İnternette tuhaf bir resim gördüm, sizde görmüşsünüzdür. Uzun bir kuyruk halinde sıraya girmiş değişik cinsteki köpekler sıra ile bir mezara çişlerini yapıyorlar. Resmin alt yazısında da şöyle yazıyor hayvanlara işkence yapan kişinin mezarı. Belli ki bir hayvan sever kendisini üzen bu olay için photoshopun yardımıyla böyle bir kompozisyon yaratmış.
Facebookda bu resmi görünce Cennetmekân babam Muammer Çapanoğlunun bundan tam elli yıl önce bize anlattığı bir olayı anımsadım ve sizinle paylaşmak istedim. Ona da cennetmekân dedem Çapanoğlu Muhlis Bey anlatmış. Çok sevdiğim bir curam vardı. İstanbula bir gelişimizde o zamanların usta yapımcılarından Çemberlitaşda Hagop ustadan almıştık. Enstrümanlar biraz da şans işidir. Bazılarının sesi olağanüstüdür. Benim curam da öyle idi. Babam yeni bir bağlama alınca o bir süre yedekte kaldı. Sevdiğim bir arkadaşım çalmıyorsan biraz ben çalayım diye isteyince kıramadım. Bir öğretim dönemi onda kaldı. Okulların tatil olmasına yakın istedim. Bende yok, karıştırıyorsun, ben senden cura filan almadım demez mi? Nasıl üzüldüm anlatamam. Nasrettin Hocanın ölen kazanı gibi benim cura da böyle mevta oldu.
O gün akşam yemeğinde babam halimden şüphelenip sorunca açıklamak zorunda kaldım. Babam da bana yukarda bahsettiğim olayı anlattı. Yozgat ta özel idareden mi, Belediyeden mi taksitle satın aldığı değirmeni işleten Değirmenci Müsellim isminde okuması yazması olmayan yaşlı bir adam varmış. Borcunu her ay ilgili makama götürür orada uzaktan akrabası olan muhasebeci veya veznedara bırakır, parayı ödediğine dairde bir belge alır değirmenine dönermiş. O zamanki Yozgat ne kadar bir yer ki, herkes birbirini tanıyor. Üstelik parayı teslim ettiği kişide yabancı değil uzaktan da olsa akrabası. Akrep yapmaz akrabanın akrabaya yaptığını derler, akrabası olan kişi önceleri taksitleri yatırırken daha sonra adamcağızın ödediği paraları zimmetine geçirmeye başlamış.
Taksitler ödenmeyince aleyhine icra takibi yapılmış ve bir anda kendini icra hâkiminin karşısında bulmuş. Yemin billâh ederek borcunu aksatmadan ödediğini söylese de ortada ispat delil yok. Sonunda şaşkın, üzgün ve perişan bir halde Hâkime şöyle yalvarmış. Sayın Hâkimim Allahım ve namusum üzerine yemin ederim ki ben bu paraları bu adama muntazaman ödedim. Şimdi karşınızda ödememiş bir adam olarak görünüyorum. Ne olur değirmeni elimden almayın. Bu değirmen benim için çok değerli. Ben bu değirmeni çok seviyorum, benim hayatta kalmam bu değirmende çalışmama bağlı. Ben çalışır bu borcu bir kere daha öderim ne olur değirmenimi benden almayın. Araya Yozgatın hatırı sayılır kişileri de girince Hâkim adamcağızın iyi niyetinden emin olmuş ve borcun bir kere daha ödenmesi kararı ile değirmeni adamda bırakmış.
Müsellim Efendi, mahkeme salonundan çıkarken parayı verdiği kişiye dönerek; Ben bu parayı her ay getirip sana ödedim ama sen inkâr ettin. Beni bi Yozgatta hem yalancı hem de hırsız durumuna düşürdün. Çok şükür ki Hâkim halime acıdı da değirmeni yine bana bağışladı. Ben çalışır bu borcu bir kere daha öderim yeter ki Allahım can sağlığı versin. Emmeee! Cenabı Allahtan dilerim ki öldüğünde köpekler kaldırsın cenazeni der ve arkasına bakmadan dimdik çıkar gider.
Epey bir süre sonra veznedar ölür. Cenaze mezarlığa götürülürken nereden çıktığı bilinmeyen bir sürü köpek kalabalığın arkasına takılır. Kalabalık, hoşt moşt diyerek uzaklaştırmaya çalışsa da köpekler biraz uzaklaşıp tekrar peşlerine takılırlar. Cenaze cemaatini şaşkınlığa sürükleyen bu olay birkaç gün Yozgatta günün konusu olur sonra her şey gibi unutulup gider. Bir gün ahali den bazıları kahvede otururlarken mahkeme safahatını hatırlayan birisi aniden söze girerek Efendiler hatırlarsanız filancanın cenazesinde peşimize köpekler takılmıştı hatırladınız mı diye sorar. Evet, hatırladık derler. Adam devam eder, Yahu şunu da hatırlayanınız var mı, bunu suçlayan değirmenci mahkemede buna intizar etmişti, gördünüz mü işte adamın intizarı tuttu hepimiz de buna şahit olduk deyince orada bulunanlar ürpererek sanki anlaşmış gibi birağızdan Allah muhafaza deyip susarlar. Konu bir süre daha Yozgat ahalisinin gündeminde kalır sonra ben bu yazıyı yazana kadar unutulur gider. Şimdilerde hatırlayan var mıdır bilmiyorum.
Hamiş; Curayı alan arkadaşımdan yıllar sonra bir mektup aldım. Curayı duvara asarken düşürüp kırdığını utancından söyleyemediğini yazıyor ve özür diliyordu. Ankara da çok üst düzey bir devlet memuru olmuştu.
İstanbula yerleştiğimizde de Hukuk Fakültesinin kantininde arkadaşlarla otururken kendisi enstrüman çalmayan bir arkadaşımız benim tanımadığım bir arkadaşı için bağlamamı ödünç istedi. Başımdan böyle bir olay geçtiği için nasıl atlatırım acaba diye düşünürken keman çalan arkadaşım Osman Özyıldırım imdadıma yetişti. Bağlamamı isteyen arkadaşa hiç çekinmeden şöyle sordu sen kız arkadaşını Abdulkadire ödünç verir misin? Arkadaşım şaşırdı, ne alakası var dedi. Osman dabizim enstrümanlarımız da bizim kız arkadaşımızdır kimseye ödünç verilmez dedi. Sevgili Osman şimdi Türkmenistan da bir fabrikanın müdürü.
---------------
Âcizane yazılarıma gönderdikleri yorumları ile beni yüreklendiren değerli okuyucularıma en kalbi teşekkürlerimi arz ediyorum. Sağolunuz, varolunuz.
11.04.2014
11.04.2014
OKUR YORUMLARI
Olcay Akkent
12.04.2014 20:09:00
Abdülkadir Bey'ciğim,
Bir değil, birden fazla öyküyü barındıran
yazınızı her zaman olduğu gibi beğeni ile
okudum.
Her birinden çıkartılacak çok ders var. Ama
yaşarken görmek benim tercihim.
Sevgilerimle,
Olcay Akkent
Mustafa
12.04.2014 10:51:00
saygi ve Sevgi deger Dostum senin hikayeni okudum bu bir gecekdir birinde bir sey alip vermedinmiyidi cenabi Allah ahini aliyor o degirmenci arin teriyle kazanip namusuna serefine ismine leke gelmesin diye borcunu ödüyor,cahil ama namuslu, bunu basbakan ve bakanlarinin okumasini cok cok icten arzve temeni ederim saygilarimla,abdulkadir Dostum.
mahmut erdem
15.04.2014 11:33:00
Selam Hocam inan okumadan edemediğim yazılarınızdan mutlaka nasiplenmek gerekli diyede düşünüyorum mutlaka bir yerlerinden bir şekilde kendimizede pay vardır okumak ve düşünmek yetmezmi.? Düşünürkende var olduğumuzu hatırlamak. Gönlümüzde ve yüreğimizde sağlıcakla kalın.
Olcay Akkent
12.04.2014 20:09:00Abdülkadir Bey'ciğim,
Bir değil, birden fazla öyküyü barındıran
yazınızı her zaman olduğu gibi beğeni ile
okudum.
Her birinden çıkartılacak çok ders var. Ama
yaşarken görmek benim tercihim.
Sevgilerimle,
Olcay Akkent
Mustafa
12.04.2014 10:51:00saygi ve Sevgi deger Dostum senin hikayeni okudum bu bir gecekdir birinde bir sey alip vermedinmiyidi cenabi Allah ahini aliyor o degirmenci arin teriyle kazanip namusuna serefine ismine leke gelmesin diye borcunu ödüyor,cahil ama namuslu, bunu basbakan ve bakanlarinin okumasini cok cok icten arzve temeni ederim saygilarimla,abdulkadir Dostum.
mahmut erdem
15.04.2014 11:33:00Selam Hocam inan okumadan edemediğim yazılarınızdan mutlaka nasiplenmek gerekli diyede düşünüyorum mutlaka bir yerlerinden bir şekilde kendimizede pay vardır okumak ve düşünmek yetmezmi.? Düşünürkende var olduğumuzu hatırlamak. Gönlümüzde ve yüreğimizde sağlıcakla kalın.