A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

DEFTERDAR HAKKI BEY

Değerli okurlar, bu yazımı 83 yıl önce 10 Eylül de yaşanan Erciş depreminin yıldönümünde yayınlayacaktım ama önceki yazımın önemine binaen bu güne sarkmış oldu. Bilgiler değerli kuzenim Mustafa Çapanoğlu'nun (İzmir)  arşivinden derlenmiştir.

Altıncı kuşak Çapanoğullarından Hakkı Bey(*) (Çapanoğlu), 10 Eylül 1941 tarihinde Van'ın Erciş ilçesinde Richter ölçeğine göre 5.9 Ms büyüklüğünde 194 kişinin öldüğü, 36 köyün de tamamen yıkıldığı deprem sırasında Van'da defterdarmış.

 O yıllarda CHP milletvekili olan Cahit Kayra da Maliye müfettişi olup bölgeyi teftiş için orada bulunuyor. "Sümbül dağının karları" kitabındaki anılarında şöyle anlatıyor:  Van'da iki gün kaldık.  Vali, depremden çok büyük zarar gören ve henüz kendisini toplayamamış olan Erciş'e gitmişti. Kendisiyle görüşemedim.  Ben de zamanımı bazen tozlu yollarda dolaşarak, bazen Defterdarla görüşerek geçirdim. Bilmediğim bir nedenle Hakkâri Valisi de görev yerine gitmeyi iki gün ertelemişti.

Defterdar (Hakkı Bey) eski ve çok deneyimli, çok görmüş geçirmiş, yaşlıca bir insandı. Yozgat'ın tanınmış bir ailesindendi."Çapanoğlu" soyadını taşıyordu. Memurluk yaşamının son yıllarını burada geçirdikten sonra emekliye ayrılıp, yeni evlendiği genç eşini de alarak (Çerkez kızı Togan Hanım) Yozgat'a dönecekti. Çok akıllı ve güngörmüş bir insan olduğu izlenimini aldım. Bizim müfettişlik görevimizin de artık gizliliği kalmadığı için onunla oturup sohbet etmekte sakınca görmüyorum. Bana Van'daki yaşamın ayrıntılarını, ilçelerin durumunu, gölün güney sahilinde sonradan oraya yerleştirilmiş göçebe halkın yaşayış biçimini, kuzey sahilinde (Erciş, Adilcevaz, Ahlât) Türk kabilelerinden kalan insanların özelliklerini anlattı.

Programımda Hakkâri'den sonra Ahlat vardı. Hakkı Bey'in Konuşmaları beni ilgilendiriyordu. Genellikle onun dört köşe küçük ahşap kulübesinde, bazen kahvehanelerden birinde oturuyorduk.

Bir gün konuşma sırasında bana:

-Müfettiş Bey sizin yanınızda silahınız vardır, değilmi? diye sordu. İstanbul'dan ayrılırken büyük ağabeyim Hamit'in küçük Browning tabancasını almıştım. Üç kurşunu vardı. Silahım olduğunu söyledim.

-Onu siz bana verin, dedi. Sorumu beklemeden ekledi.

-Size kimse dokunmaz, ama silaha meraklıdırlar. Sizde silah olmadığını bilsinler. Dönüşte alırsınız, dedi.

"Peki vereyim"dedim. Silahı almadı.

-Burada değil, kahvede otururken, herkesin göreceği şekilde verin, dedi.

Öyle yaptım.

Sonra, Bebedil Geçidi'ni geçerken ayı çıkarsa bu oyuncakla kendimi savunmayı düşündüğüm aklıma geldi.

Birden silahlı büyük bir gurupla karşılaştık

Üsteğmen, askerler ve her zamanki gibi Vali İhsan Bey silahlarına davrandılar. Küçük Brownig'i Van Defterdarı'na bıraktığıma canım sıkıldı.

Gelenler büyük bir gürültüyle önümüzde durdular. Önlerindeki orta yaşlı ve çok gösterişli giysili ( yerel giysi-şal ve şepik ) adam atından atlar anlamaz koşarak geldi, Vali İhsan Beyin elini öptü.

İş anlaşıldı. Bunlar bizi karşılamaya gelmişlerdi.

Buranın insanı silahı böylesine seviyordu ama silah azdı. Herkes silah bulamıyordu. Hem az hem de pahalıydı. Van Defterdarı Hakkı Bey'in söylediğini şimdi anlıyordum. Dönüşte Defterdar Çapanoğlu'ndan silahımı geri aldım.

Rahmetli Prof. Hakkı Acun (Çapanoğlu)  da onu şöyle anlatıyordu; 1893 yılında Yozgat'ta doğan Çapanoğlu Hakkı Bey, 1943 yılında Amasya'da vefat etmiş. Amasya ili Çapanoğlu sülalesinin geçmişinde acı-tatlı çok önemli bir yer tutar.  Yozgat idadisinden (Lise) mezun olduktan sonra yurdun değişik yerlerinde Maliye ve İnhisar memuru olarak çalışmış, istiklal savaşında askere yazma görevinde bulunmuş. Askerden kaçanları önce sizi askere yollamayacağım vaadi ile köylerde muhtelif yerlere saklamış jandarma köye gelince de sakladığı yerleri gösterek onları yakalatıp askere gönderilmelerini sağlamış. Ata sporumuz olan cirit'i de iyi oynarmış.

Çorum ili Alaca ilçesi Karatepe löyünde ikamet eden Süleyman Onbaşıyı yakalatma hikayesini de Süleyman Onbaşının torunu Haydar Kahraman şöyle anlatmıştı: Dedem Süleyman Kahraman Karatepe köyünde oturan, istediğine destan söylemekle ünlü hazırcevap bir asker kaçağıymış. Asker yazma günlerinde evin samanlığına kapanıp dışarı hiç çıkmadan kimseye görünmemeye çalıyormuş.Defterdar  Hakkı Bey bunu  öğrenir doğruca samalığa girer ama kimseyi göremez. Yemin ederek kendisini ihbar etmeyeceğini nereye saklandıysa çıkmasını ister. Hakkı Bey'in sözlerine inanan Süleyman Onbaşı saklandığı saman yığının üzerinden kayarak inerken saman yığınıda beraberinde yıkılır. Ortalık toz duman göz gözü görmez olur. Hakkı Bey, Süleyman Onbaşıyı gelen müfrezeye teslim eder. O, da sonra Hakkı Bey'e şu destanı yazar.

Yeminine inandım indim samandan

Gözlerim görmüyor tozdan dumandan

Şeytan çıkarmış seni dinden imandan

Yandım Hakkı Bey'in elinden yandım

 

Harman vakti elini sallardın

Ekinimizi evimize yollardın

Gelir gider kaçakları bellerdin

Yandım Hakkı Bey'in elinden yandım

 

Komşuluk hakkına halel getirdin

Yemin ettin din iman yitirdin

Tutup beni müfrezeye götürdün

Yandım Hakkı Bey'in elinden yandım

 

Yenmiş içilmiş burda komşusun

Merhamet vicdan  yok kara taşmısın

Gözüm bir şey görmez bakar şaşmısın

Yandım Hakkı Bey'in elinden yandım

 

 

Hakkı Bey'de gelmiş köyü eliyor

Kör Musa'da duvarları deliyor

Kırtraş da oğlak gibi meliyor

Yandım Hakkı Bey senin elinden

 

Hakkı Bey'i sıorarsan benzer tütüne

Ağustosta kar yağdırır üzüme

Hiç tutmaz verdiği sözü sözüne

Yandım Hakkı Bey senin elinden

 

Damın başında baykuşlar ötsün

Kapının önünde kangallar bitsin

Üç güne kalmasın ocağın batsın

Yandım Hakkı Bey senin elinden

 

Süleyman başa geldi çekilir

Konu komşu ayağa dökülür

Hakkı Bey'e burda destan yazılır

Yandım Hakkı Bey'in elinden yandım

 

(*) Hakkı Bey, Mustafa Çapanoğlu'nun dayısı rahmetli Mahmut Çapanoğlu'nun babasıdır.

Not: Karatepe köyü Çorum iline bağlu Alaca ilçesinin köyü olup Arapseyf köyü gibi Çapanoğullarının çiftliği durumundaydı. Bu köylerde Çapanoğullarından kimse kalmamış ancak arazileri kalmıştır.

 

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ