Mustafa Kemal ilk defa bu derece saygısız ve suçlayıcı konuşmaya maruz kalıyordu. Buna rağmen, Ethemin 70 subay,1200 piyade,1300 atlı,4 adet kuvvetli dağ topu,1 adet sahra topu,8 adet makineli tüfekten mürekkep ordusunu nakil için 90 adet yaylı araba temin edilmiştir. Albay İsmet beyin emri ile müfreze 20 Haziran 1920 günü Ankaradan yola çıkar ve 23 Haziran 1920 günüde Yozgata gelir. Ethemin ve hempalarının Yozgatta yaptığı talan ve kıyım konusunu İsmet paşa Mustafa Kemale açtığında şöyle bir cevap almıştır. İsmet, şimdi güç Ethemde akıl bizde, yarın güç bizim elimizde olacak. Uzunyaylaya sığınan beyler 1921 yılına kadar burada kaldılar. Bir sene sonra affa uğramışlarsa da küçük kardeş Halit Bey, Arapseyfde bıraktığı eşinin ve çocuklarının durumunu merak ettiğinden, olaylardan sonra sığındıkları Aziziye de (Kayseri Pınarbaşı) uzun süre kalamaz. Bir gece kardeşlerine haber vermeden ve bindiği atın ayaklarına keçe sararak gizlice kaçıp Karatepe çiftliğindeki eve gelir. Ancak hain bir köylü ihbar edince yakalanır. Oradan Arapseyfdeki evine getirilir. Muhtar Ali Kâhyanın muhtarlık odasında ailesi ile vedalaşır. Oradan İstiklal mahkemesinde yargılanmak üzere Amasyaya götürlür. Amasya da hapiste iken adam öldürmekten tutuklu Amasyanın Eraslan köyünden Kara Tahsin ağa ile kader birliği yaparlar. Tahsin ağaya Bunlar beni asacaklar biliyorum. Buradan çıktığında ailemi ziyaret etmeni ve onlara benim eğilmeden bükülmeden mahpusta kaderimi beklediğimi söylemeni istiyorum der. Yargılanıp orada idam edilir (13 Haziran 1921).
Gizlenerek yaşamaktan bıkan ve Atatürk tarafından Ankaraya çağrıldığını öğrenen Edip Bey, damatları Abdülkadir Sönmez Bey vasıtasıyla jandarma bölük komutanı Vasfi Beye haber gönderir. Bundan sonrasını Abdülkadir Beyin anılarından okuyalım; Vasfi Bey, Abdülkadir Beye şöyle söyler yanınıza atlı almaya (yardımcı kişiler) hacet yoktur. Siz ata binin, yalnız gidin. Şayet orada ise (Karatepede) benimde hürmet ve selamımı söylersiniz. Müsterih olsunlar, kendisi ve oğlunun hayatları korunacaktır. Aman dilemeye gelsinler. Arada şu fenalık kalksın. Hükümetin meşgul olacak zamanı değildir. Binaenaleyh, mademki bir yanlışlık olmuş, önemli değildir. Bizi kendisine anlatınız. Teslim olmak herhalde haklarında hayırlı olacaktır. Abdülkadir Bey bu mesajı iletince Edip Bey, Kadri bey, siz süratle gidin, Vasfi Beye haber verin. Başındaki atlıyı(Jandarma bölüğünü) Yozgata göndersin. Kendisi itimat ettiği iki atlı ile kalsın. Ben gelip teslim olacağım der. Bu konuşmalar bile Atatürkün Çapanoğlu kardeşleri muhakeme bile ettirmeden affetmesine en güzel delildir.
Vasfi Bey, Abdülkadir Bey ve Yozgatlı Ahmet, Karatepe çiftliğine doğru giderler. Halit Beyin yanan çiftlik binası yakınına geldiklerinde Edip Bey ve oğlu Şekip Beyde oraya gelirler. Çiftlik binasından az ileride buluşurlar. Vasfi Bey atından iner, Edip Beyde iner. Kucaklaşırlar. Vasfi Bey, Edip Beyin elini öper. Kendilerine teminat verir. Bu sahne Edip Beyin gözlerini yaşartır. Bağların içine gelirler oraya otururlar. Biraz görüştükten sonra hep birlikte Yozgata gelirler. Edip Bey ve diğerleri sabah akşam polis merkezine müracaat ederek görünmeleri tembih edilerek serbest bırakılırlar. Sonraki günlerde Edip Bey, Salih Bey, Şekip Bey aynı yaylıya bindirilip diğer akrabalar ile birlikte Ankaraya götürülürler. Yozgat Hükümet konağından çıkarılırken de büyük izdiham olur. Halktan bazı kimseler ağlayarak büyük bir kalabalık halinde onları uğurlarlar. Ankaraya girişleri de çok heyecanlı olur. Kayaş bahçeleri çok kalabalıktı. Ankara da birçok kimseler Çapanoğulları teslim olmuş geliyorlar diye Kayaşa kadar seyre gelmişlerdi. Bizi herkes birbirine gösteriyordu. Yol ilerledi Ankaraya yaklaştık, kalabalık daha da çoğalmaya başladı. Tam Ankaraya gireceğimiz zaman izdiham öyle bir hale gelmişti ki şose üzerinde halk adeta birbirini tepeliyordu. Yaylıya yaklaşıp bize bakmak istiyorlardı diye anlatırlar. Ankarada ki sıkıntılı yaşamları 5 ay kadar sürer. Atatürk, mecliste yaptığı konuşma da bu aile, memleketimize geçmişte büyük hizmetlerde bulunmuşlar, hataları varsa da hatalarından vazgeçmişler, bu günde devletimize hizmette kusur etmemektedirler diyerek bir yıla kalmadan beyleri affeder. Ancak Edip Bey Kayseri de, Celal bey İstanbulda Salih Beyde Sivasta ikamete mecbur tutulurlar. Avni Doğan Bey, Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası kitabında bu durumu şöyle özetliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Aziziye Halkını tazyik ederek Ankaraya getirtti. Yozgat ayaklanması hakkında geniş bilgi alan Mustafa Kemal, beylere ceza tatbik ettirmedi, kendilerini ayrı ayrı bölgelerde ikamete memur ettiler.
Çapanoğulları, Osmanlı döneminde savaşlarda ordunun, barışta da tüm İstanbulun un ve et ihtiyacını karşılarlardı. III. Selim zamanında İngiliz donanması İstanbula kadar gelmiş boğazlar kuşatma altında olduğundan İstanbulda yiyecek sıkıntısı olmuştu. Bu sırada Süleyman Beyin vezir olan oğlu Mehmet Celalettin paşa cepheye gitmek üzere askerleri ile İstanbula gelmiş bundan pek memnun olan Sultan Selim, Süleyman Beye hem çok kıymetli hem de ibret verici bir vesika olan şu hatt-ı Hümayunu göndermiştir. Sadakatşıarım Süleyman Bey, Mahdumun vezirim Mehmet Celalettin Paşa İstanbula gelip sefere azimet eyledi. Rabbim selamet versin. Maşallah tamam vezir olmuş. Kendini ve askerini pek beğendim. Cümlesini Allah bağışlasın. İnşallah bana ve devletime çok hizmet ederler. Böyle asker hazır eylediğinden hoşnut oldum. Hizmetini ve sadakatini bilirim. Bu defa İstanbulun zahiresi için sana ferman göndermiş idim. Göreyim seni memur olduğun hizmetin icrasına Gayret eyle, İstanbula peyderpey zahire ve koyun göndermeye ziyade gayret edesin. Zira boğazlar kapatıldı ve zahire hususu pek güç oldu, sen her türlü hali bilirsin. Tecrübe sahibi, bilgili ve sadık kulumsun, bu mevzuda ıstırabımı düşünüp hemen elinin eriştiği erzak ve zahireyi İstanbul gönderip ve etrafa ve tehlikelere karşı dikkatli ve basiretli olasın. Zira her taraftan düşmanlarımız başkaldırdı. Rabbim din ve devlet düşmanlarını kahr eylesin. Anadolu da seninle teselli buluyorum. Hüda muvaffak eyleyip mahcup eylemesin. Hemen şu zahire ve koyunlar, keçiler maddesine gayret edesin senden çokça isteğimdir.
Çapanoğlu ailesi, Milli mücadele sırasında da hükümete elinden geldiği kadarı ile yardımcı olmuştur. Birçok savaşlara katılmış emekli muhasebe müdürü Gazi Osman Saydam'ın anlattıklarına göre, İstiklâl harbi sıralarında bir hafta süre ile Çapanoğulları sürülerini cepheye sevk ederek savaşan ordunun et ihtiyacını büyük ölçüde karşılamışlardır. Yine aynı olaya yakın bir şekilde temas eden, emekli şube memuru Şükrü Koçak da yakınlarından birinden duyduğunu şöyle anlatmakta Bir gün sabahın erken saatlerinde sokakta aşık oynarken, bir sığır sürüsü geçiyordu ki, sokağın diğer tarafına akşama kadar geçemedim. Sonradan öğrendiğimize göre bu sürü Çapanoğullarına aitmiş, cepheye sevk ediliyormuş. diye anlattığını duydum.
Atatürk Cumhuriyetin ilanından sonra 15 Ekim 1924 ve 3 Şubat 1934 tarihlerinde olmak üzere Yozgata iki defa teşrif etmiştir. Bu teşriflerinde isyandan dolayı şehir ahalisi adına özür dileyen Akdağlı Bahri beyi sert bir dille susturmuş ve şöyle demiştir. Bırak Bahri. O konuyu kapat. Kapanmış bir yara, deşip te yeniden kanatma. O dönemi kendi içinde izah etmek gerekir.
İşte bir devri anlatan en güzel ve önemli cümle budur.
O dönemi kendi içinde izah etmek gerekir. Ve o ünlü sözü ile Yozgatlılara hitap etmiştir. Yazarlar bu hitapta da bir gönül alma olduğunu yazarlar. ÜNLÜ SÜVARİLERİ HARP MEYDANLARINDA KAHRAMANCA DÖĞÜŞEN, TÜRK YİĞİTLERİNİN HARMAN OLDUĞU DİYAR, BOZOK YAYLASININ KAHRAMAN EVLATLARI VAR OLUN. Nitekim gerek Milli Mücadele esnasında ve gerekse ondan evvelki dönemde vatana ihanet eden Vahdettin ve Damat Ferit başta olmak üzere yurt dışına çıkarılan 150 likler listesinde yine başta Ethem ve kardeşleri olmak üzere 83 adette Çerkez ileri geleni bulunmaktadır. Atatürk eğer Çapanoğullarını da vatan haini olarak görseydi onlar da bu listenin içinde olurlardı. Devletine sadık birer kul olarak hizmet etmiş ve Padişahların her yıl İstanbuldan Kâbeye gönderdikleri örtü ve hediyeleri götüren sürre alaylarına komutanlık yapacak ve devletin en üst kademelerinde görevler alarak Sadrazamlığa, padişahın Yaver-i Ekremliğine kadar yükselecek kadar güvenini kazanmış bu insanlardan bir kısmı Çapanoğlu Büyük Camiinin haziresinde bir kısmı da son görev yaptıkları yerlerde toprağa verilmiştir. Ruhları Aziz, mekânları Cennet olsun. Nur içinde yatsınlar.
Anılar:
Nazım Kafaoğlundan naklen; İnkılâp tarihimizde Yozgat Çapanoğlu isyanı diye yer alan
hadise hakkında bu olayların içinde yaşayan biri olarak Çapanoğlu isyanı denen bu şeyler
hiç şüphe yok ki mevcuttur. Ancak Çapanoğulları isyan etmiş mi, ettirilmiş midir? Burada büyük bir sorun ortaya çıkıyor. Bana göre, Yozgatlı olarak topyekûn Yozgat isyanı diye zihnimizde yer alan soruya benim vereceğim tek cevap; Hayır.
Bu mazuratımı Milli Mücadele savaşının sonunda terhis edilen Yozgatlılara verilen terhis vesi-
kaları da kanaatimi teyit etmektedir. Bu vesikalar şöyle başlar: Ordunun mevcudiyet göstermediği bir devirde ruhu milletten doğan kitleye katılarak iman-ı millinin
tahakkukuna kadar üstün fedakarlık ederek çalışmıştır. Hizmeti şayan-ı takdirdir vesika
bu sözlerle biter.
Ziya Saffet Acundan naklen; (Prof. Hakkı Acunun babası) .Çapanoğlu olaylarının üzerinden 2025 sene geçmişti, Yozgatın ileri gelenleri Çapanoğlu Muhlis beyin evinde bayramlaşmak için toplanmışlardı. Bende bir genç olarak onlara hizmet ediyordum. İyi ve güzel sohbetler yapılırken konu Çapanoğlu olaylarına gelince Muhlis Bey, bu olayların üzerinden uzunca bir zaman geçtiğini, tekrar yaraların açılmaması gerektiğini, o zaman günahı olanların da öbür dünyada hesabını vermesini dileyip o sırada mecliste bulunan müftü Mehmet Hulusi efendiye dönüp, onu da adeta suçlayarak Müftü bey de orada hesabını versin demişti.
Muhlis bey oğlu Muammer Çapanoğlundan naklen; (Abdülkadir Çapanoğlunun babası). Pederim, Cennetmekân Muhlis beye Hindistandaki Çapanoğullarından bir mektup gelmişti. Fakat pederim, Milli Emniyetin bir denemesi olabilir diyerek mektuba cevap vermedi.(Mektup o sıralarda II. Abdülhamitin torunu Abdülkerim efendi ile birlikte Asya da bulunan Mehmet Muhsin Çapanoğlundan gelmiş). Çapanoğlu Muhsin Bey, Osmanlı devleti tarafından mimarlık tahsili için Fransaya gönderilir. Yozgat olayları sırasında bursu kesilir. Kendi imkânları ile iş bulur tahsilini inşaat mühendisi ve gazeteci olarak tamamlayıp yurda dönerse de ortamı uygun bulamadığından tekrar Fransaya döner. Orada Osmanlı hanedanından Abidin Efendi ile tanışıp politikaya atılır. Japonların Abid Efendiyi daveti nedeni ile gittiği Japonyada Muhammet Abdülhak Kurbanali ismindeki Başkurt ile tanışıp Türkiyeden getirttiği makineler ile matbaa kurar(1927). Bu matbaa sayesinde Türkçe ve Tatarca yüzlerce dini ve edebi kitap basarlar. Japonya, Çin ve Mançuryada Şehzade Abid ve Şehzade Abdülkerim Efendiler ile yaptığı siyasi çalışmalar ve Fransız La Mond ve Akşam gazeteleri muhabiri olarak yaptığı gözlemleri ve yaşamı ayrı bir roman konusu olacak kadar maceralar ile doludur.(Bknz.Meydan Larous Abdülkerim Efendi)
Abdülkadir Çapanoğlu anlatısı; 19591962 yıllarında babam Muammer Çapanoğlunun memuriyeti dolayısıyla Amasyada bulunuyorduk. O sıralarda bir Alevi dedesi olan Piroğlu Halil Bey (lise mezunu yelekli takım elbise ve fötr şapka giyen kültürlü bir bey idi) bir akşam bizi evlerine yemeğe davet ettiler. Yemek esnasında cebinden eski Türkçe ile yani arap harfleri ile yazılmış bir yazı çıkararak babama yüksek sesle okumasını rica etti. Bu Çapanoğlu Celal beyin, Halil beyin babası Piroğlu İbrahim efendiye yazdığı ve Çapanoğlu başkaldırısına katılmasını isteyen ve hatta emreden bir mektup idi. Babam bu mektubu okuduktan sonra Halil bey büyük bir itina ile mektubu katladı ve çocuklarından birine vererek yerine kaldırılmasını istedi. Sonra babama dönerek, biz her zaman Çapanoğullarının yanında olduk, her zamanda oluruz demişti
CELAL BEYİN PİROĞLU İBRAHİM EFENDİYE YAZDIĞI MEKTUP
Mecidözünün Kalecik köyü eşrafından Piroğlu İbrahim Efendiye,Mecidözü kazası eşrafından aldığım ihbarnamede aleyhimize asker toplamakta olduğunuz ve ahaliden cebir ile paralar aldığınıza,askerinizi irkap etmek üzere birçok hayvanlar müsadere ettiğinize bizce kanaat-i kamile hasıl olmuştur.Sizi bu hareketinizden dolayı idama mahkum ettim.Sizin için başkaca felah yoktur.İlla ahaliden aldığınız paraları iade ederek askerinizle birlikte Zilede bize iltihak etmektir.Yoksa sizi evlad ve iyalinizi imha ve servetlerinizi yağma edeceğimize şüphe etmeyiniz.İnşallah ankaribizzeman hazır olunuz,tedbirinizde noksan davranmayınız. Halife ordusu kumandanı Celal
Leyla Ceritden naklen; (İdam edilen Hüsnü Efendinin kardeşi olan Ceritzade Şükrü Efendinin eşi, idam edilen Ceritzade Hüsnü Efendinin yengesi, Abdülkadir Çapanoğlunun anneannesi) Ceritzade Hüsnü Efendinin hikâyesi şöyle; Hüsnü Efendi Yozgatın eski belediye reislerindendi. Çerkez Ethem önce Yozgatı muhasara etti ve çevreye kurdurduğu topları ateşleyip bir kısım yerleri yıktı, yangınlar çıktı. Daha sonra Yozgata girdi ve yakaladığı Çapanoğulları ile onlara destek verenleri muhakeme etmeden asmaya başladı. O zamanki Ankara valisi Yahya Galip Bey, Ankarada olan biteni ve Çerkez Ethemin askerleri ile Yozgata doğru yola çıkacağını Çapanoğullarına haber vermiş. Bu Galip Bey, Padişah Abdülhamit zamanında Tokata sürgün gitmiş. O sırada Celal Bey de orada mutasarrıf. Ona bir sürgün gibi değilde bir dost gibi davranmış. Galip bey de bu aileye duyduğu minnet hisleri ile bizzat Yozgata gelerek haber vermiş.(*bu olay Genel Kurmay Harp Tarihi Dairesi, Türk İstiklal harbi iç ayaklanmalar 1964 sahife 97 de görülebilir). Olaydan haberi olunca Çerkez Ethem, Galip beyi de asmak için Ankaradan talep ettiyse de Mustafa Kemal paşa, engel olur. Bu haber üzerine Celal Bey ve kardeşleri Yozgatı terk edip Uzunyaylaya (Kayseri Pınarbaşı) gittiler. Çerkez Ethem Yozgata geldiğinde bunları bulamadı. Hüsnü efendi bu tarihlerde yeni evlenmişti, genç karısını evde bırakıp gitmek istemiyor. Kaçmakla kaçmamak arasında bocalıyor birkaç defa ata biniyor tekrar iniyor, bu süre içinde de Yozgat tamamen muhasara edildi. Biz evlerimizde mahsur kaldık. Ziraat Bankasından alınan 50 bin lira karşılığında imzalanıp bankaya bırakılan senedin altında Hüsnü Efendinin de imzası olduğundan Çerkez Ethem onunda yakalanıp idam edilmesini istiyor. Çerkez Ethemin kumandanlarından Parti Pehlivan isimli biri Hüsnü Efendinin konağını basıyor. Hem onu hem de para kasasının yerini bulmaya çalışıyor. Bulamayınca kardeşi Şükrü Efendiyi hapsediyor. Annesi Çerkez Gül Hanıma da isteklerini yerine getirmezse Şükrü efendiyi asacağını söylüyor ve adamlarına konağı yakmaları için emir veriyor. Çaresiz kalan Hüsnü Efendinin analığı Çerkez Gül Hanım, öz oğlu Şükrü Efendi (Hüsnü Efendi ile baba bir anne ayrı kardeş) asılmasın ve konak elden gitmesin diye saklandığı yeri Çerkezce Parti Pehlivana söylüyor. Onlarda hem Hüsnü efendiyi yakalayıp asıyor, hem kasayı boşaltıyor hem de konağı yakıp, yağmalayıp gidiyorlar. Hüsnü ve Şükrü efendilerin babası Nurettin efendinin üç hanımı varmış bu Çerkez kızı olan kayınvalidem Gül hanımı üçüncü eş olarak almış. Gül hanım gelin geldiğinde daha çocuk yaşta imiş ve hiç Türkçe bilmezmiş. Nurettin Efendi de Gül Hanımla evlendikten dört yıl sonra vefat etmiş. Gül Hanım da 1958 yılında 82 yaşında iken vefat etti.
Aslan Nurdoğdu (gazeteci-yazar) anlatısı: Naçizane ben de bu olaya duyduklarımla şahitlik etmek istiyorum. Yıl 19661967 yılları ben de 1415 yaşındayım. Şu anki müzenin karşısında Numanoğlu apartmanı. Bina 2 katlı bir Rum evi. Babam o evi aldı. Mutafoğlundaki eski evimizden bu Rum evine taşındık. Komşumuz (Şu anki Akyol apartmanının olduğu yerde) Abdi ağaların Mahmut Beyin eşi Nedime Akyol diye Osmanlı terbiyesi almış 80 yaşlarında güngörmüş bir hanımefendi.. Çerkez Etemin Yozgatta yaptıkları ile ilgili çok şey anlatırdı. Derdi ki Çocuklar Mehmet Hulusi Kurucu Meclise üye olmak için çok dalavere yaptı. Atatürke gitti, Çapanoğlu 10.000 atlı ile Ankarayı basacak dedi. Çapanlara da dedi ki: Ankaraya gitmeyin Atatürk sizi kesecek... Yozgatlının deyimi ile tavşana kaç, tazıya tut diye iki tarafı da hasım edecek lafları çıkardı. Aynı ifadeyi Belediye Başkanı Salim Beyden Nalbant Şemiden ve götü eğri Ahmet Ağadan da duymuştum. Genel kanaat, Çapanoğullarının isyancı olmadığı bilakis baskına uğradıklarıdır. Bunda da Mehmet Hulusi efendinin payının bulunduğu rivayeti yaygındır. Mehmet Hulusi Efendi ayrıca Kurucu Meclise girmiş ama 1 yıl sonra azledilmiştir. Sonuç olarak; tarihteki Çapanoğulları olaylarıyla ilgili olarak bilimsel bir sempozyum yapılmalı. Genel Kurmayın tüm belgeleri tarihçilerle incelenip bu ailenin uğradığı haksızlık kamuoyuna açıklanmalıdır. Abdülkadir Beyi bu çalışmasından dolayı kutluyorum.
Uzm. Dr.Edip Bilgin Çapanoğlu anlatısı: Padişah Üçüncü Selim in kurmak istediği ilk düzenli askeri birlik olan Nizamı Cediti Osmanlı imparatorluğunda ilk hazırlayanlar Çapanoğullarıdır. Çapanoğulları hazırladıkları bu düzenli birlikler ile batıya yapılan bir sefer sırasında İstanbula geldiklerinde, padişah için yapılan resmigeçide katılırlar. Bu düzenli birlikler III. Selimin çok hoşuna gider ve dedemiz Süleyman beyi huzuruna çağırtır. Askerlerinin önünde yürüyen Çapanoğlu, huzura kaftanla değil yol kıyafeti ile girmek zorunda kalır. Huzura yol kıyafeti ile geldiği için bağışlanmasını, Padişaha ve Devlete hizmet için var oldukları mealindeki sözleri padişahın çok hoşuna gider ve kendisine vezir muamelesi yapılarak hilat giydirilir ve Rusyadan kendine hediye edilen kürkü Çapanoğlu Süleyman beye hediye eder. Bu kürkün üzerinde düğme yerine iki adet elmaslarla işlenmiş çiçek varmış. Bu düğmelerden bir tanesi bizim aileye kadar geldi. Gümüş zemin üzerinde yapraklı bir çiçek. Yaprakları elmaslarla bezenmişti, çiçek kısmının ortasında bir büyük elmas etrafında papatya gibi elmas taşlar vardı. Bunun etrafında yine buna benzer, ortada bir taş etrafında yine taşlar. Böyle kaç tane idi unuttum. Geceleri ışıkta pırıl, pırıl olurdu. Bizim aile, yani babam Hadi Çapanoğlu, Amcam Azmi Çapanoğlu ve ayrıca ikisi üniversite de olmak üzere okuyan dört çocuklu bir aile. Babam Hadi Bey öğretmendi, amcam Azmi bey ticaretle uğraşıyordu.1960 ihtilalından sonra krediler kesilince ekonomik olarak çok sıkıntıya düştük. Tarlalarımızı yok pahasına sattık yine yetmedi. Yukarda bahsettiğim elmas iğneyi satmak zorunda kaldık. Ben İstanbulda Tıbbiyede öğrenci idim. İğneyi önce Topkapı Müze müdürüne götürdük müze satın alırsa hiç olmazsa müzede sergilenir diye düşünmüştük. Müze Müdürü Soyadını Şehsuvaroğlu gibi hatırlıyorum iğneyi görür görmez hangi devrin eseri olduğunu bildi ve bunu müzeye kazandırmak istediğini ancak alımları durdurduklarını söyledi. Bize bunu piyasada satarsak, tahmin edemeyeceğimiz kadar düşük bir fiyata almak isteyeceklerini söyledi. Yurt dışında kıymetinin çok daha iyi anlaşılacağını ve çok daha iyi para edeceğini söyledi. Böyle bir imkânımız olmadığından iğneyi hemşerimiz olan bir tüccarla Kapalıçarşıya götürdük ve ilk gittiğimiz kuyumcu, Topkapı müze müdürünün söylediği değerin çok çok altında bir fiyat verdi. Ona vermeyip başka birine gittik, meğer böyle kıymetli işlerde aralarında haberleşirlermiş. İkinci gittiğimiz yer daha öncekinden de düşük bir fiyat verdi, ona da satmadık. Üçüncü gittiğimiz yer ise daha düşük bir fiyat verdi ve her gittiğimiz yerde fiyatın sürekli düşeceğini söyledi ve içimiz sızlayarak iğneyi gittiğimiz üçüncü mücevherciye sattık ve Kapalıçarşıdan buruk bir biçimde ayrıldık. O sattığımız aile yadigârı aklıma geldikçe hala içim sızlar ve çok üzülürüm. Çok şükür ailemizin yaşayan fertleri hem çok iyi mevkilere geldiler hem de çok iyi ekonomik durumlara kavuştular.
O yıllarda o sıkıntılara düşülmeseydi bugün bu elmas düğmeleri ya Topkapı müzesine ya da geçen yıl gidip gezdiğimiz Yozgat müzesine seve, seve bağışlar gelecek nesillere bir aile yadigârı olarak bırakırdık, çok yazık oldu. Maddi değerinden çok manevi değeri vardı.
ABDÜLKADİR ÇAPANOĞLU
capanoglukadir@yahoo.com.tr
Kaynakça:
Prof. Ahmet Yaşar Ocak; Milli Mücadelede Çapanoğlu İsyanı
Prof. Hakkı Acun(Çapanoğlu); Çapanoğulları ve eserleri
Dr. Ali Şâkir Ergin: Çapanoğlu hadisesi ve Abdülkadir Beyin hatıraları
Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Çapanoğulları
Prof.Dr. Faruk Sümer; Oğuzlar Türkmenler
Süleyman Duygu; Yozgat Tarihi ve Çapanoğulları
Prof. Özcan Mert; XVIII ve XIX yüzyıllarda Çapanoğulları
Hasan İzzettin Dinamo; Kutsal İsyan
Sabahattin selek; Anadolu ihtilalı
Türk Tarih Kurumu; Belleten Cilt XXXVII No:150 Nisan 1974
Ahmet Efe; Çerkez Ethem
Azmi Çapanoğlu; Tarihsel, Hukuksal, Siyasal Yönden Milli Mücadele
Avni Doğan; Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası
Orhan Sakin; Tarihten günümüze Bozok Sancağı ve Yozgat
Abbas Sayar; Yozgat var Yozgatlı yok
Yozgat Belediye Başkanlığı yayını; Atatürk ve Yozgat
TBMM zabıtları
Kılıç Alinin anıları
Muhtelif dokümanlar.
Bu yazı Yozgat gazetesinin 16 Kasım 2010 tarihli nüshasında yayımlanmış ve zaman içinde genişletilmiştir.
Gizlenerek yaşamaktan bıkan ve Atatürk tarafından Ankaraya çağrıldığını öğrenen Edip Bey, damatları Abdülkadir Sönmez Bey vasıtasıyla jandarma bölük komutanı Vasfi Beye haber gönderir. Bundan sonrasını Abdülkadir Beyin anılarından okuyalım; Vasfi Bey, Abdülkadir Beye şöyle söyler yanınıza atlı almaya (yardımcı kişiler) hacet yoktur. Siz ata binin, yalnız gidin. Şayet orada ise (Karatepede) benimde hürmet ve selamımı söylersiniz. Müsterih olsunlar, kendisi ve oğlunun hayatları korunacaktır. Aman dilemeye gelsinler. Arada şu fenalık kalksın. Hükümetin meşgul olacak zamanı değildir. Binaenaleyh, mademki bir yanlışlık olmuş, önemli değildir. Bizi kendisine anlatınız. Teslim olmak herhalde haklarında hayırlı olacaktır. Abdülkadir Bey bu mesajı iletince Edip Bey, Kadri bey, siz süratle gidin, Vasfi Beye haber verin. Başındaki atlıyı(Jandarma bölüğünü) Yozgata göndersin. Kendisi itimat ettiği iki atlı ile kalsın. Ben gelip teslim olacağım der. Bu konuşmalar bile Atatürkün Çapanoğlu kardeşleri muhakeme bile ettirmeden affetmesine en güzel delildir.
Vasfi Bey, Abdülkadir Bey ve Yozgatlı Ahmet, Karatepe çiftliğine doğru giderler. Halit Beyin yanan çiftlik binası yakınına geldiklerinde Edip Bey ve oğlu Şekip Beyde oraya gelirler. Çiftlik binasından az ileride buluşurlar. Vasfi Bey atından iner, Edip Beyde iner. Kucaklaşırlar. Vasfi Bey, Edip Beyin elini öper. Kendilerine teminat verir. Bu sahne Edip Beyin gözlerini yaşartır. Bağların içine gelirler oraya otururlar. Biraz görüştükten sonra hep birlikte Yozgata gelirler. Edip Bey ve diğerleri sabah akşam polis merkezine müracaat ederek görünmeleri tembih edilerek serbest bırakılırlar. Sonraki günlerde Edip Bey, Salih Bey, Şekip Bey aynı yaylıya bindirilip diğer akrabalar ile birlikte Ankaraya götürülürler. Yozgat Hükümet konağından çıkarılırken de büyük izdiham olur. Halktan bazı kimseler ağlayarak büyük bir kalabalık halinde onları uğurlarlar. Ankaraya girişleri de çok heyecanlı olur. Kayaş bahçeleri çok kalabalıktı. Ankara da birçok kimseler Çapanoğulları teslim olmuş geliyorlar diye Kayaşa kadar seyre gelmişlerdi. Bizi herkes birbirine gösteriyordu. Yol ilerledi Ankaraya yaklaştık, kalabalık daha da çoğalmaya başladı. Tam Ankaraya gireceğimiz zaman izdiham öyle bir hale gelmişti ki şose üzerinde halk adeta birbirini tepeliyordu. Yaylıya yaklaşıp bize bakmak istiyorlardı diye anlatırlar. Ankarada ki sıkıntılı yaşamları 5 ay kadar sürer. Atatürk, mecliste yaptığı konuşma da bu aile, memleketimize geçmişte büyük hizmetlerde bulunmuşlar, hataları varsa da hatalarından vazgeçmişler, bu günde devletimize hizmette kusur etmemektedirler diyerek bir yıla kalmadan beyleri affeder. Ancak Edip Bey Kayseri de, Celal bey İstanbulda Salih Beyde Sivasta ikamete mecbur tutulurlar. Avni Doğan Bey, Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası kitabında bu durumu şöyle özetliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Aziziye Halkını tazyik ederek Ankaraya getirtti. Yozgat ayaklanması hakkında geniş bilgi alan Mustafa Kemal, beylere ceza tatbik ettirmedi, kendilerini ayrı ayrı bölgelerde ikamete memur ettiler.
Çapanoğulları, Osmanlı döneminde savaşlarda ordunun, barışta da tüm İstanbulun un ve et ihtiyacını karşılarlardı. III. Selim zamanında İngiliz donanması İstanbula kadar gelmiş boğazlar kuşatma altında olduğundan İstanbulda yiyecek sıkıntısı olmuştu. Bu sırada Süleyman Beyin vezir olan oğlu Mehmet Celalettin paşa cepheye gitmek üzere askerleri ile İstanbula gelmiş bundan pek memnun olan Sultan Selim, Süleyman Beye hem çok kıymetli hem de ibret verici bir vesika olan şu hatt-ı Hümayunu göndermiştir. Sadakatşıarım Süleyman Bey, Mahdumun vezirim Mehmet Celalettin Paşa İstanbula gelip sefere azimet eyledi. Rabbim selamet versin. Maşallah tamam vezir olmuş. Kendini ve askerini pek beğendim. Cümlesini Allah bağışlasın. İnşallah bana ve devletime çok hizmet ederler. Böyle asker hazır eylediğinden hoşnut oldum. Hizmetini ve sadakatini bilirim. Bu defa İstanbulun zahiresi için sana ferman göndermiş idim. Göreyim seni memur olduğun hizmetin icrasına Gayret eyle, İstanbula peyderpey zahire ve koyun göndermeye ziyade gayret edesin. Zira boğazlar kapatıldı ve zahire hususu pek güç oldu, sen her türlü hali bilirsin. Tecrübe sahibi, bilgili ve sadık kulumsun, bu mevzuda ıstırabımı düşünüp hemen elinin eriştiği erzak ve zahireyi İstanbul gönderip ve etrafa ve tehlikelere karşı dikkatli ve basiretli olasın. Zira her taraftan düşmanlarımız başkaldırdı. Rabbim din ve devlet düşmanlarını kahr eylesin. Anadolu da seninle teselli buluyorum. Hüda muvaffak eyleyip mahcup eylemesin. Hemen şu zahire ve koyunlar, keçiler maddesine gayret edesin senden çokça isteğimdir.
Çapanoğlu ailesi, Milli mücadele sırasında da hükümete elinden geldiği kadarı ile yardımcı olmuştur. Birçok savaşlara katılmış emekli muhasebe müdürü Gazi Osman Saydam'ın anlattıklarına göre, İstiklâl harbi sıralarında bir hafta süre ile Çapanoğulları sürülerini cepheye sevk ederek savaşan ordunun et ihtiyacını büyük ölçüde karşılamışlardır. Yine aynı olaya yakın bir şekilde temas eden, emekli şube memuru Şükrü Koçak da yakınlarından birinden duyduğunu şöyle anlatmakta Bir gün sabahın erken saatlerinde sokakta aşık oynarken, bir sığır sürüsü geçiyordu ki, sokağın diğer tarafına akşama kadar geçemedim. Sonradan öğrendiğimize göre bu sürü Çapanoğullarına aitmiş, cepheye sevk ediliyormuş. diye anlattığını duydum.
Atatürk Cumhuriyetin ilanından sonra 15 Ekim 1924 ve 3 Şubat 1934 tarihlerinde olmak üzere Yozgata iki defa teşrif etmiştir. Bu teşriflerinde isyandan dolayı şehir ahalisi adına özür dileyen Akdağlı Bahri beyi sert bir dille susturmuş ve şöyle demiştir. Bırak Bahri. O konuyu kapat. Kapanmış bir yara, deşip te yeniden kanatma. O dönemi kendi içinde izah etmek gerekir.
İşte bir devri anlatan en güzel ve önemli cümle budur.
O dönemi kendi içinde izah etmek gerekir. Ve o ünlü sözü ile Yozgatlılara hitap etmiştir. Yazarlar bu hitapta da bir gönül alma olduğunu yazarlar. ÜNLÜ SÜVARİLERİ HARP MEYDANLARINDA KAHRAMANCA DÖĞÜŞEN, TÜRK YİĞİTLERİNİN HARMAN OLDUĞU DİYAR, BOZOK YAYLASININ KAHRAMAN EVLATLARI VAR OLUN. Nitekim gerek Milli Mücadele esnasında ve gerekse ondan evvelki dönemde vatana ihanet eden Vahdettin ve Damat Ferit başta olmak üzere yurt dışına çıkarılan 150 likler listesinde yine başta Ethem ve kardeşleri olmak üzere 83 adette Çerkez ileri geleni bulunmaktadır. Atatürk eğer Çapanoğullarını da vatan haini olarak görseydi onlar da bu listenin içinde olurlardı. Devletine sadık birer kul olarak hizmet etmiş ve Padişahların her yıl İstanbuldan Kâbeye gönderdikleri örtü ve hediyeleri götüren sürre alaylarına komutanlık yapacak ve devletin en üst kademelerinde görevler alarak Sadrazamlığa, padişahın Yaver-i Ekremliğine kadar yükselecek kadar güvenini kazanmış bu insanlardan bir kısmı Çapanoğlu Büyük Camiinin haziresinde bir kısmı da son görev yaptıkları yerlerde toprağa verilmiştir. Ruhları Aziz, mekânları Cennet olsun. Nur içinde yatsınlar.
Anılar:
Nazım Kafaoğlundan naklen; İnkılâp tarihimizde Yozgat Çapanoğlu isyanı diye yer alan
hadise hakkında bu olayların içinde yaşayan biri olarak Çapanoğlu isyanı denen bu şeyler
hiç şüphe yok ki mevcuttur. Ancak Çapanoğulları isyan etmiş mi, ettirilmiş midir? Burada büyük bir sorun ortaya çıkıyor. Bana göre, Yozgatlı olarak topyekûn Yozgat isyanı diye zihnimizde yer alan soruya benim vereceğim tek cevap; Hayır.
Bu mazuratımı Milli Mücadele savaşının sonunda terhis edilen Yozgatlılara verilen terhis vesi-
kaları da kanaatimi teyit etmektedir. Bu vesikalar şöyle başlar: Ordunun mevcudiyet göstermediği bir devirde ruhu milletten doğan kitleye katılarak iman-ı millinin
tahakkukuna kadar üstün fedakarlık ederek çalışmıştır. Hizmeti şayan-ı takdirdir vesika
bu sözlerle biter.
Ziya Saffet Acundan naklen; (Prof. Hakkı Acunun babası) .Çapanoğlu olaylarının üzerinden 2025 sene geçmişti, Yozgatın ileri gelenleri Çapanoğlu Muhlis beyin evinde bayramlaşmak için toplanmışlardı. Bende bir genç olarak onlara hizmet ediyordum. İyi ve güzel sohbetler yapılırken konu Çapanoğlu olaylarına gelince Muhlis Bey, bu olayların üzerinden uzunca bir zaman geçtiğini, tekrar yaraların açılmaması gerektiğini, o zaman günahı olanların da öbür dünyada hesabını vermesini dileyip o sırada mecliste bulunan müftü Mehmet Hulusi efendiye dönüp, onu da adeta suçlayarak Müftü bey de orada hesabını versin demişti.
Muhlis bey oğlu Muammer Çapanoğlundan naklen; (Abdülkadir Çapanoğlunun babası). Pederim, Cennetmekân Muhlis beye Hindistandaki Çapanoğullarından bir mektup gelmişti. Fakat pederim, Milli Emniyetin bir denemesi olabilir diyerek mektuba cevap vermedi.(Mektup o sıralarda II. Abdülhamitin torunu Abdülkerim efendi ile birlikte Asya da bulunan Mehmet Muhsin Çapanoğlundan gelmiş). Çapanoğlu Muhsin Bey, Osmanlı devleti tarafından mimarlık tahsili için Fransaya gönderilir. Yozgat olayları sırasında bursu kesilir. Kendi imkânları ile iş bulur tahsilini inşaat mühendisi ve gazeteci olarak tamamlayıp yurda dönerse de ortamı uygun bulamadığından tekrar Fransaya döner. Orada Osmanlı hanedanından Abidin Efendi ile tanışıp politikaya atılır. Japonların Abid Efendiyi daveti nedeni ile gittiği Japonyada Muhammet Abdülhak Kurbanali ismindeki Başkurt ile tanışıp Türkiyeden getirttiği makineler ile matbaa kurar(1927). Bu matbaa sayesinde Türkçe ve Tatarca yüzlerce dini ve edebi kitap basarlar. Japonya, Çin ve Mançuryada Şehzade Abid ve Şehzade Abdülkerim Efendiler ile yaptığı siyasi çalışmalar ve Fransız La Mond ve Akşam gazeteleri muhabiri olarak yaptığı gözlemleri ve yaşamı ayrı bir roman konusu olacak kadar maceralar ile doludur.(Bknz.Meydan Larous Abdülkerim Efendi)
Abdülkadir Çapanoğlu anlatısı; 19591962 yıllarında babam Muammer Çapanoğlunun memuriyeti dolayısıyla Amasyada bulunuyorduk. O sıralarda bir Alevi dedesi olan Piroğlu Halil Bey (lise mezunu yelekli takım elbise ve fötr şapka giyen kültürlü bir bey idi) bir akşam bizi evlerine yemeğe davet ettiler. Yemek esnasında cebinden eski Türkçe ile yani arap harfleri ile yazılmış bir yazı çıkararak babama yüksek sesle okumasını rica etti. Bu Çapanoğlu Celal beyin, Halil beyin babası Piroğlu İbrahim efendiye yazdığı ve Çapanoğlu başkaldırısına katılmasını isteyen ve hatta emreden bir mektup idi. Babam bu mektubu okuduktan sonra Halil bey büyük bir itina ile mektubu katladı ve çocuklarından birine vererek yerine kaldırılmasını istedi. Sonra babama dönerek, biz her zaman Çapanoğullarının yanında olduk, her zamanda oluruz demişti
CELAL BEYİN PİROĞLU İBRAHİM EFENDİYE YAZDIĞI MEKTUP
Mecidözünün Kalecik köyü eşrafından Piroğlu İbrahim Efendiye,Mecidözü kazası eşrafından aldığım ihbarnamede aleyhimize asker toplamakta olduğunuz ve ahaliden cebir ile paralar aldığınıza,askerinizi irkap etmek üzere birçok hayvanlar müsadere ettiğinize bizce kanaat-i kamile hasıl olmuştur.Sizi bu hareketinizden dolayı idama mahkum ettim.Sizin için başkaca felah yoktur.İlla ahaliden aldığınız paraları iade ederek askerinizle birlikte Zilede bize iltihak etmektir.Yoksa sizi evlad ve iyalinizi imha ve servetlerinizi yağma edeceğimize şüphe etmeyiniz.İnşallah ankaribizzeman hazır olunuz,tedbirinizde noksan davranmayınız. Halife ordusu kumandanı Celal
Leyla Ceritden naklen; (İdam edilen Hüsnü Efendinin kardeşi olan Ceritzade Şükrü Efendinin eşi, idam edilen Ceritzade Hüsnü Efendinin yengesi, Abdülkadir Çapanoğlunun anneannesi) Ceritzade Hüsnü Efendinin hikâyesi şöyle; Hüsnü Efendi Yozgatın eski belediye reislerindendi. Çerkez Ethem önce Yozgatı muhasara etti ve çevreye kurdurduğu topları ateşleyip bir kısım yerleri yıktı, yangınlar çıktı. Daha sonra Yozgata girdi ve yakaladığı Çapanoğulları ile onlara destek verenleri muhakeme etmeden asmaya başladı. O zamanki Ankara valisi Yahya Galip Bey, Ankarada olan biteni ve Çerkez Ethemin askerleri ile Yozgata doğru yola çıkacağını Çapanoğullarına haber vermiş. Bu Galip Bey, Padişah Abdülhamit zamanında Tokata sürgün gitmiş. O sırada Celal Bey de orada mutasarrıf. Ona bir sürgün gibi değilde bir dost gibi davranmış. Galip bey de bu aileye duyduğu minnet hisleri ile bizzat Yozgata gelerek haber vermiş.(*bu olay Genel Kurmay Harp Tarihi Dairesi, Türk İstiklal harbi iç ayaklanmalar 1964 sahife 97 de görülebilir). Olaydan haberi olunca Çerkez Ethem, Galip beyi de asmak için Ankaradan talep ettiyse de Mustafa Kemal paşa, engel olur. Bu haber üzerine Celal Bey ve kardeşleri Yozgatı terk edip Uzunyaylaya (Kayseri Pınarbaşı) gittiler. Çerkez Ethem Yozgata geldiğinde bunları bulamadı. Hüsnü efendi bu tarihlerde yeni evlenmişti, genç karısını evde bırakıp gitmek istemiyor. Kaçmakla kaçmamak arasında bocalıyor birkaç defa ata biniyor tekrar iniyor, bu süre içinde de Yozgat tamamen muhasara edildi. Biz evlerimizde mahsur kaldık. Ziraat Bankasından alınan 50 bin lira karşılığında imzalanıp bankaya bırakılan senedin altında Hüsnü Efendinin de imzası olduğundan Çerkez Ethem onunda yakalanıp idam edilmesini istiyor. Çerkez Ethemin kumandanlarından Parti Pehlivan isimli biri Hüsnü Efendinin konağını basıyor. Hem onu hem de para kasasının yerini bulmaya çalışıyor. Bulamayınca kardeşi Şükrü Efendiyi hapsediyor. Annesi Çerkez Gül Hanıma da isteklerini yerine getirmezse Şükrü efendiyi asacağını söylüyor ve adamlarına konağı yakmaları için emir veriyor. Çaresiz kalan Hüsnü Efendinin analığı Çerkez Gül Hanım, öz oğlu Şükrü Efendi (Hüsnü Efendi ile baba bir anne ayrı kardeş) asılmasın ve konak elden gitmesin diye saklandığı yeri Çerkezce Parti Pehlivana söylüyor. Onlarda hem Hüsnü efendiyi yakalayıp asıyor, hem kasayı boşaltıyor hem de konağı yakıp, yağmalayıp gidiyorlar. Hüsnü ve Şükrü efendilerin babası Nurettin efendinin üç hanımı varmış bu Çerkez kızı olan kayınvalidem Gül hanımı üçüncü eş olarak almış. Gül hanım gelin geldiğinde daha çocuk yaşta imiş ve hiç Türkçe bilmezmiş. Nurettin Efendi de Gül Hanımla evlendikten dört yıl sonra vefat etmiş. Gül Hanım da 1958 yılında 82 yaşında iken vefat etti.
Aslan Nurdoğdu (gazeteci-yazar) anlatısı: Naçizane ben de bu olaya duyduklarımla şahitlik etmek istiyorum. Yıl 19661967 yılları ben de 1415 yaşındayım. Şu anki müzenin karşısında Numanoğlu apartmanı. Bina 2 katlı bir Rum evi. Babam o evi aldı. Mutafoğlundaki eski evimizden bu Rum evine taşındık. Komşumuz (Şu anki Akyol apartmanının olduğu yerde) Abdi ağaların Mahmut Beyin eşi Nedime Akyol diye Osmanlı terbiyesi almış 80 yaşlarında güngörmüş bir hanımefendi.. Çerkez Etemin Yozgatta yaptıkları ile ilgili çok şey anlatırdı. Derdi ki Çocuklar Mehmet Hulusi Kurucu Meclise üye olmak için çok dalavere yaptı. Atatürke gitti, Çapanoğlu 10.000 atlı ile Ankarayı basacak dedi. Çapanlara da dedi ki: Ankaraya gitmeyin Atatürk sizi kesecek... Yozgatlının deyimi ile tavşana kaç, tazıya tut diye iki tarafı da hasım edecek lafları çıkardı. Aynı ifadeyi Belediye Başkanı Salim Beyden Nalbant Şemiden ve götü eğri Ahmet Ağadan da duymuştum. Genel kanaat, Çapanoğullarının isyancı olmadığı bilakis baskına uğradıklarıdır. Bunda da Mehmet Hulusi efendinin payının bulunduğu rivayeti yaygındır. Mehmet Hulusi Efendi ayrıca Kurucu Meclise girmiş ama 1 yıl sonra azledilmiştir. Sonuç olarak; tarihteki Çapanoğulları olaylarıyla ilgili olarak bilimsel bir sempozyum yapılmalı. Genel Kurmayın tüm belgeleri tarihçilerle incelenip bu ailenin uğradığı haksızlık kamuoyuna açıklanmalıdır. Abdülkadir Beyi bu çalışmasından dolayı kutluyorum.
Uzm. Dr.Edip Bilgin Çapanoğlu anlatısı: Padişah Üçüncü Selim in kurmak istediği ilk düzenli askeri birlik olan Nizamı Cediti Osmanlı imparatorluğunda ilk hazırlayanlar Çapanoğullarıdır. Çapanoğulları hazırladıkları bu düzenli birlikler ile batıya yapılan bir sefer sırasında İstanbula geldiklerinde, padişah için yapılan resmigeçide katılırlar. Bu düzenli birlikler III. Selimin çok hoşuna gider ve dedemiz Süleyman beyi huzuruna çağırtır. Askerlerinin önünde yürüyen Çapanoğlu, huzura kaftanla değil yol kıyafeti ile girmek zorunda kalır. Huzura yol kıyafeti ile geldiği için bağışlanmasını, Padişaha ve Devlete hizmet için var oldukları mealindeki sözleri padişahın çok hoşuna gider ve kendisine vezir muamelesi yapılarak hilat giydirilir ve Rusyadan kendine hediye edilen kürkü Çapanoğlu Süleyman beye hediye eder. Bu kürkün üzerinde düğme yerine iki adet elmaslarla işlenmiş çiçek varmış. Bu düğmelerden bir tanesi bizim aileye kadar geldi. Gümüş zemin üzerinde yapraklı bir çiçek. Yaprakları elmaslarla bezenmişti, çiçek kısmının ortasında bir büyük elmas etrafında papatya gibi elmas taşlar vardı. Bunun etrafında yine buna benzer, ortada bir taş etrafında yine taşlar. Böyle kaç tane idi unuttum. Geceleri ışıkta pırıl, pırıl olurdu. Bizim aile, yani babam Hadi Çapanoğlu, Amcam Azmi Çapanoğlu ve ayrıca ikisi üniversite de olmak üzere okuyan dört çocuklu bir aile. Babam Hadi Bey öğretmendi, amcam Azmi bey ticaretle uğraşıyordu.1960 ihtilalından sonra krediler kesilince ekonomik olarak çok sıkıntıya düştük. Tarlalarımızı yok pahasına sattık yine yetmedi. Yukarda bahsettiğim elmas iğneyi satmak zorunda kaldık. Ben İstanbulda Tıbbiyede öğrenci idim. İğneyi önce Topkapı Müze müdürüne götürdük müze satın alırsa hiç olmazsa müzede sergilenir diye düşünmüştük. Müze Müdürü Soyadını Şehsuvaroğlu gibi hatırlıyorum iğneyi görür görmez hangi devrin eseri olduğunu bildi ve bunu müzeye kazandırmak istediğini ancak alımları durdurduklarını söyledi. Bize bunu piyasada satarsak, tahmin edemeyeceğimiz kadar düşük bir fiyata almak isteyeceklerini söyledi. Yurt dışında kıymetinin çok daha iyi anlaşılacağını ve çok daha iyi para edeceğini söyledi. Böyle bir imkânımız olmadığından iğneyi hemşerimiz olan bir tüccarla Kapalıçarşıya götürdük ve ilk gittiğimiz kuyumcu, Topkapı müze müdürünün söylediği değerin çok çok altında bir fiyat verdi. Ona vermeyip başka birine gittik, meğer böyle kıymetli işlerde aralarında haberleşirlermiş. İkinci gittiğimiz yer daha öncekinden de düşük bir fiyat verdi, ona da satmadık. Üçüncü gittiğimiz yer ise daha düşük bir fiyat verdi ve her gittiğimiz yerde fiyatın sürekli düşeceğini söyledi ve içimiz sızlayarak iğneyi gittiğimiz üçüncü mücevherciye sattık ve Kapalıçarşıdan buruk bir biçimde ayrıldık. O sattığımız aile yadigârı aklıma geldikçe hala içim sızlar ve çok üzülürüm. Çok şükür ailemizin yaşayan fertleri hem çok iyi mevkilere geldiler hem de çok iyi ekonomik durumlara kavuştular.
O yıllarda o sıkıntılara düşülmeseydi bugün bu elmas düğmeleri ya Topkapı müzesine ya da geçen yıl gidip gezdiğimiz Yozgat müzesine seve, seve bağışlar gelecek nesillere bir aile yadigârı olarak bırakırdık, çok yazık oldu. Maddi değerinden çok manevi değeri vardı.
ABDÜLKADİR ÇAPANOĞLU
capanoglukadir@yahoo.com.tr
Kaynakça:
Prof. Ahmet Yaşar Ocak; Milli Mücadelede Çapanoğlu İsyanı
Prof. Hakkı Acun(Çapanoğlu); Çapanoğulları ve eserleri
Dr. Ali Şâkir Ergin: Çapanoğlu hadisesi ve Abdülkadir Beyin hatıraları
Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Çapanoğulları
Prof.Dr. Faruk Sümer; Oğuzlar Türkmenler
Süleyman Duygu; Yozgat Tarihi ve Çapanoğulları
Prof. Özcan Mert; XVIII ve XIX yüzyıllarda Çapanoğulları
Hasan İzzettin Dinamo; Kutsal İsyan
Sabahattin selek; Anadolu ihtilalı
Türk Tarih Kurumu; Belleten Cilt XXXVII No:150 Nisan 1974
Ahmet Efe; Çerkez Ethem
Azmi Çapanoğlu; Tarihsel, Hukuksal, Siyasal Yönden Milli Mücadele
Avni Doğan; Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası
Orhan Sakin; Tarihten günümüze Bozok Sancağı ve Yozgat
Abbas Sayar; Yozgat var Yozgatlı yok
Yozgat Belediye Başkanlığı yayını; Atatürk ve Yozgat
TBMM zabıtları
Kılıç Alinin anıları
Muhtelif dokümanlar.
Bu yazı Yozgat gazetesinin 16 Kasım 2010 tarihli nüshasında yayımlanmış ve zaman içinde genişletilmiştir.
18.07.2012
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
ismail arslan
09.09.2016 00:37:00Sayın A.Kadir Çapanoğlu
Çapanoğullarından Derviş beyin oğlu veya kardeşi (tam olarak hatırlamıyorum) İsa bey var Bu kişinin Eymir kasabasında öğretmenlik yapıp yapmadığına dair arşivinizde bilgi ve belge varmı şayet var ise bu konu bizlerle paylaşırmısınız
İsmail arslan
Nedret Çapanoğlu
22.07.2012 21:35:00Romanın bir başucu kitabı olacağı düşüncesi doğru. Hatta her arandığında kolayca bulunacak bir yerde olması daha doğru olur kanaatindeyim. Zira o kadar çok kişi, olay ve yer var ki hepsini akılda tutmak mümkün değil. Yine de olayların zaman sırası ve geri dönüşler güzel kurgulanmış, okuyucu daha önce okuduğu olayı tekrar ve kolayca anımsayabiliyor. Akıcı ve kullandığımız Türkçe ile yazıldığından kolayca okudum.Büyük Dayımız Yiğit Halit Bey’in yakalanışı ve götürülüşü çok gerçekçi anlatılmış.Okurken nasıl içim daraldıysa, Aynacıoğlu Mehmet Ağanın Halit Bey’i ihbar eden Kambur Halil’den intikam alması da o derece içimi soğuttu.Ben de Sayın Siyami Bey’e emeği için teşekkür ediyor ve devamını bekliyorum.Saygılarımla.
SELMA
21.07.2012 23:19:00Sayın Çapanoğlu,öneriniz üzerine kitabı aldım.Bir solukta olmasada üç solukta okudum bitirdim.Sizin gazetedeki Süleyman Sırrı olayını okumuştum.Çünkü Cevizkabuğunda sizin konuşmanızı izlemiştim.Daha sonra gazetede yayınlanınca dahada ilgimi çekmişti.Dediğiniz gibi yazıcıdan çıktı aldım ve kitabın arasına koydum.Çapanoğlu beylerinin bir oyuna getirildikleri kesin.Ben arzu ederdimki Yozgat soygunuda kitapta teferruatlı bir şekilde anlatılsın.Bunun kayıtları yokmudur.Kimlerin evleri yakılmış soyulmuş talan edilmiş bilen yokmudur.Çapanoğlu yenildikten sonra yaptıklarına pişman olup savaşmaktan vazgeçmişler.Vazgeçmeyen Aynacıoğlu ile diğer eşkiyalarda keşke teslim olsalarmış.Bir sürü yiğit insan yok yere ölmüş gitmiş.Halit beyin yakalandıktan sonra ailesinden ve çocuklarından ayrılması sahnesi çok acıklı bende okurken gözyaşlarımı tıutamadım.Yazık olmuş o güzel insanlara.Saygılarımla
ertuğrul akdoğan
19.07.2012 03:25:00Sizi iktisat fakültesi mezunu bir kişi olarak biliyorum.Kardeşinizin de (Rahmetli Haluk Çapanoglu) Hukuk Fak.mezunu olduğunu anımsıyorum. Bu arada yine sizin Hukuk ve Osmanlı tarihi ile ilgili bilgilere vakıf olduğunuz su götürmez bir hadisedir bende.Hele hele yalanı hiç sevmeyen ve onları ikaz eden tavrınız beni sizin yazılarınızı okumayı daha da tercih haline getirmiştir.Yürekten başarılar
Dişhekimi Ahmet Danıska
18.07.2012 11:53:00sizlerin desteği ile gerçeklerin ortaya çıkması ve simdi de herkes tarafından okunup öğrenilmesi tarihteki karanlık bir sayfanın aydınlanması çok güzel sizin derin bilgileriniz ,akrabalarınızın büyüklerinden duyup derledikleri ve yazarın yaptığı arastırmalarını sürükleyici bir dille anlatması ile güzel bir eser olmuş emeği geçen herkesin ellerine ve emeğinize sağlık,