın T.B.M.M. başkanı olarak beratını imzaladığı İstiklal Madalyası ile takdir ve taltif edilmiştir.
Çapanoğlu Celal Bey; Edip Beyin küçük kardeşidir. Mekke, Tokat, Afyon, Amasya mutasarrıflıklarında bulunmuştur. Ağabeyi Edip Bey gibi iyi yetişmiş, dirayetli, bilgili, görgülü bir devlet adamıdır. Celal Beyinde bir şiir divanı vardır. Hatıralarını kaleme aldığı defteri sekizinci göbekten Çapanoğlu ve aynı zamanda kız kardeşi Fitnat hanımın da torunu olan Abdülkadir Çapanoğlunun kütüphanesinde korunmaktadır.
Çapanoğlu Halit Bey; ,Edip ve Celal Bey kardeşlerin küçüğüdür.Arapseyfi köyündeki çiftliği ile uğraşan iyi ata binen iyi cirit oynayan civanmert, gözü pek, etrafında hayranlık duyularak sevilen bir kişidir.
Çapanoğlu Salih Bey; Kardeşlerin en küçüğüdür. Ağabeyleri gibi dirayetli, bilgili, devlet tecrübesi olan ve ağır ceza reisliğinden emekli bir kimsedir. Başkaldırıya katılmadığı halde yinede önce Sivasta ikamete mecbur tutulmuş oraya gitmek üzere hazırlık yaptığı sırada Kırşehirde ikamet etmesi uygun görülmüştür.
O halde devlet umuru görmüş bilgili ve görgülü bu değerli insanlar nasıl oldu da tamda Milli Mücadele sırasında ve Milli Mücadelenin yazgısını etkileyecek ölçüde sonuçlar doğuran ve Mustafa Kemale korkulu ve uykusuz geceler geçirtecek kertede böylesine büyük bir başkaldırıya kalkıştılar. Şimdi olaylara sırası ile göz atalım. Çapanoğlu ailesinin altıncı kuşaktan torunları olan bu beyler emekli olduktan sonra Yozgata memleketlerine dönerler. Bu arada zaman içinde Yozgatta nüfuz sahibi olmuş bazı aileler bu durumdan hiç hoşnut olmazlar. Öyle ki muktedir olabilseler bu beyleri Yozgata hiç sokmayacaklardır. Bu konudan Genel Kurmay Harp Tarihi Başkanlığının resmi yayınlarında da bahsedilir (seri no. 1 cilt no. VI. sahife 3).
Peki, Çapanoğullarına muhalif olanlar kimlerdi?
Müftü Mehmet Efendi: Babası, Çapanoğlu Edip ve Celal Beylerin babası Hacı Osman Beyin hizmetinde bulunmuş(köle olarak) Çerkez Kölemenlerinden Bekir ağadır. Oğlu olan Mehmet Hulusi Efendi(Akyol) ise Hacı Osman Beyin yanında büyümüş Yozgata bağlı Kavurgalı medresesini bitirmiş daha sonrada Hacı Osman Bey tarafından Mısıra gönderilerek Camiül Ezhar Üniversitesine devam etmiştir. Bitirip bitirmediği hakkında bir bilgi yoktur. O tarihte Yozgat Müftüsüdür (35 yaşında).Çapanoğullarına asıl zararı olan bu zattır. Mustafa Kemal kendisini bir yıl kadar mebus yapmışsa da daha sonra gördüğü lüzum üzerine mebusluğunu sona erdirmiştir (1921). Nedenine gelince,14 Eylül 1920 yılında kabul edilen meni müskirât (haram içkilerin menni) ile ilgili kanun mecliste görüşülürken Meclisin sokağa doğru penceresini açarak, Ey ümmet-i Muhammed, din elden gidiyor, diye avaz avaz haykırmış. halkı bu meclisi dağıtmaya teşvik etmiştir. (Atay, Çankaya, s.328).
İkinci olay; mecliste Sıhhat encümeni tarafından hazırlanan Frengi hastalığının sirayeti menni hakkındaki Kanunun Meclisteki müzakeresi sırasında, Bursa Mebusu operatör Emin Bey sıhhat encümeni mazbata muharriri namına kanunun müdafaasını yapıyordu. Kanunun ruhu evlenmek isteyen çiftlerin frengi hastalığına müptela olmadıklarını bildiren doktor raporu almaları esasına dayanıyordu. Meclisteki hoca Efendilerden bir kısmı, doktor raporuna şiddetle itiraz ediyor; Bir bakirenin doktor tarafından muayene edilmesinin doğru olmadığını, Şeran mezmüm ve islam akidesine aykırı olduğunu, bu sebeple kanunun reddini talep etmekte idiler. Emin bey bu iddialara karşı var kuvvetiyle ilmi müdafaasını yapıyordu ve kürsüye müteaddit defalar indi çıktı.
Nihayet son sözü Yozgat Mebusu Müftü Mehmet Hulusi Efendi hoca aldı. Doktorun kadın ile baş başa kalmasının dini açıdan doğru olmayacağını, bunun yerine bir ebenin doktorun yönlendirmesi ile gördüklerini doktora anlatmasını doktorunda buna göre teşhis koymasını söyleyip kürsüden inerken Emin bey oturduğu yerden ayağa kalkarak Hastasını görmeden reçete yazan doktorun Allah belasını versin! deyip kürsüye doğru ilerledi. Mehmet Hulusi Efendi Allah senin belanı versin! diye bağırdı. Hoca kürsüden bir basamak aşağıya indiği sırada, Emin yetişti Hocaya kuvvetli bir tokat aşk etti. Sarık, fes yuvarlanıp yere düştü. Sen misin bu tokadı vuran. Pek azı müstesna, meclisteki hoca takımının hemen hepsi Emin beyin üzerine çullandılar. Ağzı burnu kan içinde kalan Emin beyi diğer mebuslar kurtarırlar. Emin bey daha sonra Damar Arıkoğluna gönderdiği mektupta Mehmet Hulusi Efendi için şöyle yazıyor. Tarihin tanıklarından edindiğimiz kaynaklar ışığında edindiğimiz bilgilere göre, Mehmet Hulusi, BMM 1. Dönem Bozok(Yozgat) Mebusu olmak için Yozgat'ı karıştırdığı, yakıp yağmalattırdığı yetmezmiş gibi aynı tavrını Ankarada da göstermiş ve Mebusluktan atılmış .(Damar Arıkoğlu anıları)
Avni Doğan Bey: 1908 meşrutiyet meclisinde mebus olan Hayrullah Efendinin oğludur. Mülkiye mezunudur. Çapanoğulları ile de ana tarafından akrabalığı vardır. Kızılkoca-Şefaatli nahiyesi müdürüdür ama bu memuriyeti kendisini tatmin etmemektedir. İstikbali için daha güzel görevler düşlemektedir ve bu konuda da Yozgatta kendisine rakip istememektedir. Mustafa Kemale gerekli gereksiz birçok konuda mektup yazar telgraf çeker. Maksadı, ismi Mustafa Kemalin zihninde iz bıraksın. Daha sonra Ankara valisi olacaktır. Hakkındaki bir rivayette şöyle. Akdağlı Bahri beyin eniştesi olan Yozgat Belediye Başkanı Akif Beyin hanımı rahatsızlanır ve Ankaraya giderler. Eşinin tedavisi sırasında Akif Bey de rahatsızlanır. Avni Doğan eve bir doktor getirir. Doktor bir iğne yapar ve Akif Bey ölür. Bu olay aile arasında hep şüphe ile konuşulur. Avni Doğan Bey, daha sonra yazdığı Kurtuluş Kuruluş ve Sonrası kitabında Çapanoğullarından sitayişle bahsedecektir.
Sabık Arapkir Kaymakamı Süleyman Sırrı Bey (İçöz) :Yozgat İdadisini bitirmiştir. Herhangi bir imtihana filan girmeden idarecilikle başladığı devlet memuriyetinde bir süre Arapkir Kaymakamlığı yapmıştır. Daha sonra Ankara Hükümetinde Yozgat mebusu olacaktır. Bozok isminin Yozgat olarak değiştirilmesi için meclise önerge veren kişidir. Milli mücadele için Ankarada teşkil edilecek Meclise üye seçilmesi çalışmaları sırasında Çapanoğullarına karşı tavır almış, Çapanoğullarının itibarını düşürmek için çok gayret sarf etmiştir. Anılarında, Çapanoğullarını ikna için Atatürkten izin istediğini, Keskinli Rıza Bey ile birlikte her şeyi göze alıp Yozgata geldiklerini, Celal Beyin kendilerini hapsettirdiğini ama gece oğlunun gelip kendilerini hapisten çıkardığını söyler. Bu ifade iki nedenle gerçek olamaz. Bir, Keskinli Rıza Bey Çapanoğullarının akrabasıdır. İki, büyük bir kuvvetle Yozgatı ele geçirip idareye el koyan Çapanoğullarının izni olmadan kim nasıl ve ne cesaretle onu hapsedildiği yerden çıkarabilir. Süleyman Sırrı Bey daha sonra olaylar son bulup Çapanoğulları affedildikten sonra bile kin kusmaya devam eder. Mecliste görüşmeler yapılırken Çapanoğlu beylerinin ve onlara katılan beylerin imzalayıp bankaya bıraktıkları 5 Milyon kuruşluk senedi sallayarak kürsüden şöyle seslenir; Hulâsai kelâm efendiler; bunlarda kesilmiş kuyruk acısı vardır ve bu millette bir ciğer acısı vardır ki Hilâfet Ordusu...(Çapanoğullarını kastediyor). Onlarda acı, bizde bu acı baki kaldıkça imtizaca imkân yoktur. Bugün olmazsa yarın behemehâl bir Hilâfet Ordusu teşkil edecektir. Bendeniz bundan sonra böyle bir vesikanın elime gelmesine şahit olamam. Değil bunların en büyüğü, en ufağına kadar memleketten gitmesine taraftarım. (Çapanoğullarının yurt dışına sürülmelerini talep ediyor). Atatürk'ün 1 Mart 1921'de mecliste yaptığı açış konuşması sırasında isyanlardan bahsederken, Yozgat, Zile, Akdağmadeni ve Sivas çevresi baş kaldırmaları deyince Süleyman Sırrı İçöz oturduğu yerden şöyle seslenir: "Paşa Hazretleri rica ederim. İsyan Yozgat'ın değildir. Çapanoğullarınındır." Atatürk, onu hiç yanıtlamadan konuşmasını sürdürmüştür. Olayların üzerinden dört yıl geçtikten sonra bile TBMM meclisinin 3 Mart 1924 tarihindeki 2.birleşiminde kürsüye çıkıp elindeki belgeyi göstererek Çapanoğullarının başkaldırı için Padişahtan yardım aldıklarını iddia ederek şöyle der.
SÜLEYMAN SIRRI B. (Bozok) Muhterem arkadaşlar kabul ettiğimiz birinci madde mucibince Halifeyi Hal'ettik. Hilâfet Makamının hakiki mercii Meclisi Âli olduğunu, orada Hilâfet Makamı denilen bir sandalyanın ariyet bulunduğunu o madde ile teyid ettik. Şimdi mesele halledilen Halife ve hanedanın, memleketten ihracı meselesidir. Malûmu âlinizdir ki 1 Teşrinisani karariyle Meclisi Âli, saltanatı, hilâfetten ayırdı. Elinden kudreti icraiyesi alınan o hanedan; hilâfete hâs bir vaziyet takınması lâzım gelirken, öteden beri adat ve ananesi veçhile yine sureta Halife idi. Hakikatte manevi bir saltanat kurdu. Daha evvel Halife Ordusu namıyle teşkil ettikleri kütleyi memleketin İçerisine saldırarak milleti kana boyadı.
MUSTAFA B. (Tokat) Canım hepimizin bildiği şeyler kellem kellem lâyenfa.
SÜLEYMAN SIRRI B. (Bozok) Reis Beyefendi! Meclisi Âliyi Mustafa Bey temsil ediyorsa (kürsüden)inelim, benim de hakkı hürriyetim var... Hulâsai kelâm efendiler; bunlarda kesilmiş kuyruk acısı vardır ve bu millette bir ciğer acısı vardır ki Hilâfet Ordusu...(Çapanoğullarını kastediyor) Onlarda acı, bizde bu acı baki kaldıkça imtizaca imkân yoktur. Bugün olmazsa yarın behemehâl bir Hilâfet Ordusu teşkil edecektir. Bendeniz bundan sonra böyle bir vesikanın elime gelmesine şahid olamam. Emredersiniz, müsaadenizle arz edeyim; (Ziraat bankasından alınan 5.000.000 kuruş karşılığında bırakılan senetdeki ifadeleri okuyor.)
Kuruş 5.000 000 Yalnız beş milyon kuruşluk varakai nakdiyedir. Makamı Mukaddes Hilâfetpenahiye ve Hükümeti Osmaniye ye karşı ilânı isyanla Anadolu'da bir hükümet teşkiline kıyam etmiş olan bağilerin tedibi için biinayetillâhi tealâ teşkiline muvaffak olduğumuz Süvari ve Piyade efradının maaşat ve masarifatı sairesine sarf etmek üzere Yozgat Ziraat Bankası mevcudundan balâda muharrer beş milyon kuruşun alındığını mubeyyin işbu mazbata ita kılındı.16 Haziran 1336(1920)
Yalanın bu kadarına pes doğrusu. Senetde Ziraat Bankasından alındığı yazıldığı halde nasıl olurda Sultan Vahdettin tarafından verildiği iddia edilir. .Padişah verecekse neden bankayı aracı yapsın.Nitekim bu para zorla alındığından ve 45 bin lirası tekrar bankada bırakıldığından Çerkez Ethem veznedarı tehdit ederek paraya el koynuş ve zimmetine geçirmiştir.
Süleyman Sırrı Bey konuşmasına devam ediyor. Binaenaleyh bundan sonra böyle bir vesikaya şahit olamam, değil bunların en büyüğü, en ufağına kadar memleketten gitmesine taraftarım.(Çapanoğullarının yurt dışına sürülmelerini talep ediyor.) Süleyman Sırrının yukarıdaki iddiasına en güzel cevabı Çerkez Ethem Atatürkün huzurunda vermiştir. . Orta Anadoluda bir köşede, hiçbir ecnebi ve İstanbul hükümeti ile İrtibatı kalmayan Yozgat olayını söndürmekten acizsiniz, anladığım şudur ki, başlangıçtan beri hâlâ vaziyeti kavrayamadınız
Süleyman Sırrı, TBMM nin yurt dışına çıkarılacakların tespit edilmeye çalışıldığı 22/23 Nisan 1924 tarihinde ki gizli celsesinde de yine Çapanoğullarını gündeme taşır. Yozgat hadisesi hakkında bir takrir vererek şöyle söyler.
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat) Yozgat hâdisesi isyaniyesinde (isyanında) Çapanoğulları maiyetinde bulunan ve merkumunun (çevresindeki) en gaddar ve müteneffir (nüfuz sahibi) kumandanlarından olan şaki Dedekli Yahya ve biraderiyle avenesinin Yozgat eşraf ve hanedanından ve Müdafaai hukuk cemiyeti azasından Kadı Mehmet Efendiyi teşkilâtı milliye için burada bulunduğu sırada yakalayarak namusuna tecavüz ve arkasına merkep semeri vurmak suretiyle tahkir ve tezlil (aşağılama) ettikten sonra feci bir suretle katlettiklerini, ve hatta cenazesinin ademi defni (gömülmemesi) için köy heyeti ihtiyariyesini tehdit ettiklerinden cesedin hayvanat ve tuyuru (kuşlar) tarafından vahşiye parçalanmak suretiyle mahvolduğunu da işitmiştik. Merhumun biraderinden bu günkü Posta ile aldığım mektupta. Katiller hakkında şimdiye kadar bir muamele yapılmadığı. Ancak merkum Yahya ile biraderi ve bir refikinin üç dört gün evvel tevkif edilerek diğerlerinin güya istiman (aman dilediği) ve kuvayi milliyeye iltihak etmelerinden dolayı kendilerine tebligatı kanuniye icrasına, Adliyenin bile cesaret edemediğini ve merhumun binlerce lira zayiatının tazmin edilmeyerek hukukunun göz göre izaa (zayi) edildiğini yazıyor. İrtikâbı (kötü) hıyanetle vatanın selâmetini tehlikeye ilka (terk) eden ve amali meşruai millete hadim (hizmet eden) kıymettar bir takım zevatın hayatına hatime (son) çeken bu gibi hazelenin (alçakların) günahları bilmem ki, affolunmakla vatan üzerinde açmış oldukları rahne (gedik) kapatılmış oluyor mu? Binaenaleyh, merhumun derdest ve tevkif edilmiş olan katilleriyle beraber diğer kuvayi milliyede bulunanların da hemen hapis ve tevkifleriyle orada müteşekkil Divanı harp tarafından serian(hızlıca) muhakemelerinin icra ve intacı (neticelenmesi) ve emvali (malları) mağsubesinin de (zorla alınmasının da) katillerin emvaline müracaat suretiyle tazmin ve telâfi ettirilmesi ve netice-i icraattan behemehâl Meclise malûmat itası (verilmesi) lüzumunun Müdafaai Milliye ve Adliye vekâleti Celililerine emir ve tevdiini arz ve teklif eylerim. Ve devam eder.
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat) İzahat arzu buyurursanız arz edeyim. Bendenizin yalnız maruzatım, orada Divanı harp teşekkül etmiş. Tabii bu gibi ceraime (suçlara) vaziyet ettiği için oradan aldığım mektupta, Adliyece katiller hakkında tebligatı resmiye den çekiniliyor (Yani adliye katillere resmi tebligat yapmaya çekiniyor diyor yorumu okuyucuya bırakıyorum.) Mademki, Divanı harp teşekkül etmiş, Müdafaai Milliye Vekili Paşa Hazretleri divanı harp riyasetine, Adliye vekâleti de mahalli adliyesine işar etsinler(bilgi versinler). Evrak divanı harbe teslim edilsin, katiller hakkında takibat yapılsın ve neticeden Meclisi Âli haberdar edilsin. Bu mahkeme henüz burada, daha oraya gitmemiş.
12 Temmuzda 3.kolordu komutanlığını Selahattin Beye devrederek Ankaraya dönen Albay Refet Bey(Bele) daha sonra İsmet Paşanın ricası ile Zile ve Yozgat isyanlarının bastırılması için tekrar Zileye geliyor. Oradan Büyük Millet Meclisi Riyasetine Çapanoğulları ile ilgili gönderdiği 1 Ağustos 1920 tarihli raporunda Çapanoğullarının bu tür olaylarla ilgisi olmadığını, bu olayların Deveci dağındaki şakilerle ilgisi olduğunu bildiriyor. Çerkez Ethem de konu kendisine intikal ettiğinde Ankaraya çektiği telgrafında Çapanoğullarının bu işle bir alakası olmadığını, adı geçenlerin bölgedeki şakilerden olduğunu. Yozgat isyanının bastırılmasından sonra isyana katılanların ve çevrede eşkıyalık yapanların cepheye gitmeyi kabul ettikleri takdirde affedilecekleri vaadi ile ailenin diğer fertleri ile birlikte teslim olduklarını. Eşkıyalık yapanlardanahaliye zarar verenlerin gerekli cezalara çarptırıldıklarını bildirmiştir. Çerkez Ehemin bu ifadesini bazı milletvekilleri de doğrulamıştır.
Süleyman Sırrı Beyin yukarıdaki konuşmasından sonra Yüzelliliklerin tespitine geçilir.
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Bozok) Efendim; iskat defteri evvelâ okunmalı, sonra alenî celseye(açık celseye) geçilip alenî de söylenmelidir.(Liste okundu)
İSMET BEY (Çorum) Gazetelerde bunlara ait liste neşrolunmuştu. Hâlbuki Meclisi Âlinin Yozgat isyanı hakkında bir kararı vardır. Çapanoğullarına da şamil değildir (Çapanoğullarını kapsamıyor). Meclisin kararı hilâfına böyle bir şeyin icrası muvafık olmayacağını söyleyecektim. Heyeti Vekilenin bunu nazarı dikkate alarak çıkarmış olduğunu gördüm.(bu sırada vekillerin kendi aralarındaki konuşmaları zabıtlara geçmemiş ama Çapanoğullarının konuşulduğu aşikâr. Zira İsmet Bey konuyu kapatıyor). Bu bölümde listeye kimler girsin, kimler girmesin uzun tartışmalar var. Süleyman Sırrı Bey yine alaycı bir çıkış yapıyor.
SÜLEYMAN SIRRI BEY(Yozgat) İsmet Beyefendinin şahadetinden Çapanoğullarının masumiyeti hakkında bana da kanaat gelmiştir. Binaenaleyh Riyaseti Celileye istiklâl madalyalarıyla taltiflerini teklif eylerim. (İsmet beyin yukarıdaki konuşmasını kastediyor)
ŞÜKRÜ BEY (İzmir) Ayıptır yahu. Meclisle alay ediyor, böyle şey olur mu?
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat) Niçin olmasın.(Gürültüler). Çapanoğullarını tezkiye etmek(temize çıkarmak) ayıp değil midir?
İSMET BEY (Çorum) Reis Bey burada cereyan eden müzakere milletin mukadderatına taalluk eden en mühim mesaidir. Çapanoğulları da hakikat dedikleri surette tahribat yapmayacaklarına dair vaat yapmışlardır ve o suretle oturmuşlardır. Oğulları askere gitmiştir. Salih Bey (en küçük kardeş), hâkimdir bugün Kırşehir'inde.
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat) Kuvayı adiyeye (isyancılara) kumanda ettiği halde hâkimdir.(Yine alay ediyor, hâlbuki Ağır Ceza hâkimliği yapan Salih bey o tarihlerde emeklidir. Başkaldırıya katılmadığından Atatürk Kırşehir de Avukatlık yapmasına müsaade etmiştir. Bu sözü ile Atatürkün affını da sindiremediğini açıklamış oluyor.)
Süleyman Sırrı İçözün meclis kürsüsünden böyle Çapanoğullarını suçlayan bir sürü iftirada bulunmasından sonra Gazi Paşa kürsüye gelerek Efendiler, biraz önce kürsüde konuşan efendiye hiçbir surette katılmamız mümkün değildir. Bahsettiği aile, memleketimize geçmişte büyük hizmetlerde bulunmuşlar, hataları varsa da hatalarından vazgeçmişler, bu günde devletimize hizmette kusur etmemektedirler diyerek Süleyman Sırrıyı azarlamışlardır.
Süleyman Sırrı Beyin Çapanoğullarına karşı beslediği husumetin bir nedeni de Çapanoğulları ile ilgili olmasa da Aynacıoğullarının Süleyman Sırrı Beyin kardeşi Akdağ Kaymakamı Tahir Bey ile Askerlik şube başkanını Yozgat Sarıkayanın Alişar köyüne götürüp kurşuna dizmeleridir
Akif (Paşa ???): Rütbeli makamlı bir paşa değildir. Dedesi Akif paşadan dolayı ailesi kendisine paşa diye hitap ettiğinden adı öyle kalmıştır. Haris, Yozgat Sancağında tek adam olmak, rakip kabullenmemek, bu konuda önüne çıkabilecek engelleri ne pahasına olursa olsun yıkmak kararında bir kişilikte idi. Bu nedenle devamlı Çapanoğulları ile uğraşmıştır. Çapanoğlu Edip Beyin gelini Şahinde Hanım(Çapanoğlu), Yozgatta hadiselerin bitmesinden sonra üsteğmen rütbesi ile sıkıyönetim komutanı olan Kılıç Alinin Çapanoğullarının Yozgatta ki konaklarını yıktıracağını duyar. O sıralarda Yozgat Belediye Başkanı olan eniştesi Akif Paşadan konakların yıkılmasını önlemesini rica etmek için ikamet ettiği Akdağmadeni den kardeşi Faik Beyin şimdiki faytonlara benzeyen yaylı arabası ile Yozgata yardım istemeye gider. Belediye Başkanı Akif Paşanın çok kıskanç biri olduğunu ve Çapanoğullarını sevmediğini bildiği halde belki eniştesi kendi hatırını sayar da yıkıma mani olur diye ümitlenir. Akif paşa, Şahende, yarın amcaları gelir bütün malı mülkü çocukların elinden alır bırak yaksınlar yıksınlar deyince, tekrar Akdağmadenine döner.
Şahende Hanım, Yozgattan Akdağmadenine eli boş döndüğünü, eniştesinin Çapanoğlu konaklarının yıkılmasına mani olmadığını, hatta göz yumduğunu ve bu konuda kendisini aldattığını söylerdi. Çocukları ile birlikte gittiği Yozgattan, geldiği yaylı arabası ile Akdağmadenine dönecekleri gün, Yozgat milletvekili Rüstemzade Rıza Bey ile Akdağmadenine yeni tayin edilen kaymakam Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Beyin kardeşi Abdülkerim Beyin de Akif Paşanın yaylı arabası ile Akdağmadenine gideceklerini öğrenir. Belediye başkanı olan eniştesi onlarla birlikte konvoy halinde gitmelerinin daha uygun ve daha emniyetli olacağını söyler. Zira o günlerde Yozgat-Akdağmadeni arasında şakiler yüzünden sık sık soygun olayları olmaktadır.
Konvoyun korunmasını da Kılıç Ali, 80 kişilik müfrezesi ile üstlenir. Ancak yolun yarısında Kılıç Ali, Şahende hanımın yaylısına başını sokup Aldığı bir istihbarata göre Aynacıoğlu gurubundan Deli Hacı çetesinin Babu köyünde olduğunu, kendisinin asilerin üzerine gideceğini söyler. Aynı şeyi öbür yaylıdakilere de söyler. Siz şoseden ayrılmayın şurdan Abdurrahmanlı köyü içinden geçin, ben Oluközü köyünde size yetişir Akdağmadeni ne beraber gideriz der ve hemen konvoydan ayrılıp Karamağara üzerinden Babuya gider. Kılıç Alinin beceriksizliği, basiretsizliği burada da kendini gösterir. Yanlış istihbaratla yanlış yoldan gönderilen konvoy, Rum nüfusu fazla olan ve Rum sanatkârların yaşadığı Abdurrahmanlı köyünde atlarını nallatan ve işleri bitmek üzere olan asilerin ellerine düşerler. Çeteler, gelen yaylıların arkasında kuvvay-ı milliye var zannederek hemen atlarına binip süratle köyün harman yerine doğru sürerler. Ancak gelen başka kimse olmadığını anlayınca geri dönerler.
Asilerin elebaşısı olan Deli Hacı ve adamları milletvekili Rıza Beyi tanırlar, kaymakamı da öğrenirler. Şahende Hanımın da Akdağlı Bahri Beyin kız kardeşi olduğunu öğrenirler. Deli Hacı, bacı seni tanıdım sen Bahri Beyin bacısısın der. Şahende Hanım, Bahri Beyin bacısıyım amma Çapanoğlu Edip Beyin de geliniyim der. Böyle söyleyince biran duralarlar. Deli Hacı bacı bu adamların paraya ihtiyacı var birkaç kuruş versen iyi olur deyince, Şahende Hanım, Biz ticaretten gelmiyoruz ki, evlerimizi, konaklarımızı kurtarmaya gittik onu da beceremedik der. Deli Hacı kendisine ve yanındaki bayan akrabasına saygılı davranır ama bacı ağabeyine söyle hanımımı serbest bıraksın yoksa evinizi, barkınızı yakarım şeklinde gözdağı verir. Bu gece burada köyün papazının evinde misafir kalacaksınız, hiçbir yere ayrılmayacaksınız der. Asiler esir aldıkları milletvekilini, kaymakamı ve iki arabacıyı don gömlek soyarlar. Yaylının iki atını çözerler, yaylıdaki bavulları atlara yüklerler. Rehin aldıkları kişileri de Deveci Dağına götüreceklerini söyleyerek köyden ayrılırlar.
Bir süre sonra adamlarından birisi tekrar köye gelerek köyde olup olmadıklarını kontrol eder. Adam gittikten sonra Şahende Hanım, arabacısı Şâkir ağaya atları koşturur ve Atlar çatlasa da bu gece Akdağmadenine varacağız Şâkir ağa der. Köylülerin Gece yola çıkmayın her taraf eşkıya dolu uyarılarına rağmen köyden kaçarlar. Nihayet atlar kan ter içinde Oluközü köyüne ulaşırlar. Akdağmadenine gelirler ki 100 atlı onları bekliyor. Bu sırada Oluközü köyünde konvoyu bekleyen Akdağlılar, Milletvekili ve Kaymakamın kaçırıldığını öğrenince aslen Gümüşhaneli olan ve dağlarda maden arayan Çekiç Ahmet, 40 kişilik gönüllü bir gurup teşkil ederek cesaretle asilerin peşinden gider kaymakamı ve milletvekilini kurtarırlar. Kılıç Alinin donanımlı 80 askeri ile yapamadığını 40 kişilik gönüllü bir vatandaş gurubu, eline geçirdiği silah vs ile yapar, kaymakamı ve milletvekilini kurtarırlar.
Şimdi biz yine dönelim Çapanoğlu kardeşlere.1989 yılında kurulan İttihat ve Terakki partisinin kurucularından olan bu zatlar son dönemde bu partinin yaptığı yolsuzlukları, hukuksuz ve kanunsuz davranışları şiddetle ve ısrarlı bir şekilde tenkit edince partiden de ihraç edilirler. Bu parti1908 II. Meşrutiyetin ilanını sağlasa da partinin kurucularından Enver Paşanın 1809 da
II. Abdülhamiti tahttan indirmesi ve ardından türlü yanılgılar sonucu özellikle Enver Paşanın hataları yüzünden Osmanlı Devletinin Birinci Cihan Savaşına girmesine sebep olup onca vatan toprağının kaybedilmesi yüzünden partiye karşı bir kin ve nefret duymaktadırlar. Mustafa Kemalde bu partinin ilk kurucularından olduğundan ona karşıda ister istemez bir güvensizlik duyulmaktadır. Dolayısıyla bu hareketi de ittihat ve Terakki Partisi hareketi olarak algılamak yanılgısına düştüler. Bu yüzden Kuvay-ı Milliyeye bu ön yargı ile baktılar ve kabullenemediler. Hâlbuki Mustafa Kemalde aynı nedenlerle parti ile ilişkisini kesmiştir. Çapanoğlu Kardeşler, Halife Padişah ile Mustafa Kemal arasında bocalamaktadırlar.
Herkesin bildiği gibi payitaht İstanbuldadır. Ankarada da Mustafa Kemalin Angara Hökümatı veya Gongra diye bilinen bir hükümet kurduğu söylentisi vardır. Mustafa Kemal Ankara da kuracağı yeni meclis için Yozgattan da üye seçilmesini ister. Çapanoğlu kardeşler ile Yozgat eşrafından bazı kimseler ve Müftü Mehmet Hulusi Efendi(Akyol) Mutasarrıflıkta toplanırlar. Eski husumetten dolayı Edip ve Celal Beyler ile Müftü Hulusi Efendi arasında sert bir tartışma çıkar. Babası yanlarında köle olan ve kendileri tarafından okutulup eğitilen birisinin kendilerine böyle saldırmasını hazmedemeyen Edip ve Celal Beyler kırgın ve kızgın bir şekilde toplantıyı terk ederler. Bu olay aradaki husumetin derinleşmesine sebep olan birinci olaydır.
İkinci olay, Mustafa Kemalden gelen bir telgrafa cevap yazılması hadisesidir. Müftü Hulusi Efendi haris ve her yerde kendi sözünün geçerli olmasını isteyen bir kişidir. Telgrafa kendi yazdığı şekilde cevap verilmesini istemekte ve başkasını kabul etmeyeceği konusunda ısrar etmektedir. Celal Beyde cevabın devlet lisanı ile ve münasip bir şekilde verilmesini istemektedir (kendi el yazısı ile kaleme aldığı hatıralarını da devlet lisanı ile kaleme almış). Tartışma büyüyünce Celal Bey senin yaşın kadar benim devlet hizmetim var elbette benim yazdığım şekilde çekilecek der ve onun yazdığı şekilde çekilir. Müftü bunu hazmedemeyip Çapanoğullarına karşı daha bir cephe almıştır. Bunda babasının Çapanoğullarının hizmetinde bulunmuş olmasının ezikliğinin de olduğu da rivayet edilir.
Üçüncü olay ise iane toplanması olayıdır. Müftü bir Cuma hutbesinde milli mücadele için halktan iane toplanmasını ister. Beyler buna karşı çıkarlar. Çünkü halkın durumu malumdur. Eğer bir bağış yapılacaksa, aile halktan bir şey talep etmeden gerekeni yapacaktır. Nitekim bu konuda Celal beyin kendi birikiminden bir kese altını ilk ağızda Keskinli Rıza Bey vasıtasıyla bizzat Mustafa Kemale gönderdiği bilinmektedir. (Torunu rahmetli Seval Zengin Hanımefendi bizzat teyit etmiştir.) Mehmet Hulusi Efendi bu durumu Ankaraya, Çapanoğulları Milli Mücadeleye karşı geliyorlar şeklinde iletir. Bunun üzerine Çapanoğullarının evleri polis müdürlüğünce ablukaya alınır ve giren çıkanlar fişlenir. Celal beyin Ankara Valisi Galip Bey ile görüşmesinden sonra abluka kaldırılır.
Atatürk, Çapanoğullarına akraba olan Akdağlı Bahri Bey (Tatlıoğlu) ile Keskinli Rıza Beyi Çapanoğullarını ikna için arabulucu olarak bizzat Yozgata göndermiştir. Gönderilen aracılar Çapanoğullarını ikna da etmişler. Hatta Ankaraya külliyetli miktarda canlı kümes hayvanları göndermek için kafesler yaptırıldığı da bilinmektedir. Çünkü Çapanoğulları gerek savaşlarda tüm ordunun, gerekse kıtlık zamanlarında İstanbulun tüm et ve un ihtiyacını karşılamışlar bu konuda da padişahların teveccühlerine mazhar olmuşlardır. Sultan Selim, İngiliz donanması Boğaza girip İstanbul kuşatma altıda olduğunda kardeşi gibi gördüğü Çapanoğlu Süleyman Beye bizzat kendi el yazısı ile şu mektubu göndermiştir. Hizmetini ve sadakatini bilirim. Bu defa İstanbulun zahiresi için sana ferman göndermiş idim. Göreyim seni memur olduğun hizmetin icrasına Gayret eyle, İstanbula peyderpey zahire ve koyun göndermeye ziyade gayret edesin. Zira boğazlar kapatıldı ve zahire hususu pek güç oldu, sen her türlü hali bilirsin. Tecrübe sahibi, bilgili ve sadık kulumsun, bu mevzuda ıstırabımı düşünüp hemen elinin eriştiği erzak ve zahireyi İstanbula gönderip ve etrafa ve tehlikelere karşı dikkatli ve basiretli olasın. Zira her taraftan düşmanlarımız başkaldırdı. Rabbim din ve devlet düşmanlarını kahr eylesin. Anadolu da seninle teselli buluyorum. Hüda muvaffak eyleyip mahcup eylemesin. Hemen şu zahire ve koyunlar, keçiler maddesine gayret edesin senden çokça isteğimdir. Çapanoğulları, Osmanlı Rus savaşlarında savaşa kendi kuvvetleri ile bizzat katıldıkları gibi 18.000 kırmızı altın da bağışta bulunmuşlardır.
Bahri Bey ise, Meşrutiyet Meclisinde de Milletvekilliği yapmıştı ve Mustafa Kemali çok önceden İstanbuldan tanımaktadır. Mustafa Kemal Samsuna Ordu Müfettişi olarak tayin edilip hazırlıklarını yaparken İngilizler kendisini yakalamak için birkaç defa Beşiktaş/Akaretlerdeki annesinin ve kız kardeşinin oturduğu evi basarlar. İşte Bu günlerde Bahri Bey Mustafa Kemali İstanbul Samatyada ahbabı olan bir Ermeninin evinde saklar. Gerek Çapanoğulları gerek Bahri Bey, Ermeni tehciri sırasında sürgüne gönderilen Ermenilere sürgün yerlerine sağ salim varabilmeleri için çok yardımcı olmuşlardır. Bu yüzden tanıdıkları çok Ermeni aile vardır. Bahri bey, Mustafa Kemal Samsuna gitmek için yola çıktığında da yanına yarım teneke kadar altın vermiştir.
Dördüncü olay, Ramazan ayında Çapanoğlu Büyük Camiinde bir Cuma hutbesinde müftü sözü milli mücadeleye getirip Çapanoğullarını ima ederek hainlikle suçlayıcı ve hatta hakarete varan sözler söyleyince cami çıkışında Celal Bey müftünün önünü kesip bizim camimizde bizim ailemizin aleyhinde söz söylemeye utanmıyor musun der. Müftünün de karşılık vermesi üzerine hiddetlenerek elinde bulunan asa ile müftünün yüzüne vurması aradaki düşmanlığı büsbütün artırmıştır.
Bu sırada Yenihan da (Yıldızeli) Postacı Nazım, zimmetine geçirdiği paralardan dolayı sıkı bir takibata maruz kalmış çareyi dağa çıkıp isyan çıkarmakta bularak etrafına adam toplamıştır. Bu hadise üzerine, vaziyeti tahkik için bulunduğu Maraştan Yıldızeline gönderilen Kılıç Ali, Akdağmadenine gelince Ankaraya bir telgraf çekerek asilerin( Postacı Nazım ve diğer çeteler) çok kuvvetli olduklarını, bu nedenle daha büyük ve teçhizatlı bir birliğin gönderilmesinin uygun olacağını bildirip oradan da 1 Haziran 1920 günü Yozgata gelir.
Bu telgraf metni Akdağmadenililer tarafından öğrenilince asilerin daha da cesaretlenmelerine ve bir kısım Akdağmadenlininde asilere katılmasına vesile olur. Kılıç Ali birkaç gün Yozgatta kalır. Bunu fırsat bilen müftü Hulusi Efendi, Kılıç Aliyi Çapanoğulları aleyhinde doldurur. Bir şeyden haberi olmayan Kılıç Ali, Çapanoğullarını cezalandırmak ister ve Kuvay-ı Milliye için Edip ve Celal beylerden 500 er altın iane vermelerini talep eder. Kuvayı Milliye Müfrezeleri, ordu birlikleri gibi disiplinli, kanun ve nizamlara riayet eden askeri birlikler değillerdi. Gittikleri yerlerde emir ve komuta zincirinin haberi olmadan kendi takdir ve keyiflerine göre talepte bulunuyorlardı. Bazen tehdit, bazen zorla istediklerini alıyorlardı. Nitekim bu olaylar Mustafa Kemal Paşaya ulaşınca ilgilileri uyaran şöyle bir genelge göndermişti.
TAMİM
Sivas 31.10.1335 İzmit, Adapazarı, Bursa, Konya, Balıkesir, Heyeti Merkeziyetlerine.
Kuvvayı Milliyeye mensubiyetlerini iddia eden bazı eşhasın menfi zatiyelerini temin maksadıyla hareket ve tahakküm etmek teşebbüsatında bulundukları işitildi. Gayri meşri ve gayri kanuni harekâtın teşkilatı milliye de yeri yoktur. Bu gibiler hakkında hükümetin kanunu tatbik eyleyeceği muhakkaktır. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Heyeti Temsiliyesi Namına Mustafa Kemal.
Kılıç Ali, Edip ve Celal beylerden ret cevabı alınca Çapanoğullarını konaklarında göz hapsine aldırarak kapılarına nöbetçiler diker. Bu askerler gereği kadar disiplinli olmadıklarından, evdeki hanımlara genç kızlara sözlü tacizde bulunmaya başlarlar. Bu olayı Avni Doğan Bey Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası kitabında bakın nasıl anlatıyor Kılıç Alinin gönüllüleri kim bilir kimin tahriki ile (bu cümleyi dikkatinize sunuyorum.) Celal ve Edip beylerin konakları önünde bağırıp çağırmaya ve söğüp saymaya başlarlar.
İşte iki kardeş yapılan bu ahlaksız taciz ve tahrik sonucu gururlarına yediremeyip kardeşleri Salih Bey ile akrabaları Vasıf, büyük deden Mahmut ve oğlu dedem Muhlis Beyleri de alıp o gece Yozgattan ayrılıp Köhneye (Sorgun) giderler. Kılıç Alinin bu sert, basiretsiz ve ahlaka sığmayan davranışları ve Ankaraya gönderdikleri kardeş çocukları Yusuf Ziya Beyin hükümetin elinde yeterli askeri güç ve kuvvetin bulunmadığı, hükümet erkânının güvenilir kimseler olmadığı, ellerinde silahları bile olmadığı, tahta tüfeklerle eğitim yaptıkları şeklinde verdiği yanlış istihbarat Kuvvayı Milliyeye güvenlerini sarsan etkenler oldu. Arapseyf nahiyesinde ki kardeşleri Halit Bey, 300 silahlı adamı ile Yozgatı basacağını Kılıç Aliye bildirince zoru gören Kılıç Ali 7 Haziran1920 de Genel Kurmaya şu telgrafı çeker. Yıldızeli ve Zile ayaklanmasının bastırılmasında ihmal gösterilmiş ve geç kalınmıştır. Bütün kaza halkı hükümeti zayıf, asileri kuvvetli görüyor. Bu nedenle Yozgattan hareketim sırasında bana katılmaya söz vermiş olan mebuslarla, din adamları vazgeçmişlerdir. Kuvvetim burada tutunmaya müsait değildir. Bu telgraftan anlaşıldığına göre Kılıç Ali durumu pek karamsar görerek moral bozukluğuna kapılmıştır. Durumun nezaketini hisseden Kaymakam Bekir Sami (Baran) da Kayseriye kaçar. 9 Haziran 1920de Yozgatta sıkıyönetim ilan edilerek başına da tümen komutanı yetkisiyle Kılıç Ali Bey getirilir. Niğdedeki 11. tümenin 33. alayını Kayserideki taburu da yardıma gönderilir ve tabur 11 Haziranda Kılıç Ali Beye katılır. 13 Haziranda şehri kuşatan Çapanoğulları, 14 Haziranda şehre girerler. Kılıç Ali 60 kişilik müfrezini alarak Boğazlıyana kaçar. 7 Haziran 1920 ve 2021 Haziran 1920 telgraf raporlarından anlaşılıyor ki, karamsar tablolar çizerek görevden kaçmak, Ankaraya dönerek mebus dokunulmazlığına sığınarak rahatça yaşamak istemektedir. Asilerle yaptığı çarpışmada yenilip hüsrana uğrayan Kılıç Ali, Çerkez Etheme şöyle bir telgraf çeker. Efendim, müfrezemin ihaneti yüzünden Boğazlıyandaki çatışma sırasında bozuldum. Ancak birkaç yakın arkadaşımla Kayseri ye gelebildim. Gerek süvari müfrezem, gerek bundan başka Boğazlıyanda bulunan piyade taburu bütünüyle bozuldu. Bir bölümü ayaklanıcılara katıldı. Boğazlıyan ayaklanıcıların eline düşmüş bulunuyor . Çerkez Ethemin bu telgrafa cevabı ağır olur. Üzüntü verici bir bozgun. Fakat ben bu gibi rezaletlerden bıktım. Elinizdeki top ve tüfeklerle sopalı ayaklanıcıları silahlandırıyor, şımartıyorsunuz. Şimdi size ne gibi bir emir vereyim? Bunun için doğruca Ankaraya git
Kılıç Ali anılarında sebep olduğu bu rezaletlerden hiç bahsetmediği gibi olayı kısaca şu satırlarla geçiştirmiştir. Yozgatta Çapanzade Halit ve kardeşi Ziyanın ( yanlış bilgi; bunlar kardeş değil) asilere katılmaları ve haklarında hiçbir işlem yapılmaması halkın kafasını karıştırmıştı. Çerkez Deli Mustafa ile Postacı Nazım adlı başıboşlar çevrelerine topladıkları önemli kuvvetlerle Yenihan (Yıldızeli) ve Zile havalisinde, Deli Ömer adlı asi ise Akdağmadeninde faaliyet gösteriyorlardı. Hemen şehrin ileri gelenlerini, önde gelen devlet memurlarını topladım ve bana katılarak, halka önayak olmak üzere görev almalarını istedim. Başlangıçta kabul ettiler. Çapanzade Halitin kardeşi Celalin tezviratıyla, ertesi gün, bana katılmaktan vazgeçtiklerini bildirdiler. Çerkez Ethem Bey emrindeki kuvvetler Yozgat ayaklanmasını bastırmayı başarmıştı. Bizde, isyancıların arkalarındaki bölgeden yeni kuvvet almalarını önledik.
Mustafa Kemal Paşa, Çapanoğullarının nüfuzunun, Milli Mücadelemiz için çok değerli olduğunu biliyordu. Önce Mutasarrıflık kanalı ile şöyle bir mektup gönderir. Siz müteneffizandansınız. Halifeyi ve memleketi müstevlilerin tahakkümünden kurtarmak için milis kuvvetlerine ihtiyacımız vardır. Eğer sizler böyle bir kuvvet teşekkül ettirebilirseniz çok yerinde olur. Onlarda aynı kanalla Bizler yaşlı kimseleriz. Ne vakit kuvvetli bir teşkilat ve hükümet taazzuv ederse tabi olacağımız lâzımedendir şeklinde mukabele ederler. Daha sonra Yozgat Mebuslarından Süleyman Sırrı (İçöz) ve Mehmet Hulusi Efendi ile Keskinli Rıza Beyi Yozgata göndererek Çapanoğullarına memleketin durumlarını anlatmalarını ve onları, Milli Mücadele' ye destek olmaları için ikna etmelerini" istedi. Bunlar Şimdi ki Ziraat Bankasının yerindeki zamanın belediye binasında Edip, Celal ve Salih Beyleri toplantıya çağırırlar. Toplantıda Hulusi Efendinin toplantının nezaketine yakışmayacak ve hakaretamiz bir şekilde hitapları üzerine Sinirlenen Edip Bey adamlarına emir vererek bunları uzun yıllar askerlik şubesi olarak kullanılan binanın üst katına hapsettirir.
Aracılar ilk başlarda etkili olsalar da bu konuda başarılı olamadılar. Bu başarısızlıkta, o zamanki Yozgat Müftüsünün tahrikleri, Kılıç Alinin basiretsiz ve tutarsız davranışları, Yozgatta yeni, yeni söz sahibi olmaya başlayan bazı ailelerin fitne ve fesatlıkları, Ankara ile gerekli iletişimi sağlayamayan Çapanoğlu beyleri içinde bulundukları durumu kavrayamamaları sonucu bir başkaldırıya adeta sürüklenmişlerdir.
Çapanoğlu beyleri emekli olup Yozgata yerleşince zamanla servet ve mevki sahibi olan bir kısım eşraf bundan hoşnut olmadılar. Hatta bunlarda nereden çıktı havasında oldular. İki tarafa da asılsız laf getirip götürenler, kışkırtanlar, bölücü fitne takımı, Çapanoğullarının hep "isyan edecekleri" tezini, Ankara Hükümeti nezdinde işlediler Bunların başında Müftü Mehmet Hulusi Efendi. Süleyman Sırrı, Başçavuşzade Behçet ve kardeşi Ahmet Efendi, hapishane müdürü Mehmet Efendi ve jandarma kumandanı Tevfik Bey geliyordu. Bunların gizli birliktelikleri ve desiseleri ile Çapanoğulları ailesi yalnız bırakılarak, adeta isyana itildiler. Meclis kürsüsünden Şükrü Efendi (Karahisarı) bakınız ne söylüyor? Bu millet isyankâr değildir. Şurada Yozgatta isyan çıktı deniliyor. Bendeniz Yozgat isyanını tetkik ettim, sui idare neticesidir. Bakınız efendim Yozgat isyanı yalnız sui idare neticesi değil, bu Meclisin kendisini gösterememesi neticesidir. Bir islâm cemiyetinin, memaliki Osmaniye ve islâmiye mümessillerinin burada toplandığını bildirmemektedir.
Neden oraya muktedir adamlar göndermedik, biz daha doğrusu yalnız İcra Vekillerine değil kendimize de kabahat bulmalıyız.
Yaşanan olaylar ve Kılıç Alinin telgrafları neticesi İsmet Paşa, Sivastaki 3. kolordu kumandanı Albay Hüseyin Selahattin beye emir vererek Çapanoğlu Edip ve Celal beylerin yakalanıp tevkif edilmelerini ister. Albay Selahattin Bey de, bu görevin yerine getirilmesi için, Yozgat Mutasarrıf Vekili Arif Hikmet Beye bu emri havale eder. Fakat Arif Hikmet Bey, bu haberi Çapanoğullarına haber verir. Durumu öğrenen Çapanoğlu Edip ve Celal Beyler, beraberlerine kardeşleri Halit ve Salih beyleri, enişteleri Mahmut bey ve çocukları Şekip, Mekki, Osman, Muhlis beyleri, damatları Abdülkadir Bey, Halit Beyin damadı Mustafa Bey ve kendilerine destek veren Yozgat eşrafından Hafız Şahap, Kara Hakkı, Osman bey ve birkaç kişiyi de alarak 89 Haziran 1920 de Yozgatı terk ederek 35 Km. uzaktaki Köhne-Sorgun Nahiyesine giderler. Yol Boyunca ve sonra haber salınan her köyden 15-20 civarında atlı ve silahlı köylüler de katılınca 2000 kişilik bir müfreze ortaya çıkar. Çapanoğulları ve onlarla birlikte olanlar 13 Haziran 1920 günü Yozgatı ele geçirirler. Mustafa Kemalin ayaklanma ile ilgili görüşünü sorduğu İsmet paşa şöyle cevap vermiştir. Paşam, Çapanoğulları, kız alıp vermelerden dolayı bütün civar ailelerle akrabadır. Eğer bastıramazsak saman alevi gibi büyür söndürmek mümkün olmaz.
Hakikaten İsmet paşanın dediği gibi, tarih kitaplarında sözü edilmeyen birçok aileler, toprak sahibi beyler ve alevi dedeleri ile çevredeki çeteler, bu başkaldırıya ya katılmış ya da katılmadan destek vermişlerdir. Nitekim Çapanoğullarına baskı yapmaları için Ankaraya çağrılan bazı Alevi Dedeleri, bu davete değişik mazeretler ileri sürerek katılmamışlardır. Yozgat, Çorum, Amasya, Zile, Yıldızeli, Tokat, Niksar, Çamlıbel, Akdağmadeni, Boğazlıyan vs. bölgeleri tamamen ele geçirilmiş, Ankara hükümetinin gönderdiği kuvvetler başarılı olamamıştır. Yozgat ve yöresinde başlayan Çapanoğlu isyanının büyüklüğü ve gerekli önlem alınmadığı takdirde Çankırı ve Çorum'a kadar da yayılabileceği hususunda 16 Haziran 1920'de Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) bu ayaklanmaları bastırmak için o sırada Çerkeş'te bulunan Albay Refet (Bele) Bey'e yazdığı telgrafta: "Yozgat düştükten sonra Çorum ve Çankırı'nın da tehlikeye düşmesi muhtemeldir. Bunlar da düşerse kargaşalık çok genişlemiş olur. Çerkeş'te toplanan kuvvetle Çankırı'ya hareket gereklidir. Ne vakit hareket edeceğinizi bildiriniz diyordu.
İsmet İnönü, Çerkez Etheme gönderdiği telgrafta da "Akdağ Madeni, Yozgat, Alaca isyancıların elinde, Yenihan, Tokat, Mecitözü, Çorum, Sungurlu, Keskin ve Mecidiye bizim elimizdedir"demektedir.Ethem kuvvetleri 18 Haziran akşamı Ankara'da toplanabileceklerdir" diyerek isyanın boyutları hakkında aydınlatıcı bilgiler vermektedir. Bu sırada isyanı bastırmak için bölgeye gelen Kılıç Ali, Çapanoğlu Celal Beyin kendine bir mektup gönderdiğini, mektupta; "Halife ordusunun maksadı Mustafa Kemal ile yedi arkadaşını yakalamaktır. Kırşehir Mebusu M. Rıza Bey ile temas ve muhabere halindeyiz. Kırşehir üzerinden Ankara'ya yürüyeceğiz" diye yazdığını bildirirse de, bu ifadenin doğruluk derecesi şüphelidir (araştırmamızda böyle bir belgeye rastlamadık). Çünkü Kırşehir Mebusu Rıza Bey, TBMM tarafından Trabzon Milletvekili Hüsrev (Gerede) Bey ile birlikte, bu isyanın genel durumu hakkında tespitlerde bulunmak üzere bölgeye gönderilmiş, TBMM Başkanlığı'na çekmiş oldukları telgrafta, isyanın büyümesinin sorumlusu olarak Ankara Valisi Yahya Galip Bey'in ihmalini göstermişlerdir.
Batı Cephesinden isyanı bastırmak üzere Yozgata yönlendirilen Çerkez Ethem, doksan yaylı araba, yetmiş subay, ikibin yüz piyade, bin üçyüz atlı asker, bir sahra topu, dört dağ topu ve sekiz makineli tüfekten oluşan büyük bir kuvvetle Yozgata girer. Bu arada Cemil Cahit Beyin(Toydemir) 5.Kafkas Tümeni ile 3.kolordu birlikleri de hem Ziledeki hem de Yozgattaki isyanı bastırmak için Zileye gönderilmişti. Aslında bu kuvvetlerle birlikte Genelkurmayca şu kuvvetlerde Çerkez Etheme yardımcı olmak için gönderilmişti. Çankırıdaki 58.Alay komutanı Binbaşı Vasfi Bey komutasında 300 piyade,6 makineli tüfek ve 50 süvariden oluşan müfreze. Çerkeşten Çankırıya doğru intikal eden Albay Refet Bey komutasındaki 250 süvari ile Sivas ve Yenihan mevkilerindeki milli ve mahalli müfreze ve birlikler.
Çerkez Ethem bu başkaldırıya çok kanlı bir şekilde son vermiştir. Çünkü Ankarada kendisine anlatılanlardan Çapanoğullarının öbür ayaklanış bölgelerinde gördüğü ayaklanıcılardan daha güçlü ve bölgede hatırı sayılır bir durumda olduklarını anlamıştı. Şimdi burada tarihe bir not düşmek gerekiyor. Yozgatı 800 kadarı süvari, 2000 silahlı adam ile basan, cephaneliği boşaltan, ellerinde top ve makineli tüfek olan Çapanoğulları neden üç adım ötedeki Ankaraya yürümezler? Bu kuvvet ile Ankarayı bassalar idi neticesi ne olurdu? Zira bu olaydan sonra Mustafa Kemal olayın vahametini kavrayarak Akdağlı Bahri Beye Akdağlılardan 500 kişilik bir alay kurmasını ismini de Akdağ alayı koymasını ve Ankarada kendisine muhafız alayı yapılmasını ister. Bahri Bey bu 500 kişiyi toplayıp Ankaraya doğru yola çıkarsa da konakladıkları yerlerde sizi Ankaraya değil cepheye götürüyorlar kışkırtmasıyla kaçanlardan dolayı sayı 50 kişiye düşer.
Biz tekrar Yozgata dönelim. Kanun yok, adalet yok. İsmail Hakkı isminde Ethemin müfrezesinden birisi Divan-ı Harp Reisi. Sathi bir malumatla seri halinde idamlar gündüz birbirini kovalıyor. Çerkez Ethem bu hınç ile Yozgatı iki defa yağmalatmış bütün konakları yaktırmış. Yüklü bir servet ile Ankaraya dönmüştür. Öyle ki, Ethemin hempaları yıllarca Yozgattan yağmaladıkları malları Ankaradaki meydanlarda ve panayırlarda satarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Ethem bir sohbetinde Yozgat, Yozgat değil içi altın dolu vadi imiş demiştir.
Burada şunu özellikle belirtmek gerekir. Ethem ve ailesi hiçte yoksul değildir. 1860larda Kafkaslardan Anadoluya sürgün gelmelerine karşın; Bandırma ve Manyasta çok geniş arazileri ve çiftlikleri ile değirmenleri vardır. Ethem ve hempaları, Ege bölgesinde tam bir vahşet ve açgözlülükle yağmacılık yapmıştır. İzmir ve civarında da birçok çiftliği gasp etmişlerdir. Hatta bu nedenle kendisi gibi olan bazı şahıslarla da aralarında sorunlar çıkmıştır. Bu sorunlar öylesine büyüktür ki, yağmanın paylaşımını çözmek için araya Çerkez asıllı paşalar girmek zorunda kalmıştır. Ailesinin bu kadar servetine rağmen Çerkez Ethem Salihli cephesine gönderilmeden önce İttihatçı İzmir valisi Rahmi Beyin 8 yaşındaki oğlu Alpaslanı kaçırarak o zamanın parası ile 53 bin lira fidye almıştır. Rahmi bey bu kadar büyük bir meblağı ödeyebilmek için neyi var neyi yoksa satmış bu yüzden eşi hastalanarak yatağa düşmüştür. Ethem ve hempalarının Bursada yaptığı talanı Bursa belediyesi ve valilik, halka 180 bin lira ödeyerek telafi etmeye çalışmıştır. Çerkez Ethemi aklamak isteyen ve onu bilimsel sosyalist, küçük burjuva ihtilalcisi, halk kahramanı, gerilla önderi gibi tanımlamalarla ideolojik bir kimliğe büründürmek isteyen vatansız ve milliyetsiz kimselerin bu çabalarına karşın Ethem eylemleriyle bu çevreleri yalanlamıştır.
Ethem ve kardeşleri, Bir görüşmeleri sırasında Çerkez Ethem ve kardeşi Reşit Bey ile İsmet Paşa arasında şu tarihi konuşma geçer: İnönü Reşit Beye soruyor: Ben askerime bulgur pilavı, hoşaf ancak veriyorum. Maaş da veremiyorum. Sizler bu süvarileri, nasıl besliyorsunuz bu yeni silahları nereden temin ediyorsunuz ve askerlerinize iyi maaş verdiğiniz için askerleriniz Ehtem Beyi seviyorlar. Bu nasıl oluyor. Reşit Bey şu yanıtı veriyor: Biz adamlarımızı şöyle toplarız. Suç işlemiş, kelle almışları buluruz. Bizim için bir suç daha işletir tamamen kendimize bağlarız. İyi yedirir, iyi giydiririz, iyi silah veririz. At verir, iyi para veririz ve biz adamlarımızı hep hapishanelerden toplarız Bu sözlerde Yozgatta da böyle bir talanın neden yapıldığı anlaşılıyor. Prof. Hakkı Acun bu yağma olayını Çapanoğullarının üzerinden silindir geçmiş diye tarif eder.
Ethemin büyük ağabeyi Çerkez Reşit, bizzat TBMM ve Mustafa Kemal Paşanın huzurunda duygularını şu şekilde açıklamaktan da çekinmemiştir. .Bizim için hayatımız,onurumuz ve çıkarlarımız, bu milletin, bu vatanın hayat ve çıkarlarından yüksektir. Biz İzmir ve dolaylarında geniş araziye, çiftliklere ve servete sahibiz. Size iştirak etmekle büyük işler, büyük fedakarlıklar yaptık Yunanlılarla beraber kalabilirdik ve Venizelos ile ben diz dize oturabilirdim demiştir.
Çerkez Ethemin İzmirdeki vukuatları arasında işgal atındaki bu kentte Türk Genel Kurmayının casusu olarak faaliyet yürüten İngiliz Kemal lakaplı Ahmet Esat (Tomruk) Beyi Yunanlılara ihbar etmekte vardır. I. Dünya savaşı yıllarında değişik cephelerde esir alınarak İstanbulda tutulan İngiliz askerlerinin arasına sızdırılarak eğitilen Ahmet Esat Bey, Milli Mücadele sırasında Balıkesir ve Biga yörelerindeki milli örgütlerde görev yapar. Daha sonra düşmanın durumu hakkında bilgi almak maksadıyla İzmire gönderilir. Karayolu ile Antalyaya oradan vapurla Rodosa oradan da İzmire gider. Bildiği yabancı dillerin yardımı ile kendisini Amerikalı gazeteci ve sinema ajanı olarak tanıtarak İzmirdeki Yunan karargâhına kadar girerek gizli belgeleri hızla Ankaraya gönderir. Bu görevi başarı ile sürdürürken Ethemin yardakçılarından Necati tarafından tanınır ve Etheme bildirilir. Ethem de birlikte yemek yediği Yunan subaylarına ihbar eder. Yapılan sorgulamada tek kelime Türkçe konuşmaz. Amerikalı olduğunda ısrar eder. Bir belgesel çekmek için Anadoluda bulunduğunu. Bu sırada Ethemin Yozgat ayaklanmasını bastırmak bahanesiyle birçok Rum ve Hıristiyanı acımasızca katlettiğine tanık olduğunu, bunları görüntülediğini, bunun üzerine Ethemin kendisini pusuya düşürüp yanındaki Amerikalı ile iki misyoner rahibi öldürdüğünü, bunu tam Amerikan ve Yunan makamlarına bildirecekken Etheme yakalandığını, onun iftirasına kurban gittiğini anlatır. Bununla da kalmaz Amerikan dansları ve ayak oyunları yaparak kafalarını karıştırır. İdamı istenen İngiliz Kemal beş yıl hapis cezası ile yakayı kurtarır. Paleovastratos ceza evinde cezasını çekmekte iken boş durmaz Yunan Hükümet üyelerine, üst düzey askerlere, milletvekillerine, Yunanistanda ki nüfuzlu kimselere imzasız mektuplar gönderir. Çerkez Ethemin Yunanlılara görünürde dost ise de, gerçekte düşman olduğunu, bunu Ester Kiyadisi aldatarak elde ettiğini, kumandanlarından Parti Pehlivan ile ortak hareket ederek Yunan ordusunu arkadan vurmaya çalıştığını bildirir. Yazdığı bu mektupla o kadar etkili olur ki Yunanlılar Ehemden şüphelenmeye gazetelerde aleyhinde yazılar yazmaya başlarlar.
Bakınız, Çerkez Ethem, Atatürkle ipleri kopardıktan sonra İkinci İnönü Savaşı sırasında Türklere nasıl sesleniyor (Tahidiromos Gazetesi): Kardeşlerim! Vatanımıza karşı yapılan cinayet hitam bulmak üzeredir. Ankara hükümetini idare edenlerin gurur ve azameti, milleti uçurumun kenarına sürüklüyor. Üst perdeden atıp tutmaları, basiretlerini bağladı. Köylülerin vatan ve yurtseverlik duygularına beyhude hitap etmişlerdir. Köylülerden para toplayan bu adamlar, onların hayvanlarını ve buğdaylarını gasbediyor, cebren çocuklarını askere alıyor. Bütün bu sebeplerden, ahlaksızlıklardan, haksızlıklardan dolayı, binlerce defa üstün bulunan Yunan Ordusu tarafından mağlup olacakları şek ve şüpheden varestedir. Bu şöhret hırsı taşıyan adamların değil, fakat yalnız Cenab-ı Hakkın kulu olunuz.
Kardeşlerim! Yunanlıları pek iyi tanırım. Dinimizi, namusumuzu, hürriyetimizi, malımızı müdafaa etmekte bulunmuşlardır. Onlar Türk Milletine karşı değil, asıl Mustafa Kemal Paşa ile uşaklarına karşı harp ediyorlar.
Yunan Ordusu ilerlediği bu dakikada, köylerinizde, şehirlerinizde kalınız. Kaçmaya kalkışmayınız. İşleriniz ve güçleriniz ile meşgul olunuz. Yunan Ordusu, şehirlerimizi ve köylerimizi işgal ettiği zaman korkmayınız. Zira bugün işgal edilmiş yerlerde hüküm süren intizam, asayiş ve hürriyetten sizde yararlanacaksınız.
Eğer, Ankaranın pençesinden vatanınızı ve hürriyetinizi kurtarmak istiyorsanız bu nasihatimi dinleyiniz. Eğer onlarda beni dinlemiş olsaydılar şimdi vatan tehlikede bulunmayacak idi. Son nasihatim, iyice kayd ediniz sevgili dindaşlarım, şehirlerinizden uzaklaşmayınız.
Sabık Kuvvayı Seyyare Kumandanı Çerkez Ethem. (Peyamı Sabah Gazetesi, 2 Nisan 1921).
Balkanlarda, birinci dünya savaşında ve istiklal savaşında bulunan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin özel oturumunda madalya ve kahramanlık nişanı ile ödüllendirilen Yozgatlı Nazım Kafaoğlu o günleri şöyle anlatmıştı; Aman Allahım bu ne facia? Bu ne zulüm. Çerkez Ethem isyanı bastırmaya değil, Yozgatı insanı ile malı ile mülkü ile tahribe gelmiş. Ayak bastıkları yerleri tahrip ve yağma ediyor. Sabahın erken saatlerinde Büyük Cami yakılıyor diye halk sokaklara dökülmüş, kimin haddine camiye yaklaşmak. Caminin yanına yaklaşan yakayı ele veren en azından dövülüyor, vuruluyor. Ulemadan Erzurumzade Hafız Efendi kelleyi koltuğa alıp Etheme gidiyor. Bu zulme yağmaya engel olması için ricada bulunuyor. Ethem haykırıyor; Bu isyanın müsebbibi Ankara valisi Yahya Galiptir. Onu da istedim. Göndermezse, Ankaraya döndüğümde onunla birlikte Mustafa Kemalide meclisin kapısına asacağım
Nitekim Ethemin Yozgat ve havalisinde yaptığı soygun ve yağma gerçekten ayyuka çıkmış ve Milli Mücadele ile ilgili birçok kaynakta bu olaya yer verilmiştir.
Bunlardan bazılarını aktaralım;
İsmet paşa; Yozgat isyanı çok kanlı bir şekilde bastırılmış ve Yozgat yağma edilmiştir. Ethem Beyin kuvvetleri Ankaraya geldikten sonra Ankara çarşısında ve Ankaranın etrafında kurulan panayırlarda Yozgattan sürdükleri hayvanları halkın gözü önünde sattılar.
Yunus Nadi; Yozgat isyanını bastıran kuvay-ı seyyariyenin, beraberlerinde ganimet olarak pek çok eşya ile beraber her cins hayvanı getirmiş olmaları Ankarada kötü tesir yaratmış, bir hayli söylentiye sebep olmuştu.
Damar Arıkoğlu; (O yıllarda mecliste üye).Ethem kuvvetleri Yozgat dönüşünde isyana katılmayan köylülerden yağmaladıkları hayvan ve değerli eşyaları Ankara pazarlarında haraç mezat sattılar.
Ali Fuat Cebesoy Paşa; "Çerkez Ethem' in askerleri, Yozgatlı gelin ve kızların çeyizlerinden soydukları altınları, Karacabey çarşısında harcamakla bitiremediler"
Kurmay Albay Rahmi Apak; Yozgat isyanının bastırılması, üç kardeşler Kuvayı Seyyaresinin her ferdini zengin etmiş ve kuvayı Seyyarenin mevcudunu artırmıştır.
Ankaradan Eskişehire gelen Kuvayı Seyyare, hiç kimseye müracaat etmeksizin kendi konakçı subayları vasıtasıyla keyiflerinin istediği en güzel evleri boşaltarak sahiplerini içlerinden kovup yerleştiler. Cepheye hareket etmeden önce biraz yorgunluk çıkardılar.
Günlerce gezdiler eğlendiler, at oynattılar. Yozgattan çalıp çırptıkları banknotları, sarı liraları, kadınlara mahsus asım takımlarını burada israfla sarf eylediler. Kamçılarını gümüşlettiler, kılıçlarını savatlattılar, hesaplarını düzelttiler. Mehmetçikler ot yerken Ethemin adamları kuzu çevirme yiyordu.
Falih Rıfkı Atay; Ethem kuvvetleri Yozgat dönüşü Türk köylerini yağma ederek Ankaraya gelmişler, talan eşyasını açıkça Ankara pazarlarında satmışlardır.
Mustafa Kemal Paşa; Yozgatta isyan edenlerin tepelenmesine gitmiş olan bir kuvvetin diğer taraftan masum olan ahaliyi zarara soktukları anlaşıldı. Hâlbuki istediğimiz o değildi. Bazı yerlerde koyunlar gasp olunmuştur. Hükümet ağzını kapatıp kulaklarını tıkamıştır. Müracaat edenlerin parasını vermiştir.
23 Haziran da Yozgata gelen Çerkez Ethem ertesi günü ağabeyi Çerkez Tevfikinde içinde bulunduğu divan-ı harp kurarak Çapanoğullarından Mahmut ve Vasıf beyleri, Ceritzade Hüsnü efendiyi, Mutasarrıf Necip beyi, Hafız Şahap ve oğlu Rafeti, Kadı Remzi efendi ve Tevfikzade Abdullah efendiyi(Yozgat saat kulesini yaptıran) de olmak üzere toplam 12 kişiyi davaları sonradan görülmek üzere hemen astırır. Avni Doğan Bey Çapanoğullarından asılan ve öldürülenler olmuştur. Bunlar büyüklerine itaati borç bilen ve aile namusu uğruna can veren talihsiz insanlardır. Diyor.
Mahmut Beyi yargılayan Çerkez Ethem sorar.
- Adın ne ?Kimlerdensin?
- Çapanzade Mahmutum
-Demek Çapanzadelerdensin ?
-Elhamdülillah.
Bu meydan okuyuş Çerkez Ethemin kanını beynine sıçratır.
-Divan-ı harptesin efendi unutma! Af dile ki canını bağışlayalım.
-Ben Allahtan başka kimseden af dilemem. Vademiz dolmuşsa bunun önüne ne sen geçebilirsin, ne bir başkası.
-Seni vatana ihanet suçundan idama mahkum ediyorum, diyeceğin bir şeyin var mı?
-Hepimiz, Allahtan geldik, Allaha gideceğiz. Senin gibi namert bir Çerkeze ne diyeceğim olacak?
Ethemin yüzü sararır. Hışımla ayağa kalkıp Mahmut beye şiddetli bir tokat indirir. Bunun üzerine Mahmut Bey Ethemin üzerine atılmak isterse de adamları kollarından tutup bırakmazlar. O da Allah belanı versin diyerek Ethemin yüzüne tükürür.
Aslında Çapanoğullarından ve onlara akraba kabul edilenlerden asılan sayısı 30 civarındadır fakat kayıtları tutulmadığı için kim oldukları bilinmemektedir. 2 Ağustos 1920 tarihli İkdam Gazetesine göre üç gün içinde 180 kişi idam edilmişti. Kebapçı Veysel adında karaktersiz bir herif, geçmişte husumet beslediği insanları Bu da Çapanlara akraba diyerek astırmış, sonunda olayın farkına varan Ethem, Bu herif bütün Yozgatı astıracak bunu asın da bu iş bitsin deyip idamlara son vermiştir. Çapanoğlu Yusuf Ziya Bey tutuklanmışsa da daha sonra Suriyeye kaçmayı başararak canını kurtarmıştır. Asılanlardan biri de Necip beydir. Hâlbuki Necip Beyin eşi Narsa Necip Hanım ve yardımcısı Fitnat Hanım, milli mücadelede Yozgatlı kadınların da katkıları olsun diyerek 16 Şubat 1920 tarihinde Sivas Anadolu kadınları müdafaa-i vatan cemiyetine bağlı Yozgat cemiyetini kurmuştu. Görevleri doğudan gelen silah ve mühimmatlar ile Yozgat halkının hazırladığı kavurma ve giyecekleri kadınların yönettiği kağnı kolları vasıtası ile Yozgata yaklaşık 120 km. uzaklıktaki Balışeyhe kadar iletmekti. Ama ne yazık ki Çerkez Ethem, yargılamadan Necip beyi de hemen idam etmiş ve Narsa hanım genç yaşta dul kalmıştı.
Başkaldırı sırasında yapılan muhtelif yerlerdeki çatışmalarda ise ölü sayısı 2000 civarında idi. Çapanoğulları Yozgatı ele geçirdiklerinde yapılacak masraflar ve ödenecek maaşlar için Ziraat Bankasından 5.000.000 kuruş (50.000 lira) almışlar, daha önce bahsi geçen ve Süleyman Sırrı Beyin meclis kürsüsünde elinde sallayarak gösterdiği senedi imzalayıp bırakmışlar. Bu paranın 5.000 lirasını memurlara maaş olarak ödemişler, geri kalan 45.000 lirayı ilerde kullanmak üzere tekrar banka veznesine bırakmışlar ama senedi geri almayı unutmuşlar. Bu durumu fark eden Ethem parayı zimmetine geçirip almış, veznedara da kimseye söylememesi için gözdağı vermiş ve Çapanoğullarının senedini yine kasada bırakmıştır. Bu olay bilindiği halde geri kalan 45.000 lira yıllarca aileye ceza olsun diye ödetilmiştir.
Ziraat bankasından alınan 5.000.000 kuruş (50 Bin lira) karşılığında bırakılan senetdeki ifadeler şöyle;
Kuruş 5.000 000
Yalnız beş milyon kuruşluk varakai nakdiyedir. Makamı Mukaddes Hilâfetpenahiye ve Hükümeti Osmaniye ye karşı ilânı isyanla Anadolu'da bir hükümet teşkiline kıyam etmiş olan bağilerin tedibi için biinayetillâhi tealâ teşkiline muvaffak olduğumuz Süvari ve Piyade efradının maaşat ve masarifatı sairesine sarf etmek üzere Yozgat Ziraat Bankası mevcudundan balâda muharrer beş milyon kuruşun alındığını mubeyyin işbu mazbata ita kılındı.16 Haziran 1336(1920).
Tercümesi;
Kuruş 5.000.000
Yalnız beş milyon kuruşluk nakit senedidir. Mukaddes sığınma yeri olan Hilafet Makamına ve Osmanlı Hükümetine karşı isyan ilan eden, Anadolu da bir hükümet teşkili için ayaklanan isyankârların edeplendirilmesi için yüce Allahın yardımı ile teşkiline muvaffak olduğumuz atlı ve piyade insanların maaş ve masraflarına sarf edilmek üzere Yozgat Ziraat Bankası mevcudundan yukarda yazılan beş milyon kuruşun alındığını açıklayan işbu tutanak verildi. 16 Haziran 1336 (1920)
Senette imzası olanlar da şu kişiler;
Abdülcabbarzade Celâleddin, Dinîzade Şahap, Tevfikzade Elsayidi Ahmedi, Askerî Hayripaşazade Osman Nâzım, Halidbeyzade Mustafa Vasıf, Abdülcabbarzade Edib, Abdülcabberzade Mahmud Calâleddin (dedemin babası), Emin EfendizadeHakkı Salih, Efendizade Elseyddi Abdülkadir, Haşmet Ceridzade Hüsnü. Metni mazbatada murakkam mebaliği ahız ve kabze Hafız Şahab ile Muhlis Bey (benim dedem) memur tâyin edilmişlerdir, 16 minh Edib.
Çerkez Ethem kuvvetleri ile Yozgat-Alaca yolu üzerindeki Arapseyf mevkiinde karşılaşan Çapanoğulları, öğleye kadar süren kanlı çarpışma sonunda 300 civarında kayıp vermişlerdir. Çapanoğullarının kuvveti içindeki genç bir ihtiyat zabiti Ethem kuvvetlerine gece baskını yapılmasını tavsiye etmişse de yaşlı ve yorgun olan Edip Bey bunu göze alamamış sabaha bırakmıştı. Burada tarihe kayıt düşülecek çok önemli bir olay gözden kaçırılıyor. Askeri depoyu da boşaltan Çapanoğullarının elinde top ve makineli tüfek vardı. Şayet Ethem kuvvetlerini yenmiş olsalardı acaba milli mücadelenin akıbeti nasıl olurdu. Zira kısa bir süre sonra Ethem Yunanla savaşa kaldığı yerden devam etmek için Salihli cephesinin yolunu tutmuştu. Yapılan çarpışma da her iki taraftan ölen sayısı 2000 kadardır. Ankaraya gönderilen telgraflarda Edip ve Halit Beylerin de öldüğü bilgisi verilmişse de daha sonra Zile de bulunan 3.Kolordu komutanı Refet Bey (Bele), 1 Ağustos 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyasetine gönderdi
Çapanoğlu Edip Bey; Vezir Mehmet Celalettin paşanın torunudur. Sırası ile Arapkir, İskilip,
Sungurlu, Akdağmadeni, Keskin, Osmancık, Akşehir, Zile de kaymakamlık, Kayseri, Dersim,
Çorum, Yozgat, Nâblus, İçel ve tekrar Yozgatta Mutasarrıflık yapmıştır. Kardeşi Celal beyle birlikte Yozgatta İttihat ve Terakki partisinin kurucusudur. Daha sonra Yozgat Müdafaa-ı Hukuk cemiyetinin de kurucusudurlar. Edip Bey iyi yetişmiş şair ruhlu bir insandır. Edip Bey divanı isminde bir şiir kitabı da vardır. Edip Beyin 1886 Yozgat doğumlu küçük oğlu Hukuk Fakültesi mezunu olup 19141918 Birinci Dünya Savaşında 1.Kafkas Süvari kolordusunda bölük komutanlığı yapmıştır. Bu hizmetinden dolayı Şubat 1915 de Harp Madalyası ile, Nisan 1918 de Muharebe günü madalyası ile ve Ekim 1921 de haiz olduğu madalyaların bir üst derecesi madalya taltif olunmuştur. Daha sonra Milli Mücadeleye katılmış, Garp cephesi 41.Tümen Süvari Bölük komutanlığına atanmış ve 29.8.1921 tarihinde Mustafa Kemal Paşanın T.B.M.M. başkanı olarak beratını imzaladığı İstiklal Madalyası ile takdir ve taltif edilmiştir.
Çapanoğlu Celal Bey; Edip Beyin küçük kardeşidir. Mekke, Tokat, Afyon, Amasya mutasarrıflıklarında bulunmuştur. Ağabeyi Edip Bey gibi iyi yetişmiş, dirayetli, bilgili, görgülü bir devlet adamıdır. Celal Beyinde bir şiir divanı vardır. Hatıralarını kaleme aldığı defteri sekizinci göbekten Çapanoğlu ve aynı zamanda kız kardeşi Fitnat hanımın da torunu olan Abdülkadir Çapanoğlunun kütüphanesinde korunmaktadır.
Çapanoğlu Halit Bey; ,Edip ve Celal Bey kardeşlerin küçüğüdür.Arapseyfi köyündeki çiftliği ile uğraşan iyi ata binen iyi cirit oynayan civanmert, gözü pek, etrafında hayranlık duyularak sevilen bir kişidir.
Çapanoğlu Salih Bey; Kardeşlerin en küçüğüdür. Ağabeyleri gibi dirayetli, bilgili, devlet tecrübesi olan ve ağır ceza reisliğinden emekli bir kimsedir. Başkaldırıya katılmadığı halde yinede önce Sivasta ikamete mecbur tutulmuş oraya gitmek üzere hazırlık yaptığı sırada Kırşehirde ikamet etmesi uygun görülmüştür.
O halde devlet umuru görmüş bilgili ve görgülü bu değerli insanlar nasıl oldu da tamda Milli Mücadele sırasında ve Milli Mücadelenin yazgısını etkileyecek ölçüde sonuçlar doğuran ve Mustafa Kemale korkulu ve uykusuz geceler geçirtecek kertede böylesine büyük bir başkaldırıya kalkıştılar. Şimdi olaylara sırası ile göz atalım. Çapanoğlu ailesinin altıncı kuşaktan torunları olan bu beyler emekli olduktan sonra Yozgata memleketlerine dönerler. Bu arada zaman içinde Yozgatta nüfuz sahibi olmuş bazı aileler bu durumdan hiç hoşnut olmazlar. Öyle ki muktedir olabilseler bu beyleri Yozgata hiç sokmayacaklardır. Bu konudan Genel Kurmay Harp Tarihi Başkanlığının resmi yayınlarında da bahsedilir (seri no. 1 cilt no. VI. sahife 3).
Peki, Çapanoğullarına muhalif olanlar kimlerdi?
Müftü Mehmet Efendi: Babası, Çapanoğlu Edip ve Celal Beylerin babası Hacı Osman Beyin hizmetinde bulunmuş(köle olarak) Çerkez Kölemenlerinden Bekir ağadır. Oğlu olan Mehmet Hulusi Efendi(Akyol) ise Hacı Osman Beyin yanında büyümüş Yozgata bağlı Kavurgalı medresesini bitirmiş daha sonrada Hacı Osman Bey tarafından Mısıra gönderilerek Camiül Ezhar Üniversitesine devam etmiştir. Bitirip bitirmediği hakkında bir bilgi yoktur. O tarihte Yozgat Müftüsüdür (35 yaşında).Çapanoğullarına asıl zararı olan bu zattır. Mustafa Kemal kendisini bir yıl kadar mebus yapmışsa da daha sonra gördüğü lüzum üzerine mebusluğunu sona erdirmiştir (1921). Nedenine gelince,14 Eylül 1920 yılında kabul edilen meni müskirât (haram içkilerin menni) ile ilgili kanun mecliste görüşülürken Meclisin sokağa doğru penceresini açarak, Ey ümmet-i Muhammed, din elden gidiyor, diye avaz avaz haykırmış. halkı bu meclisi dağıtmaya teşvik etmiştir. (Atay, Çankaya, s.328).
İkinci olay; mecliste Sıhhat encümeni tarafından hazırlanan Frengi hastalığının sirayeti menni hakkındaki Kanunun Meclisteki müzakeresi sırasında, Bursa Mebusu operatör Emin Bey sıhhat encümeni mazbata muharriri namına kanunun müdafaasını yapıyordu. Kanunun ruhu evlenmek isteyen çiftlerin frengi hastalığına müptela olmadıklarını bildiren doktor raporu almaları esasına dayanıyordu. Meclisteki hoca Efendilerden bir kısmı, doktor raporuna şiddetle itiraz ediyor; Bir bakirenin doktor tarafından muayene edilmesinin doğru olmadığını, Şeran mezmüm ve islam akidesine aykırı olduğunu, bu sebeple kanunun reddini talep etmekte idiler. Emin bey bu iddialara karşı var kuvvetiyle ilmi müdafaasını yapıyordu ve kürsüye müteaddit defalar indi çıktı.
Nihayet son sözü Yozgat Mebusu Müftü Mehmet Hulusi Efendi hoca aldı. Doktorun kadın ile baş başa kalmasının dini açıdan doğru olmayacağını, bunun yerine bir ebenin doktorun yönlendirmesi ile gördüklerini doktora anlatmasını doktorunda buna göre teşhis koymasını söyleyip kürsüden inerken Emin bey oturduğu yerden ayağa kalkarak Hastasını görmeden reçete yazan doktorun Allah belasını versin! deyip kürsüye doğru ilerledi. Mehmet Hulusi Efendi Allah senin belanı versin! diye bağırdı. Hoca kürsüden bir basamak aşağıya indiği sırada, Emin yetişti Hocaya kuvvetli bir tokat aşk etti. Sarık, fes yuvarlanıp yere düştü. Sen misin bu tokadı vuran. Pek azı müstesna, meclisteki hoca takımının hemen hepsi Emin beyin üzerine çullandılar. Ağzı burnu kan içinde kalan Emin beyi diğer mebuslar kurtarırlar. Emin bey daha sonra Damar Arıkoğluna gönderdiği mektupta Mehmet Hulusi Efendi için şöyle yazıyor. Tarihin tanıklarından edindiğimiz kaynaklar ışığında edindiğimiz bilgilere göre, Mehmet Hulusi, BMM 1. Dönem Bozok(Yozgat) Mebusu olmak için Yozgat'ı karıştırdığı, yakıp yağmalattırdığı yetmezmiş gibi aynı tavrını Ankarada da göstermiş ve Mebusluktan atılmış .(Damar Arıkoğlu anıları)
Avni Doğan Bey: 1908 meşrutiyet meclisinde mebus olan Hayrullah Efendinin oğludur. Mülkiye mezunudur. Çapanoğulları ile de ana tarafından akrabalığı vardır. Kızılkoca-Şefaatli nahiyesi müdürüdür ama bu memuriyeti kendisini tatmin etmemektedir. İstikbali için daha güzel görevler düşlemektedir ve bu konuda da Yozgatta kendisine rakip istememektedir. Mustafa Kemale gerekli gereksiz birçok konuda mektup yazar telgraf çeker. Maksadı, ismi Mustafa Kemalin zihninde iz bıraksın. Daha sonra Ankara valisi olacaktır. Hakkındaki bir rivayette şöyle. Akdağlı Bahri beyin eniştesi olan Yozgat Belediye Başkanı Akif Beyin hanımı rahatsızlanır ve Ankaraya giderler. Eşinin tedavisi sırasında Akif Bey de rahatsızlanır. Avni Doğan eve bir doktor getirir. Doktor bir iğne yapar ve Akif Bey ölür. Bu olay aile arasında hep şüphe ile konuşulur. Avni Doğan Bey, daha sonra yazdığı Kurtuluş Kuruluş ve Sonrası kitabında Çapanoğullarından sitayişle bahsedecektir.
Sabık Arapkir Kaymakamı Süleyman Sırrı Bey (İçöz) :Yozgat İdadisini bitirmiştir. Herhangi bir imtihana filan girmeden idarecilikle başladığı devlet memuriyetinde bir süre Arapkir Kaymakamlığı yapmıştır. Daha sonra Ankara Hükümetinde Yozgat mebusu olacaktır. Bozok isminin Yozgat olarak değiştirilmesi için meclise önerge veren kişidir. Milli mücadele için Ankarada teşkil edilecek Meclise üye seçilmesi çalışmaları sırasında Çapanoğullarına karşı tavır almış, Çapanoğullarının itibarını düşürmek için çok gayret sarf etmiştir. Anılarında, Çapanoğullarını ikna için Atatürkten izin istediğini, Keskinli Rıza Bey ile birlikte her şeyi göze alıp Yozgata geldiklerini, Celal Beyin kendilerini hapsettirdiğini ama gece oğlunun gelip kendilerini hapisten çıkardığını söyler. Bu ifade iki nedenle gerçek olamaz. Bir, Keskinli Rıza Bey Çapanoğullarının akrabasıdır. İki, büyük bir kuvvetle Yozgatı ele geçirip idareye el koyan Çapanoğullarının izni olmadan kim nasıl ve ne cesaretle onu hapsedildiği yerden çıkarabilir. Süleyman Sırrı Bey daha sonra olaylar son bulup Çapanoğulları affedildikten sonra bile kin kusmaya devam eder. Mecliste görüşmeler yapılırken Çapanoğlu beylerinin ve onlara katılan beylerin imzalayıp bankaya bıraktıkları 5 Milyon kuruşluk senedi sallayarak kürsüden şöyle seslenir; Hulâsai kelâm efendiler; bunlarda kesilmiş kuyruk acısı vardır ve bu millette bir ciğer acısı vardır ki Hilâfet Ordusu...(Çapanoğullarını kastediyor). Onlarda acı, bizde bu acı baki kaldıkça imtizaca imkân yoktur. Bugün olmazsa yarın behemehâl bir Hilâfet Ordusu teşkil edecektir. Bendeniz bundan sonra böyle bir vesikanın elime gelmesine şahit olamam. Değil bunların en büyüğü, en ufağına kadar memleketten gitmesine taraftarım. (Çapanoğullarının yurt dışına sürülmelerini talep ediyor). Atatürk'ün 1 Mart 1921'de mecliste yaptığı açış konuşması sırasında isyanlardan bahsederken, Yozgat, Zile, Akdağmadeni ve Sivas çevresi baş kaldırmaları deyince Süleyman Sırrı İçöz oturduğu yerden şöyle seslenir: "Paşa Hazretleri rica ederim. İsyan Yozgat'ın değildir. Çapanoğullarınındır." Atatürk, onu hiç yanıtlamadan konuşmasını sürdürmüştür. Olayların üzerinden dört yıl geçtikten sonra bile TBMM meclisinin 3 Mart 1924 tarihindeki 2.birleşiminde kürsüye çıkıp elindeki belgeyi göstererek Çapanoğullarının başkaldırı için Padişahtan yardım aldıklarını iddia ederek şöyle der.
SÜLEYMAN SIRRI B. (Bozok) Muhterem arkadaşlar kabul ettiğimiz birinci madde mucibince Halifeyi Hal'ettik. Hilâfet Makamının hakiki mercii Meclisi Âli olduğunu, orada Hilâfet Makamı denilen bir sandalyanın ariyet bulunduğunu o madde ile teyid ettik. Şimdi mesele halledilen Halife ve hanedanın, memleketten ihracı meselesidir. Malûmu âlinizdir ki 1 Teşrinisani karariyle Meclisi Âli, saltanatı, hilâfetten ayırdı. Elinden kudreti icraiyesi alınan o hanedan; hilâfete hâs bir vaziyet takınması lâzım gelirken, öteden beri adat ve ananesi veçhile yine sureta Halife idi. Hakikatte manevi bir saltanat kurdu. Daha evvel Halife Ordusu namıyle teşkil ettikleri kütleyi memleketin İçerisine saldırarak milleti kana boyadı.
MUSTAFA B. (Tokat) Canım hepimizin bildiği şeyler kellem kellem lâyenfa.
SÜLEYMAN SIRRI B. (Bozok) Reis Beyefendi! Meclisi Âliyi Mustafa Bey temsil ediyorsa (kürsüden)inelim, benim de hakkı hürriyetim var... Hulâsai kelâm efendiler; bunlarda kesilmiş kuyruk acısı vardır ve bu millette bir ciğer acısı vardır ki Hilâfet Ordusu...(Çapanoğullarını kastediyor) Onlarda acı, bizde bu acı baki kaldıkça imtizaca imkân yoktur. Bugün olmazsa yarın behemehâl bir Hilâfet Ordusu teşkil edecektir. Bendeniz bundan sonra böyle bir vesikanın elime gelmesine şahid olamam. Emredersiniz, müsaadenizle arz edeyim; (Ziraat bankasından alınan 5.000.000 kuruş karşılığında bırakılan senetdeki ifadeleri okuyor.)
Kuruş 5.000 000 Yalnız beş milyon kuruşluk varakai nakdiyedir. Makamı Mukaddes Hilâfetpenahiye ve Hükümeti Osmaniye ye karşı ilânı isyanla Anadolu'da bir hükümet teşkiline kıyam etmiş olan bağilerin tedibi için biinayetillâhi tealâ teşkiline muvaffak olduğumuz Süvari ve Piyade efradının maaşat ve masarifatı sairesine sarf etmek üzere Yozgat Ziraat Bankası mevcudundan balâda muharrer beş milyon kuruşun alındığını mubeyyin işbu mazbata ita kılındı.16 Haziran 1336(1920)
Yalanın bu kadarına pes doğrusu. Senetde Ziraat Bankasından alındığı yazıldığı halde nasıl olurda Sultan Vahdettin tarafından verildiği iddia edilir. .Padişah verecekse neden bankayı aracı yapsın.Nitekim bu para zorla alındığından ve 45 bin lirası tekrar bankada bırakıldığından Çerkez Ethem veznedarı tehdit ederek paraya el koynuş ve zimmetine geçirmiştir.
Süleyman Sırrı Bey konuşmasına devam ediyor. Binaenaleyh bundan sonra böyle bir vesikaya şahit olamam, değil bunların en büyüğü, en ufağına kadar memleketten gitmesine taraftarım.(Çapanoğullarının yurt dışına sürülmelerini talep ediyor.) Süleyman Sırrının yukarıdaki iddiasına en güzel cevabı Çerkez Ethem Atatürkün huzurunda vermiştir. . Orta Anadoluda bir köşede, hiçbir ecnebi ve İstanbul hükümeti ile İrtibatı kalmayan Yozgat olayını söndürmekten acizsiniz, anladığım şudur ki, başlangıçtan beri hâlâ vaziyeti kavrayamadınız
Süleyman Sırrı, TBMM nin yurt dışına çıkarılacakların tespit edilmeye çalışıldığı 22/23 Nisan 1924 tarihinde ki gizli celsesinde de yine Çapanoğullarını gündeme taşır. Yozgat hadisesi hakkında bir takrir vererek şöyle söyler.
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat) Yozgat hâdisesi isyaniyesinde (isyanında) Çapanoğulları maiyetinde bulunan ve merkumunun (çevresindeki) en gaddar ve müteneffir (nüfuz sahibi) kumandanlarından olan şaki Dedekli Yahya ve biraderiyle avenesinin Yozgat eşraf ve hanedanından ve Müdafaai hukuk cemiyeti azasından Kadı Mehmet Efendiyi teşkilâtı milliye için burada bulunduğu sırada yakalayarak namusuna tecavüz ve arkasına merkep semeri vurmak suretiyle tahkir ve tezlil (aşağılama) ettikten sonra feci bir suretle katlettiklerini, ve hatta cenazesinin ademi defni (gömülmemesi) için köy heyeti ihtiyariyesini tehdit ettiklerinden cesedin hayvanat ve tuyuru (kuşlar) tarafından vahşiye parçalanmak suretiyle mahvolduğunu da işitmiştik. Merhumun biraderinden bu günkü Posta ile aldığım mektupta. Katiller hakkında şimdiye kadar bir muamele yapılmadığı. Ancak merkum Yahya ile biraderi ve bir refikinin üç dört gün evvel tevkif edilerek diğerlerinin güya istiman (aman dilediği) ve kuvayi milliyeye iltihak etmelerinden dolayı kendilerine tebligatı kanuniye icrasına, Adliyenin bile cesaret edemediğini ve merhumun binlerce lira zayiatının tazmin edilmeyerek hukukunun göz göre izaa (zayi) edildiğini yazıyor. İrtikâbı (kötü) hıyanetle vatanın selâmetini tehlikeye ilka (terk) eden ve amali meşruai millete hadim (hizmet eden) kıymettar bir takım zevatın hayatına hatime (son) çeken bu gibi hazelenin (alçakların) günahları bilmem ki, affolunmakla vatan üzerinde açmış oldukları rahne (gedik) kapatılmış oluyor mu? Binaenaleyh, merhumun derdest ve tevkif edilmiş olan katilleriyle beraber diğer kuvayi milliyede bulunanların da hemen hapis ve tevkifleriyle orada müteşekkil Divanı harp tarafından serian(hızlıca) muhakemelerinin icra ve intacı (neticelenmesi) ve emvali (malları) mağsubesinin de (zorla alınmasının da) katillerin emvaline müracaat suretiyle tazmin ve telâfi ettirilmesi ve netice-i icraattan behemehâl Meclise malûmat itası (verilmesi) lüzumunun Müdafaai Milliye ve Adliye vekâleti Celililerine emir ve tevdiini arz ve teklif eylerim. Ve devam eder.
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat) İzahat arzu buyurursanız arz edeyim. Bendenizin yalnız maruzatım, orada Divanı harp teşekkül etmiş. Tabii bu gibi ceraime (suçlara) vaziyet ettiği için oradan aldığım mektupta, Adliyece katiller hakkında tebligatı resmiye den çekiniliyor (Yani adliye katillere resmi tebligat yapmaya çekiniyor diyor yorumu okuyucuya bırakıyorum.) Mademki, Divanı harp teşekkül etmiş, Müdafaai Milliye Vekili Paşa Hazretleri divanı harp riyasetine, Adliye vekâleti de mahalli adliyesine işar etsinler(bilgi versinler). Evrak divanı harbe teslim edilsin, katiller hakkında takibat yapılsın ve neticeden Meclisi Âli haberdar edilsin. Bu mahkeme henüz burada, daha oraya gitmemiş.
12 Temmuzda 3.kolordu komutanlığını Selahattin Beye devrederek Ankaraya dönen Albay Refet Bey(Bele) daha sonra İsmet Paşanın ricası ile Zile ve Yozgat isyanlarının bastırılması için tekrar Zileye geliyor. Oradan Büyük Millet Meclisi Riyasetine Çapanoğulları ile ilgili gönderdiği 1 Ağustos 1920 tarihli raporunda Çapanoğullarının bu tür olaylarla ilgisi olmadığını, bu olayların Deveci dağındaki şakilerle ilgisi olduğunu bildiriyor. Çerkez Ethem de konu kendisine intikal ettiğinde Ankaraya çektiği telgrafında Çapanoğullarının bu işle bir alakası olmadığını, adı geçenlerin bölgedeki şakilerden olduğunu. Yozgat isyanının bastırılmasından sonra isyana katılanların ve çevrede eşkıyalık yapanların cepheye gitmeyi kabul ettikleri takdirde affedilecekleri vaadi ile ailenin diğer fertleri ile birlikte teslim olduklarını. Eşkıyalık yapanlardanahaliye zarar verenlerin gerekli cezalara çarptırıldıklarını bildirmiştir. Çerkez Ehemin bu ifadesini bazı milletvekilleri de doğrulamıştır.
Süleyman Sırrı Beyin yukarıdaki konuşmasından sonra Yüzelliliklerin tespitine geçilir.
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Bozok) Efendim; iskat defteri evvelâ okunmalı, sonra alenî celseye(açık celseye) geçilip alenî de söylenmelidir.(Liste okundu)
İSMET BEY (Çorum) Gazetelerde bunlara ait liste neşrolunmuştu. Hâlbuki Meclisi Âlinin Yozgat isyanı hakkında bir kararı vardır. Çapanoğullarına da şamil değildir (Çapanoğullarını kapsamıyor). Meclisin kararı hilâfına böyle bir şeyin icrası muvafık olmayacağını söyleyecektim. Heyeti Vekilenin bunu nazarı dikkate alarak çıkarmış olduğunu gördüm.(bu sırada vekillerin kendi aralarındaki konuşmaları zabıtlara geçmemiş ama Çapanoğullarının konuşulduğu aşikâr. Zira İsmet Bey konuyu kapatıyor). Bu bölümde listeye kimler girsin, kimler girmesin uzun tartışmalar var. Süleyman Sırrı Bey yine alaycı bir çıkış yapıyor.
SÜLEYMAN SIRRI BEY(Yozgat) İsmet Beyefendinin şahadetinden Çapanoğullarının masumiyeti hakkında bana da kanaat gelmiştir. Binaenaleyh Riyaseti Celileye istiklâl madalyalarıyla taltiflerini teklif eylerim. (İsmet beyin yukarıdaki konuşmasını kastediyor)
ŞÜKRÜ BEY (İzmir) Ayıptır yahu. Meclisle alay ediyor, böyle şey olur mu?
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat) Niçin olmasın.(Gürültüler). Çapanoğullarını tezkiye etmek(temize çıkarmak) ayıp değil midir?
İSMET BEY (Çorum) Reis Bey burada cereyan eden müzakere milletin mukadderatına taalluk eden en mühim mesaidir. Çapanoğulları da hakikat dedikleri surette tahribat yapmayacaklarına dair vaat yapmışlardır ve o suretle oturmuşlardır. Oğulları askere gitmiştir. Salih Bey (en küçük kardeş), hâkimdir bugün Kırşehir'inde.
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat) Kuvayı adiyeye (isyancılara) kumanda ettiği halde hâkimdir.(Yine alay ediyor, hâlbuki Ağır Ceza hâkimliği yapan Salih bey o tarihlerde emeklidir. Başkaldırıya katılmadığından Atatürk Kırşehir de Avukatlık yapmasına müsaade etmiştir. Bu sözü ile Atatürkün affını da sindiremediğini açıklamış oluyor.)
Süleyman Sırrı İçözün meclis kürsüsünden böyle Çapanoğullarını suçlayan bir sürü iftirada bulunmasından sonra Gazi Paşa kürsüye gelerek Efendiler, biraz önce kürsüde konuşan efendiye hiçbir surette katılmamız mümkün değildir. Bahsettiği aile, memleketimize geçmişte büyük hizmetlerde bulunmuşlar, hataları varsa da hatalarından vazgeçmişler, bu günde devletimize hizmette kusur etmemektedirler diyerek Süleyman Sırrıyı azarlamışlardır.
Süleyman Sırrı Beyin Çapanoğullarına karşı beslediği husumetin bir nedeni de Çapanoğulları ile ilgili olmasa da Aynacıoğullarının Süleyman Sırrı Beyin kardeşi Akdağ Kaymakamı Tahir Bey ile Askerlik şube başkanını Yozgat Sarıkayanın Alişar köyüne götürüp kurşuna dizmeleridir
Akif (Paşa ???): Rütbeli makamlı bir paşa değildir. Dedesi Akif paşadan dolayı ailesi kendisine paşa diye hitap ettiğinden adı öyle kalmıştır. Haris, Yozgat Sancağında tek adam olmak, rakip kabullenmemek, bu konuda önüne çıkabilecek engelleri ne pahasına olursa olsun yıkmak kararında bir kişilikte idi. Bu nedenle devamlı Çapanoğulları ile uğraşmıştır. Çapanoğlu Edip Beyin gelini Şahinde Hanım(Çapanoğlu), Yozgatta hadiselerin bitmesinden sonra üsteğmen rütbesi ile sıkıyönetim komutanı olan Kılıç Alinin Çapanoğullarının Yozgatta ki konaklarını yıktıracağını duyar. O sıralarda Yozgat Belediye Başkanı olan eniştesi Akif Paşadan konakların yıkılmasını önlemesini rica etmek için ikamet ettiği Akdağmadeni den kardeşi Faik Beyin şimdiki faytonlara benzeyen yaylı arabası ile Yozgata yardım istemeye gider. Belediye Başkanı Akif Paşanın çok kıskanç biri olduğunu ve Çapanoğullarını sevmediğini bildiği halde belki eniştesi kendi hatırını sayar da yıkıma mani olur diye ümitlenir. Akif paşa, Şahende, yarın amcaları gelir bütün malı mülkü çocukların elinden alır bırak yaksınlar yıksınlar deyince, tekrar Akdağmadenine döner.
Şahende Hanım, Yozgattan Akdağmadenine eli boş döndüğünü, eniştesinin Çapanoğlu konaklarının yıkılmasına mani olmadığını, hatta göz yumduğunu ve bu konuda kendisini aldattığını söylerdi. Çocukları ile birlikte gittiği Yozgattan, geldiği yaylı arabası ile Akdağmadenine dönecekleri gün, Yozgat milletvekili Rüstemzade Rıza Bey ile Akdağmadenine yeni tayin edilen kaymakam Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Beyin kardeşi Abdülkerim Beyin de Akif Paşanın yaylı arabası ile Akdağmadenine gideceklerini öğrenir. Belediye başkanı olan eniştesi onlarla birlikte konvoy halinde gitmelerinin daha uygun ve daha emniyetli olacağını söyler. Zira o günlerde Yozgat-Akdağmadeni arasında şakiler yüzünden sık sık soygun olayları olmaktadır.
Konvoyun korunmasını da Kılıç Ali, 80 kişilik müfrezesi ile üstlenir. Ancak yolun yarısında Kılıç Ali, Şahende hanımın yaylısına başını sokup Aldığı bir istihbarata göre Aynacıoğlu gurubundan Deli Hacı çetesinin Babu köyünde olduğunu, kendisinin asilerin üzerine gideceğini söyler. Aynı şeyi öbür yaylıdakilere de söyler. Siz şoseden ayrılmayın şurdan Abdurrahmanlı köyü içinden geçin, ben Oluközü köyünde size yetişir Akdağmadeni ne beraber gideriz der ve hemen konvoydan ayrılıp Karamağara üzerinden Babuya gider. Kılıç Alinin beceriksizliği, basiretsizliği burada da kendini gösterir. Yanlış istihbaratla yanlış yoldan gönderilen konvoy, Rum nüfusu fazla olan ve Rum sanatkârların yaşadığı Abdurrahmanlı köyünde atlarını nallatan ve işleri bitmek üzere olan asilerin ellerine düşerler. Çeteler, gelen yaylıların arkasında kuvvay-ı milliye var zannederek hemen atlarına binip süratle köyün harman yerine doğru sürerler. Ancak gelen başka kimse olmadığını anlayınca geri dönerler.
Asilerin elebaşısı olan Deli Hacı ve adamları milletvekili Rıza Beyi tanırlar, kaymakamı da öğrenirler. Şahende Hanımın da Akdağlı Bahri Beyin kız kardeşi olduğunu öğrenirler. Deli Hacı, bacı seni tanıdım sen Bahri Beyin bacısısın der. Şahende Hanım, Bahri Beyin bacısıyım amma Çapanoğlu Edip Beyin de geliniyim der. Böyle söyleyince biran duralarlar. Deli Hacı bacı bu adamların paraya ihtiyacı var birkaç kuruş versen iyi olur deyince, Şahende Hanım, Biz ticaretten gelmiyoruz ki, evlerimizi, konaklarımızı kurtarmaya gittik onu da beceremedik der. Deli Hacı kendisine ve yanındaki bayan akrabasına saygılı davranır ama bacı ağabeyine söyle hanımımı serbest bıraksın yoksa evinizi, barkınızı yakarım şeklinde gözdağı verir. Bu gece burada köyün papazının evinde misafir kalacaksınız, hiçbir yere ayrılmayacaksınız der. Asiler esir aldıkları milletvekilini, kaymakamı ve iki arabacıyı don gömlek soyarlar. Yaylının iki atını çözerler, yaylıdaki bavulları atlara yüklerler. Rehin aldıkları kişileri de Deveci Dağına götüreceklerini söyleyerek köyden ayrılırlar.
Bir süre sonra adamlarından birisi tekrar köye gelerek köyde olup olmadıklarını kontrol eder. Adam gittikten sonra Şahende Hanım, arabacısı Şâkir ağaya atları koşturur ve Atlar çatlasa da bu gece Akdağmadenine varacağız Şâkir ağa der. Köylülerin Gece yola çıkmayın her taraf eşkıya dolu uyarılarına rağmen köyden kaçarlar. Nihayet atlar kan ter içinde Oluközü köyüne ulaşırlar. Akdağmadenine gelirler ki 100 atlı onları bekliyor. Bu sırada Oluközü köyünde konvoyu bekleyen Akdağlılar, Milletvekili ve Kaymakamın kaçırıldığını öğrenince aslen Gümüşhaneli olan ve dağlarda maden arayan Çekiç Ahmet, 40 kişilik gönüllü bir gurup teşkil ederek cesaretle asilerin peşinden gider kaymakamı ve milletvekilini kurtarırlar. Kılıç Alinin donanımlı 80 askeri ile yapamadığını 40 kişilik gönüllü bir vatandaş gurubu, eline geçirdiği silah vs ile yapar, kaymakamı ve milletvekilini kurtarırlar.
Şimdi biz yine dönelim Çapanoğlu kardeşlere.1989 yılında kurulan İttihat ve Terakki partisinin kurucularından olan bu zatlar son dönemde bu partinin yaptığı yolsuzlukları, hukuksuz ve kanunsuz davranışları şiddetle ve ısrarlı bir şekilde tenkit edince partiden de ihraç edilirler. Bu parti1908 II. Meşrutiyetin ilanını sağlasa da partinin kurucularından Enver Paşanın 1809 da
II. Abdülhamiti tahttan indirmesi ve ardından türlü yanılgılar sonucu özellikle Enver Paşanın hataları yüzünden Osmanlı Devletinin Birinci Cihan Savaşına girmesine sebep olup onca vatan toprağının kaybedilmesi yüzünden partiye karşı bir kin ve nefret duymaktadırlar. Mustafa Kemalde bu partinin ilk kurucularından olduğundan ona karşıda ister istemez bir güvensizlik duyulmaktadır. Dolayısıyla bu hareketi de ittihat ve Terakki Partisi hareketi olarak algılamak yanılgısına düştüler. Bu yüzden Kuvay-ı Milliyeye bu ön yargı ile baktılar ve kabullenemediler. Hâlbuki Mustafa Kemalde aynı nedenlerle parti ile ilişkisini kesmiştir. Çapanoğlu Kardeşler, Halife Padişah ile Mustafa Kemal arasında bocalamaktadırlar.
Herkesin bildiği gibi payitaht İstanbuldadır. Ankarada da Mustafa Kemalin Angara Hökümatı veya Gongra diye bilinen bir hükümet kurduğu söylentisi vardır. Mustafa Kemal Ankara da kuracağı yeni meclis için Yozgattan da üye seçilmesini ister. Çapanoğlu kardeşler ile Yozgat eşrafından bazı kimseler ve Müftü Mehmet Hulusi Efendi(Akyol) Mutasarrıflıkta toplanırlar. Eski husumetten dolayı Edip ve Celal Beyler ile Müftü Hulusi Efendi arasında sert bir tartışma çıkar. Babası yanlarında köle olan ve kendileri tarafından okutulup eğitilen birisinin kendilerine böyle saldırmasını hazmedemeyen Edip ve Celal Beyler kırgın ve kızgın bir şekilde toplantıyı terk ederler. Bu olay aradaki husumetin derinleşmesine sebep olan birinci olaydır.
İkinci olay, Mustafa Kemalden gelen bir telgrafa cevap yazılması hadisesidir. Müftü Hulusi Efendi haris ve her yerde kendi sözünün geçerli olmasını isteyen bir kişidir. Telgrafa kendi yazdığı şekilde cevap verilmesini istemekte ve başkasını kabul etmeyeceği konusunda ısrar etmektedir. Celal Beyde cevabın devlet lisanı ile ve münasip bir şekilde verilmesini istemektedir (kendi el yazısı ile kaleme aldığı hatıralarını da devlet lisanı ile kaleme almış). Tartışma büyüyünce Celal Bey senin yaşın kadar benim devlet hizmetim var elbette benim yazdığım şekilde çekilecek der ve onun yazdığı şekilde çekilir. Müftü bunu hazmedemeyip Çapanoğullarına karşı daha bir cephe almıştır. Bunda babasının Çapanoğullarının hizmetinde bulunmuş olmasının ezikliğinin de olduğu da rivayet edilir.
Üçüncü olay ise iane toplanması olayıdır. Müftü bir Cuma hutbesinde milli mücadele için halktan iane toplanmasını ister. Beyler buna karşı çıkarlar. Çünkü halkın durumu malumdur. Eğer bir bağış yapılacaksa, aile halktan bir şey talep etmeden gerekeni yapacaktır. Nitekim bu konuda Celal beyin kendi birikiminden bir kese altını ilk ağızda Keskinli Rıza Bey vasıtasıyla bizzat Mustafa Kemale gönderdiği bilinmektedir. (Torunu rahmetli Seval Zengin Hanımefendi bizzat teyit etmiştir.) Mehmet Hulusi Efendi bu durumu Ankaraya, Çapanoğulları Milli Mücadeleye karşı geliyorlar şeklinde iletir. Bunun üzerine Çapanoğullarının evleri polis müdürlüğünce ablukaya alınır ve giren çıkanlar fişlenir. Celal beyin Ankara Valisi Galip Bey ile görüşmesinden sonra abluka kaldırılır.
Atatürk, Çapanoğullarına akraba olan Akdağlı Bahri Bey (Tatlıoğlu) ile Keskinli Rıza Beyi Çapanoğullarını ikna için arabulucu olarak bizzat Yozgata göndermiştir. Gönderilen aracılar Çapanoğullarını ikna da etmişler. Hatta Ankaraya külliyetli miktarda canlı kümes hayvanları göndermek için kafesler yaptırıldığı da bilinmektedir. Çünkü Çapanoğulları gerek savaşlarda tüm ordunun, gerekse kıtlık zamanlarında İstanbulun tüm et ve un ihtiyacını karşılamışlar bu konuda da padişahların teveccühlerine mazhar olmuşlardır. Sultan Selim, İngiliz donanması Boğaza girip İstanbul kuşatma altıda olduğunda kardeşi gibi gördüğü Çapanoğlu Süleyman Beye bizzat kendi el yazısı ile şu mektubu göndermiştir. Hizmetini ve sadakatini bilirim. Bu defa İstanbulun zahiresi için sana ferman göndermiş idim. Göreyim seni memur olduğun hizmetin icrasına Gayret eyle, İstanbula peyderpey zahire ve koyun göndermeye ziyade gayret edesin. Zira boğazlar kapatıldı ve zahire hususu pek güç oldu, sen her türlü hali bilirsin. Tecrübe sahibi, bilgili ve sadık kulumsun, bu mevzuda ıstırabımı düşünüp hemen elinin eriştiği erzak ve zahireyi İstanbula gönderip ve etrafa ve tehlikelere karşı dikkatli ve basiretli olasın. Zira her taraftan düşmanlarımız başkaldırdı. Rabbim din ve devlet düşmanlarını kahr eylesin. Anadolu da seninle teselli buluyorum. Hüda muvaffak eyleyip mahcup eylemesin. Hemen şu zahire ve koyunlar, keçiler maddesine gayret edesin senden çokça isteğimdir. Çapanoğulları, Osmanlı Rus savaşlarında savaşa kendi kuvvetleri ile bizzat katıldıkları gibi 18.000 kırmızı altın da bağışta bulunmuşlardır.
Bahri Bey ise, Meşrutiyet Meclisinde de Milletvekilliği yapmıştı ve Mustafa Kemali çok önceden İstanbuldan tanımaktadır. Mustafa Kemal Samsuna Ordu Müfettişi olarak tayin edilip hazırlıklarını yaparken İngilizler kendisini yakalamak için birkaç defa Beşiktaş/Akaretlerdeki annesinin ve kız kardeşinin oturduğu evi basarlar. İşte Bu günlerde Bahri Bey Mustafa Kemali İstanbul Samatyada ahbabı olan bir Ermeninin evinde saklar. Gerek Çapanoğulları gerek Bahri Bey, Ermeni tehciri sırasında sürgüne gönderilen Ermenilere sürgün yerlerine sağ salim varabilmeleri için çok yardımcı olmuşlardır. Bu yüzden tanıdıkları çok Ermeni aile vardır. Bahri bey, Mustafa Kemal Samsuna gitmek için yola çıktığında da yanına yarım teneke kadar altın vermiştir.
Dördüncü olay, Ramazan ayında Çapanoğlu Büyük Camiinde bir Cuma hutbesinde müftü sözü milli mücadeleye getirip Çapanoğullarını ima ederek hainlikle suçlayıcı ve hatta hakarete varan sözler söyleyince cami çıkışında Celal Bey müftünün önünü kesip bizim camimizde bizim ailemizin aleyhinde söz söylemeye utanmıyor musun der. Müftünün de karşılık vermesi üzerine hiddetlenerek elinde bulunan asa ile müftünün yüzüne vurması aradaki düşmanlığı büsbütün artırmıştır.
Bu sırada Yenihan da (Yıldızeli) Postacı Nazım, zimmetine geçirdiği paralardan dolayı sıkı bir takibata maruz kalmış çareyi dağa çıkıp isyan çıkarmakta bularak etrafına adam toplamıştır. Bu hadise üzerine, vaziyeti tahkik için bulunduğu Maraştan Yıldızeline gönderilen Kılıç Ali, Akdağmadenine gelince Ankaraya bir telgraf çekerek asilerin( Postacı Nazım ve diğer çeteler) çok kuvvetli olduklarını, bu nedenle daha büyük ve teçhizatlı bir birliğin gönderilmesinin uygun olacağını bildirip oradan da 1 Haziran 1920 günü Yozgata gelir.
Bu telgraf metni Akdağmadenililer tarafından öğrenilince asilerin daha da cesaretlenmelerine ve bir kısım Akdağmadenlininde asilere katılmasına vesile olur. Kılıç Ali birkaç gün Yozgatta kalır. Bunu fırsat bilen müftü Hulusi Efendi, Kılıç Aliyi Çapanoğulları aleyhinde doldurur. Bir şeyden haberi olmayan Kılıç Ali, Çapanoğullarını cezalandırmak ister ve Kuvay-ı Milliye için Edip ve Celal beylerden 500 er altın iane vermelerini talep eder. Kuvayı Milliye Müfrezeleri, ordu birlikleri gibi disiplinli, kanun ve nizamlara riayet eden askeri birlikler değillerdi. Gittikleri yerlerde emir ve komuta zincirinin haberi olmadan kendi takdir ve keyiflerine göre talepte bulunuyorlardı. Bazen tehdit, bazen zorla istediklerini alıyorlardı. Nitekim bu olaylar Mustafa Kemal Paşaya ulaşınca ilgilileri uyaran şöyle bir genelge göndermişti.
TAMİM
Sivas 31.10.1335 İzmit, Adapazarı, Bursa, Konya, Balıkesir, Heyeti Merkeziyetlerine.
Kuvvayı Milliyeye mensubiyetlerini iddia eden bazı eşhasın menfi zatiyelerini temin maksadıyla hareket ve tahakküm etmek teşebbüsatında bulundukları işitildi. Gayri meşri ve gayri kanuni harekâtın teşkilatı milliye de yeri yoktur. Bu gibiler hakkında hükümetin kanunu tatbik eyleyeceği muhakkaktır. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Heyeti Temsiliyesi Namına Mustafa Kemal.
Kılıç Ali, Edip ve Celal beylerden ret cevabı alınca Çapanoğullarını konaklarında göz hapsine aldırarak kapılarına nöbetçiler diker. Bu askerler gereği kadar disiplinli olmadıklarından, evdeki hanımlara genç kızlara sözlü tacizde bulunmaya başlarlar. Bu olayı Avni Doğan Bey Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası kitabında bakın nasıl anlatıyor Kılıç Alinin gönüllüleri kim bilir kimin tahriki ile (bu cümleyi dikkatinize sunuyorum.) Celal ve Edip beylerin konakları önünde bağırıp çağırmaya ve söğüp saymaya başlarlar.
İşte iki kardeş yapılan bu ahlaksız taciz ve tahrik sonucu gururlarına yediremeyip kardeşleri Salih Bey ile akrabaları Vasıf, büyük deden Mahmut ve oğlu dedem Muhlis Beyleri de alıp o gece Yozgattan ayrılıp Köhneye (Sorgun) giderler. Kılıç Alinin bu sert, basiretsiz ve ahlaka sığmayan davranışları ve Ankaraya gönderdikleri kardeş çocukları Yusuf Ziya Beyin hükümetin elinde yeterli askeri güç ve kuvvetin bulunmadığı, hükümet erkânının güvenilir kimseler olmadığı, ellerinde silahları bile olmadığı, tahta tüfeklerle eğitim yaptıkları şeklinde verdiği yanlış istihbarat Kuvvayı Milliyeye güvenlerini sarsan etkenler oldu. Arapseyf nahiyesinde ki kardeşleri Halit Bey, 300 silahlı adamı ile Yozgatı basacağını Kılıç Aliye bildirince zoru gören Kılıç Ali 7 Haziran1920 de Genel Kurmaya şu telgrafı çeker. Yıldızeli ve Zile ayaklanmasının bastırılmasında ihmal gösterilmiş ve geç kalınmıştır. Bütün kaza halkı hükümeti zayıf, asileri kuvvetli görüyor. Bu nedenle Yozgattan hareketim sırasında bana katılmaya söz vermiş olan mebuslarla, din adamları vazgeçmişlerdir. Kuvvetim burada tutunmaya müsait değildir. Bu telgraftan anlaşıldığına göre Kılıç Ali durumu pek karamsar görerek moral bozukluğuna kapılmıştır. Durumun nezaketini hisseden Kaymakam Bekir Sami (Baran) da Kayseriye kaçar. 9 Haziran 1920de Yozgatta sıkıyönetim ilan edilerek başına da tümen komutanı yetkisiyle Kılıç Ali Bey getirilir. Niğdedeki 11. tümenin 33. alayını Kayserideki taburu da yardıma gönderilir ve tabur 11 Haziranda Kılıç Ali Beye katılır. 13 Haziranda şehri kuşatan Çapanoğulları, 14 Haziranda şehre girerler. Kılıç Ali 60 kişilik müfrezini alarak Boğazlıyana kaçar. 7 Haziran 1920 ve 2021 Haziran 1920 telgraf raporlarından anlaşılıyor ki, karamsar tablolar çizerek görevden kaçmak, Ankaraya dönerek mebus dokunulmazlığına sığınarak rahatça yaşamak istemektedir. Asilerle yaptığı çarpışmada yenilip hüsrana uğrayan Kılıç Ali, Çerkez Etheme şöyle bir telgraf çeker. Efendim, müfrezemin ihaneti yüzünden Boğazlıyandaki çatışma sırasında bozuldum. Ancak birkaç yakın arkadaşımla Kayseri ye gelebildim. Gerek süvari müfrezem, gerek bundan başka Boğazlıyanda bulunan piyade taburu bütünüyle bozuldu. Bir bölümü ayaklanıcılara katıldı. Boğazlıyan ayaklanıcıların eline düşmüş bulunuyor . Çerkez Ethemin bu telgrafa cevabı ağır olur. Üzüntü verici bir bozgun. Fakat ben bu gibi rezaletlerden bıktım. Elinizdeki top ve tüfeklerle sopalı ayaklanıcıları silahlandırıyor, şımartıyorsunuz. Şimdi size ne gibi bir emir vereyim? Bunun için doğruca Ankaraya git
Kılıç Ali anılarında sebep olduğu bu rezaletlerden hiç bahsetmediği gibi olayı kısaca şu satırlarla geçiştirmiştir. Yozgatta Çapanzade Halit ve kardeşi Ziyanın ( yanlış bilgi; bunlar kardeş değil) asilere katılmaları ve haklarında hiçbir işlem yapılmaması halkın kafasını karıştırmıştı. Çerkez Deli Mustafa ile Postacı Nazım adlı başıboşlar çevrelerine topladıkları önemli kuvvetlerle Yenihan (Yıldızeli) ve Zile havalisinde, Deli Ömer adlı asi ise Akdağmadeninde faaliyet gösteriyorlardı. Hemen şehrin ileri gelenlerini, önde gelen devlet memurlarını topladım ve bana katılarak, halka önayak olmak üzere görev almalarını istedim. Başlangıçta kabul ettiler. Çapanzade Halitin kardeşi Celalin tezviratıyla, ertesi gün, bana katılmaktan vazgeçtiklerini bildirdiler. Çerkez Ethem Bey emrindeki kuvvetler Yozgat ayaklanmasını bastırmayı başarmıştı. Bizde, isyancıların arkalarındaki bölgeden yeni kuvvet almalarını önledik.
Mustafa Kemal Paşa, Çapanoğullarının nüfuzunun, Milli Mücadelemiz için çok değerli olduğunu biliyordu. Önce Mutasarrıflık kanalı ile şöyle bir mektup gönderir. Siz müteneffizandansınız. Halifeyi ve memleketi müstevlilerin tahakkümünden kurtarmak için milis kuvvetlerine ihtiyacımız vardır. Eğer sizler böyle bir kuvvet teşekkül ettirebilirseniz çok yerinde olur. Onlarda aynı kanalla Bizler yaşlı kimseleriz. Ne vakit kuvvetli bir teşkilat ve hükümet taazzuv ederse tabi olacağımız lâzımedendir şeklinde mukabele ederler. Daha sonra Yozgat Mebuslarından Süleyman Sırrı (İçöz) ve Mehmet Hulusi Efendi ile Keskinli Rıza Beyi Yozgata göndererek Çapanoğullarına memleketin durumlarını anlatmalarını ve onları, Milli Mücadele' ye destek olmaları için ikna etmelerini" istedi. Bunlar Şimdi ki Ziraat Bankasının yerindeki zamanın belediye binasında Edip, Celal ve Salih Beyleri toplantıya çağırırlar. Toplantıda Hulusi Efendinin toplantının nezaketine yakışmayacak ve hakaretamiz bir şekilde hitapları üzerine Sinirlenen Edip Bey adamlarına emir vererek bunları uzun yıllar askerlik şubesi olarak kullanılan binanın üst katına hapsettirir.
Aracılar ilk başlarda etkili olsalar da bu konuda başarılı olamadılar. Bu başarısızlıkta, o zamanki Yozgat Müftüsünün tahrikleri, Kılıç Alinin basiretsiz ve tutarsız davranışları, Yozgatta yeni, yeni söz sahibi olmaya başlayan bazı ailelerin fitne ve fesatlıkları, Ankara ile gerekli iletişimi sağlayamayan Çapanoğlu beyleri içinde bulundukları durumu kavrayamamaları sonucu bir başkaldırıya adeta sürüklenmişlerdir.
Çapanoğlu beyleri emekli olup Yozgata yerleşince zamanla servet ve mevki sahibi olan bir kısım eşraf bundan hoşnut olmadılar. Hatta bunlarda nereden çıktı havasında oldular. İki tarafa da asılsız laf getirip götürenler, kışkırtanlar, bölücü fitne takımı, Çapanoğullarının hep "isyan edecekleri" tezini, Ankara Hükümeti nezdinde işlediler Bunların başında Müftü Mehmet Hulusi Efendi. Süleyman Sırrı, Başçavuşzade Behçet ve kardeşi Ahmet Efendi, hapishane müdürü Mehmet Efendi ve jandarma kumandanı Tevfik Bey geliyordu. Bunların gizli birliktelikleri ve desiseleri ile Çapanoğulları ailesi yalnız bırakılarak, adeta isyana itildiler. Meclis kürsüsünden Şükrü Efendi (Karahisarı) bakınız ne söylüyor? Bu millet isyankâr değildir. Şurada Yozgatta isyan çıktı deniliyor. Bendeniz Yozgat isyanını tetkik ettim, sui idare neticesidir. Bakınız efendim Yozgat isyanı yalnız sui idare neticesi değil, bu Meclisin kendisini gösterememesi neticesidir. Bir islâm cemiyetinin, memaliki Osmaniye ve islâmiye mümessillerinin burada toplandığını bildirmemektedir.
Neden oraya muktedir adamlar göndermedik, biz daha doğrusu yalnız İcra Vekillerine değil kendimize de kabahat bulmalıyız.
Yaşanan olaylar ve Kılıç Alinin telgrafları neticesi İsmet Paşa, Sivastaki 3. kolordu kumandanı Albay Hüseyin Selahattin beye emir vererek Çapanoğlu Edip ve Celal beylerin yakalanıp tevkif edilmelerini ister. Albay Selahattin Bey de, bu görevin yerine getirilmesi için, Yozgat Mutasarrıf Vekili Arif Hikmet Beye bu emri havale eder. Fakat Arif Hikmet Bey, bu haberi Çapanoğullarına haber verir. Durumu öğrenen Çapanoğlu Edip ve Celal Beyler, beraberlerine kardeşleri Halit ve Salih beyleri, enişteleri Mahmut bey ve çocukları Şekip, Mekki, Osman, Muhlis beyleri, damatları Abdülkadir Bey, Halit Beyin damadı Mustafa Bey ve kendilerine destek veren Yozgat eşrafından Hafız Şahap, Kara Hakkı, Osman bey ve birkaç kişiyi de alarak 89 Haziran 1920 de Yozgatı terk ederek 35 Km. uzaktaki Köhne-Sorgun Nahiyesine giderler. Yol Boyunca ve sonra haber salınan her köyden 15-20 civarında atlı ve silahlı köylüler de katılınca 2000 kişilik bir müfreze ortaya çıkar. Çapanoğulları ve onlarla birlikte olanlar 13 Haziran 1920 günü Yozgatı ele geçirirler. Mustafa Kemalin ayaklanma ile ilgili görüşünü sorduğu İsmet paşa şöyle cevap vermiştir. Paşam, Çapanoğulları, kız alıp vermelerden dolayı bütün civar ailelerle akrabadır. Eğer bastıramazsak saman alevi gibi büyür söndürmek mümkün olmaz.
Hakikaten İsmet paşanın dediği gibi, tarih kitaplarında sözü edilmeyen birçok aileler, toprak sahibi beyler ve alevi dedeleri ile çevredeki çeteler, bu başkaldırıya ya katılmış ya da katılmadan destek vermişlerdir. Nitekim Çapanoğullarına baskı yapmaları için Ankaraya çağrılan bazı Alevi Dedeleri, bu davete değişik mazeretler ileri sürerek katılmamışlardır. Yozgat, Çorum, Amasya, Zile, Yıldızeli, Tokat, Niksar, Çamlıbel, Akdağmadeni, Boğazlıyan vs. bölgeleri tamamen ele geçirilmiş, Ankara hükümetinin gönderdiği kuvvetler başarılı olamamıştır. Yozgat ve yöresinde başlayan Çapanoğlu isyanının büyüklüğü ve gerekli önlem alınmadığı takdirde Çankırı ve Çorum'a kadar da yayılabileceği hususunda 16 Haziran 1920'de Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) bu ayaklanmaları bastırmak için o sırada Çerkeş'te bulunan Albay Refet (Bele) Bey'e yazdığı telgrafta: "Yozgat düştükten sonra Çorum ve Çankırı'nın da tehlikeye düşmesi muhtemeldir. Bunlar da düşerse kargaşalık çok genişlemiş olur. Çerkeş'te toplanan kuvvetle Çankırı'ya hareket gereklidir. Ne vakit hareket edeceğinizi bildiriniz diyordu.
İsmet İnönü, Çerkez Etheme gönderdiği telgrafta da "Akdağ Madeni, Yozgat, Alaca isyancıların elinde, Yenihan, Tokat, Mecitözü, Çorum, Sungurlu, Keskin ve Mecidiye bizim elimizdedir"demektedir.Ethem kuvvetleri 18 Haziran akşamı Ankara'da toplanabileceklerdir" diyerek isyanın boyutları hakkında aydınlatıcı bilgiler vermektedir. Bu sırada isyanı bastırmak için bölgeye gelen Kılıç Ali, Çapanoğlu Celal Beyin kendine bir mektup gönderdiğini, mektupta; "Halife ordusunun maksadı Mustafa Kemal ile yedi arkadaşını yakalamaktır. Kırşehir Mebusu M. Rıza Bey ile temas ve muhabere halindeyiz. Kırşehir üzerinden Ankara'ya yürüyeceğiz" diye yazdığını bildirirse de, bu ifadenin doğruluk derecesi şüphelidir (araştırmamızda böyle bir belgeye rastlamadık). Çünkü Kırşehir Mebusu Rıza Bey, TBMM tarafından Trabzon Milletvekili Hüsrev (Gerede) Bey ile birlikte, bu isyanın genel durumu hakkında tespitlerde bulunmak üzere bölgeye gönderilmiş, TBMM Başkanlığı'na çekmiş oldukları telgrafta, isyanın büyümesinin sorumlusu olarak Ankara Valisi Yahya Galip Bey'in ihmalini göstermişlerdir.
Batı Cephesinden isyanı bastırmak üzere Yozgata yönlendirilen Çerkez Ethem, doksan yaylı araba, yetmiş subay, ikibin yüz piyade, bin üçyüz atlı asker, bir sahra topu, dört dağ topu ve sekiz makineli tüfekten oluşan büyük bir kuvvetle Yozgata girer. Bu arada Cemil Cahit Beyin(Toydemir) 5.Kafkas Tümeni ile 3.kolordu birlikleri de hem Ziledeki hem de Yozgattaki isyanı bastırmak için Zileye gönderilmişti. Aslında bu kuvvetlerle birlikte Genelkurmayca şu kuvvetlerde Çerkez Etheme yardımcı olmak için gönderilmişti. Çankırıdaki 58.Alay komutanı Binbaşı Vasfi Bey komutasında 300 piyade,6 makineli tüfek ve 50 süvariden oluşan müfreze. Çerkeşten Çankırıya doğru intikal eden Albay Refet Bey komutasındaki 250 süvari ile Sivas ve Yenihan mevkilerindeki milli ve mahalli müfreze ve birlikler.
Çerkez Ethem bu başkaldırıya çok kanlı bir şekilde son vermiştir. Çünkü Ankarada kendisine anlatılanlardan Çapanoğullarının öbür ayaklanış bölgelerinde gördüğü ayaklanıcılardan daha güçlü ve bölgede hatırı sayılır bir durumda olduklarını anlamıştı. Şimdi burada tarihe bir not düşmek gerekiyor. Yozgatı 800 kadarı süvari, 2000 silahlı adam ile basan, cephaneliği boşaltan, ellerinde top ve makineli tüfek olan Çapanoğulları neden üç adım ötedeki Ankaraya yürümezler? Bu kuvvet ile Ankarayı bassalar idi neticesi ne olurdu? Zira bu olaydan sonra Mustafa Kemal olayın vahametini kavrayarak Akdağlı Bahri Beye Akdağlılardan 500 kişilik bir alay kurmasını ismini de Akdağ alayı koymasını ve Ankarada kendisine muhafız alayı yapılmasını ister. Bahri Bey bu 500 kişiyi toplayıp Ankaraya doğru yola çıkarsa da konakladıkları yerlerde sizi Ankaraya değil cepheye götürüyorlar kışkırtmasıyla kaçanlardan dolayı sayı 50 kişiye düşer.
Biz tekrar Yozgata dönelim. Kanun yok, adalet yok. İsmail Hakkı isminde Ethemin müfrezesinden birisi Divan-ı Harp Reisi. Sathi bir malumatla seri halinde idamlar gündüz birbirini kovalıyor. Çerkez Ethem bu hınç ile Yozgatı iki defa yağmalatmış bütün konakları yaktırmış. Yüklü bir servet ile Ankaraya dönmüştür. Öyle ki, Ethemin hempaları yıllarca Yozgattan yağmaladıkları malları Ankaradaki meydanlarda ve panayırlarda satarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Ethem bir sohbetinde Yozgat, Yozgat değil içi altın dolu vadi imiş demiştir.
Burada şunu özellikle belirtmek gerekir. Ethem ve ailesi hiçte yoksul değildir. 1860larda Kafkaslardan Anadoluya sürgün gelmelerine karşın; Bandırma ve Manyasta çok geniş arazileri ve çiftlikleri ile değirmenleri vardır. Ethem ve hempaları, Ege bölgesinde tam bir vahşet ve açgözlülükle yağmacılık yapmıştır. İzmir ve civarında da birçok çiftliği gasp etmişlerdir. Hatta bu nedenle kendisi gibi olan bazı şahıslarla da aralarında sorunlar çıkmıştır. Bu sorunlar öylesine büyüktür ki, yağmanın paylaşımını çözmek için araya Çerkez asıllı paşalar girmek zorunda kalmıştır. Ailesinin bu kadar servetine rağmen Çerkez Ethem Salihli cephesine gönderilmeden önce İttihatçı İzmir valisi Rahmi Beyin 8 yaşındaki oğlu Alpaslanı kaçırarak o zamanın parası ile 53 bin lira fidye almıştır. Rahmi bey bu kadar büyük bir meblağı ödeyebilmek için neyi var neyi yoksa satmış bu yüzden eşi hastalanarak yatağa düşmüştür. Ethem ve hempalarının Bursada yaptığı talanı Bursa belediyesi ve valilik, halka 180 bin lira ödeyerek telafi etmeye çalışmıştır. Çerkez Ethemi aklamak isteyen ve onu bilimsel sosyalist, küçük burjuva ihtilalcisi, halk kahramanı, gerilla önderi gibi tanımlamalarla ideolojik bir kimliğe büründürmek isteyen vatansız ve milliyetsiz kimselerin bu çabalarına karşın Ethem eylemleriyle bu çevreleri yalanlamıştır.
Ethem ve kardeşleri, Bir görüşmeleri sırasında Çerkez Ethem ve kardeşi Reşit Bey ile İsmet Paşa arasında şu tarihi konuşma geçer: İnönü Reşit Beye soruyor: Ben askerime bulgur pilavı, hoşaf ancak veriyorum. Maaş da veremiyorum. Sizler bu süvarileri, nasıl besliyorsunuz bu yeni silahları nereden temin ediyorsunuz ve askerlerinize iyi maaş verdiğiniz için askerleriniz Ehtem Beyi seviyorlar. Bu nasıl oluyor. Reşit Bey şu yanıtı veriyor: Biz adamlarımızı şöyle toplarız. Suç işlemiş, kelle almışları buluruz. Bizim için bir suç daha işletir tamamen kendimize bağlarız. İyi yedirir, iyi giydiririz, iyi silah veririz. At verir, iyi para veririz ve biz adamlarımızı hep hapishanelerden toplarız Bu sözlerde Yozgatta da böyle bir talanın neden yapıldığı anlaşılıyor. Prof. Hakkı Acun bu yağma olayını Çapanoğullarının üzerinden silindir geçmiş diye tarif eder.
Ethemin büyük ağabeyi Çerkez Reşit, bizzat TBMM ve Mustafa Kemal Paşanın huzurunda duygularını şu şekilde açıklamaktan da çekinmemiştir. .Bizim için hayatımız,onurumuz ve çıkarlarımız, bu milletin, bu vatanın hayat ve çıkarlarından yüksektir. Biz İzmir ve dolaylarında geniş araziye, çiftliklere ve servete sahibiz. Size iştirak etmekle büyük işler, büyük fedakarlıklar yaptık Yunanlılarla beraber kalabilirdik ve Venizelos ile ben diz dize oturabilirdim demiştir.
Çerkez Ethemin İzmirdeki vukuatları arasında işgal atındaki bu kentte Türk Genel Kurmayının casusu olarak faaliyet yürüten İngiliz Kemal lakaplı Ahmet Esat (Tomruk) Beyi Yunanlılara ihbar etmekte vardır. I. Dünya savaşı yıllarında değişik cephelerde esir alınarak İstanbulda tutulan İngiliz askerlerinin arasına sızdırılarak eğitilen Ahmet Esat Bey, Milli Mücadele sırasında Balıkesir ve Biga yörelerindeki milli örgütlerde görev yapar. Daha sonra düşmanın durumu hakkında bilgi almak maksadıyla İzmire gönderilir. Karayolu ile Antalyaya oradan vapurla Rodosa oradan da İzmire gider. Bildiği yabancı dillerin yardımı ile kendisini Amerikalı gazeteci ve sinema ajanı olarak tanıtarak İzmirdeki Yunan karargâhına kadar girerek gizli belgeleri hızla Ankaraya gönderir. Bu görevi başarı ile sürdürürken Ethemin yardakçılarından Necati tarafından tanınır ve Etheme bildirilir. Ethem de birlikte yemek yediği Yunan subaylarına ihbar eder. Yapılan sorgulamada tek kelime Türkçe konuşmaz. Amerikalı olduğunda ısrar eder. Bir belgesel çekmek için Anadoluda bulunduğunu. Bu sırada Ethemin Yozgat ayaklanmasını bastırmak bahanesiyle birçok Rum ve Hıristiyanı acımasızca katlettiğine tanık olduğunu, bunları görüntülediğini, bunun üzerine Ethemin kendisini pusuya düşürüp yanındaki Amerikalı ile iki misyoner rahibi öldürdüğünü, bunu tam Amerikan ve Yunan makamlarına bildirecekken Etheme yakalandığını, onun iftirasına kurban gittiğini anlatır. Bununla da kalmaz Amerikan dansları ve ayak oyunları yaparak kafalarını karıştırır. İdamı istenen İngiliz Kemal beş yıl hapis cezası ile yakayı kurtarır. Paleovastratos ceza evinde cezasını çekmekte iken boş durmaz Yunan Hükümet üyelerine, üst düzey askerlere, milletvekillerine, Yunanistanda ki nüfuzlu kimselere imzasız mektuplar gönderir. Çerkez Ethemin Yunanlılara görünürde dost ise de, gerçekte düşman olduğunu, bunu Ester Kiyadisi aldatarak elde ettiğini, kumandanlarından Parti Pehlivan ile ortak hareket ederek Yunan ordusunu arkadan vurmaya çalıştığını bildirir. Yazdığı bu mektupla o kadar etkili olur ki Yunanlılar Ehemden şüphelenmeye gazetelerde aleyhinde yazılar yazmaya başlarlar.
Bakınız, Çerkez Ethem, Atatürkle ipleri kopardıktan sonra İkinci İnönü Savaşı sırasında Türklere nasıl sesleniyor (Tahidiromos Gazetesi): Kardeşlerim! Vatanımıza karşı yapılan cinayet hitam bulmak üzeredir. Ankara hükümetini idare edenlerin gurur ve azameti, milleti uçurumun kenarına sürüklüyor. Üst perdeden atıp tutmaları, basiretlerini bağladı. Köylülerin vatan ve yurtseverlik duygularına beyhude hitap etmişlerdir. Köylülerden para toplayan bu adamlar, onların hayvanlarını ve buğdaylarını gasbediyor, cebren çocuklarını askere alıyor. Bütün bu sebeplerden, ahlaksızlıklardan, haksızlıklardan dolayı, binlerce defa üstün bulunan Yunan Ordusu tarafından mağlup olacakları şek ve şüpheden varestedir. Bu şöhret hırsı taşıyan adamların değil, fakat yalnız Cenab-ı Hakkın kulu olunuz.
Kardeşlerim! Yunanlıları pek iyi tanırım. Dinimizi, namusumuzu, hürriyetimizi, malımızı müdafaa etmekte bulunmuşlardır. Onlar Türk Milletine karşı değil, asıl Mustafa Kemal Paşa ile uşaklarına karşı harp ediyorlar.
Yunan Ordusu ilerlediği bu dakikada, köylerinizde, şehirlerinizde kalınız. Kaçmaya kalkışmayınız. İşleriniz ve güçleriniz ile meşgul olunuz. Yunan Ordusu, şehirlerimizi ve köylerimizi işgal ettiği zaman korkmayınız. Zira bugün işgal edilmiş yerlerde hüküm süren intizam, asayiş ve hürriyetten sizde yararlanacaksınız.
Eğer, Ankaranın pençesinden vatanınızı ve hürriyetinizi kurtarmak istiyorsanız bu nasihatimi dinleyiniz. Eğer onlarda beni dinlemiş olsaydılar şimdi vatan tehlikede bulunmayacak idi. Son nasihatim, iyice kayd ediniz sevgili dindaşlarım, şehirlerinizden uzaklaşmayınız.
Sabık Kuvvayı Seyyare Kumandanı Çerkez Ethem. (Peyamı Sabah Gazetesi, 2 Nisan 1921).
Balkanlarda, birinci dünya savaşında ve istiklal savaşında bulunan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin özel oturumunda madalya ve kahramanlık nişanı ile ödüllendirilen Yozgatlı Nazım Kafaoğlu o günleri şöyle anlatmıştı; Aman Allahım bu ne facia? Bu ne zulüm. Çerkez Ethem isyanı bastırmaya değil, Yozgatı insanı ile malı ile mülkü ile tahribe gelmiş. Ayak bastıkları yerleri tahrip ve yağma ediyor. Sabahın erken saatlerinde Büyük Cami yakılıyor diye halk sokaklara dökülmüş, kimin haddine camiye yaklaşmak. Caminin yanına yaklaşan yakayı ele veren en azından dövülüyor, vuruluyor. Ulemadan Erzurumzade Hafız Efendi kelleyi koltuğa alıp Etheme gidiyor. Bu zulme yağmaya engel olması için ricada bulunuyor. Ethem haykırıyor; Bu isyanın müsebbibi Ankara valisi Yahya Galiptir. Onu da istedim. Göndermezse, Ankaraya döndüğümde onunla birlikte Mustafa Kemalide meclisin kapısına asacağım
Nitekim Ethemin Yozgat ve havalisinde yaptığı soygun ve yağma gerçekten ayyuka çıkmış ve Milli Mücadele ile ilgili birçok kaynakta bu olaya yer verilmiştir.
Bunlardan bazılarını aktaralım;
İsmet paşa; Yozgat isyanı çok kanlı bir şekilde bastırılmış ve Yozgat yağma edilmiştir. Ethem Beyin kuvvetleri Ankaraya geldikten sonra Ankara çarşısında ve Ankaranın etrafında kurulan panayırlarda Yozgattan sürdükleri hayvanları halkın gözü önünde sattılar.
Yunus Nadi; Yozgat isyanını bastıran kuvay-ı seyyariyenin, beraberlerinde ganimet olarak pek çok eşya ile beraber her cins hayvanı getirmiş olmaları Ankarada kötü tesir yaratmış, bir hayli söylentiye sebep olmuştu.
Damar Arıkoğlu; (O yıllarda mecliste üye).Ethem kuvvetleri Yozgat dönüşünde isyana katılmayan köylülerden yağmaladıkları hayvan ve değerli eşyaları Ankara pazarlarında haraç mezat sattılar.
Ali Fuat Cebesoy Paşa; "Çerkez Ethem' in askerleri, Yozgatlı gelin ve kızların çeyizlerinden soydukları altınları, Karacabey çarşısında harcamakla bitiremediler"
Kurmay Albay Rahmi Apak; Yozgat isyanının bastırılması, üç kardeşler Kuvayı Seyyaresinin her ferdini zengin etmiş ve kuvayı Seyyarenin mevcudunu artırmıştır.
Ankaradan Eskişehire gelen Kuvayı Seyyare, hiç kimseye müracaat etmeksizin kendi konakçı subayları vasıtasıyla keyiflerinin istediği en güzel evleri boşaltarak sahiplerini içlerinden kovup yerleştiler. Cepheye hareket etmeden önce biraz yorgunluk çıkardılar.
Günlerce gezdiler eğlendiler, at oynattılar. Yozgattan çalıp çırptıkları banknotları, sarı liraları, kadınlara mahsus asım takımlarını burada israfla sarf eylediler. Kamçılarını gümüşlettiler, kılıçlarını savatlattılar, hesaplarını düzelttiler. Mehmetçikler ot yerken Ethemin adamları kuzu çevirme yiyordu.
Falih Rıfkı Atay; Ethem kuvvetleri Yozgat dönüşü Türk köylerini yağma ederek Ankaraya gelmişler, talan eşyasını açıkça Ankara pazarlarında satmışlardır.
Mustafa Kemal Paşa; Yozgatta isyan edenlerin tepelenmesine gitmiş olan bir kuvvetin diğer taraftan masum olan ahaliyi zarara soktukları anlaşıldı. Hâlbuki istediğimiz o değildi. Bazı yerlerde koyunlar gasp olunmuştur. Hükümet ağzını kapatıp kulaklarını tıkamıştır. Müracaat edenlerin parasını vermiştir.
23 Haziran da Yozgata gelen Çerkez Ethem ertesi günü ağabeyi Çerkez Tevfikinde içinde bulunduğu divan-ı harp kurarak Çapanoğullarından Mahmut ve Vasıf beyleri, Ceritzade Hüsnü efendiyi, Mutasarrıf Necip beyi, Hafız Şahap ve oğlu Rafeti, Kadı Remzi efendi ve Tevfikzade Abdullah efendiyi(Yozgat saat kulesini yaptıran) de olmak üzere toplam 12 kişiyi davaları sonradan görülmek üzere hemen astırır. Avni Doğan Bey Çapanoğullarından asılan ve öldürülenler olmuştur. Bunlar büyüklerine itaati borç bilen ve aile namusu uğruna can veren talihsiz insanlardır. Diyor.
Mahmut Beyi yargılayan Çerkez Ethem sorar.
- Adın ne ?Kimlerdensin?
- Çapanzade Mahmutum
-Demek Çapanzadelerdensin ?
-Elhamdülillah.
Bu meydan okuyuş Çerkez Ethemin kanını beynine sıçratır.
-Divan-ı harptesin efendi unutma! Af dile ki canını bağışlayalım.
-Ben Allahtan başka kimseden af dilemem. Vademiz dolmuşsa bunun önüne ne sen geçebilirsin, ne bir başkası.
-Seni vatana ihanet suçundan idama mahkum ediyorum, diyeceğin bir şeyin var mı?
-Hepimiz, Allahtan geldik, Allaha gideceğiz. Senin gibi namert bir Çerkeze ne diyeceğim olacak?
Ethemin yüzü sararır. Hışımla ayağa kalkıp Mahmut beye şiddetli bir tokat indirir. Bunun üzerine Mahmut Bey Ethemin üzerine atılmak isterse de adamları kollarından tutup bırakmazlar. O da Allah belanı versin diyerek Ethemin yüzüne tükürür.
Aslında Çapanoğullarından ve onlara akraba kabul edilenlerden asılan sayısı 30 civarındadır fakat kayıtları tutulmadığı için kim oldukları bilinmemektedir. 2 Ağustos 1920 tarihli İkdam Gazetesine göre üç gün içinde 180 kişi idam edilmişti. Kebapçı Veysel adında karaktersiz bir herif, geçmişte husumet beslediği insanları Bu da Çapanlara akraba diyerek astırmış, sonunda olayın farkına varan Ethem, Bu herif bütün Yozgatı astıracak bunu asın da bu iş bitsin deyip idamlara son vermiştir. Çapanoğlu Yusuf Ziya Bey tutuklanmışsa da daha sonra Suriyeye kaçmayı başararak canını kurtarmıştır. Asılanlardan biri de Necip beydir. Hâlbuki Necip Beyin eşi Narsa Necip Hanım ve yardımcısı Fitnat Hanım, milli mücadelede Yozgatlı kadınların da katkıları olsun diyerek 16 Şubat 1920 tarihinde Sivas Anadolu kadınları müdafaa-i vatan cemiyetine bağlı Yozgat cemiyetini kurmuştu. Görevleri doğudan gelen silah ve mühimmatlar ile Yozgat halkının hazırladığı kavurma ve giyecekleri kadınların yönettiği kağnı kolları vasıtası ile Yozgata yaklaşık 120 km. uzaklıktaki Balışeyhe kadar iletmekti. Ama ne yazık ki Çerkez Ethem, yargılamadan Necip beyi de hemen idam etmiş ve Narsa hanım genç yaşta dul kalmıştı.
Başkaldırı sırasında yapılan muhtelif yerlerdeki çatışmalarda ise ölü sayısı 2000 civarında idi. Çapanoğulları Yozgatı ele geçirdiklerinde yapılacak masraflar ve ödenecek maaşlar için Ziraat Bankasından 5.000.000 kuruş (50.000 lira) almışlar, daha önce bahsi geçen ve Süleyman Sırrı Beyin meclis kürsüsünde elinde sallayarak gösterdiği senedi imzalayıp bırakmışlar. Bu paranın 5.000 lirasını memurlara maaş olarak ödemişler, geri kalan 45.000 lirayı ilerde kullanmak üzere tekrar banka veznesine bırakmışlar ama senedi geri almayı unutmuşlar. Bu durumu fark eden Ethem parayı zimmetine geçirip almış, veznedara da kimseye söylememesi için gözdağı vermiş ve Çapanoğullarının senedini yine kasada bırakmıştır. Bu olay bilindiği halde geri kalan 45.000 lira yıllarca aileye ceza olsun diye ödetilmiştir.
Ziraat bankasından alınan 5.000.000 kuruş (50 Bin lira) karşılığında bırakılan senetdeki ifadeler şöyle;
Kuruş 5.000 000
Yalnız beş milyon kuruşluk varakai nakdiyedir. Makamı Mukaddes Hilâfetpenahiye ve Hükümeti Osmaniye ye karşı ilânı isyanla Anadolu'da bir hükümet teşkiline kıyam etmiş olan bağilerin tedibi için biinayetillâhi tealâ teşkiline muvaffak olduğumuz Süvari ve Piyade efradının maaşat ve masarifatı sairesine sarf etmek üzere Yozgat Ziraat Bankası mevcudundan balâda muharrer beş milyon kuruşun alındığını mubeyyin işbu mazbata ita kılındı.16 Haziran 1336(1920).
Tercümesi;
Kuruş 5.000.000
Yalnız beş milyon kuruşluk nakit senedidir. Mukaddes sığınma yeri olan Hilafet Makamına ve Osmanlı Hükümetine karşı isyan ilan eden, Anadolu da bir hükümet teşkili için ayaklanan isyankârların edeplendirilmesi için yüce Allahın yardımı ile teşkiline muvaffak olduğumuz atlı ve piyade insanların maaş ve masraflarına sarf edilmek üzere Yozgat Ziraat Bankası mevcudundan yukarda yazılan beş milyon kuruşun alındığını açıklayan işbu tutanak verildi. 16 Haziran 1336 (1920)
Senette imzası olanlar da şu kişiler;
Abdülcabbarzade Celâleddin, Dinîzade Şahap, Tevfikzade Elsayidi Ahmedi, Askerî Hayripaşazade Osman Nâzım, Halidbeyzade Mustafa Vasıf, Abdülcabbarzade Edib, Abdülcabberzade Mahmud Calâleddin (dedemin babası), Emin EfendizadeHakkı Salih, Efendizade Elseyddi Abdülkadir, Haşmet Ceridzade Hüsnü. Metni mazbatada murakkam mebaliği ahız ve kabze Hafız Şahab ile Muhlis Bey (benim dedem) memur tâyin edilmişlerdir, 16 minh Edib.
Çerkez Ethem kuvvetleri ile Yozgat-Alaca yolu üzerindeki Arapseyf mevkiinde karşılaşan Çapanoğulları, öğleye kadar süren kanlı çarpışma sonunda 300 civarında kayıp vermişlerdir. Çapanoğullarının kuvveti içindeki genç bir ihtiyat zabiti Ethem kuvvetlerine gece baskını yapılmasını tavsiye etmişse de yaşlı ve yorgun olan Edip Bey bunu göze alamamış sabaha bırakmıştı. Burada tarihe kayıt düşülecek çok önemli bir olay gözden kaçırılıyor. Askeri depoyu da boşaltan Çapanoğullarının elinde top ve makineli tüfek vardı. Şayet Ethem kuvvetlerini yenmiş olsalardı acaba milli mücadelenin akıbeti nasıl olurdu. Zira kısa bir süre sonra Ethem Yunanla savaşa kaldığı yerden devam etmek için Salihli cephesinin yolunu tutmuştu. Yapılan çarpışma da her iki taraftan ölen sayısı 2000 kadardır. Ankaraya gönderilen telgraflarda Edip ve Halit Beylerin de öldüğü bilgisi verilmişse de daha sonra Zile de bulunan 3.Kolordu komutanı Refet Bey (Bele), 1 Ağustos 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyasetine gönderdi
12.07.2012
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
Ünal dursun
07.12.2018 23:57:00Yorumunuz sevgili a.kadir bey yerköy derebağı köylüyüm.tel.0 535 967 57 11.yozgat günleri ankara da Siyami YOZGAT ın yazdığı USAT romanı hakkında düşüncelerinizi rica ediyorum.okudum.şu sira tekrar okuyorum.selamlar
zeki korkmaz
14.11.2015 21:28:00rahmetli dedem bize çapanoglu oldumuzu söyler aman nasıl geldimizi bilemiyorum yardımcı ola bilirmisiniz
ŞEMSETTİN TOSUN . .
10.06.2014 14:59:00BEN SİVASIN ŞARKIŞLA İLCESİNDENİM BENİM DEDEM YOZGET CAPAN OGULLARINDAN MUSTAFA OGLU BEKİR TOSUNUN OGLU SEMSETTİN DEDEM MUSTAFA BENİM DUYUMUM ETEMİN ADAMLARI DEDEMİN PEŞİNE DÜŞERLER DEDEM ŞİMDİKİ KALDİGİ ŞARKIŞLANIN EMLEK HÜYÜK KÖYÜNDE EVLENİR 3 OGLAN 1 KIZI OLUR BABAM 2 NUMARA BABAM DEDEM ÖLDÜKDEN SONRA AYLESİNİ COK ARADI AMA BULAMADI BABAMIN BU ÜZÜNTÜSÜ VARDI OKURLARDAN RICAM CAPANOGOLLARINDAN MUSTAFA İSİMLİ SİVAS ŞARKIŞLIYA GİTMİŞ OLDUGUNU DUYAN AKRABA CIKARSA 0536 894 53 30 A BİLDİRİRSE SEVİNİRİM GELİ TANİŞİRİM CAPAN OGLU AYLESİ HERKESE SELAMLAR ŞEMSETTİN TOSUN
çapanoğlu, anamur
17.05.2013 23:27:00iadei itibar isteriz
mahmut erdem
16.07.2012 14:31:00Günümüze denk düşen çok mu çok güzel bir yazı, Yalnız ben bu yazınızı facebook sayfasında paylaşackidim izniniz olursa paylaşma olanağımız olurmu.selamlar.
SELMA
14.07.2012 10:21:00Sayın Çapanoğlu değişik konulardaki köşe yazılarınızı ilgi ile okuyorum.Halis ağa ve Gıyasettin ağa ile ilgili anlattıklarınız ibret verici.Yinede yazılarınızda geçmişi gözlerden saklanan tarihimizdeki Çapanoğulları ile bilhassa Usat romamnında anlatılan Yozgat veya Çapanoğlu isyanı diye anılan olaylarla ilgili eğer bu güne intikal etmiş belge veya anı vesaire varsa bilhassa bu konularda bir şeyler okumak,öğrenmek ihtiyacındayız.Yazılarınız da bu konulara öncelik verirszeniz bir ihtiyaca cevap vereceksiniz.İyi çalışmalar dilerim.
Şinasi Barutçu
13.07.2012 14:41:00Abdulkadir bey.Anlayajnlar için çok isabetli bir yazı olmuş.Anlamayanlara zaten davul zurna az.Yazının sonu da cuk oturmuş.Hani bir ata sözümüz vardı.Gitti ağalar paşalar...
Meydan kimlere kaldı.Hürmetlerimle.