A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

GDO. LU ÜRÜNLER YARARLI MI, ZARARLI MI?

Medya ısıtıp ısıtıp önümüze koyunca okuyoruz, sonra onu yeme bunu yeme ne yiyeceğiz be kardeşim diye kendi kendimize söylenip günlük yaşantımıza dönüyoruz. Ve maalesef çaresizlik içinde kıvranıyoruz. GDO. lu yani Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar demekle kastedilen nedir? Bir canlıdan diğerine gen aktarımı, bir çeşit kesme, yapıştırma ve çoğaltma işlemi olup, genetik mühendisleri tarafından uygulanıyor. Aktarılacak gen önce bulunduğu canlının DNA sından kesilerek çıkarılıyor. Sonra vektör adı verilen taşıyıcı virüs ile bu gen DNA molekülüne yapıştırılıyor. Bu ürünlerin içine bazı bakteriler, virüsler hatta bazı böcek ilaçlarının genlerinin ilavesi ile bu ürünlerin içinde yeni protein sentezi oluşturarak doğal genetik yapısı değiştiriliyor. Frankeştayn Gıda olarak da nitelenen GDO'lar bugün kolera bakterisi geni taşıyan yonca, akrep geni taşıyan pamuk, tavuk genli patates, balık genli domates gibi gıdalar şeklinde karşımıza çıkıyor. Dünya da GDO. lu ürünler yararlımı zararlımı diye bilinen 280 araştırma yapılmışsa da maalesef sonuçları açıklanmamıştır. Bağımsız bilim adamlarına ve üniversitelere araştırmaları için izin verilmediği gibi hükümetlerde araştırma yaptırmamışlardır. ABD. de otuza yakın bilim adamı bize araştırma yetkisi verilmiyor diye isyan etmiştir. Bilim adamları biz yapalım diyoruz kabul edilmiyor. Devlet yapsın diyoruz, yapmıyor diyorlar. Hatırlayınız, Çernobil faciasından sonra da yurt dışındaki eş, dost, akrabalarımız Karadeniz bölgemiz radyasyondan etkilendiğinden aman Türk çayı içmeyin diye bize yalvarırken, zamanın rahmetli sayın bakanı Cahit Aral elinde çay bardağı ile televizyonlara çıkıp höpür höpür çay içerek tehlike olmadığını ispat etmeye çalışmıştı. Sonuç bir sürü insanımız rahmetli oldu. Birçok hamile kadın parmak çocuk doğurdu. Türkiye de bal tüketiminin üretilenin iki katından fazla olduğu söyleniyor. Peki, bu fazla tüketim nereden nasıl karşılanıyor. Geçen gece saat 03.00 sıralarında bir tv. Kanalında bir doktorumuzun şu acı vurgulamasına şahit oldum. Doktorumuz evde yapabileceğimiz öksürük vs.gibi rahatsızlıklar için bazı karışımlar da kullandığımız bal’a dikkat çekerek, Çin’den fabrika imalatı ve glikozdan yapılarak içine bal esansı katılan sahte ballara dikkat etmemiz gerektiğini söylüyordu. Bal’dan şifa bulalım derken şeker komasına girmeyin diye de üstüne basarak ikaz ediyordu. Orijinal balmış gibi tüketiciye sunulan bazı ürünler, Türk Gıda Kodeksi 2005/49 sayılı Bal Tebliği’ne göre laboratuarlarda incelemeye alınmış. Laboratuar çalışmalarında da balın içinde yapay tatlandırıcıya rastlanılmış. 郬 organik olduğu söylenen balda, ticari glikoz tespit edilmiş. 0,9-1,4 oranında olması gereken glikoz/fruktoz oranı ise 1,52 çıkmış. GDO. lu ürünleri konuşalım derken söz nereden nereye geldi. Bu GDO. lu ürünlerin zararsız olduğunu iddia eden çalışmaların hepsi ya bu ürünleri üreten firmalar tarafından yada onların sponsor olduğu laboratuarlar tarafından yapılmıştır. Bu olay tamamıyla Emperyal bir savaştır. Güç savaşıdır. İnsanlara, kıtlığa çare olarak yutturulmak istenen bu olayın kıtlıkla bir alakası yok. Çünkü bu ürünlerin tohumunu üreten ülkeler artık bu tohumların sahibi oluyorlar. Bir kere bu tohumları kullandığınızda artık o ülkeden almaya mahkûm oluyorsunuz. Hep verilen en korkutucu misal de şudur. Mesela Türkiye’nin veya başka bir ülkenin tohumluk buğday almak için Amerika’ya muhtaç olması. Amerika vermediği takdirde aç kalacaksınız demektir. İşte savaşmadan teslim olmak. Nitekim ABD’nin dublör olarak kullandığı ülkelerden biri olan Norveç, Svalbard Adaları’nda 2008’de yüz binlerce bitki türü ve sebzenin tohumlarını saklayan dev bir “yeraltı kasası” kurdu. İçinde 100 ülkeden getirilmiş 100 milyondan fazla tohum bulundurması planlanan tohum kasasında, Mart 2010’a gelindiğinde 500 bin çeşit tohum saklanıyordu. Svalbard kasası, bulunduğu konum ve mühendislik özellikleri sayesinde, elektrikleri kesilse bile sakladığı tohumları, en az bin 700 yıl bozulmadan koruyabilecek. Peki bu “Svalbard Küresel Tohum Deposu’nun finansörleri kimler”? “Ölüm Tohumları/ Kalıtımın Değiştirilmesinin Arkasındaki Karanlık Oyunlar” adlı kitabın yazarı olan Engdahl, Örgütün finansörlerinden biri Microsoft’un kurucusu Bill Gates! Diğeri dünyanın en büyük patentli GDO tohum ve tarım kimyasalları devi ABD’li DuPont/Pioneer Hi-Bred! Yine bir ABD’li GDO devi Monsanto! İsviçre menşeli GDO tohum ve tarım kimyasalları şirketi Syngenta! ve 1970’lerde 100 milyon dolarlık bir kaynakla ’Yeşil Devrim’ diye bilinen tohumda gen devrimini başlatan ve tarımsal değişim ile ideal genetik saflığı sağlama çalışmalarını yürütmek üzere dünyanın en büyük vakıflarından birini kuran petrol devi Rockefeller diyor. Pazarlama konusunda ise, ürünlerde dayanıklılığı artırdığı ve raf ömrünü uzattığı içinde pazarda büyük pay onu üreten firmalara kalmaktadır. Bunların çoğunun amacı on bin yıldır çiftçilerin geliştirdiği biyoçeşitliliği yok edip, onları birkaç çeşide bağlayarak paraları cebe indirmektir. Dünyada 750 milyon ton hayvan yemi üretiliyor. Gerek bu hayvanların, gerek bunları tüketen insan ve hayvanların atıkları çevreye zarar veriyor. Çevreye zarar veren bu şeylerin canlılara ve hele de insana zarar vermediğinin bir garantisi varımıdır. Kısırlaştırılmış genler nakledilen bazı GDO.lu ürünlerle yapılan fare deneylerinde farelerde kısırlık yaptığı ve organ hasarına sebep olduğu tesbit edilmiş. Çünkü böceklenmesin kurtlanmasın diye kullanılan ilaçların içinde kısırlık yapan genlerde bulunmaktadır. Nitekim Dünya Sağlık Örgütün yayınladığı bir raporda erkeklerin 1 santimetreküp menisindeki sperm sayısı 100 sene önce 100 milyon iken bugün 15 milyona düşmüştür deniliyor. Bu sayının 20 milyonun altına düşmemesi gerekiyor. Jinekoloji derneğinin tespitlere göre Türkiye de yeni evlenen erkeklerin % 25 inde kısırlık problemleri gözlemleniyor. Gerek GDO. lu ürünler gerek tarım ilaçları,toksik madde içeren plastik ve alüminyum ambalaj malzemeleri antibiyotiklere dirençten tutun da kanserlere ve alerjik kaşıntılara kadar bir çok rahatsızlığa sebep oluyor. Bilim insanları ayrıca iki tür potansiyel tehlikeye dikkati çekiyor; durgun virüsleri yeniden harekete geçmesi ve virüsler arasında yeni bulaşıcı diziler oluşturabilecek kombinasyonlar. Araştırmaları olumsuz etkileyen en önemli faktör de şudur. Bu ürünler herkeste aynı etkiyi yapmıyor. Yani bazı insanları kanser yaparken bazı insanları yapmıyor. Avrupa Bio Güvenlik Yasasına göre yeni bir ürün piyasaya sürülmeden önce şu dört konuda güvenceyi vermesi gerekiyor. 1- Akut Zehirleyici etkisi 2- Kronik Zehirleyici etkisi 3-Birikimli Zehirleyici etkisi 4-Gelecek Nesilleri Zehirleyici etkisi. Bilhassa bu son maddeyi dikkatinize sunuyorum. Maalesef Avrupa Konseyi kendi yasasını çiğnemektedir. Tohum araştırılmalarında 90 günlük bir süre yeterli görülmektedir. Hâlbuki bu süre gerçekte en az dört yıldır. Polonya genlerle oynamayı ve GDO.lu ürünleri yasaklamıştır. İrlanda, Almanya, Fransa, tüketiciye güven vermek için et,süt,yumurta gibi hayvansal ürünlerin üzerine “Hayvanlarda GDO. lu ürün kullanılmamıştır” etiketi yapıştırmaktadır. Avusturya da bu GDO. lu tohumların alımını durdurmuş Viyana üniversitesi yaptığı araştırmada bu ürünlerin kısırlık yaptığını ve organ tahribatına sebep olduğunu rapor etmiştir. Türkiye’de GDO. lu ürünlerin üzerine “Bu ürün GDO. lu dur yazılamıyor. Bu konuda yayın yapılamıyor. Çünkü markaya zarar vermek, insana zarar vermekten daha ağır bir suç sayılıyor. Son yıllarda tıp bilimindeki ilerleme sonucu insan ömrü 90 lı yaşlara doğru uzadı. Yani dünya nüfusu hızla artıyor. Buna mukabil genç ölümleri de hızla artıyor. Bu konuyu da yorumunuza bırakıyorum.
Notum: Sayın Sacide Erçetin’in Yozgat Haber Gazetesindeki 07.02.2012 tarihli Biyolojik savaş makalesini de okumanızı da tavsiye ediyorum.
OKUR YORUMLARI
BOZOKLU BOZKURT
13.02.2012 10:38:00

Sayın Abdülkadir Çapanoğlu,Yeniçağ Gazetesinin haberine göre tohumda İsrail’e bağımlılığı kırmak için hükümetin başlattığı tohum üretim atağı meyvelerini vermeye başlamış. Son yıllarda uygulanan politikalar ve yapılan desteklemeler ile Türk tohumculuk sektörü, 2011 yılında üretim ve ihracatta rekor kırmış. Son dokuz yılda, tohumluk üretimi 4 kat, tohumluk ihracatı da 6 kat artış kaydetmiş. Türkiye, başta Rusya, Ukrayna ve İtalya olmak üzere toplam 66 ülkeye 109 milyon dolarlık tohum ihracatı gerçekleştirmiş. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Türk tohumculuk sektörünün gelişmesi için yaptığı çalışmaların olumlu sonuçlarını almaya başlamış.Demek oluyorki "bir millet uyanıyor."Saygılarımla.

Dt. Kadir Ahmet Daniska
12.02.2012 17:31:00

çocuklarımıza ne yedireceğimizi dikkatlice düşünmemiz gerekli,sağduyunuz için tesekkürler keske devlet yetkilileri de sizler kadar sağduyulu olsalar,yozgat halkı biz istanbul da yasayanlara göre doğal beslenme konusunda daha sanslılar tadına vararak yesinler,saygılar

BOZOKLU BOZKURT
11.02.2012 15:08:00

Sayın Abdulkadir Çapanoğlu hem sizin yazınızı hemde Sacide hanımın yazısını dikkatle okudum.Emperyalist ülkelerin vahşi kapitalistleri doymak bilmeyen para hırslarına gem vuramadıkları için insanlık umurlarında değil.Bir taraftan ürettikleri zehirli gıda maddeleri,kimyasal madde içeren ambalaj malzemeleri ve muhtelif mutfak ve ev eşyaları ile topluma,bir taraftan zehirli oyuncaklar, döğüş,savaş,nefret,kin kusan bilgisayar oyunları ile de çocuklara ve gençlere zarar veriyorlar.Asil Türk Gençliği bütün bunların fakında.Bir gün titreyip kendine dönecek ve yine tarihteki yerini alacaktır.Köşenizden duyarlı halkıma sesleniyorum.Lütfen ekip biçtiğiniz tohumlarımıza ve endemik bitkilerimize sahip çıkın.Saygılarımla

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ