A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

DOKTORSUZ TEDAVİLER ve OCAKLAR (1)


Değerli okurlar, Yozgat’ımızın yaşayan canlı tarihi, değerli eğitimci ağabeyim Sayın Yılmaz Göksoy (D.1931) Hoca’mın isteği üzerine kendisi ile çok ilginç bir söyleşi yaptık. Bu söyleşiyi köşemde yayınlamamı da bilhassa rica etti. Bana anlattıklarını bende sizlere iletiyorum. Biraz uzunca olan bu ilginç yazımı iki tefrika olarak sunacağım. Bilhassa ikinci bölümde çok ilginç olaylar var.

“Güzel Anadolu’muzda bilhassa köylerde bir takım sağlık problemlerini gidermek için ocak tabir edilen kişiler vardı. Bazı insanlar bir rahatsızlığın çaresini bulunca kimseye söylemezler, buldukları tedavi yöntemleri ile bazı hastalıkları tedavi ederlerdi. Bunlara “ocak” denirdi ve hemen her hastalığın bir ocağı vardı. Ocaklılar geçimlerini genellikle başka işlerden sağlarlar tedaviyi ufak tefek hediyeler kabul ederek hayır amaçlı yaparlardı. Bu kişiler çok yaşlandıklarında yine aileden birisine işin sırrını öğretirlerdi. Buna da el vermek denirdi ve sırrın aile içinde kalmasına özen gösterirlerdi. Kan bağı olmadan yetki alan ocaklıya “izinli” denirdi. “Sebebi elden, dermanı Allah’tan” diyerek yapılan tedaviler çok çeşitli olsa da genelde üç yolla yapılırdı. Em diye tabir edilen ve evlerde merhem şeklinde yapılan bitkisel, hayvansal ve sair maddeler ile yapılan tedaviler. Hastanın vücuduna, bir araçla hafifçe vurmalar, çizme, kesme, delme veya dağlama şeklinde yapılan tedaviler. Hastaya dokunmadan değişik hareketler yapılarak telkin altında bırakıp, psikolojik etkilemeye dayanan tedaviler.”

“Bir sene köylerde uyuz hastalığı çok yaygın oldu. Halk arasında şöyle bir söylenti dolaştı; “Bu sene üzüm olmadı dolayısıyla pekmezde olmadı bu yüzden millet uyuzdan kırılıyor” dediler. Uyuz hastalığını uyuz böceği yapar. Uyuz böceğiinsan derisi altında tünel açarak ilerler. Uyuz böceğininerkeği dişisinden daha büyüktür. İnsanı hasta yapanda,uyuz böceğinindişisidir.Yıllar önceüç Alman Profesörün bir keşfi gazetelerde yayınlanmıştı. Bu Profesörler üzüm kabuğundaki bir maddenin cilt hastalıklarına iyi geldiğini iddia ediyorlardı.”

“Yozgat’a 25 Kilometre mesafedeki Çalılı köyünde çok güzel üzüm bağları vardı. Yozgat’ın yüksek tabakasına satılan üzümler Karadere’den küfelerle gelirken, orta halli memurlar ile esnafın tercih ettiği üzümler kağnılarla Çalılı köyünden getirilirdi. Çalının kızları da çok güzel olurdu. Bilhassa bir ay süren üzüm mevsiminde Çalılının insanları birden bire güzelleşir, güzel üzüm bağlarının üzümünü yiyen çalılı kızlarının da bu yüzden ciltleri güzel olurdu.”

“Köylülerimizde alt çeneden başlayarak kulağa kadar uzanan kırmızı renkli mantar türü bir cilt hastalığı olurdu. Halk arasında buna kızılyüğrük hastalığı denirdi. Bunun da ocağı vardı. Bu hastalığa yakalanalar çare için onun ocağı olan kimseye giderlerdi. Ocak olan kimse biraz sulandırdığı üzüm pekmezini ısıtır, hastalıklı olan bölgeyi onunla pansuman yapar, üzerine de birazcık tükürüğünden sürerdi. Kızıl yüğrük de böylece iyileşirdi. Üzüm pekmezinin içinde bir şey var mıydı bilemem.”

“Şimdi yaşadığım bir olayı daha anlatayım. Gökçekışla köyümüzden Haşim usta diye mesleğinde çok ünlü bir dülger vardı. Evlerde bir marangoz işi varsa özellikle Haşim ustanın yapması arzu edilirdi. Köydeki hanımı yaşlanınca Yozgat’tan bir hanımla ikinci evliliğini yaptı Haşim usta. Ama bir süre sonra kalp hastalığına yakalandı, yüzü morardı nefes darlığı çekmeye başladı. Öyle olunca ikinci eşi bıraktı gitti. O da köyüne döndü. Bağ kaynatılırken üzümler kızlar tarafından çiğnenerek suyu çıkarılır geriye posası kalır. Bu posa da atılmaz tehliz çuvallarına konulup asılır altına da bir teşt konur kalan su damlaya damlaya bu teştte birikir. Bu suya “torba altı” denir ve kabuğun kalan son suyudur. Bal renginde tadı güzel ve çok faydalıdır. Çok tatlı olmaz birkaç bardak rahatlıkla içilebilir. Köydeki eski hanımı bizim dülgere bu sudan içirmeye başlar. Kendilerinin ki bitince komşularının suyunu da alır. Haşim usta iyi oldu tekrar Yozgat’a geldi, başka bir hanımla ikinci bir evlilik daha yaptı 20 sene daha yaşadı.Anlaşılıyordu ki bizim atalarımız yüz yıllar önce üzümün bu yararlarının farkına varmışlar ama bu bilgilerini ilim haline getirememişlerdi.”
“Çocukların ve çoğunlukla bebeklerin bazen daha büyük yaştakilerinde ağzında görülen ve “Pamukçuk” diye isimlendirilen bir infeksiyon olur. Bununda ocağı vardı. Ocak olan kişi bir dua okuduktan sonra parmağını tükürükler sonra kızartma tavasının altındaki is’e sürer, oradan parmağına bulaşan isi çocuğun çenesine, alnına, iki yanağına son olarak da damağına sürerdi. Birkaç gün sonra pamukçuk geçerdi.”
“Güz ayları gelince çocukların çenelerinde sebebini bilmediğimiz yaralar oluşurdu. Bildiğimiz çakmaklar daha o yıllarda yoktu. Sigara filan şeyleri yakmak için 5-6 santim uzunluğunda çelik parçasının ucuna söğüt mantarlarından yapılmış kolay tutuşabilen kav takılırdı. Döğenlerin altına çakılan çakmak taşı bir ele alınır öbür eldeki çelik bu taşa vurularak kıvılcım çıkarılır, çıkan kıvılcımlar ile bu kav tutuşturulur tutuşan bu kav ile de yakılacak şeyler tutuşturulurdu. Yaraların geçmesi için yapılan uygulamada çakmağa kav konmaz. Çakmak taşına çelik parça vurularak bir süre, takriben 5-6 kere bu yaraların etrafında kıvılcımlar çıkarılırdı. Bu işlem yapıldıktan sonra parmağına aldığı tükürüğü yaralara basar birkaç gün sonra da yaralar kururdu. Bu işlemi de bu işin ocağı olarak bilinen kişi yapardı.”

“Gelişmesi gecikmiş çocuklar ile yaz mevsiminde anası babası tarla tapanda çalıştığından yeteri kadar beslenemeyen çocuklar için Büyükincirli köyünde “Tivga Ocağı” vardı. Ocak olan kişi, önce çocuğun alnına kızgın bir mil basardı. Bu milin izi ölene kadar alnında kalırdı ki benimde alnımdaki izi duruyor. Bu kızgın mil basmaktan kasıt çocuğun irkilmesi ile bedenine bazı uyarılar göndermek olabilir. Sonra hazırladığı üzüm asmasının külünü verir. Bunu bal ile karıştırın çocuğa yedirin derdi. Burada sır olan sanırım küle karıştırılan nesnedir.”

“Kışlık yufkalar pişirilirken ya da bağ kaynatılırken daha önce budanarak istiflenen asma çubukları yakılır. Bunların külleri atılmaz yıllarca uygun bir yerde biriktirilir. O kadar birikir ki büyükçe bir tepe olur. Yağmur ile ıslanan bu küller hafifçe sertleşir. Bu kül tepesinin içine açılan tüneller boğmacaya yakalanmış çocuklara iyi gelir. Çocuklar bu tünele girerek rahat nefes alırlar. Hastalıkları geçene kadar bu tünelden yararlanırlar orada oynarlar. İşte bu da boğmacaya yakalananlar için bulunmuş bir tedavi şekli.”
“Sarılığa yakalananlar içinde değişik bir tedavi şekli vardır. Ocaklılar tarafından vücudun belirli yerleri jilet veya ustura ile kesilerek, birkaç damla kan akıtılmakta ve bu işleme “sarılık kesme” adı verilmekteydi. Başka ve daha tehlikesiz bir tedavi şekli de kaysı hoşafı yapılır içine de aileden sağlıklı bir kişinin idrarı katılır sarılık olan kişiye içirilirdi.” Bende (yazar) bu olayı bizzat yaşamıştım. Babamın memuriyeti dolayısıyla 1957-1959 yıllarında Niğde’de bulunuyorduk. Ben orta birinci sınıfta kardeşim ilkokul 5. Sınıftaydı. Kardeşim sarılık oldu. Gözlerinin akı bile sarı olmuştu. Annem elime bir kavanoz tutuşturarak benden idrarımı buna yapmamı istedi. Neden diye sorduğumda tebessüm ederek “lazım” dedi. Öğle tatilinde yemek için eve geldiğimizde annem kayısı hoşafı yapmıştı bir kâse kardeşime verdi. Bana yok mu diye sordum. Yok, kardeşin rahatsız olduğu için sadece ona yaptım dedi. Bende üstelemedim. Sonra öğrendim ki yaptığı hoşafın içine benden aldığı idrarı karıştırmış. Bir süre sonra kardeşimin sarılığı geçti bende bu olayı unuttum.(Devam edecek)

13.05.2016
OKUR YORUMLARI
ARTO KAZANCIOĞLU
13.05.2016 11:29:00

ABDÜLKADİR BEY MUHTEŞEM YAZILARINIZI BÜYÜK BİR ZEKLE OKUYOR VE BAZI FİKİRLERİMİ SÖYLEMEK İSTİYORUM MÜSEDENİZLE.YILLARCA ENAZ 30 SENE PİPO KULLANDIM.DİŞ ETLERİM ÇEKİLMEYE BAŞLADI DOKTOR 4-5 BİN TL KARŞILIĞINDA AMELİYAT VE TEDAVİ EDERİM DEDİ.OTÇU BİR ARKADAŞ BİR TUTAM AYNI SEFA BİR TUTAM PAPATYAYI KAYNAT SOĞUDUKTAN SONRA PAMUKLARI O SUYUN İÇİND ISLAT VE DUDAĞIN İLE DİŞ ETİNİN ARASINA KOY VE BEKLE.SONUÇ ŞAŞIRICI DİŞ ETİ ÇEKİLMESİ GEÇTİ .
SAYGILARIMLA

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ