A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

FRENİM PATLADI

1983 yılıydı. O’ yıllarda İstanbul’un güzide semtlerinden Laleli de oturuyor, hafta sonlarını da Küçükyalı’da bahçe içindeki evlerinde oturan kayınpederimizde geçiriyorduk. Yine bir hafta sonu Pazar gecesi saat 23.00 sularında müsaade isteyip kalktık. Renault 12 aracımla eski (E 5) şimdi (D-100) karayolundan Şişli civarına gelmiştik ki fren pedalı seviyesinde bir anormallik varmış gibi geldi. Okmeydanı civarına geldiğimizde freni bir daha yokladım, fren pedalı sanki biraz daha aşağıda etkili oluyordu. Eşime ve 6 yaşındaki kızıma bir şey hissettirmeden ara ara fren pedalı seviyesini kontrol etmeye başladım(aslında böyle yapmamam, gerektiği zaman freni kullanmam gerekirdi). Her basışımda pedal seviyesi biraz daha aşağı düşüyordu. Artık emindim, fren hidrolik sıvısı eksiliyordu, bir yerde sızıntı vardı.

Renauld-Mais’de çalıştığım yıllarda el freni kullanma konusunda epey bilgi sahibi olmuştuk. Yüksek hızla virajlara giriş çıkışlarda el freni kullanımı. Çok dar park yerinden sağa ya da sola çıkışlarda el freni yardımı ile önden çekişli aracımızı yerinden oynatmadan nasıl çıkılacağı konularında bilgi sahibi olmuş ve uygulama fırsatımız da olmuştu.

Haliç köprüsünden çıkıp, Edirnekapı rampasını bitirince hızımı azalttım. Üçüncü vitesle o zamanki adıyla Vatan Caddesi, şimdi Adnan Menderes Bulvarına girdim. Artık fren tamamen boşalmıştı. Edirnekapı’yı Topkapı’ya bağlayan dörtlü kavşaktan çok dikkatli geçmeliydim. Hızımı düşürerek ikinci vitese geçtim, flaşörlerimi yaktım. Eşim telaşla “bir şey mi oldu” diye sordu. Bir şey yok burayı dikkatli geçmemiz lazım dedim. Elim el freninde yavaşça kavşağa girdim. Flaşörlerimin açık olması ve yavaş seyretmem dolayısıyla diğer sürücüler bana fazla yaklaşmadan yol verdiler. Kavşağı yavaşça geçtim ve çok şükür diyerek derin bir nefes aldım. Eşim tekrar sordu “neden flaşörleri yaktın?” O zaman söyledim “fren patlamış” dedim. Daha çok panikledi “ne olacak şimdi” dedi. “Bir şey olmayacak yavaş yavaş gideceğiz” dedim. Kızımız çoktan uyumuştu olan bitenden haberi yoktu.

Buraya kadar güzel gelmiştik ama evimiz Koska caddesindeydi ve cadde denize doğru meyilli bir yokuştu. Şimdi asıl problem freni tutmayan bir araba ile o yokuşu inmekti.

Aksaray meydanına doğru yavaş yavaş ilerlerken bunu düşünüyordum ki yolun sağında önünde birkaç araç sığacak kadar ağaçlı ve toprak bir bahçecik olan otel gözüme çarptı. Hemen o bahçeciğe girdim arabamı park ettim. Resepsiyonda genç bir bey vardı iyi akşamlar diledikten sonra arabamın freni patladı buraya bıraksam da sabah gelip alsam izin verir misiniz diye sordum. “Tabi, tabi geçmiş olsun” dedi. Bu arada arabamın sol ön tekeri gözüme çarptı, jantı yağ içindeydi. Kızımızda uyanmıştı. Onları arabadan indirdim, bir taksiye binip sağ salim evimize geldik.

Ertesi gün Eyüp de tamirhanesi bulunan rahmeti Zeki usta ile birlikte gelip arabayı oradan alıp tamirhaneye götürdük. Zeki ustaya gittiğimde sol ön tekerin yağ içinde olduğunu söylemiştim. O’da yanına üç beş alüminyum perçin ve bir kutu fren hidroliği almıştı. Arabamın yanına gelince kaputu açıp fren merkezinde sol ön tekere giden bakır borunun ucunu alüminyum perçin ile tıkadı, hidrolik seviyesini tamamladı. Bana da şu tembihatı yaptı “frene dikkatli bas araba sağa doğru çeker.”

Hız yapmadan Eyüp’e geldik teker söküldü. Gördük ki fren silindirindeki keçe kenarından yırtık. Bakım yapılması için cuma günü arabamı servise bırakmıştım. Az kalsın yapılan bir hataya kurban gidecektik.

Şimdi gelelim bu hikâyenin ana fikrine; Yaz mevsimi geldi, seyahate çıkmadan önce aracına bakım yaptıracaklara tavsiyem şu olacaktır. Aracınızın bakımını yola çıkmadan en az bir hafta önce yaptırınız. “Tekerlek bijonlarının kontrolünü bizzat yapınız.” Bunu da başka bir yazımda anlatacağım.

28.05.2018
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ