Değerli okuyucular, 18 Nisan Dünya Amatör Radyo ve Amatör Telsizciler günüdür.
20 Temmuz 1937 tarihi de telsizin mucidi Guglielmo Marconi’nin ölüm yıldönümüdür.
24 yaşındayken endüksiyon bobininin bir ucunu anten teline, diğer ucunu da bir toprak teline bağlayarak ilk telsizi bulmuştu. İtalyan hükümetine başvurdu ama ciddiye alınmadı. O da aldı makinesini İngiltere’ye gitti. İngilizler havada kaptı. Hemen dünya basınını harekete geçirdiler. İtalya pişmandı. Özür diledi, geri çağırdı ama iş işten geçmişti. İngiltere’de “Marconi Telsiz Telgraf Şirketi” kuruldu. 1898 yılında Manş Denizi’nin öbür yakasına telsiz haberi göndermeye, sonra da yüksek anten direkleri kurarak, okyanuslar arası haberleşmeyi başladılar. Okyanuslarda yardım çağırısı yapan gemilerin kurtarıcısı oldular. Sonraki yıllarda Türkiye Devleti de gerektiğinde Türkiye radyolarını bir dakika süreyle kullanma izni verdi.
Marconi artık dünyaca tanınan bir mucitti. 1909 yılında Nobel’i aldı
DX radyo (telsiz) istasyonları, onlarca yıl önce kullanılıyordu. Çeşitli amaçlarla hizmet edebildiği için Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında popüler bir etkinlikti. Amatör radyo, aslında birçok dirilişe, yeni gelişmelere ve tarihteki diğer tanımlayıcı noktalara tanık oldu. Amerika Birleşik Devletleri, dünyanın farklı yerlerindeki insanlarla iletişim kurmanın bu yeni türüne en çok ilgi duyan yerdi.
Ben de bu işe ilk gönül verenlerdendim. Turgut Özal hükümeti, 2813 Sayılı Telsiz Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi hakkında çıkardıkları yasa ile bizim gibi heveslilerine de Türkiye’de telsiz kullanma izni çıkardı. Ücretini ödeyerek Telsiz işleri Genel müdürlüğümüzden aldığımız ve beş yılda bir yenileme hakkımız olan ruhsatlarımızla evlerimizde ve araçlarımızda kullanmaya başlamıştık. Bize müsaade edilen 40 kanal ve 10 watt olan çıkış takatımızı maddi olanaklarımız ölçüsünde daha ileriye götürmeye çalıştık. Öyle ki yasal çıkış takatımız 10 watt olmasına rağmen İtalya’dan getirttiğim linear sayesinde 600 watt gücünde çıkış yapabiliyorum. Tabi bu güçte çıkış yapınca da civardaki televizyonlara, telsiz telefonlara hatta kamyonetle patates soğan satan adamın hoparlörüne ezan okunuyorsa minaredeki hoparlörlere sarkma riski de oluyordu. Cihazlarımızı, bilhassa İtalya’dan getirttiğimiz cihazlarla devamlı yeniledik. Ben bu merakıma çok para harcadım (Bugün 20 bin TL. civarı). TIR sürücüsü telsizci arkadaşlarımıza yurt dışından değişik cihazlar, yardımcı ekipmanlar, yüksek çıkış yapabilmek ve parazitlerden kurtulmak için değişik antenler getirttim.
Radyo Amatörleri, amatör telsizciler geçmiş yıllarda çok acılar yaşadılar, olaylara şahit oldular, umutsuzların umudu oldular.
1985 yılındaki Meksika depremi 1992 yılındaki Erzincan depremi ve 1995'teki Dinar depremlerinde de. Haberleşme olanağı büyük ölçüde aksadığından, iletişim radyo amatörleri sayesinde sağlanmıştı. Bilhassa Erzincan depreminde Emniyet müdürlüğü binası da büyük hasar gördüğünden Erzincan’ın çevre ile iletişimi tamamen kesilmiş, depremi amatör telsizciler birbirleri ile köprü kurarak ancak öğle saatlerinde Ankara’ya bildirebilmişlerdi. Çünkü o saate kadar Ankara’nın depremden haberi bile yoktu.
Dinar depreminin ilk günlerinde 24 saat faaliyet gösteren amatör telsizciler dış dünya ile iletişimi geniş ölçüde kurarak yurt dışından gönderilen yardım ekiplerinin kısa zamanda gelmesini sağlamış ve kamu kurumlarına destek vermişlerdir.
Erzincan depremi ve Dinar depremi daha hafızalarda tazeyken 1999 Marmara ve Düzce Depremlerinde de gerek ilk haberlerin verilmesi gerekse Kriz Masaları arasındaki haberleşmeler, Radyo Amatörleri tarafından yürütülmüştür. Bu deprem sırasında geniş alanlarda haberleşme büyük ölçüde durmuş ve insanlar en yakın akrabalarının dahi hayatta olup olmadıklarına ilişkin haber alamaz olmuşlardır. Olay bununla da kalmamış, ülkenin, dünya ile haberleşme bağlantıları kesildiği için tüm dünyadaki haber ve yayın kuruluşları çaresiz ve olaylar hakkında bilgi veremez durumda kalmışlardır. İşte bu anda amatör telsizciler devreye girmiş ve acil durum haberleşmesini başlatarak hem yakınlarının hayatından endişe duyan insanların yüreğine su serpmiş, hem de ülkedeki durumu ellerinden geldiği kadarıyla tüm dünyaya duyurmuşlardı.
Olayın geçtiği günlerde amatör telsizcilerin istasyonları yani evleri, özel işyerleri gazete muhabirleri ve televizyoncularla dolup taşmıştı. Sağladıkları yardımlarla birçok kişinin hayatını kurtaran radyo amatörleri de bu gerçek tatbikatta eksiklerini daha iyi fark etmişler, bir daha böyle bir olayda etkin haberleşme sağlamak için donanımlarını geliştirmeye çalışmışlardır. Ürdün Kralı Hüseyin, İspanya Kralı Don Juan Carlos, İtalya Cumhurbaşkanı Francessco Cossiga, Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhi ve eşi bu işe gönül vermiş amatör telsizciydiler.
Bu işe gönül verdiğim 16 yıl içinde bir gece ve sadece bir kere, aniden Yozgat’a propagasyon açılmıştı. Propagasyon (Propagation) kelime anlamı yayılım, atlama olarak nitelendirebiliriz. Radyo sinyallerinin yeryüzünü saran 200-400 km. yükseklikteki İyonosfer tabakasına çarpıp yansıma yaparak çok uzaklara gidebilmesidir. Birden Seher Yıldızı kodu ile çıkış yapan bir istasyonunun uzak istasyonlara çağrı yaptığını duydum. Hemen kanalda görüşme yapan istasyonlardan müsaade isteyip büyük bir heyecanla Seher Yıldızı’na çağrı yaptımsa da ancak selamlaşıp hatır sorabildik ve propogasyon kapandı. Bu yazımı Seher Yıldızı veya arkadaşlarının okuma şansı olur ise mail adresimden ya da gazeteden alacakları telefonumdan bana ulaşmalarını dilerim.
Oturduğum evin 14 katlı ve antenimin de yerden takriben 60 metre yüksekte olması avantajı ile Fransa’dan Sibirya’ya oradan Yemen’e ve tekrar Fransa’ya kadar çizilecek bu üçgen alan içinde saatlerce görüşme olanağı bulurken memleketim Yozgat ile sadece bir kere o da bir dakika kadar bir süre görüşebilmiştim. 16 yılda buna benzer çok olay yaşadık.
Devletimiz, iletişim sıkıntısının bir kısmını bizlerin yardımıyla giderdiği 1999 depreminden sonra bazı yetkiler vereceğini vaat etmişti ama maalesef kendi imkânlarımızla büyük paralar ödeyerek tesis ettiğimiz istasyonlarımıza sahip çıkmadı. Ticari amaçla kullanılması yasak olan bu sistemi şikâyetlerimize rağmen suculara, tüpçülere teslim etti. Cep telefonları çıkınca da eski cazibesin kaybetti. Yazık oldu.
Ben cihazlarımı muhafaza ediyorum. Tozlanmasın diye sardım sarmaladım kaldırdım. Karaköy’de telsiz işleri yapan sevgili kardeşim Ümit Elektronik’in hediye ettiği portatif, bobinli kablo antenim var. Allah korusun bir afet durumunda istediğim zaman 15 dakika içinde istasyonumu yeniden faaliyete geçirebilirim.
16 yılda o kadar çok anımız var ki, yazımı hiç unutamadığım birkaç güzel anımla bitireyim.
Bir gece karı koca Hürriyet gazetesinde çalışan misafirlerimiz var. Telsizim her zamanki gibi kısık sesle açık, buna uzak dinleme diyoruz. Saat 23.00 sularında “Bu kanalda beni duyan istasyon var mı” diye bir çağrı geldi. Hemen cevap verdim. Çağrı’yı yapan kişi, Avrupa’dan İstanbul, Sefaköy’deki bir fabrikaya melâmin hammaddesi getiren TIR’ın şoförüydü. İki adet jetonu varmış, ankesörlü telefondan Tarsus’taki evini aramış. O zaman daha cep telefonları yok. Telefona çıkan küçük oğlu ablasının boynunda bir şişlik olduğunu ve annesinin onu Tarsus devlet hastanesine götürdüğünü söylemiş. Bir süre sonra ikinci ve son jetonu ile aradığında da daha hastaneden dönmediklerini söyleyince adamcağız üzüntü içinde konu hakkında bilgi alabileceği bir doktor arıyordu. Kendisine doktor arkadaşlarımız olduğunu ama hastayı görmeden bir teşhiste bulunamayacaklarını ve bize yardımcı olamayacaklarını söyledim.
O tarihlerde Haber Müdürünün sekreteri olan bayan misafirimiz telaş içinde, “Bize kızının ismini söylesin ben hemen Hürriyet Mersin bürodan bilgi isteyim” dedi. Sordum, kızının ismi Meryem T. imiş. Hemen Mersin büroyu aradı oradaki nöbetçi arkadaşa ismi ile hitap ederek konuyu anlattı. Takriben 10 dakika sonra cevap geldi. Meryem T. nin boynunda önemli olmayan bir apse oluşmuş, cerrah orayı çizerek apseyi boşaltmış pansuman yapıp evlerine göndermiş, merak edecek bir durum yok. Aldığımız haberi, telsizin başında merak içinde bekleyen babaya aynen ilettik. Arka arkaya kaç kere teşekkür etti hatırlamıyorum. Ne kadar sevindiğini ve şanslı olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Hürriyet Gazetesindeki arkadaşlarımızın o gece bizde olmaları ne büyük tesadüftü.
Bir gün sanırım akşam yemeğinden sonraydı kapı çalındı açtım karşımda sanatçı Baha Boduroğlu. Şaşırdık ve içeri buyur ettik ama girmedi.” Kusura bakmayın sizi rahatsız etim ama biraz ilerinizde benim kayıt stüdyom var orada seslendirme yapıyoruz ama siz telsizde konuşunca benim cihazlarıma sarkıyorsunuz bu yüzden kayıt yapamıyor sizin konuşmalarınızın bitmesini bekliyoruz bu akşamda yine seslendirmemiz var rica etsem bu gece bize müsaade eder misiniz” dedi.
Ben de “aman estağfurullah, şu anda benim telsizim kapalı size sarkan var mı diye sordum. “Evet, şu anda konuşan biri var” dedi. Ben hemen telsizimi açtım, Baha Bey kapının pervazına yaslanmış bekliyor. Evet, çok yakınımda bizim arkadaşlardan birisi konuşuyor. Baha Bey’e beni nasıl bulduğunu sordum. “Yakın sokakları dolaştım, çatıda sizin anteninizi gördüm ve komşulara sorarak sizi buldum” dedi. Kendisine şöyle söyledim.” Biz akşamları arkadaşlarımızla sohbet edip vakit geçiriyoruz. Sohbetlerimiz kaliteli de sayılabilir çünkü arkadaşlarımız hep iyi mevkilerde kaliteli insanlar ama siz bu saatlerde iş yapıyor para kazanıyorsunuz, böyle kayıt yapacağınız gün bana telefon edin ben arkadaşlarımı ikaz edeyim o gece telsizlerimizi kapatalım sizde rahat rahat kaydınızı yapın” dedim. Teşekkür edip beni sohbet için stüdyosuna davet etti.
Bir akşam iş dönüşü uğradım. Sohbetimiz sırasında hiç unutamayacağım şu anısını nakletti. Bir akşam yine kayıt yapacakları sırada kim olduğunu bilemeyeceğimiz birisi telsizde kız arkadaşı ile nasıl sinemaya gittiğini elini kızın omuzuna nasıl attığını, elini nasıl tuttuğunu filan uzun uzun anlatıyormuş. Konuşmayı dinleyen rahmetli Toron Karaca dayanamayıp oturduğu yerden bağırmış “ulan öpmezsen namertsin.”
Sonraki günlerde eğer kayıt yapacaklarsa Baha Bey beni aradı, bende arkadaşlarıma anons yaparak konuşmalarını sonlandırmalarını rica ettim. Sonra biz Ataköy’e taşındık, Baha Beyle de bir daha görüşemedik. Güzel ve kibar insanlarla yaşanmış güzel günlerdi.
Yine bir gece “İstanbul İstasyonları, Sibirya’dan K…….. çağırıyor” diye bir çağrı aldım. Cevap verdim, tanıştık. O da Türkiye’den oralara mal götüren bir TIR şoförü idi. “Size bir telefon numarası versem arayıp iyi olduğumu beni merak etmemelerini söyler misiniz” dedi. O tarihlerde daha cep telefonları ile tanışmamıştık. Tabi dedim ve verdiği telefon numarasını aradım. Telefona çıkan eşiydi, mesajı aynen ilettim. O da teşekkür etti ve selam söylememi rica etti. Onu da karşı tarafa ilettim. Sonra birden aklıma geldi; Hanımefendiye, “efendim siz telsiz muhaberesini biliyor musunuz” dedim? Evet, biliyorum deyince “sizi eşinizle görüştürmek için bir yol deneyeceğim” diyerek telefon ahizesi ile telsizin mikrofonunu birbirine yaklaştırdım. Karşı istasyona da aynı şeyi söyleyip sonra hanımefendiye” Buyurun konuşun” dedim. Mükemmel bir şekilde sıra ile konuşarak kısa bir muhabere yaptılar. Aradan ne kadar bir zaman geçti bilemiyorum yine bir gece cihazımın sesi kısık uzak dinlemede iken tanımadığım bir istasyon bana çağrı yaptığını duydum. “Buyurun dinliyorum” dedim. “Efendim nihayet sizi buldum iki gündür size çağrı yapıyorum, ben Sibirya’dan çağrı yapan K…… size bir emanetim var onu nasıl ulaştırabilirim” dedi. Teşekkür edip neden zahmet ettiğini ve nerede olduğunu sordum “Levent’teyim” deyince Levent’te daha önce çalıştığım Renaul-Mais’deki arkadaşıma bırakmasını rica ettim. Meğer o da OYAK bünyesindeki OMSAN uluslararası nakliye firmasındaymış. Ertesi günü arkadaşım telefon etti, sana bir şişe viski bıraktılar dedi.
Bizde de Bestekâr sanatçı rahmetli Yıldırım Gürses, o zamanki darphanenin müdürü ve eşi. Mercedes’e yedek parça yapan bir fabrikanın sahibi. Bir şeker fabrikasının genel müdürü. T. Gemi Sanayiinin personel daire başkanı kardeşim Haluk Çapanoğlu. Çok meşhur bir bluejean fabrikasının sahibi. MİT’ten emekli bir arkadaşımız, Avukat, doktor, silahlı kuvvetlerde görevli bir subay benim görüşme gurubumdaydılar.
Uzun yıllar Amerika’da diş hekimi olarak çalışmış İstanbul’da dünya çapında bir İtalyan tekstil fabrikasının üreticisi Dr. Fıtri Öktem ağabeyimiz Rusların uzay istasyonu MİR ile görüşerek MİR’in mühürlü küresel kartına sahip olmuştu. Ve THY da pilot olan ve Romanya üzerine geldiğinde bizimle irtibata geçen arkadaşımız gibi bu işe gönül veren bazı ünlüler de vardı. Yukarda da arz ettiği gibi, bu işe gönül veren insanların büyük paralar harcayarak kendi çabaları ile kurdukları bu istasyonların önemini 1999 yılındaki büyük depremde kavrayan devlet, önceleri istasyon sahiplerine ilgi göstermişse de zamanla duyarsız ve ilgisiz kalmıştır.
17.04.2021
OKUR YORUMLARI
HİLMİ BÜLENT PAYASLIOĞLU
20.04.2021 12:34:20
Sevgili Arkadaşım,
Amatör telsizciliğini bilmiyordum. Öncelikle 18 Nisan Amatör Telsizciler gününüz kutlu olsun. Yeğenim Mutlu da belki 20 yıldan fazla bir süredir Ankara'da Telsizciler ve Radyo Amatörleri Kulübü Derneği ANTRAK üyesi. Yazını ona da gönderdim. Aylık yayımlanan ANTRAK dergilerinde benim yıllar önce kaleme aldığım " Globalizasyon Nedir Dünyaya ve Ülkemize Etkisi Ne Olmuştur" başlıklı makalemi yayımlamış ve birçok akademisyen tarafından referans verilerek kullanılmıştı.
Bu arada anılar, özellikle de aileden uzakta kalan ve depremzedelere yaptığınız destekler takdire şayan.
Marconi'ye geçmişte yapılan ilgisizliği affettirmek için İtalyanlar birçok şehirlerde büyük caddelere onun adı vererek özürlerini dile getirmişler, ama çok geç kalmışlar. Roma'da, onun adını taşıyan ve benim de sık sık kullandığım, tarihi şehirden denize kadar giden geniş bir caddeye de vermişler.
Yazmaya devam, kolay gelsin...
ARTO KAZANCIOĞLU
19.04.2021 06:25:23
TÜM YAZILARINIZDA OLDUĞU GİBİ TELSİZ HİKAYELERİNİZİ BÜYÜK BİR ZEVKLE OKUDUM.TEŞEKKÜR EDERİM.KALEMİNİZE SAĞLIK.
HİLMİ BÜLENT PAYASLIOĞLU
20.04.2021 12:34:20Sevgili Arkadaşım, Amatör telsizciliğini bilmiyordum. Öncelikle 18 Nisan Amatör Telsizciler gününüz kutlu olsun. Yeğenim Mutlu da belki 20 yıldan fazla bir süredir Ankara'da Telsizciler ve Radyo Amatörleri Kulübü Derneği ANTRAK üyesi. Yazını ona da gönderdim. Aylık yayımlanan ANTRAK dergilerinde benim yıllar önce kaleme aldığım " Globalizasyon Nedir Dünyaya ve Ülkemize Etkisi Ne Olmuştur" başlıklı makalemi yayımlamış ve birçok akademisyen tarafından referans verilerek kullanılmıştı. Bu arada anılar, özellikle de aileden uzakta kalan ve depremzedelere yaptığınız destekler takdire şayan. Marconi'ye geçmişte yapılan ilgisizliği affettirmek için İtalyanlar birçok şehirlerde büyük caddelere onun adı vererek özürlerini dile getirmişler, ama çok geç kalmışlar. Roma'da, onun adını taşıyan ve benim de sık sık kullandığım, tarihi şehirden denize kadar giden geniş bir caddeye de vermişler. Yazmaya devam, kolay gelsin...
ARTO KAZANCIOĞLU
19.04.2021 06:25:23TÜM YAZILARINIZDA OLDUĞU GİBİ TELSİZ HİKAYELERİNİZİ BÜYÜK BİR ZEVKLE OKUDUM.TEŞEKKÜR EDERİM.KALEMİNİZE SAĞLIK.