A'DAN Z'YE
GÜMÜŞHACIKÖY MADEN-İ HÜMAYUNU VE ÇAPANOĞLU SÜLEYMAN BEY
Değerli okurlar, araştırmacı Sayın Tamer Kısanın Bozok Üniversitesince yayınlanan çok önemli bir araştırmasını sizinle paylaşmak istedim. Çapanoğlu Süleyman Bey zamanında Yozgatın savatçılıkta (gümüş işlemeciliğinde) nasıl ve neden çok önemli bir merkez olduğu hep zihnimi meşgul etmiştir. Sayın Tamer Kısanın bu araştırması merakımın cevabı oldu, en kalbi teşekkürlerimi arz ediyorum. Tarihe ilgi duyanlar için önemli bir bilgidir.
Süleyman Bey, Amasya sancağını belli bir süre mütesellim olarak idare etmiştir. Amasya sancağına bağlı Merzifon kazasında bulunan ve gümüş rezervi oldukça zengin olan Gümüşhacıköy madenlerinin eminliğini de yapan Süleyman Bey, arşiv belgelerine göre sancağın idareciliğinden önce madenlerin işletmeciliği görevini üstlenmiştir. 1797 yılında Merzifon kazasında iki maden ustası tarafından yapılan araştırma neticesinde burasının maden yönüyle zengin olduğu anlaşılmıştır.
Yapılan tetkik neticesinde cevherdar olmasının yanı sıra, işletmenin oldukça az masraf gerektirdiği tespit edilmiştir. Kabil-i imal olduğu anlaşılan bu madene Çaparzade Süleyman Bey talip olmuştur. Buna göre henüz Amasya sancağının idaresi kendisine verilmeyen Süleyman Bey, Gümüşhacıköy madenlerini işletme hakkını 1797 tarihinden itibaren elde etmiştir.
Devlet-i Âliyeye kemal-i hulus (tam bir samimiyetle) ve sadakatinin olduğu vurgulanan Çaparzade Süleyman Bey, ilerleyen zamanlarda bu işletmede maden üretimini artırmak için arama ve inceleme faaliyetlerinde bulunmak üzere daha fazla maden ustasına ihtiyaç duymuştur.
Madenin iyi bir şekilde işletilip, işletmeden yüksek verim almak amacıyla Gümüşhane tarafından usta ve amelenin bu bölgeye gönderilmesini isteyen Çaparzadenin bu talebi kabul görmüştür. Zira Çaparzade Süleyman Beye gönderilen hükümde de üzerinde durulduğu üzere Gümüşhane, birçok madenci ustasının bulunduğu bir yerdir. Yine bu hükümden öğrendiğimize göre, o gün itibariyle Ergani ve Keban madenlerinde istihdam edilen usta ve ameleler de, Gümüşhane kasabasından getirtilmiştir. Hatta hükmün kaleme alındığı tarihte Gümüşhane ve Espiye tarafında atıl bir şekilde bekleyen 30-40dan mütecaviz madende çalışan ustabaşılarının Gümüşhacıköy tarafına gönderilmesinin ve bunlardan istifade edilmesinin yerinde olacağı belirtilmiştir. İlk etapta Gümüşhacıköy maden işletmesinde izabe ve kal işlemlerinin yapılacağı fırınların inşası ve üretim yapılacak mağaraların açılması için, madencilik konusunda oldukça bilgili olan Kirkor ve Yakut adında iki ustabaşı ile bunların emrine verilmek üzere, onar neferden iki takım 20 nefer madencinin getirtilmesi kararlaştırılmıştır. Adı geçen ustabaşılarının yanına ikişer pirüstad ve kalcı başının daha ilave edileceği belirtilmiştir. Bu usta ve amelenin temini ile işletmenin hasılatı refte refte(git gide) masarifatını geçecektir. Bu personelin temini hususunda, ustaların getirtileceği, Gümüşhanenin yerel yöneticileri ile madenin bağlı bulunduğu Darphane-i Amireye ve maden emini Çaparzade Süleyman Beye, ayrı ayrı haber verilmiştir.
Amasya sancağının Çaparzadelerin idaresine geçmesinde, aynen Çaparzadeler gibi güçlü bir hanedan olan Caniklilerin, Nizam-ı Cedid aleyhtarı Şehzade Mustafanın tahriklerine kapılması gösterilmektedir. Osmanlı Devletinde klasik dönemden itibaren önemli bir maden merkezi olan Gümüşhane, bu madenlerde uzmanlaşan madencileri yönüyle de önemli bir yer olmuştur. Madenlerin aktif şekilde işletildiği dönemlerde önemli bir maden şehri olan Gümüşhane sancağı, maden işletmelerinin çeşitli nedenlerden dolayı ekonomik değerini yitirmeye başlamasıyla, bünyesinde uzmanlaşan bu kalifiye maden işçilerini dışarıya göndermeye başlamıştır. Bu madenciler başta sahil şeridindeki Trabzon, Samsun, Giresun, Ordu olmak üzere, içerisinde Gümüşhacıköyünde bulunduğu Koyulhisar, Diyarbakır, Keban, Ergani, Espiye, Akdağmadeni, Gümüşkan, Bulgardağı, Bereketli, Bilecik ve Balya (Balıkesir) gibi iç kesimlerdeki maden ocaklarında çalışmak üzere Anadolunun çeşitli bölgelerine dağılmışlardır.
Canikli Tayyar Paşa, 1805te Amasyayı ve Çaparzadelere bağlanmış olan Tokat ile Zileyi işgal etmiştir. Devleti uzun süre uğraştıran Canikli Tayyar Paşa böyle davranarak açıkça devlete başkaldırmıştır. Bu durumda devlet, orta Anadolunun iki âyanını birbirine karşı kullanma yoluna giderek, Caniklileri durdurmak için Çaparzadeleri kullanmıştır. Bu olayda devlet tarafından desteklenen Süleyman Bey, nüfuzu altındaki yerleri korumuş ve büyük oğlu Abdülfettah Bey, Tayyar Paşanın yeğeni Hasan Beyi Zile yakınlarında mağlup etmiştir. Zaten 1790lı yıllardan itibaren Çapanoğulları nüfuz kazandığı ölçüde amansız rakipleri Canikliler de itibar kaybetmiştir.
Canikli sülalesinin giriştiği bu başkaldırı hareketinde de devlete sadıkane hizmet eden Süleyman Beye, bu hizmetinin karşılığı olarak 1805te Amasya sancağı tevcih edilmiştir. Gümüşhacıköy maden işletmesinin eminliği görevi üzerinde bulunan Süleyman Bey, bu tarihten itibaren Amasya sancağının da idaresini ele geçirmiştir. Amasya mütesellimi ve Gümüşhacıköy madeni emini Çaparzade Süleyman Bey, işletmeyi iyi bir şekilde idare etmesi ve üretimde gösterdiği hassasiyetin yanı sıra taife-i madenciyanı himaye ve siyanet (koruma) etmiştir. Özellikle çalışan madencilerin mağaralarda üretim yapması ve yeni üretim sahalarının açılması konusunda yaptığı teşvikler neticesinde Gümüşhacıköy madenindeki üretimde, herhangi bir aksama meydana gelmemiştir. Darphane-i Amireye gönderilen gümüş miktarındaki artış nedeniyle devlet, 1810 yılına kadar Gümüşhacıköy madeni eminliğini Süleyman Beye vermeye devam etmiştir. 1806 yılında Darphane-i Amirede işlem görmek üzere ifrazciyana teslim edilen ve sim-i mahlut olarak belirtilen gümüş içerikli altın/ kurşun miktarının 15965 dirhem iken 1809 senesinde bu miktarın 41260 dirheme çıkması üretimdeki artışa küçük bir örnektir. 1810 yılından itibaren Çaparzade Süleyman Bey, geneli madenci olan Gümüşhacıköy ahalisi ile bazı problemler yaşamaya başlamıştır. 1810 yılından itibaren madencilerle yaşanan ve içeriğine tam vakıf olamadığımız bazı nedenlerden ötürü, maden işletmesi Süleyman Beyin uhdesinden fekk edilerek, Darphane-i Amire tarafından metin bir kimesneye ihale olunması gündeme gelmiştir. Sonrasında Gümüşhacıköy maden emini olarak karar verilen kişi, daha önce Ankara vilayeti sınırlarında bulunan Gümüşkan Maden-i Hümayunu eminliğini de yapmış olan İsmail Ağa olmuştur. İşinin ehli bir kişi olduğu belirtilen ve işletmeyi hüsn-ü idare ile yönetecek bu kişinin fil asl Ergani madeni ahalisinden olmağla fenn-i madene kemal ve vukufu zahir derece olduğu da vurgulanmıştır.
Neticede 1810 senesi mart başından itibaren görevden alınan Çaparzade Süleyman Beyin yerine atanan İsmail Ağa, yeni mağaralar açarak, külliyetli sim ve kurşun istihsal etmesi ve bunu Darphane-i Amireye göndermesinin yanı sıra, madenci taifesini mezalimden muhafaza etmesi şartıyla Gümüşhacıköy madeni eminliğine tayin olunmuştur. Amasya sancağı ve bu sancağa tabi Gümüşhacıköy maden işletmesinin Çaparzade Süleyman Beyden alınmasında, Orta Anadoluda Caniklizadelerle yaşadığı güç mücadelesinin etkisi büyük olmuştur. Devlet, 18. yüzyılın sonlarında Rusya ve Avusturyaya karşı yürüttüğü savaşta Caniklileri Kafkasya cephesinde kullandığı gibi Çaparzadelerden de Balkanlardaki orduya asker ve zahire temini konusunda yararlanmıştır. Zaman zaman bu şekilde faydalandığı bu iki âyan ailesinin bulundukları bölgelerde daha fazla siyasi güç elde etmesine ise müsaade etmemiştir.
Zira Canik ve Karahisar-ı Şarki sancaklarının da kendisine verilmesini isteyen Çaparzadelere müsaade edilmemekle birlikte, Bozok sancağının kuzey yönünde gelişmesine de fazla müsaade etmeyen devlet, bir denge unsuru olması açısından bu alanı Caniklizadelere bırakmış ama Çaparzadelerin güneyi yönünde gelişmesinde bir mahzur görmemiştir. Bu bağlamda 18. yüzyılın sonlarından itibaren Süleyman Beyin adamlarından Derviş Mustafa Ağaya Tarsus sancağı mütesellimliği ve yine Süleyman Beye yakın Ahmet Ağaya Adana mütesellimliği verilmesiyle Çaparzadeler, Bozok sancağının güneyine doğru hâkimiyet alanlarını genişletirken, Canikliler de kuzey Anadolu tarafında etkinliklerini arttırmıştır. Devlet böylece, orta ve kuzey Anadoluda Çapanoğulları ile Canikliler arasında bir denge kurmuştur.
Çaparzade Süleyman Beyin Bozok sancağının güneyinde etkin olduğu bu dönemde kendisine Adana sancağında da bazı madenlerin işletme görevi verilmiştir. Adana sancağına bağlı Sarıçam kazasındaki demir madenlerinin işletmesi kendisinde bulunan Çaparzade Süleyman Beyin ölümünden sonra burası atıl hale gelmiştir. Kendisinden sonra oğullarının bu işletmeyi idare edememesi nedeniyle bu maden işletmesi, 1818 yılından itibaren Adana valisi Hacı Mustafa Paşanın idaresine bırakılmıştır.
Kaynak: Bozok Üniversitesi Yayınları-Araştırma: Tamer Kısa
24.03.2018
Süleyman Bey, Amasya sancağını belli bir süre mütesellim olarak idare etmiştir. Amasya sancağına bağlı Merzifon kazasında bulunan ve gümüş rezervi oldukça zengin olan Gümüşhacıköy madenlerinin eminliğini de yapan Süleyman Bey, arşiv belgelerine göre sancağın idareciliğinden önce madenlerin işletmeciliği görevini üstlenmiştir. 1797 yılında Merzifon kazasında iki maden ustası tarafından yapılan araştırma neticesinde burasının maden yönüyle zengin olduğu anlaşılmıştır.
Yapılan tetkik neticesinde cevherdar olmasının yanı sıra, işletmenin oldukça az masraf gerektirdiği tespit edilmiştir. Kabil-i imal olduğu anlaşılan bu madene Çaparzade Süleyman Bey talip olmuştur. Buna göre henüz Amasya sancağının idaresi kendisine verilmeyen Süleyman Bey, Gümüşhacıköy madenlerini işletme hakkını 1797 tarihinden itibaren elde etmiştir.
Devlet-i Âliyeye kemal-i hulus (tam bir samimiyetle) ve sadakatinin olduğu vurgulanan Çaparzade Süleyman Bey, ilerleyen zamanlarda bu işletmede maden üretimini artırmak için arama ve inceleme faaliyetlerinde bulunmak üzere daha fazla maden ustasına ihtiyaç duymuştur.
Madenin iyi bir şekilde işletilip, işletmeden yüksek verim almak amacıyla Gümüşhane tarafından usta ve amelenin bu bölgeye gönderilmesini isteyen Çaparzadenin bu talebi kabul görmüştür. Zira Çaparzade Süleyman Beye gönderilen hükümde de üzerinde durulduğu üzere Gümüşhane, birçok madenci ustasının bulunduğu bir yerdir. Yine bu hükümden öğrendiğimize göre, o gün itibariyle Ergani ve Keban madenlerinde istihdam edilen usta ve ameleler de, Gümüşhane kasabasından getirtilmiştir. Hatta hükmün kaleme alındığı tarihte Gümüşhane ve Espiye tarafında atıl bir şekilde bekleyen 30-40dan mütecaviz madende çalışan ustabaşılarının Gümüşhacıköy tarafına gönderilmesinin ve bunlardan istifade edilmesinin yerinde olacağı belirtilmiştir. İlk etapta Gümüşhacıköy maden işletmesinde izabe ve kal işlemlerinin yapılacağı fırınların inşası ve üretim yapılacak mağaraların açılması için, madencilik konusunda oldukça bilgili olan Kirkor ve Yakut adında iki ustabaşı ile bunların emrine verilmek üzere, onar neferden iki takım 20 nefer madencinin getirtilmesi kararlaştırılmıştır. Adı geçen ustabaşılarının yanına ikişer pirüstad ve kalcı başının daha ilave edileceği belirtilmiştir. Bu usta ve amelenin temini ile işletmenin hasılatı refte refte(git gide) masarifatını geçecektir. Bu personelin temini hususunda, ustaların getirtileceği, Gümüşhanenin yerel yöneticileri ile madenin bağlı bulunduğu Darphane-i Amireye ve maden emini Çaparzade Süleyman Beye, ayrı ayrı haber verilmiştir.
Amasya sancağının Çaparzadelerin idaresine geçmesinde, aynen Çaparzadeler gibi güçlü bir hanedan olan Caniklilerin, Nizam-ı Cedid aleyhtarı Şehzade Mustafanın tahriklerine kapılması gösterilmektedir. Osmanlı Devletinde klasik dönemden itibaren önemli bir maden merkezi olan Gümüşhane, bu madenlerde uzmanlaşan madencileri yönüyle de önemli bir yer olmuştur. Madenlerin aktif şekilde işletildiği dönemlerde önemli bir maden şehri olan Gümüşhane sancağı, maden işletmelerinin çeşitli nedenlerden dolayı ekonomik değerini yitirmeye başlamasıyla, bünyesinde uzmanlaşan bu kalifiye maden işçilerini dışarıya göndermeye başlamıştır. Bu madenciler başta sahil şeridindeki Trabzon, Samsun, Giresun, Ordu olmak üzere, içerisinde Gümüşhacıköyünde bulunduğu Koyulhisar, Diyarbakır, Keban, Ergani, Espiye, Akdağmadeni, Gümüşkan, Bulgardağı, Bereketli, Bilecik ve Balya (Balıkesir) gibi iç kesimlerdeki maden ocaklarında çalışmak üzere Anadolunun çeşitli bölgelerine dağılmışlardır.
Canikli Tayyar Paşa, 1805te Amasyayı ve Çaparzadelere bağlanmış olan Tokat ile Zileyi işgal etmiştir. Devleti uzun süre uğraştıran Canikli Tayyar Paşa böyle davranarak açıkça devlete başkaldırmıştır. Bu durumda devlet, orta Anadolunun iki âyanını birbirine karşı kullanma yoluna giderek, Caniklileri durdurmak için Çaparzadeleri kullanmıştır. Bu olayda devlet tarafından desteklenen Süleyman Bey, nüfuzu altındaki yerleri korumuş ve büyük oğlu Abdülfettah Bey, Tayyar Paşanın yeğeni Hasan Beyi Zile yakınlarında mağlup etmiştir. Zaten 1790lı yıllardan itibaren Çapanoğulları nüfuz kazandığı ölçüde amansız rakipleri Canikliler de itibar kaybetmiştir.
Canikli sülalesinin giriştiği bu başkaldırı hareketinde de devlete sadıkane hizmet eden Süleyman Beye, bu hizmetinin karşılığı olarak 1805te Amasya sancağı tevcih edilmiştir. Gümüşhacıköy maden işletmesinin eminliği görevi üzerinde bulunan Süleyman Bey, bu tarihten itibaren Amasya sancağının da idaresini ele geçirmiştir. Amasya mütesellimi ve Gümüşhacıköy madeni emini Çaparzade Süleyman Bey, işletmeyi iyi bir şekilde idare etmesi ve üretimde gösterdiği hassasiyetin yanı sıra taife-i madenciyanı himaye ve siyanet (koruma) etmiştir. Özellikle çalışan madencilerin mağaralarda üretim yapması ve yeni üretim sahalarının açılması konusunda yaptığı teşvikler neticesinde Gümüşhacıköy madenindeki üretimde, herhangi bir aksama meydana gelmemiştir. Darphane-i Amireye gönderilen gümüş miktarındaki artış nedeniyle devlet, 1810 yılına kadar Gümüşhacıköy madeni eminliğini Süleyman Beye vermeye devam etmiştir. 1806 yılında Darphane-i Amirede işlem görmek üzere ifrazciyana teslim edilen ve sim-i mahlut olarak belirtilen gümüş içerikli altın/ kurşun miktarının 15965 dirhem iken 1809 senesinde bu miktarın 41260 dirheme çıkması üretimdeki artışa küçük bir örnektir. 1810 yılından itibaren Çaparzade Süleyman Bey, geneli madenci olan Gümüşhacıköy ahalisi ile bazı problemler yaşamaya başlamıştır. 1810 yılından itibaren madencilerle yaşanan ve içeriğine tam vakıf olamadığımız bazı nedenlerden ötürü, maden işletmesi Süleyman Beyin uhdesinden fekk edilerek, Darphane-i Amire tarafından metin bir kimesneye ihale olunması gündeme gelmiştir. Sonrasında Gümüşhacıköy maden emini olarak karar verilen kişi, daha önce Ankara vilayeti sınırlarında bulunan Gümüşkan Maden-i Hümayunu eminliğini de yapmış olan İsmail Ağa olmuştur. İşinin ehli bir kişi olduğu belirtilen ve işletmeyi hüsn-ü idare ile yönetecek bu kişinin fil asl Ergani madeni ahalisinden olmağla fenn-i madene kemal ve vukufu zahir derece olduğu da vurgulanmıştır.
Neticede 1810 senesi mart başından itibaren görevden alınan Çaparzade Süleyman Beyin yerine atanan İsmail Ağa, yeni mağaralar açarak, külliyetli sim ve kurşun istihsal etmesi ve bunu Darphane-i Amireye göndermesinin yanı sıra, madenci taifesini mezalimden muhafaza etmesi şartıyla Gümüşhacıköy madeni eminliğine tayin olunmuştur. Amasya sancağı ve bu sancağa tabi Gümüşhacıköy maden işletmesinin Çaparzade Süleyman Beyden alınmasında, Orta Anadoluda Caniklizadelerle yaşadığı güç mücadelesinin etkisi büyük olmuştur. Devlet, 18. yüzyılın sonlarında Rusya ve Avusturyaya karşı yürüttüğü savaşta Caniklileri Kafkasya cephesinde kullandığı gibi Çaparzadelerden de Balkanlardaki orduya asker ve zahire temini konusunda yararlanmıştır. Zaman zaman bu şekilde faydalandığı bu iki âyan ailesinin bulundukları bölgelerde daha fazla siyasi güç elde etmesine ise müsaade etmemiştir.
Zira Canik ve Karahisar-ı Şarki sancaklarının da kendisine verilmesini isteyen Çaparzadelere müsaade edilmemekle birlikte, Bozok sancağının kuzey yönünde gelişmesine de fazla müsaade etmeyen devlet, bir denge unsuru olması açısından bu alanı Caniklizadelere bırakmış ama Çaparzadelerin güneyi yönünde gelişmesinde bir mahzur görmemiştir. Bu bağlamda 18. yüzyılın sonlarından itibaren Süleyman Beyin adamlarından Derviş Mustafa Ağaya Tarsus sancağı mütesellimliği ve yine Süleyman Beye yakın Ahmet Ağaya Adana mütesellimliği verilmesiyle Çaparzadeler, Bozok sancağının güneyine doğru hâkimiyet alanlarını genişletirken, Canikliler de kuzey Anadolu tarafında etkinliklerini arttırmıştır. Devlet böylece, orta ve kuzey Anadoluda Çapanoğulları ile Canikliler arasında bir denge kurmuştur.
Çaparzade Süleyman Beyin Bozok sancağının güneyinde etkin olduğu bu dönemde kendisine Adana sancağında da bazı madenlerin işletme görevi verilmiştir. Adana sancağına bağlı Sarıçam kazasındaki demir madenlerinin işletmesi kendisinde bulunan Çaparzade Süleyman Beyin ölümünden sonra burası atıl hale gelmiştir. Kendisinden sonra oğullarının bu işletmeyi idare edememesi nedeniyle bu maden işletmesi, 1818 yılından itibaren Adana valisi Hacı Mustafa Paşanın idaresine bırakılmıştır.
Kaynak: Bozok Üniversitesi Yayınları-Araştırma: Tamer Kısa
24.03.2018
24.03.2018
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
SUDE ÖZTÜRK
29.03.2018 10:51:00Sayın Çapanoğlu memleketimiz ve Çapanoğulları hakkında yine çok değerli bir bilgi öğrendim çok teşekkürler. Hepimiz Yozgatlıyız, hepimiz Çapanoğluyuz ne mutlu.
BÜLENT ESİNOĞLU
24.03.2018 10:36:00Sn Çapanoğlu,
Üniversitenin yayınından da anlaşılıyor ki
Gümüşhacıköy'de gümüş var. Yozgat Gazetesinin birinci sayfasında resimleri olan milletvekillerinin Yozgat'a hangi yatırımları olmuştur?
Yozgat neden hep göç veriyor. Nohut ve Mercimek ithalatının kaç ton olduğundan bu beylerin acaba bilgisi var mı?