A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

CUMHURİYET BAYRAMI ve CUMHURİYET’İN SAVCILARI

Değerli okurlar, bu gün 29 Ekim.  Cumhuriyet Bayramımızı kutladığımız gün. Aslında en büyük bayramımız. Çünkü "Cumhuriyet", "Ulusun, egemenliğini kendi elinde tuttuğu hükümet ya da devlet başkanının, halk tarafından belli bir süre için ve belirli yetkilerle seçtiği ve milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimidir.Yüce Atatürk'ün, bunu ilan ettiği ve Türk Milletine hediye ettiği gündür.

"Cumhuriyet, çok kan ve gözyaşı dökülerek kazanılan bir İstiklal savaşıdır. Bir devrimcinin, dâhi bir komutanın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, halkı ile birlikte kazandığı askeri bir zaferdir". (Prof. Emre Kongar).

Ve öğünmek gibi olmasın ama benim doğum günümdür 29 Ekim… Yani ben de özüyle sözüyle Atatürk'ün laik Cumhuriyetine ve onun devrimlerine yürekten inanmış bir Atatürk çocuğuyum.  

Siz “Cumhuriyet bizim alfabemizi yok etmiştir” diyen Arapça sever cumhuriyet düşmanlarına kulak asmayınız. Türkiye Cumhuriyeti beşinci yılını doldurur ve birbiri arkasına devrimler yapılırken Mustafa Kemal ve arkadaşları devrimin en büyük adımını atarlar "Harf Devrimi". 1 Kasım 1928 tarihinde Yeni Türk harflerinin kabulü ve tatbiki ile ilgili kanunun kabul edilmesi ve Yeni Türk Alfabesi'nin geliştirilip benimsenmesi sürecidir. Bu yasanın kabulü ile Osmanlı Alfabesi'nin kullanımı sona erdi. Yerine ise Latin Alfabesi esas alınan Türk Alfabesi kullanılmaya başlandı.

Değerli okurlar yazım biraz uzun oldu. Uzun yazılar okuyucu sıkar ama konuya ilgi duyuyorsanız lütfen sonuna kadar okuyunuz.

Harf meselesi Cumhuriyet’ten önce de yani Osmanlı Devletinde de gündeme gelmiş bir konudur. II. Abdülhamit döneminde de ciddi biçimde ele alınmıştır.  Arap yazısının öğrenilmesinde yazılıp okunmasında karşılaşılan çeşitli güçlükler nedeniyle yazının yenileştirilmesi yolunda birtakım öneriler tartışılmaya başlanmıştır. Osmanlı Alfabesi'nin yenilenmesini isteyenlerin gerekçesi, bu alfabenin Türkçedeki ünlü sesleri ifade etmede yetersiz kalmasıydı.

Her dilin ayrı özellikleri vardır. Alfabesinin de ona uygun olması gerekir. Çin alfabesi Çince lisanına uygundur. Japon alfabesi Japon lisanına uygundur. Yunan alfabesi Yunan halkının lisanına uygundur. Arap alfabesi de, Arapçanın yapısına uygun seslerden doğmuş, bu sesleri yansıtacak, Arapların anlaşmasını sağlayacak ölçüde biçimlenmiştir. Türkler, konuştukları lisan olan Türkçeye uygun alfabeler kullanırken, İslâmiyet’i kabul ettikten sonra  Arap alfabesini kullanmaya başlamışlardı. Hâlbuki Arap alfabesi Arapçaya uygundur, Türkçe’ ye uygun değildir.

İslam tarihi ve İslam-Batı ilişkisi hakkında uzmanlaşmış İngiliz asıllı ABD'li tarihçi Prof.Dr. Bernard LEWİS, Arap harflerinin Türkçe’ ye uygun olmadığı şöyle açıklar;“Arap alfabesi Arapçaya mükemmel uymakla beraber Türkçe’ de Arap yazısının ifade edemediği birçok şekil ve ses yapısı vardır.” 

Arap harfleri kelimenin başında, ortasında ve sonunda farklı yazılır. Bu nedenle Arap alfabesindeki 33 harf 99 harf gibi kullanılır. Arap alfabesinin sadece ünsüzler  (sessiz harfler) üzerine kurulan bir yapı düzeni vardır. Türkçe’ deki dokuz ünlü “a-e-ı-i-o-ö-u-ü” ses varken, Arapça’ da sadece üç sesli harf “a-i-u” vardır. Bu durum bir konuyu Türkçe ifade etmekte güçlük yaratmaktadır.

Türkçe’ de bulunan dört yuvarlak sesli “o-ö-u-ü”için Arapça’ da sadece “u” seslisi vardır. Arapçadan alınmış olan eski alfabede, aynı ses için gereksiz yere birkaç harf mevcuttur. Örneğin; “s” sesi için “se”(üç noktalı), “sin”(dişli) ve “sad” adlarında üç harf vardır. “Sabit”,“sana”, “sanki” sözcüklerinin ilk harfleri birbirine benzemez. “Se”nin kullanılacağı Türkçe sözcük yoktur.

Arapçada “Z” sesi için dört ayrı harf grubu vardır: “zel” (noktalı dal), “ze” ( z), “Zı” (noktalı tı), “dat” (noktalı sat)…Yukarda bahsettiğim benzeterek okunmaya örnek olarak “zarar”,”zulüm”, “ziraat”, “zeki” sözcüklerini örnek olarak verebiliriz. İlk harfleri aynı sesi taşıdıkları halde, ayrı ayrı harflerle yazılır. Böyle yazılmazsa sözcüğün anlamı değer taşımaz.  

Dolayısıyla Arapça ve Farsçadan Türkçe’ ye giren sözcüklerde sesli harflerin kullanılmaması okumayı zorlaştırmaktadır. Örneğin, “kef” ve “lam” harfleriyle yazılan bir sözcüğün “kel” mi, “kil” mi, “gel” mi, “gül” mü okunacağını anlamak çok zordur. Bir sözcüğü doğru okumak için cümlenin gidişine yani anlamına bakmak gerekir, bu yüzden Arapça sözlükleri iyi bilmeyenler böyle benzeterek kelimenin doğrusunu bulmaya çalışırlar.

 Arapça’ da sessiz harflerin okunuşuda kuralsızdır. Mesela“dal” (de) olarak okunurken. “t” harfi de zaman zaman “de” okunur.”T”harfinin de bazen“te”bazen“tı” diye iki harf vardır. “Gay””g”harfi de “Kaf”“k”sessizleri sözcüğe göre “g”, “k” olarak da okunur.

“H” sessizi için de üç ayrı harf vardır: “ha” (noktasız), “hı” (hazır).

 Arapça güzel yazı çeşitleri olan Rık’a, Nesih, Talik, Sülüs, Matbu gibi birçok Arap yazısının bütün çeşitlerini  okumak uzmanlık gerektiren bir iştir. Bu nedenle Arap harfleriyle okuma yazma bilen birinin önüne gelen tüm metinleri okuması imkânsızdır.

Sultan II. Abdülhamid, “Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Bu güçlüğün nedeni ise harflerimizdir. Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur” diyordu.

1876 yılında I. Meşrutiyet’in ilanından sonra kabul edilen ilk anayasamız olan Kanun-ı Esasi’nin 18. Maddesinde; “devlet kadrolarında görev alacak kişilerin devletin lisan-ı resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır" hükmü getirilmiştir. Bu madde ile devletin resmi dilinin Türkçe olduğu da açıkça belirtilmiştir. Kanun-ı Esasi’nin 68. Maddesinde ise; üç kıtaya yayılmış Osmanlı coğrafyasından “seçilecek mebusların Türkçe bilmesinin şart” olduğu belirtilmiştir. 1923-1924 öğretim yılında Türkiye’nin nüfusu 12 milyondur. Bu nüfusun erkeklerde yüzde 7’si ve kadınların sadece binde 4’ü okuryazardır.

Ve "Cumhuriyet hürriyet demek" ile başlayan Cumhuriyet marşının sözleri ne güzel anlatıyor.

Cumhuriyet hürriyet demek,

Cumhuriyet özgürce yaşamak,

Uygarlığa, çağdaşlığa

Durmadan yılmadan koşmak demek

*****

Cumhuriyet mutluluk demek,

Cumhuriyet kol kola yürümek

Uygarlığa, çağdaşlığa

Durmadan yılmadan koşmak demek

Değerli okurlar, "Hukuka aykırı" bir olaya şahit olduğumuzda ya da basında okuduğumuzda içimizden gelen isyan duygumuz ile Cumhuriyet Savcılarını göreve davet etmek isteği duyarız. Dikkatinizi çekmiştir neden devletin diğer memurlarına mesela cumhuriyet valisi, cumhuriyet kaymakamı, cumhuriyet emniyet müdürü” denmiyor?  Hele başbakana, bakanlara, milletvekillerine neden cumhuriyet başbakanı, cumhuriyet milletvekili demiyoruz da savcılar konu olunca neden “Cumhuriyet Başsavcısı ya da Cumhuriyet Savcısı diyoruz?

Devrim yasaları hazırlanırken dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt(*), hazırlanan taslaklarda “savcılar” için “Cumhuriyet Savcısı” ifadesini kullanmıştı. Bu ifade Atatürk’ün sofrasına da taşınır.  Sofrasındakiler tarafından da yadırganır huzurun da tartışılır. Bu tartışmalar Atatürk’ü de etkiler ve Adalet Bakanı Bozkurt’tan “izah etmesini” ister. Bozkurt şu çok önemli açıklamasını yapar:

“Devletin her kademesinde olanlar yanlış yapabilirler. Hukuk dışına çıkabilirler. Onlara millet, devlet ve ikisini de kucaklayan cumhuriyet adına hesap soracak olan savcılardır. Onun içindir ki sadece savcılar için “cumhuriyet savcısı” denilmelidir.”"Çünkü öyle zaman olur ki, cumhuriyeti korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, validen, büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir. İşte o hesabı soracak olan Cumhuriyet Savcısı'dır."

Atatürk, gülümseyerek hoşnut kaldığını belli eder. Onayını üç kelimeyle ifade eder:
"Devam et Bozkurt.”

Ve 9 Ekim 1925, Atatürk Cumhuriyet Savcılarına şöyle seslenir

Savcılarımızın, kovuşturmak ve açmak zorunda oldukları ceza davaları, mahkeme huzurunda, her türlü delille aydınlatılacaktır. Cumhuriyet Savcılarının bu konuda yapacakları açıklamaları, kamu hukuku adına istenen ceza, suç ve sanık hakkında kamuoyunun aydınlatılması için ve verilecek hükmün niteliğine ilişkin açık bir fikir edinilmesini sağlamak için gerekli bulurum. Davaların Yargıtay’ca incelenmesi sırasında da, bu konunun büyük kolaylık sağlayacağı açıktır.

Savcılık, karar değil, dava makamıdır. Yargılama sırasında ve duruşmada, savcılarımızın kendilerini herhangi bir davanın taraflarından sayarak ısrarla açıklamaları ve görüşlerinin kabul edilmesini ve desteklenmesini sağlamak için, tüm tarihsel ve yasal araçlardan yararlanmayı ihmal etmemeleri gerekir.

Kamu Hukuku adına ortaya koyduğu bir talebin desteklenmesini sağlayamamanın, bir Cumhuriyeti Savcısı için övünülecek bir konu olamayacağını hatırlatmak isterim.

Cezaevlerinin haftada bir mutlaka denetlenerek, yargılama olmaksızın tutuklu kalanların, kısaca nedenleriyle birlikte derhal en yakın müfettişliğe ve Adalet Bakanlığına bildirilmesi gerekir. Bir soruşturmanın başlatılabilmesi ve sürdürülebilmesi için bir şikâyet veya zabıtanın bildirimi beklenecektir. Duyuma dayanarak soruşturmaya başlanarak, herhangi bir olayla ilgili olarak merciinden bilgi alınarak gerçeğin aydınlatılması ve konunun ilgi ve dikkatle izlenmesi, kamu hukuku ve kamu güvenliğinin esenliğini sağlamak bakımından çok önemlidir.

Türkiye Cumhuriyetinde kimsesiz bir birey yoktur. Cumhuriyet, böyle bir kavramı asla kabul edemez. İnsan hakları, yasalarımızın güvencesi altındadır. En güçsüz ve en kimsesizlerin yardımcısı devlet ve onun kamu hukuku temsilcileri olan Cumhuriyet Savcılarıdır. Kendilerini kimsesiz görenlerin, yanlarında her an haklarını aramakla görevli Cumhuriyet Savcıları bulunduğunu asla unutmamaları ve bundan emin olmaları gerekir. Zayıf ama haklı olanların en güçlü durumda olmaları, adliyemizin en belirgin özelliği ve ülküsüdür. Cumhuriyet Adliyesinin yükselmesini bir onur meselesi saydıklarından hiç kuşku duymadığım çalışma arkadaşlarıma bu onurlu görev alanında mutlak ve muhakkak olan başarılarını coşkuyla dilerim efendim. (Doç. Dr. Ali Birinci, Yeni Türkiye Dergisi, Cumhuriyet Özel Sayısı I, 1998, s. 23-24)

(*)Mahmut Esat Bozkurt, 1892'de o dönemde İzmiɾ'e bağlı biɾ ilçe olan Kuşadası'nda doğdu. Babası Kuşadası'nın ileɾi gelen aileleɾinden Hacımahmutoğullaɾı'ndan Hasan Bey'diɾ. İki yıl İzmiɾ İdadisi'nde okuduktan sonɾa II. Abdülhamid yönetimine kaɾşı mücadeleye katılan dayısı Ubeydullah Efendi ile biɾlikte İstanbul'a gider.

1911'de İstanbul Hukuk Mektebi'nden mezun olan Mahmut Esat Bozkuɾt, İsviçɾe'de Lozan ve Fɾeibuɾg üniveɾsiteleɾinde öğɾenim göɾdü ve kaρitülasyonlaɾ konusunda doktoɾa yaρtı. İzmiɾ'in Yunanlılaɾ taɾafından işgalinden sonɾa Kuɾtuluş Savaşı'na katılmak üzeɾe yuɾda döndü ve Ege Bölgesi'nde Kuvayı Milliye teşkilatının iςinde yeɾ alaɾak, önemli yaɾaɾlılıklaɾ gösteɾdi.

Ve dün gece Kuşadası Pera düğün salonunda Kuşadası Türk Müziği Kültür ve Sanat Derneği T.S.M. Korosunun şefi değerli dostumuz Sayın Oğuz Karlı'ının yönetiminde Cumhuriyetimizin 99. yıldönümünü coşku içinde kutladık. Yüzüncü yıldönümünü de daha büyük bir coşku içinde kutlamak nasip olur inşallah.

OKUR YORUMLARI
Oğuz Karlı
29.10.2022 07:17:10

Cumhuriyet bayramımız için verdiğimiz naçizane konserimizi izleyerek bizleri onurlandırdınız. Tarihi en hassas noktalarından yakalayarak bilgilendirdiniz, minnet duygularımla Cumhuriyetimizin nice yüzüncü yıllarını gelecek kuşaklarımızın onurla taşımalarını ve muhteşem kaleminize sağlıklar diliyorum.

Sibel Manacıoğlu Oktay
28.10.2022 16:44:51

Çok değerli bir yazı olmuş. Araştırma ve yorumlama da ayrıca kıymetlendirmiş. Cumhuriyet ve aynı güne denk gelen doğum gününüz kutlu olsun sevgili ağabey.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ