A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

GEÇMİŞTE MISIR ÇARŞISI

Osman Özyıldırım, hem Amasya Lisesinden sınıf arkadaşım hem de Amasya Şehirüstü mahallesinden komşum. Lise ikinci sınıftayken babamın Çanakkale'ye tayini çıkınca Amasya'ya ve arkadaşlarımıza veda etmek zorunda kalmıştık. Osman Keman, kardeşi Hüsnü de Kanun çalardı, ben de okul korosunda bağlama. Babamın Çanakkale'de 47 yaşında ani vefatı, sonucu yüksek tahsil yaşımızda geldiğinden İstanbul'a taşınmıştık. Çanakkale'den arkadaşımız rahmetli Tekin Çağlar bir gün bana ve kardeşime  " siz Çanakkale'den önce Amasya'da bulunmuştunuz değil mi" diye sordu. Evet, cevabımız üzerine "benim Zile'den arkadaşlarım var acaba tanıyor musunuz" dedi. Kim diye sorduğumuzda ismi Osman dedi. Keman çalıyor mu dedim bilmiyorum dedi. Peki, kardeşi var mı varsa ismini biliyor musun dedim. Var, ismi Hüsnü deyince, " aman bre onlar benim çok yakın arkadaşım nasıl buluşuruz" demiş o'da ev telefonunu vermişti. Böylece tekrar buluştuk. Osman Kimya mühendisliği, kardeşi Hüsnü tıp fakültesinde okuyordu., Ben de bir yıl İst. Ünv.  Hukuk Fakültesinde hukuk okudum gözüm kesmeyince Ticari Bilimleri bitirdim. Kardeşim Haluk Hukuku bitirdi.

1960 lı 70 li yıllarda nerede bir konferans var, nerede bir açık oturum var biz oradaydık. Hatta iki yıl Taksim Sıraselvilerde Türkiye Metapsişik araştırmalar derneğinde ruhlarla görüşme celselerine katıldık. Yani okul hayatımız dışında da sosyal aktivitemiz oldukça yoğundu.

Mezun olduktan sonra Osman Boya fabrikası sahibi oldu ben de bankacı olarak iş hayatına başladım. Türkiye de krizler ve buna bağlı olarak sahtekârlıklar başlayınca Osman fabrikayı kapatıp bir fabrikanın müdürü olarak Türkmenistan'a gitti. Bizde telefonla da olsa görüşmelerimize devam ettik. 

Biraz uzun oldu kusura bakmayın. Osman'ı birazcık tanıtmak istedim. Evvelîsi gün Osman la yine telefon sohbeti yapıyoruz. Eminönü'ndeki Suriyeli, Afganlı vs. kalabalığından, dolayısıyla giyim kuşamımızdaki zarafetin son yıllarda nasıl rezalete dönüştüğünden bahsederken söz biz nasıl böyle yozlaştık sohbetine dönüştü.

Osman, "aklıma gelmişken sana yaşadığımız bir olayı anlatayım" dedi. 1960 lı yıllar,  Kurtuluş'tan Cihangirde yeni aldığımız eve taşınmıştık. Mısır çarşısında dolaşırken bir mefruşat mağazasının vitrinindeki perdelik kumaş annemin dikkati çekmiş olacak ki kumaşı biraz uzunca bir süre inceledi. O sırada mağazanın önünde duran sahibi " bu kumaşın başka renkleri de olduğunu söyleyerek bizi içeriye davet etti. Konuşmasından azınlık vatandaşlarımızdan olduğu belli oluyordu. Daha sonra Rum vatandaşımız olduğunu öğrendik.

Annem kumaşı ve desenini beğendiğini babama belli etti. Fiyatını ve alacağımız miktarın ne kadar tuttuğunu öğrendik. Ay sonu olduğunda babamın yanında o kadar para yok. Teşekkür etti ve şimdi imkânı olmadığını aybaşında maaşını aldığında gelip alacaklarını söyleyince mağaza sahibi "ne işle iştigal ediyorsunuz" diye sordu. Babam öğretmenim dedi. Adam "parası önemli değil aybaşında maaşınızı alınca uğrar ödersiniz" dedi. Babam biraz mahcup "olmaz öyle şey sizi sıkıntıya sokmak istemem aybaşına az kaldı o zaman gelir alırız" dedi. Ama adam ısrar etti. "Ben deftere yazarım merak etmeyin" deyince annem de istekli olduğundan teşekkür edip adamın hazırladığı paketi aldık. Adam da alacağı parayı deftere yazdı.

Babam maaşını alınca gene Mısır Çarşısının yolunu tuttuk, Rum perdecinin mağazasına gittik. Babam parayı uzattı. Adam parayı almadan " deftere yazmış mıydım" diye sordu. Babam yazmıştınız dedi. Adam defterin sayfalarını eviriyor çeviriyor bir türlü bizim borcu bulamıyordu. Hâlbuki bu deftere bizim gözümüzün önünde yazmıştı. Sonra birden sordu. "Ne kadar tutmuştu?" Babam miktarı söyleyince arayıp buldu. Deftere"beyaz saçlı öğretmen" yazmış. Ne adres ne telefon sarı çizmeli Mehmet Ağa.

Şimdi bu adamları kovduk, ya da gitmeleri için baskı yaptık gittiler. Onlar gittikleri yerde ve hem de kendi ülkelerinde örneğin Yunanistan'da ikinci sınıf insan muamelesi gördüler mutlu olamadılar. Bizde geçen zaman içinde onların yokluğunu hissettik hatta özledik. Onlar da vatan saydıkları bu ülkeye özlemlerini şarkılarında, şiirlerinde kitaplarında özlemle anlattılar.

Anadolu'da Aydın'da doğmuş bir Yunan Dido Sotiriyu "Benden Selam Söyle Anadolu'ya" ya da "Kanlı Topraklar" kitabının yazarı. Mübadeleyi bizzat yaşamış 1922 yılında 13 yaşında göçmek zorunda kalmış. Ne Aydın'ı unutabilmiş ne de yaşadıklarını.

Bize medeni olmayı, kibarlığı, nezaketi, zarafeti, yemeklerde lezzeti, adam gibi içmeyi, adam gibi eğlenmeyi onlar öğretmişlermiş meğer.

Onlar gitti Ortadoğu'nun yoksul, görgüsüz, cahil, işsiz güçsüz Suriyelisi Afganlısı daha bilmem nesi şehirlerimizi açıkça istila ettiler. Herkesin gözü önünde sınırlarımızdan geçip akın akın geliyorlar. Sınırlarımız delik deşik. Seçimi Tayyip Erdoğan kazandı diye tüm Avrupa sevinç içinde. Çünkü Türkiye'ye girmelerine göz yumuyor ama Avrupa'ya girmelerine engel oluyoruz.

 Her yanımız Arap oldu.  Ve belki diyorum "gözyaşı içinde arkalarına bakarak gidenlerin ahı tuttu."

OKUR YORUMLARI
Ali Dinç
06.06.2023 12:13:04

Evet eski insanların güveni, zerafeti başka idi.onlar azınlık değildi.toplumla kaynaşmış kaliteli,liyakatli ve tam ticaret insanı idiler.onlari göndermekle toplum çok şey kaybetti.Şimdi iktidar tam maddiyatçı ve arap kültürü iş teklifi.ülke insanı çok gerilere gidecek.Bugünleri mumla arayacağız.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ