Değerli okurlar, Sayın Altay Tokat’tan gelen bir mail de “ ne güzel bir din yarattınız” cümlesini okuyunca aklıma geldi. Ataköy gibi İstanbul’un nispeten aydın ya da elit sayılan bir semtinde yaşıyoruz. Tanıdığımız komşuların yakınları vefat edince genellikle şehit cenazelerinin kaldırıldığı Ataköy 5. Kısım camiindeki cenaze namazına (aslında namaz değil duadır) iştirak edip gece de cenaze evindeki duada bulunmaya gayret ediyoruz. Ancak böyle elit bir zümrenin yaşadığı semtte bile bazen aşağıda anlatacağım şarlatanlığa şahit oluyoruz. Cenaze sahibi olmadığım için müdahale şansımızda olamıyor tabi ama çok yakın bir dostluğumuz var ise hocalar gelmeden ya da dua bitmeden bir fırsat bunup gerekli uyarıyı yapıyorum.
Yazıma konu yaptığım ıskat olayını aşağıda bilgilerinize arz ediyorum.
Bildiğiniz gibi, cenazenin kabre konulduğu gece çağrılan hocalar ile cenaze evinde kuran tilaveti yapılır. Okunan Arapça sureleri duaya iştirak eden misafirler surelerde ne söylenmek ne anlatılmak istendiğini bilmeden huşu içinde öylece sessizce dinlerler. Dua ettikten sonra eğer hocaya yakın bir yerde oturuyorsam bazen kendimi tutamayıp sorarım “ her sureden sonra sadaka Allahül azim diyorsunuz, ne demek? Genelde şöyle cevap alırım. “ Muhterem, adettir her sureden sonra söylenir” Bende yüzlerine vururum “ hocam sadak tasdik etmekten gelir, yani şunu denek istiyoruz “ yüce Allah doğru söyledi”. Neyse konumuz bu değil.
Okunan malum surelerden sonra duası da yapılıp iş bitince eğer ortamı müsait görürlerse hocalardan birisi cenaze sahiplerine “Bir insan vefat ettikten sonra şayet bu insanın oruç borçları varsa ve yemin borçları varsa ve bizde bunun ne kadar oruç borcu ne kadar yemin borcu var bizde biliyorsak bunlar ödenebilir. Vefat eden kişi bir vasiyet etmişse vasiyeti yerine getirilir. Ama namaz borçları varsa erkeklerde 12 yaş kızlarda 9 yaştan başlayarak ölüm yaşına kadar ki günde 5 vakit 30 günde 150 namaz borcu var kabul edilir. Bunların da ödenmesi için “ıskat-ı salat” ister misiniz” diye sorar. Okumuş yüksek tahsil bile yapmış ama yeterli din bilgisi olmayan cenaze sahipleri o üzüntü içinde “ne yapılması gerekiyorsa yapalım hocam” diye safça cevap verirler.
Bunun üzerine hocalardan birisi bir kâğıt kalem ister. Kâğıt kalemi önüne çeken hoca sorar, “Merhum kaç yaşında vefat etti?” (Diyelim70 aşında olsun) Hesap şöyle yapılır. 70 yaşında vefat etmişse kalan borç, 70-12 yaş= 58 yıl (sorumlu olduğu yıl). 58 yıllık borcunu günde 5 vakit, ayda 150 namaz borcu ile çarpıyorsunuz yani bir yılda 150X12ay= 1800 namaz(bir yılda). 1800X58 yıl=104.400 namaz borcu. Her bir namaz için bir bedel tayin ediliyor ve bu bedel 104.400 ile çarpılınca örneğin bu gün her namaza 1 lira bedel konsa (ki bu önceki yıllarda çok daha fazlaydı) 1X 104.400= 104 bin lira gibi bir meblağ oluyor. Şimdi bu paralar çok fazla olunca cenaze sahibini korkutmamak için bu meblağı da makul bir seviyeye indirdiler. Cenaze sahibinin maddi durumu göz önüne alınarak duaya katılan hocalar tarafından bir miktar tayin edilip, takdir edilen paranın bir mendil içine konularak kendilerine verilmesi isteniyor. Okumuş ama dini bilgiler açısından cahil olan cenaze sahibi istenilen parayı evde hazırsa kendisi, hazırda yoksa dua da hazır olan akrabalarından temin ederek bir mendile koyup duada hazır olan 3-5 ne kadar hoca varsa bunlara veriyor.
Ölenin günahları böylece he saplandırdıktan sonra asıl soytarılık bundan sonra başlıyor. Mendil içindeki parayı alan hoca ya da sahtekâr, kabultuhu (aldın kabul ettin mi) diyerek yanındakine uzatıyor. O da alırken Vahaptuhu (aldımkabul ettim sana geri verdim) diyerek aldığı hocaya geri iade ediyor. Bu ikisi bu işlemi beş kere aralarında tekrarladıktan sonra ikinci hoca bu sefer yanındaki üçüncü hocayla aynı tekrarı yine beş kere yapıyor. Buda bitince üçüncü hoca da yanındaki dördüncü hocayla o da bitince beşinci hocayla aynı işleme devam ediyor. Misafirlerin bir anlam veremedikleri ve şaşkınlık içinde izledikleri bu soytarılık böyle bir süre devam ediyor. Bitince söz sahibi hoca bu bağışınızı öğrenci yetiştiren bir vakfa bağışlayacağız dedikten sonra mendil içindeki patayı cebine indirip yapılan ikramları da mideye indirdikten sonra kalkıp gidiyorlar. Gecenin üzüntüsü içinde olan cenaze sahiplerinden aklı başında birisi kalkıp da yahu siz kimsiniz öleni tanımasınız, nasıl bir insan olduğunu bilmezsiniz günahlarından sevaplarından size ne diyemiyor. Bu paranın nereye gittiğini bilmenize imkân yok. Yüzde yüz eminim hemen geldikleri aracın içinde gecenin kârı olarak paylaşılıyorlardır. ( bir seferinde apartman görevlisi, duadan çıkan hocaların geldikleri araç içinde para paylaştıklarını söylemişti) Nitekim Diyanet TV. de 30 Ekim 2018 tarihli sohbete katılan iskat ve devir nasıl hesaplanır sohbetinde konuşan değerli bir hoca efendi, benim anlattıklarımı teyit ediyor ve bu paraların cebe atıldığını söylüyor.
Değerli okurlar; Iskat-ı salat diye bir uygulamaya ne Peygamber Efendimiz, ne sahabelerine hayatında rastlanmamaktadır ve bu bir bid'atdır. Bunu yapmanın günahı vardır. Hz. Peygamber, sahâbe tâbiîn (onu izleyenler) ve tebeu’t-tâbiîn( Müslüman olarak onunla görüşen ve Müslüman olarak ölenler ) dönemlerinde yukarıdaki anlamda ıskat söz konusu olmadığından, ibadetler ve bu nitelikteki kefaretler Allah hakkı grubunda yer aldığı için kural olarak ıskat kabul edilmez. Dini mükellefiyetlerin ifasında mükellefin niyeti ve ibadetin Allah rızası için yapılması ibadetin özünü, şekil şartları ise maddî unsurunu teşkil edeceğinden, ibadetler ancak şâriin(önde gidenler bilgili olanlar) belirlediği sebeplere bağlı olarak ve O'nun emrettiği tarzda yerine getirilirse ifa edilmiş sayılır. Lütfen oyuna gelmeyiniz.
Ramazanınızın hayırlı, uğurlu, bereketli ve sağlıklı geçmesi dileğim ile.
09.05.2020
OKUR YORUMLARI
Volkan Özkahraman
31.01.2021 15:12:13
Oruç ve yemin kefaretinde iskat ayet ve hadis ile sabittir lütfen bilmediğiniz konularda yorum yapmayınız
Sizin yazınızı okuyan kimseler mutlak manada iskat yoktur diyecek
SELÇUK TAYFUN
11.05.2020 15:54:51
ELİNİZE SAĞLIK.BÜYÜK BİR ALDATMACAYA VE ÖRTÜLÜ ÇIRPMAYA PARMAK BASMIŞSINIZ.
Alim Gürerk E.Kurmay Albay
11.05.2020 12:38:19
Sayın Çapanoğlu, bu konuda derin bilgi sahibi değilim. Ancak, aklım ve vicdanım kabul etmiyor. Kuran'da yok, Resulün de bir örnek gösterilen uygulaması yok. Dinde olmayan bir yalana ne gerekçe yazılıp yorum yapılabilir ki? Saygılarımla...
HİLMİ BÜLENT PAYASLIOĞLU
11.05.2020 10:24:55
Değerli Arkadaşım,
Devir ve tilavet sırasında, üzüntülü aile ve yakınlarına ne dendiği hiç anlaşılmayan dualarla icra edilen oyunun ıskata kadar vardırılması düzenbazlığını çok iyi resimlemişsin. Bu olayın benzerlerine, yurt dışı görevlerim sırasında farklı dinlerin hüküm sürdüğü İtalya ve Japonya'da şahit olmuştum. 1988 yılında Napoli de uluslararası bir fuara Türkiye olarak biz de katılmıştık. Fuarın resmi açılışında, önce meşhur bir piskopos, elindeki buhurdanlığı sağa sola savura savura, arkasındaki papazların refakatinde fuar alanına girdi. Mikrofonda uzun dualar okundu. İtalyancayı biraz anlayan biri olarak duanın lisanını açıkçası çözemedim, yanımdaki fuar yöneticisi dostuma, piskopos efendini ne diyor, diye sorduğumda, adam buruk bir tebessümle, "Valla ben de anlamıyorum!" anlamında bir cevap verdi.
1996 Yılında Japonya’nı Kashiwazaki Kasabasında “Türk Tema Köyü”nün açılış törenindeyiz. Orada da bir Budist rahip uzun uzun dualar yaparken, aynı soruyu Japon Dostuma sorduğumda, cevap aynı gelmişti…
Günümüzde din ister semavi, ister felsefi anlamda ne olursa olsun, o dinin adamlığına soyunanların çoğu kişinin icraatı bana hiç güven vermiyor.
Volkan Özkahraman
31.01.2021 15:12:13Oruç ve yemin kefaretinde iskat ayet ve hadis ile sabittir lütfen bilmediğiniz konularda yorum yapmayınız Sizin yazınızı okuyan kimseler mutlak manada iskat yoktur diyecek
SELÇUK TAYFUN
11.05.2020 15:54:51ELİNİZE SAĞLIK.BÜYÜK BİR ALDATMACAYA VE ÖRTÜLÜ ÇIRPMAYA PARMAK BASMIŞSINIZ.
Alim Gürerk E.Kurmay Albay
11.05.2020 12:38:19Sayın Çapanoğlu, bu konuda derin bilgi sahibi değilim. Ancak, aklım ve vicdanım kabul etmiyor. Kuran'da yok, Resulün de bir örnek gösterilen uygulaması yok. Dinde olmayan bir yalana ne gerekçe yazılıp yorum yapılabilir ki? Saygılarımla...
HİLMİ BÜLENT PAYASLIOĞLU
11.05.2020 10:24:55Değerli Arkadaşım, Devir ve tilavet sırasında, üzüntülü aile ve yakınlarına ne dendiği hiç anlaşılmayan dualarla icra edilen oyunun ıskata kadar vardırılması düzenbazlığını çok iyi resimlemişsin. Bu olayın benzerlerine, yurt dışı görevlerim sırasında farklı dinlerin hüküm sürdüğü İtalya ve Japonya'da şahit olmuştum. 1988 yılında Napoli de uluslararası bir fuara Türkiye olarak biz de katılmıştık. Fuarın resmi açılışında, önce meşhur bir piskopos, elindeki buhurdanlığı sağa sola savura savura, arkasındaki papazların refakatinde fuar alanına girdi. Mikrofonda uzun dualar okundu. İtalyancayı biraz anlayan biri olarak duanın lisanını açıkçası çözemedim, yanımdaki fuar yöneticisi dostuma, piskopos efendini ne diyor, diye sorduğumda, adam buruk bir tebessümle, "Valla ben de anlamıyorum!" anlamında bir cevap verdi. 1996 Yılında Japonya’nı Kashiwazaki Kasabasında “Türk Tema Köyü”nün açılış törenindeyiz. Orada da bir Budist rahip uzun uzun dualar yaparken, aynı soruyu Japon Dostuma sorduğumda, cevap aynı gelmişti… Günümüzde din ister semavi, ister felsefi anlamda ne olursa olsun, o dinin adamlığına soyunanların çoğu kişinin icraatı bana hiç güven vermiyor.