Değerli okurlar, 30.05.2015 günü yine bu köşemde 1970 li yılların sonlarında ülkemiz haber bültenlerinde çok bahsi geçen bir siyasetçiyi anlatmaya çalışmıştım. Bu siyasetçi 1979'dan 1997 Temmuzuna kadar Kamboçya’yı yöneten asıl adı “Saloth Sar” olan “Pol Pot” idi.
Yazımı yayınlayalı 6 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen herzaman güncelliğini koruyacak bu yazımı bir kere daha sizlerle paylaşmak ihtiyacını duydum.
1925 yılında Kamboçya'nın bir parçası olan Kompong Thom şehrinde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Pol Pot, Fransa’da eğitim aldı. Fransa’da bulunduğu yıllarda Komünist Partisine katılmış olan Pol Pot 1953 yılında Kamboçya’ya döndü ve siyaset sahnesinde gözükmeye başladı. Bir taraftan öğretmenlik yaparken diğer taraftan da Kamboçya Komünist Partisine katıldı. 1963 yılında ise ormanlık bölgelere çekilerek Kızıl Kmerler (Fransızca: Khmer Rouge),olarak bilinen gerilla teşkilatını kurup organize etti.
Yaklaşık yüz yıl boyunca Fransız sömürgesi altında kalan Kamboçya 1953 yılına gelindiğinde Fransızlardan bağımsızlığını kazandı. Kralları Sihanouk yönetiminde yeni bir döneme giren Kamboçya 15 yıl huzur içinde yaşadı. O yıllarda bölgede sürüp giden ABD-Vietnam savaşı Kamboçya’yı da etkilemeye başladı. Vietnam’da bombalayacak yer bırakmayan ABD, Vietnam karşısında kaybettikçe Kamboçya topraklarını da bombaladı. Vietnam’a destek veren gerillaların desteğini kırmak için yapılan bu bombalamalar Kamboçya’da yaşamı alt üst etti. Köylerde yaşayan milyonlarca köylü, fakir insan şehirlere kaçmak zorunda kaldı. 1969'dan 1973'e kadar süren bombalamaların sonucunda ülkedeki pirinç üretimi beşte birine düştü.
Kızıl Kmerlerin lideri Pol Pot’un ülkedeki gücünün artmasına yol açan gelişme ise “1970 yılında Kamboçya’da yaşanan ABD destekli askeri darbe” oldu. Darbenin ardından Kral “Norodom Sihanouk” Pekin’e kaçmak zorunda kaldı. Pol Pot, askeri darbe sonucu iktidardan uzaklaştırılan kral Sihanouk ile işbirliğine girerek askeri idareye karşı hareket başlattı. 1975'te General Lon Nol yönetimindeki askeri idareyi devirerek başbakan oldu
Başbakan olmasına rağmen bütün idareyi elinde bulunduran Pol Pot, birliklerinin başkent Phnom Penh'i işgal etmesiyle asıl yüzünü gösterdi ve katliamlarını sergilemeye başladı. Şehirde yaşayan herkesi pirinç tarlalarında çalışmaya zorlayan Pol Pot, bütün okulları yıktırdı. Yaşlı-genç-çocuk-kadın-erkek ayırımı yapmaksızın yüz binlerce insanı işkence hanelere dönüştürülen okullarda, idareye karşı olduklarını itiraf ettirdikten sonra ölüm tarlalarına sürdü. Yeni bir ülke yeni bir halk yaratmak amacıyla faaliyete geçen Pol Pot şehirleri boşaltarak insanları köylere göçe zorladı. Ülkedeki üniversiteler, okullar, postaneler, fabrikalar, gazeteler, dergiler, fabrikalar, bankalar gibi kurumların hepsi kapatıldı, tahrip edildi. Yeni kurulan düzende paraya ihtiyaç yoktu ve para yürürlükten kaldırıldı. Merkez bankası ve tüm bankalar kapatıldı. Dış dünya ile bağlantıyı kesen Pol Pot parası ve eğitimi olan herkesi düşman gördü. Entelektüel olduğu düşünülen herkes öldürüldü. Devletkurumlarında çalışan asker, bürokrat, diplomat, doktor, profesör, bilim adamı, din adamı, gazeteci, yazar kısaca eli kalem tutan okuma yazması olan ağır işkencelerden geçirildi ve katledildi. ‘Burjuva medeniyetini’ yok etmek iddiasındaki bu rejim pek çok kişiyi “gözlük kullandığı” ya da “yabancı dil bildiği” gerekçesiyle suçlayarak öldürdü. Pol Pot rejimi aileyi ve Budist inançları ortadan kaldırmaya çalıştı. Aile fertleri birbirinden koparılarak herkes pirinç tarlalarında çalışmaya zorlandı. Çocuklar kolektiflere emanet edildi. Toplanan çocuklar beyinlerinin yıkanması ile rejime sadık askeri güç haline getiriliyordu. Eskiye dair her şeyi imha eden Pol Pot hayata dair her şeyi sıfırdan başlatmayı planlıyordu. Bu yıkım dalgası tarihe sıfır Yılı olarak geçti. 3 yıl 8 ay içinde (1975-1979), ülke nüfusunun yaklaşık yarısı, “3 milyon kişi” katledildi. Öldürülenlerin sayısı o kadar çoktu ki yüklü bir cephane masrafı ortaya çıkmasın diye, insanlar maliyetsiz bir şekilde bıçak, çekiç, balta, kürek gibi araçlarla ya da dövülerek öldürüldü. Bebekler ölüm ağacı dedikleri bir ağaca başlarını vura vura öldürüldüler.
Yalnızca gerilla gücüne sahip olan Kızıl Kmerler, 1978 yılında Vietnam’la yaptıkları savaşta kısa sürede mağlup oldu ve Pol Pot rejimi yıkıldı. Vietnam ordusu 100 bin kişilik bir askeri güçle Kamboçya’yı işgal etti. Pol Pot ve ekibi Tayland’a kaçmak zorunda kaldı. Pol Pot'un 15 Nisan 1998'de kalp krizi sonucu öldüğü açıklandı. Ölümünden birkaç ay önce kendisiyle yapılan bir röportajda, milyonlarca insanın öldürülmesiyle alakalı vicdanen rahat olduğunu, bunları kendi başına yapmadığını açıklamıştı.
Müze haline getirilen milyonca kişinin gömüldüğü toplu mezarlar ve “ölüm ağacı” her yıl yine milyonlarca turist tarafından ziyaret edilmektedir.
Bu yazımı hazırladığım sırada Tayland, Vietnam, Kamboçya, gezisinden yeni dönen değerli dostum Sayın Hakan Çokuslu, izlenimlerini şöyle anlattı; “Kamboçya’nın başkenti Phnom Penh şehri. Katledilen insanların kemikleri de bu şehirdeki müzelerde. Rehberimiz dedi ki, “Kamboçya halkının büyük bir çoğunluğu yaşadıkları bu travmayı bugün bile üzerlerinden atamadılar. Hâlâ Kızıl Kmerlerin ajanlarının aralarında dolaştıklarını düşünüyorlar ve Pol Pot rejimi aleyhinde o kötü bir rejimdi çok baskı vardı gibi bir şey söylemekten korkuyorlar.” Ancak, rehberimiz anlatıları sırasında çok açık bir şekilde şunu da söyledi. “Pol Pot rejimi çok iyi idi. Bir tek kusuru vardı çok adam öldürdü.” Kamboçya halkı bugün bile şuna inanıyor. Pol Pot Vietnam’a yenilip Kamboçya halkı da Kralı yurt dışından getirdikten sonra, Pol Pot Tayland’a yakın bir köye çekilmiş, yani sürgün edilmemiş. Orada bir gölge kabine kurmuş ve ölene kadar sistemi takip etmiş. Hatta Kamboçya’nın bir ordusu varken Pol Pot’un da kendisini koruyan bir ordusu bile varmış. Yani kontrolü altında düzeni takip etmeye devam etmiş. Kamboçya halkı bugün bile hem korkuyor hem de Pol Pot’a sempati duyuyor.
Pol Pot 3 milyon kişiyi öldürdükten sonra şöyle bir beyanat veriyor. “Evet, biraz aşırıya gittim, çok fazla insan öldü. Dolayısıyla yeni nesli yetiştirecek öğretmen kalmadı. Benim şimdi hocalara, öğretmenlere, akademisyenlere ihtiyacım var. Kimler bu işi yapabilecekse gelsin okulların başına geçsin.” Bu çağrıyı duyan ve katliamdan kurtulan bir kısım okumuş insan ortaya çıkınca onları da öldürtüyor. Bunları yaparken Mao’dan etkilendiği söyleniyor ama Mao ülkesinde böyle bir şey yapmadı. Enteresan bir şey daha söyleyeyim; Şu andaki kral, Pol Pot’un aksine romancı, şair, ressam, sanatsever ve sanatçı bir adam. Rejim, sembolik bir krallık. Parlamenter bir sistemle idare edilse de halkta hâlâ o korku devam ediyor. Çok turist çeken bir ülke, bu benim ikinci gidişim. O devri yaşamayan 20-21 yaşındaki rehberimizin anlatıları sırasında “Pol Pot rejimi çok iyi idi. Bir tek kusuru vardı çok adam öldürdü” tekrarları özellikle dikkatimi çekmişti.
Katliamdan kurtulan iki yaşlı adam müzenin olduğu yerde kendilerine bir yer açmışlar, anılarını yazdıkları kitapları satıyorlar. Ziyaretçilerle sohbet ediyorlar. Fransız sömürgesi olmasına rağmen para olarak dolar geçiyor. Vietnam ve Tayvan da yabancı para geçmiyor. Kendi paraları ile alışveriş yapmak zorunda kalıyorsun.
Vietnam, bütün o tuzakları tünelleri aynen muhafaza etmiş. Yerin altı 30 kilometre tünel. Tüneller o kadar dar ki Amerikalılar o tünellere giremiyor. Amerika’nın Vietnam’da yaptığı katliama rağmen yine de bir Amerikan hayranlığı var. Sanırım Amerika oraya yatırımlar yapıyor. Alışveriş merkezlerinde olmayan Amerikan malı yok. Vietnam, Kamboçya’ya göre çok daha gelişmiş. Halkı çok sevecen, güler yüzlü, yardımsever. Birçok defa gidip gezilebilir.”
Dostum Sayın Hakan Çokuslu’nun izlenimleri böyle.
Anlaşılan odur ki insanlık, birinci ve ikinci dünya savaşının acılarını pek çabuk unutmuş. Daha başka acılara gebe.