A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

İKBAL VE İHTİRAS -SİYASETTE UÇKUR MESELESİ

Değerli okurlar, bir süredir Youtube'da Yassıasada da ki mahkeme duruşmalarının filmlerini seyrediyorum.  Televizyona bağlanarak seyredince sanki duruşma salonundaymış gibi oluyor.  1961 yılında duruşmalar radyodan yayınlanırken lise ikinci sınıf talebesiydim.  Geceleri Yassıada saatinde yayınlanan duruşmaların ses kayıtlarını ailecek radyonun başına toplanır dinlerdik. Mahkeme başkanı Yozgatlı hemşerimiz Salim Başol'du. (Salim Başol ve ailesi aslında Erzurum göçmenidir). Devrik Başbakan Menderes'i açıkça azarlayarak sorguluyor adeta sanki hâkim değil, savcı gibi hareket ediyordu. Buda mahkemenin meşruiyetine zarar veriyor halkın gözünde küçük düşürüyordu.  

Salim Başol hakkında şu ek bilgiyi arz edeyim;  İstanbul 2.Ağır ceza mahkemesi başkanı iken bir Bulgar hava yarbayı kaçırdığı askeri uçakla Türkiye’ye iltica etmek ister. Uçağın pilotu direnince de onu öldürür, uçağı kendi kullanarak Türkiye’ye indirir. Davaya bakan Hâkim Salim Başol pilot hakkında berat kararı verir. Gerekçesi de şöyle açıklar, “Pilotu Türkiye hava sahası içinde öldürseydi idamla yargılanması gerekirdi ama Bulgar sınırları içinde öldürdüğü için nefsi müdafaaya girer çünkü komünist rejimden kaçıyordu” der. Bu tavrı ona epeyce bir ün sağlamıştı. Fakat nedendir bilinmez Yassıada mahkemelerine başkan olunca çok haşince bir tutum sergiledi dolayısıyla bu ününü kaybettiği gibi kötü bir ün bıraktıYargılamalar sırasında yapılan itirazlara adalet tarihine kara bir leke ve acı bir ibret vesikası olarak geçecek şu sözü söylemişti: "ne yapalım sizi buraya tıkan irade böyle istiyor."

Yassıada mahkemesi başkanlığı ilk önce o zamanki Yargıtay başkanı Recai Seçkin’e teklif edilir. O da “bizim üzerimizde bir mahkeme daha olacak mı” diye sorar. Olmayacak cevabını alınca “Ben böyle bir mahkemeye başkanlık edemem, bizim üzerimizde bir mahkeme olması gerekir ki bizim verdiğimiz kararı tasdik ederse biz vicdanen rahat ederiz, bozarsa yine rahat ederiz” diyerek görevi kabul etmez. Bunun üzerine görev Salim Başol'a teklif edilir o da hemen kabul eder.

Rahmetli Uğur Mumcu'nun Salim Başol ile yaptığı raportajda Başol şöyle söylüyor: " İlk duruşmada çok heyecanlıydım. Menderes "siz ihtilal mahkemesisiniz sizi tanımıyorum" deseydi ne yapacaktım. Velhasıl, Yassıada kararları önceden belli olan bir siyasi mahkemeydi."

Röportajın bir yerinde de şöyle söylüyor: "Duruşmalar sırasında o zamanki adıyla Milli Emniyet görevlilerinin aylıklarının CİA tarafından ödendiği ortaya kondu. Bundan daha elem duyduğum bir olay yoktu. Çünkü devletin en gizli görevlerini yapanların maaşlarını bir yabancı ülke ödüyor. Bu ülke ister Amerika ister İngiltere olsun netice olarak yabancı bir ülke."

Daha lise ikinci sınıf talebesi iken radyodan dinlediğimiz duruşma ses kayıtlarından Başol'un  her gece tekrarlanan "sanıklar getirildiler bağlı olmayarak yerlerine alındılar, müdafiler haaazır, duruşmaya açık olarak başlandı" (Hazır'ı uzatarak söylerdi) girişi zihnime kazınmıştı.

Ama şurası gerçekti ki. Dürüst vakanüvisler (tarihçiler), Cumhuriyet döneminde siyasi, dini ve ahlaki yozlaşmanın Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle başladığı konusunda hemfikirdirler. Mütedeyyin halkımızın dini duygularını kullanarak iktidara gelen parti yöneticileri bir yandan şahsi menfaatlerinin peşinde koşarken bir yandan da yüz kızartıcı birliktelikler yaşadılar.  İktidar sahipleri muktedir olan biziz, mademki muktediriz her şeyi yaparız gibi çarpık bir hevesin esiri olup evli kadınlara göz koydular. Bizim nesil bunlara bizzat şahit oldu.

Bunlardan birisi olan Devrin Başbakanı Adnan Menderes bir yandan Türk Beşleri (*)diye anılan efsanevi müzisyen ve bestecilerden orkestra şefi Hasan Ferit Alnar'a "karını boşa ben alacağım" diyerek ayırdığı opera sanatçısı Ayhan Aydan ile birlikte olurken son on yıllık yaşamında da İstanbul Emniyet Müdürü Ferit Sözen'in karsıyla birlikte oluyordu. Suzan Hanım’ın oturduğu Belveder Apartmanı’nına gidip zili çalıyor. Suzan Hanım, sokakta Adnan Bey’in arabasını gördüğünde de kocasına “Hadi Ferit sen arka odaya geç” diyor, o da geçiyordu. Bunlar Yassıada duruşmalarında da teferruatı ile anlatıldı.  Gazete sayfalarında da uzun uzun yazıldı,

Başka bir birliktelik de Menderes Hükümetinin Devlet ve Dışişleri Bakanı olan Fatin Rüştü Zorlu ile hariciyeci Orhan Kutlu'nun eşi Vesamet Kutlu arasında aleni yaşanan ama pek bilinmeyen birliktelikti. Evli bir bakanla aşk yaşayan yine evli bir kadının birlikteliği. Bu konuda gazetelere pek yansımamış bölük pörçük bilgileri bu yazımda bir araya getirmeye çalıştım.

Vesamet Hanım, gazeteci Emin Çölaşan'a, verdiği röportajında Çölaşan'ın damdan düşer gibi sorduğu "peki efendim.. Siz Fatin Rüştü Beyin metresiydiniz. Herkesin gözünde böyleydiniz. Acaba bu metres sözü sizi utandırmıyor mu?" sorusuna şöyle cevap vermiştir:

 "Siz ömürsünüz vallahi Emin Bey.. Metres aslında çok güzel bir söz. Fatin'i inciten aslında o olmuştur. Amerika'da bir kokteylde bir Amerikalı döndü bana çok güzel bir kompliman yaptı. Fatin'de yanımda."'ne kadar güzel bir metres de la maison" dedi. Fransızcada bu 'ev hanımı' anlamına gelir. Bende döndüm gayet güzel "ben metres de la maison değilim, ben Fatin Beyin metresiyim, bir hata ediyorsunuz" dedim. Metres aslında güzel kelime fakat Türkiye'de kötü anlamda kullanılıyor."

Fatin Rüştü Zorlu, II. Abdülhamit döneminde mirliva (tuğgeneral) olarak orduda görev yapan İbrahim Rüştü Paşa'nın oğludur. Atatürk'ün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın kızı Emel Hanım'la evlenmiştir. 

Bu evliliğe giden süreç, Tevfik Rüştü Aras'ın eşi Makbule Hanım'ın Fatin Rüştü Zorlu'yu Alman Büyükelçiliği tarafından verilen bir davette görmesiyle başlar. Fatin Rüştü'yü çok beğenen Makbule Hanım, Tarım Bakanlığı Müsteşarı Atıf Benderlioğlu'nun eşi Rukiye Hanım'la kendisine haber gönderir.  

Fatin Rüştü'nün durumu annesine açması ile birlikte Hatice Güzide Zorlu, aracılık yapan Rukiye Hanım'ı da yanına alarak Emel Hanım'a görücü olur. Aileler, izdivaç konusunda anlaşır. Fakat bu yeterli değildir. Çünkü Atatürk'ün de onayını almak gerekmektedir.  Atatürk, Fatin Rüştü'nün babası Rüştü Paşa'yı yakından tanır, sever ve saygı duyardı. Oğluna da değer verirdi. Durumu öğrenince iki gencin evlilik kararını memnuniyetle karşılamış hatta düğünün Dolmabahçe Sarayı'nda yapılması talimatını vermiştir.

29 Ekim 1933 tarihinde (Cumhuriyetin 10'uncu yıldönümü), Ankara Palas'ta yapılan bir törenle Fatin Rüştü, Emel Hanım'la nişanlanır. Nişan yüzüklerini Atatürk takar. 1934 yılında da Dolmabahçe Sarayı'nın küçük muayede salonunda düğün merasimleri olur. Devletin önde gelen idarecileri, yabancı görev şefleri ve büyükelçilerin katıldığı törende Atatürk, açılış dansını gelinle yapar. Ve düğün hediyesi olarak da Emel Hanım'a elmas broş ile yüzük takar.

Vesamet (Apayık) Kutlu: Fatin Rüştü Zorlu’nun deyimiyle “fındıkçı mavi boncuk”. 1920, istanbul doğumlu olup orduya harp malzemesi teminle görevli askeri mühendis bir babanın kızıdır. Ağabeyi süvari subayı Cahit Apayık, bir dönem İsmet İnönü’nün yaverliğini yapmıştır. 1926 yılında Ankara ya gelirler. Şimdi AVM yapılan eski Kızılay binasının hemen arkasında, lzmir Caddesi'nde bahçeli bir evde otururlar. Bir süre sonra, Ankara Kız Enstitüsü'nde okumaya başlar. Parlak bir öğrenci değildir 17 yaşına geldiğinde dans düşkünlüğü yüzünden, annesi "Bu kız bir gün evden kaçacak" diye düşündüğünden 17 yaşında apar topar 28 yaşında olan hariciyeci Orhan Kutlu ile evlendirirler ..

Kocasının tayini Amerika'ya çıkar 1937 yılında giderler. 1945 yılına kadar orada kalırlar. Bir kızları doğar. Washington’da 10 Nisan 1945’te Ayşe Reha (Hutin) adında bir kızı olur. 1945’te Ankara’ya döner ancak hemen ev bulamazlar. İki  yıl kadar Ankara Palas da günlüğü 12 liradan kalmaya başlarlar..

Hariciye Köşkü'nde bir balo verilir. Bu baloya Fatin' Rüştü Zorlu ile eşi Emel de gelirler. Fatin kahramanımızın yanına gelerek Fransızca olarak yanındakilere " Madamla beni tanıştırır mısınız lütfen"der. Ardından yine Fransızca olarak "Madam, benimle dans eder misiniz?"diye sorar, o da Fransızca "Memnuniyetle" der. Dans etmeye başlarlar. Fatin Rüştü ile biraz uzun süren dansları, mevhibe İnönü’nün direktifiyle ağabeyi tarafından yapılan vals teklifiyle kesilir.

Bozulan Fatin Rüştü, sonradan onu yine dansa kaldırır ve “Cahit’i iyi tanırım, siz kimsiniz?” der, “tesadüfen ağabeyim olur.” cevabını alınca onu kucaklayıp çevirir ve “o küçük kız demek ki bu hale gelmiş!” diye haykırır.

Fatin Rüştü ve eşi Emel Hanım da o yıl Beyrut'tan dönmüşlerdir. Kocası gibi o da hariciyecidir. Sık sık görüşmeye başlarlar. Öyle ki haklarında dedikodu dahi çıkar... 1947’de Vesamet Hanımın kocası Hindistan’a atanır ama Hindistan'da elçilik yoktur. Vesamet Hanım, bu tayinin onları uzaklaştırmak için kasten yapıldığını düşünmektedir. Nitekim, Bakanlık dedikodulara engel olmak için onları bilerek uzaklaştırmıştır. Gitmeden bir kaç gün önce Fatin Rüştü hışımla otele gider ve ağlayarak “bu kadar yıldır peşinde olduğumu hala anlamadın mı?” der, Vesamet ise bunun olamayacağını, küçük bir kızı olduğunu ve onun kendisine ihtiyacı olduğunu söyler. Fatin, Rusya’da görevdeyken aldığı ve yakın çevrede alay konusu olan kol düğmelerinden birini çıkarıp “bu taşlardan biriyle yüzük yaptır ve parmağında taşı!” der ve Vesamet, o gün bir Ermeni ustaya yüzüğü yaptırır. Fatin'in  “Hindistan’a gitme, eşim benden ayrılacak demesine rağmen Hindistan’a gider.

Hindistana gittikten sonra mektuplaşmalar başlar..Vesamet hanım bir mektubunda“sana bu mektubu âdem pijamasıyla (çıplak) yazıyorum.” diye yazar. “keşke bu mektubu bana âdem pijamasıyla kendin verebilseydin.” diye karşılık gelir. Vesamet Hanımın eşi bu mektubu yakalar, tartışırlar. Eşinin yasaklamasına rağmen mektuplaşacağını söyler. Evliliğinde ilk sarsıntı yaşanır. Fakat kocasını dinlemez ve mektuplaşma sürer. Kocası ondan erken gidip mektupları almaya çalışır. Adeta kim erken giderse mektubu kapmaktadır. Gelen mektuplardan birinde iki resim vardır. Vesamet’in deyimiyle çok güzel olup fotoğrafçı vitrininde aylarca kalmışlardır.

Vesamet Hanımın eşi, 1951’de konsolos olarak Cenevre’ye atanır. Artık şehvet dolu mektuplar kesmez.. Genel müdür seviyesindeki Fatin Rüştü, hemen oraya gelir. Nerede ise her hafta sonu Fatin Rüştü uçakla Cenevre ye gelmeye başlar. Tam üçlü bir ilişki yaşanır.Öyle ki birlikte yemekler yenir. Kadehler kalkar. O kadar güzel ilişkileri vardır.  Bir gün Fatin “sen gelmezsen ben yanına geliyorum” diye baskı yapınca Vesamet Fatin'in kaldığı otele gider ve birlikte olurlar. Artık aşkları yatakta yaşanmaya başlamıştır. Hamile kalır, kocasına durumu anlatır ve çocuğu aldırır ardından valizini toplar ve İstanbul’a, ağabeyinin yanına döner. .  Fatin daha sonra politikaya girer ve dış işleri bakanı olur.

İlişki bitmez bu sefer İstanbul Çınar Otel’de buluşurlar. Çınar otelde aşk devam eder Vesamet, kızının doğum günü için Cenevre’ye gider ve kocasıyla görüşür. Mahkeme iki yıl deneme süresi verip onları ayırmamıştır. Eşi onu etkiler ve yeniden denemeye karar verirler.

Fatin rüştü ise artık Paris’te NATO büyükelçisi olmuştur Eşi Emel Hanımla birlikte Parise giderler. Vesamet Hanımla sürekli görüşmektedirler. Paris’ten arar, 6 saatlik görüşmede hem tartışır hem ağlaşırlar. Vesayet hanımda da Paris'e gider.

Diplomatik bir yemek davetinde Fatin ve  Vesamet Hanım  yan yana gelir fakat mesafeli davranıp bozuntuya vermezler. Bu sefer Vesamet Hanım  Cenevre ile Paris arasında mekik dokur. Henüz boşanma daha gerçekleşmemiştir. Artık bu ilişkiden Fatin Rüştünün eşinin de haberi vardır.Fatin karısından çok korktuğu için bir türlü boşanma lafını açamaz ama eşinden boşanmaya karar verir. Ancak mahkeme 2 yıl bir deneme süresi verir.  Vesamet, 1954’te eşiyle birlikte yurda dönecektir. Kızını alıp önden gemiyle dönüş için Roma trenine biner. Trene ondan habersiz elinde çiçekle Fatin de binmiş, ona sürpriz yapmıştır. Dönüşü erteleyip Capri adasına gider ve bir ay birlikte olurlar. Kızı reha da onlarladır. Fatin, onlara hediyeler alır ve özellikle kızına kendisini sevdirir. Bu hediyelerden biri, bir havlu olup daha sonra kızı bu havluyu kullanmasını istemeyen babasına “ama bana onu Fatin aldı!” diyecektir.

Vesamet, sevgilisinin politikada kalmasını istememektedir. Fatin Rüştü ise her seferinde bırakacağını söylemekte fakat siyaseten zor günler geçiren Menderes’i yalnız bırakamamaktadır. Derken Fuat Köprülü’nün yerine 1957’de dışişleri bakanı olur. Fatin bakan olur ama eşi Emel Hanım Paris'te kalmaya devam eder.  Fırsattan istifade Fatin  Bey ile  Vesamet Hanım  karı koca hayatı yaşarlar. Emel Paris’ten Türkiye’ye dönünce Vesamet buna çok kızar ve İsviçre’ye kızının yanına gider, bir daha Türkiye’ye dönmez.  Dönmez ama Bakanın her yurt dışı gezisinde her yerde çekinmeden aşklarını her yerde yaşarlar.Her gün defalarca telefon ile görüşürler.27 mayıs ihtifalinden bir kaç gün önce gene Paris'te birlikte olurlar.Ve Fatin Türkiye ye döner. Bu son buluşmaları olur..

Ülke gittikçe gerilmektedir ve nihayet 27 Mayıs 1960’ta ihtilal olur. Vesamet, merak etmekte fakat haber alamamaktadır. İleride dışişleri bakanı olacak olan diplomat Hasan Esat ışık’la gönderdiği fakat yerine ulaştırılmayan son bir mektupta “bunların hepsi geçer, sen sadece yaşamaya bak.” diye yazmaktadır. Yargılanan Fatin Rüştü, 1961’te Adnan Menderes ve Hasan Polatkanla birlikte idam cezasına çarptırıldı.  Vasiyet olarak yazığı son mektubunda “anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allahın inayetiyle onların huzurunu temin edin.” cümlelerinde ima yoluyla Vesamet’i annesine emanet eder. Bu cümleleri okuyan eşi Emel Hanım’ın “bak hala onu düşünüyor.” dediği söylenir.

Ankara'da olanlar bilir Şili Meydanı vardır. Atatürk bulvarından kuğulu park kavşağına geldiğinizde sağa dönen -şu anda ters yön- yol tam o meydana çıkar. Küçük bir meydandır. Meydanı kuzeyden çevreleyen beyaz bir ev vardır. O ev Fatin Rüştü Zorlu'nun Vesamet Kutlu'ya hediye ettiği evdir.Ancak burada oturmak kısmet olmaz. 1956 Yılında Vesamet hanım Avrupa ya gider ve bir daha dönmez..

Hamiş: Buda bir şey mi, biz ne kasetler gördük dediğinizi duyar gibiyim.

(*)Türk müziğinin evrensel düzeye ulaşmasını amaçlayan bu hareketin içerisinde yer alan Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses daha sonra Türk Beşleri olarak anılırlar. Batı müziği yapısı içerisinde klasik Türk müziği ve Türk halk müziğinin renklerini kullanmayı amaçlamışlardır. Türk beşleri olarak adlandırılan bu sanatçılar Atatürk tarafından yurt dışına gönderilmiştir. Gönderilme amacı oradaki sanatı ve kültürü öğrenip Türkiye'ye uyarlamak olmaktır.

OKUR YORUMLARI
Ekrem Erdoğan
17.08.2023 17:35:34

Yazınızda Salim Başol'un ''sizi buraya tıkan irade böyle istiyor'' dediğini yazmışsınız. Bu cümle ''asker istedi biz de öyle karar veriyoruz'' demek değildir. Olay şöyledir : Fethi Çelikbaş DP milletvekilidir, Kırşehir İlçe yapılmasına ilişkin davada yargılananlar arasında değildir. Oysa kanun görüşmelerinde bulunmuş, olumlu oy vermiştir. Yargılananlardan Samet Ağaoğlu Mahkeme Başkanına sorar : ''O niye yargılanmıyor da biz yargılanıyoruz?'' Salim Başol bir ceza usul hukuku ilkesini belki yanlış olarak ifade eder bu cümleyle. Demek istediği şudur : biz mahkeme olarak iddianamede suçlanan kişilerle ilgili karar veririz, iddianamede yoksa bizim ona karar verme yetkimiz yok. Çünkü Yassıada'da yargılanacaklar önce Yüksek Soruşturma Kurulu adı verilen komisyonda karara bağlanıyor ve ilk hazırlık soruşturması burada yapılıyordu. Dolayısıyla Salim Başol'un yaptığı doğrudur.

Suavi
28.07.2023 05:23:17

Abdulkadir bey, Yazılarınızı beğeni ile takip ediyoruz...

SUAY KARAMAN
17.07.2023 07:56:56

DEMOKRASİ YILDIZI Suay Karaman 27 Mayıs 1960 Devrimi, getirdiği çağdaş anayasa ve yeni kurumlarla, ülkemize aydınlık sunmuştur. Ancak 27 Mayıs için demokrasiye darbe diyenler, Demokrat Parti iktidarının yaptığı hukuksuzlukları görmek istemezler. Demokrat Parti iktidarında, demokrasi olmadığı gibi, bütün uygulamalar baskıcı bir yönetim şeklindeydi. TBMM’nin onayı olmadan Kore’ye asker göndermek, 6-7 Eylül 1955 olaylarındaki provokasyon, 1957 seçimlerinde yapılan hileler, 18 Nisan 1960 tarihinde Meclis Tahkikat Komisyonu kurulması, 28-29 Nisan 1960 tarihinde İstanbul ve Ankara’da olan olaylar sonucunda ölenler ve yaralananlar, ülkenin kardeş kavgasına sürüklenmesi bu baskıcı yönetimin sorumlu olduğu olaylardan sadece bir kaçıydı. Demokrat Parti iktidarının başbakanı Adnan Menderes'in, devlet işlerinden artan zamanlarında kadınlara olan düşkünlüğü bilinmektedir. Kadınlara karşı nezaketli davranan Menderes’in, opera sanatçısı Ayhan Aydan Alnar ile olan ilişkisi de tüm kamuoyu tarafından biliniyordu. Klasik Müzik Bestecisi Hasan Ferit Alnar ile evli olan Ayhan Aydan, 1950 yılının sonunda Menderes ile tanışmıştır. Tanıştıkları ilk günden itibaren Menderes, Ayhan Aydan’a ilgi duymuş ve kendisiyle yakından ilgilenmeye başlamıştır. Bu ilgiye karşılık veren Ayhan Aydan, başbakana gönlünü kaptırmıştır. Eşinden boşanan Ayhan Aydan, Menderes'in karşı çıkmasına karşın iki kez hamile kalmış ancak sağlık sorunları nedeniyle her iki çocuğunu da düşürmüştü. Sağlıklı bir hamilelik geçirdiği üçüncü çocuğunu Menderes'in siyasi yaşamını yıpratmamak için evde doğurmaya karar veren Ayhan Aydan, bu doğum sırasında bebeğini kaybetmiştir. 1958 yılından önce dar bir yol olan Yeniköy Caddesi, Adnan Menderes’in isteğiyle genişletilmiştir. Maslak’tan aşağıya inen İstinye yolu dört şeritlidir ve bu geniş yol İstinye ile Yeniköy’ü geçer. Yeniköy’de yalılar bitince, sahil başlar ve Cezayirliyan Yalısı ortaya çıkar. Cezayirliyan Yalısı’ndan sonra yol tekrar iki şeride düşer. Bugünkü Avusturya Konsolosluğu olan Cezayirliyan Yalısı’nın yanındaki ev ise Suzan Sözen’in evidir. Suzan Sözen’in eşi Ferit Sözen, o dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Polonya asıllı yazar Suzan Sözen, 1956 yılından sonra Adnan Menderes’in sevgilisi idi. Suzan Sözen, Menderes ile yaşadığı ilişkiyi “Boş Çerçeve” ve “Sahibini Arayan Kadın” romanlarıyla kitaplaştırmıştır. Menderes kadına çabuk ulaşmak için dört şeritli yol yaptırmıştır. Anlaşılıyor ki AKP’nin kullandığı “durmak yok, yola devam” sloganının çıkışı çok eskilere dayanmaktadır. Menderes ile Sözen ilişkisi Nişantaşı, Rally Apartmanı’nda başlamıştır. Nişantaşı fazla kalabalık olunca Menderes, Yeniköy’deki Suzan Sözen’in sahil evine belli gün ve saatte gidermiş. Yani kısaca Yeniköy’ün bu geniş yolu, Suzan Sözen’in güzelliğine borçlu olduğu söylenebilir. Bu arada Nişantaşı Rally Apartmanı’nın görevlisi, Galatasaray Kulübü eski başkanı Adnan Polat’ın babası İbrahim Polat’mış. Derler ki, Menderes 27 Mayıs 1960’a doğru gelinen günlerde, Suzan Sözen'e bir bavul getirir ama evde yoktur. Ağzına kadar para ile dolu bavulu, Suzan Sözen'e vermesi için apartman görevlisine bırakır. 27 Mayıs olunca, apartman görevlisi bavulu vermez, içindeki paralara el koyar. İşte o paraları alan İbrahim Polat zengin olur. Kendi holdinginin kuruluşu böyle gerçekleşir. Üç seçim boyunca halktan oy isteyeceksin, ülkeyi refaha çıkaracağım diyeceksin. Tüm ülkeyi baskıcı bir rejime sokacaksın ve ülke kardeş kavgasına sürüklenecek. Ancak başbakan bunlara aldırmadan ilk fırsatta Boğaz’da çapkınlık yapmaya gidecek. Eski Demokrat Parti milletvekili Cihat Baban’ın “Politika Galerisi” (Ankara, 1970) adlı kitabının 222. sayfasında şunlar yazmaktadır: “Kıbrıs sorununun çözümü için, Celal Bayar’ın başkanlığında bir heyet toplanır. Heyette Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakan Vekili Etem Menderes, Londra ve Atina Büyükelçileriyle askeri sorumlular da vardır. Müzakereler ciddi olarak başlar, konuşmaların ilerlediği bir zamanda, Menderes’in Özel Kalem Müdürü içeri girer. Başbakanın kulağına bir şeyler söyler… İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay kendisini önemli bir iş için telefonla aramaktadır. Menderes, Cumhurbaşkanından ve heyetten bu gerekçe ile ‘Bana iki dakika müsaade eder misiniz?’ diye izin alır. Konuşmalar, Başbakanın gelmesine değin durur. Herkes sağdan, soldan sohbete başlar. Bir iki dakika on dakika, yirmi dakika, yarım saat, derken bir saat olur. Menderes geri gelmemiştir. Biraz daha beklerler, nihayet Menderes’in yakın arkadaşı Etem Menderes, bakar ki olacak gibi değil, Menderes’i aramak için dışarı fırlar. Bir süre sonra içeri girer ve Bayar’ın kulağına bir şeyler söyler. Bayar kıpkırmızı olur. Toplantıyı dağıtır. Çünkü Menderes’e telefon eden Fahrettin Kerim Gökay değil, Menderes’le ilişkisi olan İstanbul’daki bayandır. Sevgilisini göreceği gelmiştir, onu İstanbul’da hasretle beklemektedir. Menderes de bu çağrının sihrine kapılarak, itiraz etmek lüzumunu dahi duymadan, Bayar’ın başkanlık ettiği toplantıyı kendi haline bırakarak, müzakere masası başında bekleyenlere metelik vermeden, Kıbrıs meselesi çözüm yolu arayadursun, çekmiş İstanbul’a gitmiştir.” Bazıları Menderes’i yere göğe koyamazlar, ‘demokrasi yıldızı’ bile derler. Aslında çapkınlık yıldızı daha çok yakışır. Menderes günümüzde yaşasaydı, herhalde başından birçok kaset operasyonu geçerdi. Acaba Tayyip sultan kendini son günlerde sürekli özdeşleştirdiği demokrasi yıldızının kadınlara karşı düşkünlüğünü ve zaaflarını da kabulleniyor mu? Günümüzde kaset operasyonlarıyla çığırtkanlık yapanların, Menderes hakkında hiç sesleri çıkmamaktadır. Anayasayı dinlemeyerek, seçim propagandası için 1 Haziran 2015 tarihinde Iğdır'a gelen Tayyip sultan, sırtlarını dönerek kendisini protesto eden kadınlara hakaret ederek: “sizde zerre kadar nezaket varsa, haysiyet varsa” diye söze başladı ve “bu tür affedersiniz ahlaki olmayan yöntemlerle bir yere varamazsınız” diye bitirdi. Tayyip sultan, demokrasi yıldızının kadınlara karşı olan nezaketini örnek alacağı yerde, baskıcı yönetimini örnek almaktadır. Türkçe’mizde güzel bir söz vardır, insan gibi insan olmak. Ülkemizin tarihinde böyle insan çoktur. Devlet adamları içinde de vardır böyleleri. Demokrasi yıldızı, insan gibi insan olmak, devlet adamı olmak derken, ufalmış insan kırıntıları görünmektedir. Demokrasi yıldızı olmak başka bir şey, devlet adamlığı başka bir şey ve insanlık bambaşka bir şeydir. Böyle bir ortamda yapılacak seçimlerden ne beklenir bilinmez ama eğer bunlar demokrasi yıldızıysa, devlet adamıysa ve de insansa, ben bu cümlenin gerisini yazmayayım… İlk Kurşun Gazetesi, 4 Haziran 2015. Salim Başol'un davranışları sanırım Menderes yönetiminin intikamını almak içindi ama yine de çok yanlış. "ne yapalım sizi buraya tıkan irade böyle istiyor." Bu da çok yanlış söz ama aslında bu Milli Birlik Komitesi'nin isteğiyle değil, Silahlı Kuvvetler Birliği'nin isteğiydi. 27 Mayıs ihtilali'ne gölge düşüren kısım Yassıada duruşmaları ve özellikle idamlardı. 27 Mayıs 1960 İhtilali’nin olumsuz yanı idam cezalarının onaylanmasıdır. İdamların yapılmaması için çırpınanların emekleri boşa çıkartılmış ve çeşitli baskılarla idamlar gerçekleştirilmiştir. Yassıada’da Yüksek Adalet Divanı’ndan 15 kişi için idam kararı çıkmıştır. Oy çokluğuyla idam kararı verilen 11 kişinin cezası Milli Birlik Komitesi tarafından kaldırıldı. Oy birliğiyle idam kararı verilen 4 kişiden Celal Bayar’ın da 65 yaşın üzerinde olduğu için, cezası kaldırıldı. Ama kalan üç kişi için ne yazık ki idam kararı onaylandı. 13 Eylül 1961 günü yapılan Milli Birlik Komitesi toplantısına Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları da katıldı. Toplantıda söz alan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay cebinden küçük bir kâğıt çıkardı ve okumaya başladı: “Tartışmalara katılmak niyetinde değiliz. Zira bu hukuka sahip olmadığımızı biliyoruz. Ordu Yassıada’da Yüksek Adalet Divanı’ndan çıkacak kararların yüksek komitenizce aynen uygulanacağını ümit etmektedir. Ölüm cezası çıkmaz ise hoşnutsuzluk olabilir. Bu asla baskı ve tazyik demek değildir. Ordu Milli Birlik Komitesi’ne inanmaktadır. Allah yardımcınız olsun.” Cevdet Sunay’ın konuşması idamın karşısında olan üyeler üzerinde büyük bir baskı oluşturmuştu. Milli Birlik Komitesi 15 Eylül 1961 günü son toplantısı yaptı. Milli Birlik Komitesi üyeleri toplantıya gelirken, Genelkurmay Başkanı ve bazı Silahlı Kuvvetler Birliği üyeleri kapının önündeydiler ve Genel Kurmay Başkanı; “buradan idam kararı çıkmazsa, buradakiler idam edilir” diyerek gözdağı verdi. 22 kişilik Milli Birlik Komitesi’nde idamlara evet diyen 9, hayır diyen 13 üye bulunuyordu. Ancak yapılan baskılar sonucunda başından beri idamlara hayır diyerek direnen gruptan 4 kişi son anda evet diyen gruba geçince, iş tersine döndü ve idam kararları çıktı. https://azimvekarar.net/27-mayis-1960-devrimi/

Jale Karakıvrak
16.07.2023 20:21:29

İlgiyle okudum ve bilmediğim pek çok auronyoyı öğrendim.. Teşekkür ederim..

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ