Çapanoğulları hadisesinin büyümesi üzerine Atatürk, fikrini sorduğu İsmet paşadan şöyle bir cevap almıştıPaşam, Çapanoğulları orta Anadolunun en nüfuzlu ayanlarındandır, kız alıp vermelerden dolayı bütün civar beylerle akrabadır. Eğer bastıramazsak saman alevi gibi büyür söndürmek mümkün olmaz.İsmet paşanın bu tespiti ne kadar doğru idi? Çapanoğulları ile Ceridlerin akrabalıklarına daha önceki bir yazımda değinmiştim. Hatta Rahmetli Hikmet Hacımirzaoğlu albayımla ilgili anılarımı anlatırken Hacımirzeler ile de akrabalık varmıydı acaba diye sormuştum 1613 lerden itibaren Anadoluya gelen Türkmenlerden olan Ceridler önce Suriye Rakkaya iskân edilmek istenmişse de büyük bir kısmı orada kalmazlar. Büyük çatışmalardan sonra Bozok, Kırşehir, Keskin ve Çiçekdağı taraflarına dağıldılar. Kalanlar ise giden evlerimiz geri dönmedi diyerek kaçıp onlara katılırlar
Beylerimiz hatır gönül bilmedi
Ferman idüp yaylağımız vermedi
Giden evlerimiz geri dönmedi
Acep neye varır hali Ceridin.
Rakkadan kaçıp gelen Ceridlerin bir bölümü yakalanıp Çukurovaya iskân edilir, bir bölümü ise Yeni İle bağlı Pehlivanlı aşiretine katılarak, Pehlivanlı boy beyine emanet edilir. Bu yazımda Pehlivanlı aşireti ile olan ilişkiden bahsedeceğim. Pehlivanlı aşireti şu emirname ile Yozgat, Kırşehir, Keskin ve Kayseri dolaylarına yerleştirilirler.
İskân taifelerinden Beğdiliye tabi (Beğdili boyuna tabi) Döğer, Karakocalı, Bozok Sancağı, Kırşehir, Keskin, Kayseri dolaylarında Mamalı, Salarlı Pehlivanlı ve Tabanlı Cem içlerinde olup, lakin bu cem atların bazıları Rakka Perakendesi Mukataası tabilerinden olduklarından ötürü, adı geçen mukataanın bu defa malikâne kaydı kaldırılıp ve silinip 1142 (1729) yılı Şubatından, Rakka Valisi tarafından zapt olunmak üzere, eklenmiş ve katılmış olduğundan Bizler perakende mukataasına tabiyiz. demelerine bakılmaksızın bulundukları yerlerden çıkartılıp, eyalet ve sancak mutasarrıfları, kadılar ve mütesellilere, İstanbuldan tayin olunan mübaşire, aşiret beylerine, vakıf zabitlerine, kethüda ve Yeniçeri serdarlarına, vilayet ileri gelenlerine, Mamalı ve Pehlivanlı ve diğer aşiretler boy beylerine hitaben yukarıdaki emir tertibi üzere, Divandan şerefli emir verilip, kaydolundu.
Pehlivanlı beylerinden Mahmud Bey, Üç tuğlu Mahmud Bey olarak anılır. Bozok (Yozgat) ayanı Çapanoğlu Mustafa Bey ile birlikte çalışan Mahmud Bey, Çapanoğlu Süleyman Beyin yanında Avusturya ile yapılan savaşlara katılır ve bir savaşta Belgratta şehit düşer, oraya defnedilir. Mahmud Bey için şöyle bir ağıt yakılır.
Vakit geçti Belgratta durulmaz
Kalk gidelim beyim ellerimize
Böyle firkat ile gönül eğlenmez
Kalk gidelim beyim ellerimize.
Çapan Beyoğlu da yanım yoldaşım
Hasan Dedem Dinek Dağı sırdaşım
Oğlum Abdurrahman yareli eşim
Kalk gidelim beyim ellerimize.
Pehlivan beyleri yasımı tutsun
Mezarım başında bir top gül bitsin
Bülbül her seherde ahu-zar etsin
Kalk gidelim beyim ellerimize.
Cezzar Ahmet paşanın vefatından sonra Lübnan da isyanlar çıkmış, bölgede yaşayan bazı Arap kabileler yağmacılığa başlamış, Anadoludan giden Hacılar, o yıl yolculuk sırasında bu yağmacılardan çok sıkıntı çekmişlerdi. Babıâli buradaki isyanı Çapanoğluna havale eder, o da Pehlivanlı Halil Beyi isyanı bastırmakla görevlendirir. Aşiretten toplanan bin kadar atlıyla Şama giden Pehlivanoğlu Halil Bey, önce asilere saldırır gibi yaparak onları üzerine çeker, aniden geri çekilerek, dar bir boğazda asileri topyekün imha eder. Bu başarılarından memnun kalan Babıâli, Çapanoğlundan o yıl Pehlivanlı aşiretinden vergi almamasını emreder. Yozgatımızın yaşayan tarihi, değerli ağabeyim Yılmaz Göksoy Hocam da bir sohbetimizde ek olarak şu bilgiyi vermişti. Pehlivanoğullarından bir beyzade olan Mustafa Bey 14 yaşında yetim kalınca Çapanoğulları büyütürler. O da Beyyurduna bir cami yaptırır. Bu cami Yozgattaki Çapanoğlu Büyük Camiine Süleyman Bey tarafından ilave edilen dış camii ile aşağı yukarı aynı yaştadır. Yeni-İlin vergisi bu beyler vasıtasıyla toplanırdı. Önceleri valide sultanların Üsküdarda yaptırdıkları cami ve imaretlerin vakfına gönderilirken, daha sonra Mekke-Medineye gönderilen Sürre akçesine ayrılmıştı. Bu nedenle, Çapanoğullarına, Pehlivanlılara, Hacımirzelere ve onlara bağlı oymaklara, Haremeyn-i Şerif aşiretleri adı verilmiş ve Osmanlı fermanlarında bu isimle anılmıştır. İstanbulun et ve un ihtiyacı genelde Çapanoğullarının nüfuzu altındaki Anadolu göçer Türkmen aşiretlerinden karşılanıyordu. Mühimme Defterlerinde bu konu hakkında geniş bilgi bulunmaktadır. Öyle ki,1755te İstanbulda meydana gelen et sıkıntısını gidermek karşılığında, Bozok sancağı voyvodalığı Çapanoğlu Ahmet Ağaya verilmiştir. Dolayısıyla İstanbulun tüm et ve un ihtiyacı Çapanoğullarına bağlı olan bu aşiretlerin yardımı ile tedarik edilmiş ve koyun sürüleri Pehlivanoğulları tarafından Samsuna oradan da deniz yolu ile İstanbula ulaştırılmıştır. Yukarda Yeni-İlin vergileri ile padişahların hediyelerinin Sürre alayları ile Mekke ve Medineye ulaştırıldıklarını yazmıştık. Şimdi aşağıdaki cümleleri özellikle dikkatinize arz ederim. 1517de Mısırı fetheden Yavuz Sultan Selim, baskı yaparak kendini İslam âleminin halifesi seçtirmiş idi. Şükran olarak Haremeyn halkına(Mekke, Medine halkı) 200,000 altın, çok miktarda hububat, yiyecek, giyecek gönderir. Sultan Selimle başlayan bu olay sonraları gelenek haline geldi. Her yıl Anadoluda toplanan vergiler, Üsküdardaki Valide Sultan Vakfına getirilir, burada Çapanoğlu beylerinin de komutanlık yaptığı Sürre Alayları tertiplenip, kara yolu ile Mekkeye giderdi. İşte o tarihten sonra ANADOLU HALKININ ALINTERİ, tembel Arapların midesine akmaya başladı. Bildiğiniz gibi hâlâ da akıyor. Mekke ve Medinede yaşayan halk, Anadoludan gönderilen paralarla iyi bir yaşam sürmeye başladı. Bu yüzden cefakâr Anadolu halkı, çalışmayıp halkın sırtından geçinen ve kolay kolay bir şey beğenmeyen kişilere MEDİNE FUKARASI. tabirini kullanmıştır. Yukarda arz ettiğim gibi, bu kadar içli dışlı bir yaşam süren bu kavruk yüzlü asil ruhlu Anadolu Türkmen aşiretlerinin birbirleri ile akrabalık bağı kurmalarından daha doğal ne olabilir. Her daim sağlığına duacı olduğumuz değerli Süleyman Sökmen ağabeyimin, o uzun şiirinde dediği gibi, bu topraklardan kimler gelmiş kimler geçmiş. Nur içinde olsunlar.
Kaynak : "Pehlivanlı Türkmen Aşireti Tarihi" (Baki Yaşa Altınok)
Mahmud Bey, Dimetokaya sürgüne gönderilmiş ve orda vefat etmiştir. Bilgilerde yanlışlık mevcuttur. (Mahmud Bey Dimetoka’ya sürgün edildikten sonra burada vefat etmiştir (17 Nisan 1822).) (Yalçın Bazna'dan alıntıdır)
Baki Yaşa Altınok
17.02.2016 05:52:00
Sayın A. Kadir Çapanoğlu, bu makalenizin asıl kaynağı nedir? Bu ağıtları nereden aldınız? Hiç araştırdınız mı? Yoksa bu bilgilere ömrünü vermiş birinin eserini ve ismini yazınızda anmak zahmetine katlanmak mı istemediniz. "Öyküleriyle Kırşehir Türküleri, destanları, ağıtları" (Baki Yaşa Altınok)
Yılmaz BİRYILDIRIR
21.02.2013 21:47:00
Sayın Çapanoğlu, Çapanoğlunun abdest suyu veya altından Çapanoğlu çıkar deyimlerini biliyor ve yeri geldiğinde de kullanıyordum. İtiraf edeyim ki bu deyimlerin dışında Çapanoğulları hakkında pek fazla da bir bilgim yoktu. Yazılarınız merakımı celp etti okudukça bu sülale hakkında epey bilgi sahibi oldum ve padişahların Çapanoğullarına aynül ayan demelerine şaşırmadım da, böylesine çıkışlı inişli bir yaşamı olan ailenin tarih kitaplarında yeterince tanıtılmamasına şaştım. Biz hakikaten tarihini bilmeyen bir millet olduk. Yazılarınızda vurguladığınız gibi Anadolu Türkmenlerinin birbirleri ile akraba olmamaları mümkün değil. Hatta bu akrabalık sanırım sadece civar illerle değil Suriye, İran, Irak, Kafkasyayı da içine alan bir sınır içinde olmalı. Beni üzen tarafı ise biz şuyuz biz buyuz diye kimlik vurgulaması yapanlara nispet bu kadar kalabalık bir topluluğun tarihinden ve hatta birbirinden habersiz ve duyarsız olmaları. Türkiye Büyük Millet Meclisi gizli tutanaklarını köşenize taşımanız da 1920 ve ondan sonraki dönemde yaşananları ibret verici bir şekilde öğrenmemize vesile oldu teşekkür ederim. Tarih yazılarınızı merakla beklediğimi bildirir saygılar sunarım.
mahmut erdem
18.02.2013 21:04:00
selam can abim yazıların güzel severekte okuyoruz.sizlerin derin bilgilerinden faydalanmak babında, şu bizim memleket türkmenlerinin ayrısı gayrısı varmı yoka derinlemesine özelliklemi ayırmakistiyorlar,ayrıcada yozgat türkmen ayaklanması neden çıkarılmıştır ,bu konulardaki bilgilerinizdende faydalanabilirmiyiz. saygı selamlarımla sevgiylekalın.
SUZAN
16.02.2013 22:52:00
Sayın Çapanoğlu;Geçmişini bilmeyen geleceği göremez diye düşünüyorum.Sizin yazı dizinizi okuduktan sonra, yıllardır kendi kendime sorduğum sorunun cevabını buldum.Daha önceki yorumumda bahsetmiştim.Benim dedemin dedesini asmışlar.Bazı kış gecelerinde akrabalar bir araya gelince anlatır çok üzülürlerdi geçmişte yaşanan olaylara.Çocukluğumda masl niyetiyle dinlediklerimden hatırladığım kadarıyla Çapanoğlu isyanına katılan dedemiz yedi yıl askerlik yaparak köyüne dönmüş.Kaçyıl sonra bilemiyorum işkaller başlamış.Düşman Yozgat'a girememiş fakat Anadolu halkı tedirginmiş.Okuma yazma olmayan halk kime inanacağını ne yapacağını bilemiyormuş.Beyleri olan Çapanoğluna bağlı olduklları için elbetteki bu beyin yanında vatanı savunmak için yer almışlar.Ayaklanma olarak anlatılan bu olaydan sonra saat kulesi dibinde darağacı kurularak insanların niyeti anlaşılmadan asılmış.Hatta bu katliamı çoluk-çocuk, akraba- hısımın gözü önünde yaptıklarını,dedemizin çok yiğit bir adam olmasından dolayı boğazına bağlanan ipin üçkez kırılmasına rağmen dördüncü kez ip atılarak asıldığını rahmetli amcalarımız babalarından duyduklarını anlatırdı.O insanlar, babalarının kardeşlerini asma emrinin meclisten geldiğini sanıyor, Yeni kurulan hokumet astı diyorlardı.Kimseye kin beslemiyorlar, sadece vatan o günlerden kurtuldu ya, önemli olan bu. Böyle olması gerekiyormuş, devlete boynumuz kıldan ince diye,teslimiyet içinde acılarıyla avunuyorlardı.Bende sizin yazınızı okuyana kadar,içimi kemiren pek çok sorunun cevabını bulamıyordum. O insanlar suçlu olsaydı bu ip üç kez kopmazdı.Atatürk, Çerkez Etemin yaptıklarını bilseydi,doğru dürüst bilgilendirilseydi o adamı yanına almazdı.Kanı bozuk olan insan, kanının hükmünü işler.Üç kez ip kopuyorsa o insan asılmazdı.Sonunda layık olduğu milleti tercih edip Yunanlılara sığınmış.Layık olduğu yeri bulmuş. Lakin Yozgat'ı silip-süpürmüş. Geçmiş geçmişte kaldı fakat, bir önceki kuşaktaki atalarımız gerçeği, sahte tarihçiler sayesinde hiç bilemediler. Gerçek katillerini tanıyamadılar. Gerçek dostdan Sadece korktular, belkide sevemediler.
Demem odur ki, gerçek acıda olsa yalan kadar çirkin değildir. Kaleminizle bilgileniyor kendimizi tanıyoruz.
Saygılar hürmetler..
M. Celalettin Çapanoğlu
16.02.2013 13:43:00
Değerli Kuzenim,
Yorumlarını okuduğum Suzan hanımın düşüncelerine aynen katılıyorum. İstanbul Hükümeti, barışta ve savaşta kendini beslettiği, savaşlarda da binlerce asker ile yanında hazır bulduğu Çapanoğlularına hem ayn-ül ayan diyerek büyük sevgi göstermiş hem de gücünden korkmuştu. Bu nedenle de bazı Çapanoğlu beylerini ünvan vererek sarayda yanında tutmuş, çekindiği veziri Çapanoğlu Mehmet Celalettin Paşayı da hep başka illerde görevlere atamış, hatta bir ara Halep’e Vali olarak göndermişti. Çapanoğlu sülalesinin tarihte ayrı biryeri olduğu herkesin malumu olmakla birlikte, onlarla aynı yola başkoymuş diğer Anadolu Türkmen aşiretlerinin de bilinen ve bilinmeyen yönleri ile Atalarımızın şahsiyetleri, yetenekleri, yaptıkları görevler v.s. hakkında şimdiye kadar yazılan kitap ve makaleler ile büyüklerimizden duyulan anılar ve anekdotları da toparlayan bir kitap yazmanın gelecek nesillere bırakılacak en güzel hediye olacağı kanaatindeyim.
Mehmet Celalettin Çapanoğlu
Mehlika Filiz Ulusoy
15.02.2013 16:57:00
Abdülkadir Bey
Bu sütunda yazdığınız makalelerden bir kısmını derleyip bir kitap haline getirseniz ne kadar iyi olur...
Rauf Aktolga
15.02.2013 13:13:00
Suzan Hanım'a tamamiyle katılıyorum. Kimse gerçeğin peşinde değil. Gerçek Tarihimizi bile bilmiyoruz, çocuklarımıza da öğretemiyoruz.10.000 üniversite öğrencisine sorsak Kazım Karabekir kimdir diye, 100 tane doğru cevap alır mıyız şüpheliyim.
Hacı Kaan ONARAN
11.07.2023 10:52:02Mahmud Bey, Dimetokaya sürgüne gönderilmiş ve orda vefat etmiştir. Bilgilerde yanlışlık mevcuttur. (Mahmud Bey Dimetoka’ya sürgün edildikten sonra burada vefat etmiştir (17 Nisan 1822).) (Yalçın Bazna'dan alıntıdır)
Baki Yaşa Altınok
17.02.2016 05:52:00Sayın A. Kadir Çapanoğlu, bu makalenizin asıl kaynağı nedir? Bu ağıtları nereden aldınız? Hiç araştırdınız mı? Yoksa bu bilgilere ömrünü vermiş birinin eserini ve ismini yazınızda anmak zahmetine katlanmak mı istemediniz. "Öyküleriyle Kırşehir Türküleri, destanları, ağıtları" (Baki Yaşa Altınok)
Yılmaz BİRYILDIRIR
21.02.2013 21:47:00Sayın Çapanoğlu, Çapanoğlunun abdest suyu veya altından Çapanoğlu çıkar deyimlerini biliyor ve yeri geldiğinde de kullanıyordum. İtiraf edeyim ki bu deyimlerin dışında Çapanoğulları hakkında pek fazla da bir bilgim yoktu. Yazılarınız merakımı celp etti okudukça bu sülale hakkında epey bilgi sahibi oldum ve padişahların Çapanoğullarına aynül ayan demelerine şaşırmadım da, böylesine çıkışlı inişli bir yaşamı olan ailenin tarih kitaplarında yeterince tanıtılmamasına şaştım. Biz hakikaten tarihini bilmeyen bir millet olduk. Yazılarınızda vurguladığınız gibi Anadolu Türkmenlerinin birbirleri ile akraba olmamaları mümkün değil. Hatta bu akrabalık sanırım sadece civar illerle değil Suriye, İran, Irak, Kafkasyayı da içine alan bir sınır içinde olmalı. Beni üzen tarafı ise biz şuyuz biz buyuz diye kimlik vurgulaması yapanlara nispet bu kadar kalabalık bir topluluğun tarihinden ve hatta birbirinden habersiz ve duyarsız olmaları. Türkiye Büyük Millet Meclisi gizli tutanaklarını köşenize taşımanız da 1920 ve ondan sonraki dönemde yaşananları ibret verici bir şekilde öğrenmemize vesile oldu teşekkür ederim. Tarih yazılarınızı merakla beklediğimi bildirir saygılar sunarım.
mahmut erdem
18.02.2013 21:04:00selam can abim yazıların güzel severekte okuyoruz.sizlerin derin bilgilerinden faydalanmak babında, şu bizim memleket türkmenlerinin ayrısı gayrısı varmı yoka derinlemesine özelliklemi ayırmakistiyorlar,ayrıcada yozgat türkmen ayaklanması neden çıkarılmıştır ,bu konulardaki bilgilerinizdende faydalanabilirmiyiz. saygı selamlarımla sevgiylekalın.
SUZAN
16.02.2013 22:52:00Sayın Çapanoğlu;Geçmişini bilmeyen geleceği göremez diye düşünüyorum.Sizin yazı dizinizi okuduktan sonra, yıllardır kendi kendime sorduğum sorunun cevabını buldum.Daha önceki yorumumda bahsetmiştim.Benim dedemin dedesini asmışlar.Bazı kış gecelerinde akrabalar bir araya gelince anlatır çok üzülürlerdi geçmişte yaşanan olaylara.Çocukluğumda masl niyetiyle dinlediklerimden hatırladığım kadarıyla Çapanoğlu isyanına katılan dedemiz yedi yıl askerlik yaparak köyüne dönmüş.Kaçyıl sonra bilemiyorum işkaller başlamış.Düşman Yozgat'a girememiş fakat Anadolu halkı tedirginmiş.Okuma yazma olmayan halk kime inanacağını ne yapacağını bilemiyormuş.Beyleri olan Çapanoğluna bağlı olduklları için elbetteki bu beyin yanında vatanı savunmak için yer almışlar.Ayaklanma olarak anlatılan bu olaydan sonra saat kulesi dibinde darağacı kurularak insanların niyeti anlaşılmadan asılmış.Hatta bu katliamı çoluk-çocuk, akraba- hısımın gözü önünde yaptıklarını,dedemizin çok yiğit bir adam olmasından dolayı boğazına bağlanan ipin üçkez kırılmasına rağmen dördüncü kez ip atılarak asıldığını rahmetli amcalarımız babalarından duyduklarını anlatırdı.O insanlar, babalarının kardeşlerini asma emrinin meclisten geldiğini sanıyor, Yeni kurulan hokumet astı diyorlardı.Kimseye kin beslemiyorlar, sadece vatan o günlerden kurtuldu ya, önemli olan bu. Böyle olması gerekiyormuş, devlete boynumuz kıldan ince diye,teslimiyet içinde acılarıyla avunuyorlardı.Bende sizin yazınızı okuyana kadar,içimi kemiren pek çok sorunun cevabını bulamıyordum. O insanlar suçlu olsaydı bu ip üç kez kopmazdı.Atatürk, Çerkez Etemin yaptıklarını bilseydi,doğru dürüst bilgilendirilseydi o adamı yanına almazdı.Kanı bozuk olan insan, kanının hükmünü işler.Üç kez ip kopuyorsa o insan asılmazdı.Sonunda layık olduğu milleti tercih edip Yunanlılara sığınmış.Layık olduğu yeri bulmuş. Lakin Yozgat'ı silip-süpürmüş. Geçmiş geçmişte kaldı fakat, bir önceki kuşaktaki atalarımız gerçeği, sahte tarihçiler sayesinde hiç bilemediler. Gerçek katillerini tanıyamadılar. Gerçek dostdan Sadece korktular, belkide sevemediler.
Demem odur ki, gerçek acıda olsa yalan kadar çirkin değildir. Kaleminizle bilgileniyor kendimizi tanıyoruz.
Saygılar hürmetler..
M. Celalettin Çapanoğlu
16.02.2013 13:43:00Değerli Kuzenim,
Yorumlarını okuduğum Suzan hanımın düşüncelerine aynen katılıyorum. İstanbul Hükümeti, barışta ve savaşta kendini beslettiği, savaşlarda da binlerce asker ile yanında hazır bulduğu Çapanoğlularına hem ayn-ül ayan diyerek büyük sevgi göstermiş hem de gücünden korkmuştu. Bu nedenle de bazı Çapanoğlu beylerini ünvan vererek sarayda yanında tutmuş, çekindiği veziri Çapanoğlu Mehmet Celalettin Paşayı da hep başka illerde görevlere atamış, hatta bir ara Halep’e Vali olarak göndermişti. Çapanoğlu sülalesinin tarihte ayrı biryeri olduğu herkesin malumu olmakla birlikte, onlarla aynı yola başkoymuş diğer Anadolu Türkmen aşiretlerinin de bilinen ve bilinmeyen yönleri ile Atalarımızın şahsiyetleri, yetenekleri, yaptıkları görevler v.s. hakkında şimdiye kadar yazılan kitap ve makaleler ile büyüklerimizden duyulan anılar ve anekdotları da toparlayan bir kitap yazmanın gelecek nesillere bırakılacak en güzel hediye olacağı kanaatindeyim.
Mehmet Celalettin Çapanoğlu
Mehlika Filiz Ulusoy
15.02.2013 16:57:00Abdülkadir Bey
Bu sütunda yazdığınız makalelerden bir kısmını derleyip bir kitap haline getirseniz ne kadar iyi olur...
Rauf Aktolga
15.02.2013 13:13:00Suzan Hanım'a tamamiyle katılıyorum. Kimse gerçeğin peşinde değil. Gerçek Tarihimizi bile bilmiyoruz, çocuklarımıza da öğretemiyoruz.10.000 üniversite öğrencisine sorsak Kazım Karabekir kimdir diye, 100 tane doğru cevap alır mıyız şüpheliyim.