Değerli okurlar, MHP başkanı Sayın Devlet Bahçelinin her seçim döneminde dile getirdiği idam cezası yeniden getirilsin önerisi benimde aklıma hemen rahmetli Menderesin idamını getirir.
Adnan Menderes de, 6 Eylül 1958 de "İdam sehpalarında can verenlerden ders alsalar ya…" diyerek muhalefeti yani CHP’yi ve dolayısıyla İsmet Paşayı astırmakla tehdit etmişti. Ertesi günü CHP Genel Başkanı İnönü, sanki geleceği okumuş gibi "Sehpalar kurulursa nasıl işleyeceğini kimse bilemez" diyerek başbakana cevap vermişti. Demokrat Parti Hükümetinin başbakanı Adnan Menderes 1951–1960 yılları arasında 43 kişinin idam kararına imza atmış ve hepsi de idam edilmişti. Şimdi düşünüyorum Adnan Menderes mümkün olsaydı da yeniden hayata dönebilseydi, acaba idam cezası hakkında nasıl bir tavır alırdı.
Türk halkının siyasi bir cinayet olarak hemfikir olduğu o meşum günlerde rahmetli İsmet Paşanın çabaları hep görmezden gelinmiştir. Demokrat Parti dönemi sonrası iktidara gelen partiler siyasi çıkarları uğruna Menderesi yüceltirken, Milli Mücadelenin İsmet paşasını, bu değerli insanı hiç utanmadan devamlı yermişlerdir.
Yassıada da ki duruşmaların sonuncunda eşinin idam edileceği duyumlarını alan Menderes’in eşi Berrin Menderes Hanımefendi ( ki İzmir'in ünlü ailelerinden olan Evliyazade'lerdendir) oğlu ile birlikte, İsmet İnönü’yü ziyaret ederek, idamların durdurulması konusunda yardımcı olmasını talep etmişlerdi. Ben, o yıllarda Lise ikinci sınıf talebesiydim.
Bu görüşmeden sonra CHP lideri İsmet İnönü, o tarihlerde İktidarda olmadığı halde, Silahlı Kuvvetler Başkumandanı ve Milli Birlik Komitesi Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel’e ve dolayısıyla Askerî idareye Menderes ve arkadaşlarının idamının durdurulmasını talep eden bir mektup yazdı.
Bu mektup daha sonra kamuoyuna da açıklandı.
13 Eylül 1961 tarihli o mektup, şöyleydi:
Orgeneral Cemal GÜRSEL
Sayın Silahlı Kuvvetler Başkumandanı ve Milli Birlik Komitesi Başkanı.
Yassıada kararları tebliğ ve ilan edilmek üzeredir. Kararlar arasında ölüm cezaları bulunursa bunların infazı Anayasaya göre Milli Birlik Komitesinin tasdikine bağlı olacaktır.
Kararların tebliğinden iki gün evvel yüksek makamınıza müracaat ederek ölüm cezalarının infazı hususundaki ciddi endişelerimin Milli Birlik Komitesine duyurulmasına tavassut buyurulmasını istirham ediyorum.
Memleketin siyasi hayatında mesuliyet sahibi olarak idam cezalarının tasdikindeki büyük zararları arz etmek için başka bir vasıtamız ve çaremiz olmadığından, müracaatımın zaruri görülmesini saygılarımla rica ederim.
Mahkemenin her tesirden uzak olarak tam bağımsızlıkla karar vereceğine ve mahkemenin vereceği kararların adil olacağına şüphe yoktur. Ancak, Milli Birlik Komitesi üyeleri, ölüm cezalarının infazı için son söz sahibi olmak salahiyetiyle teçhiz edilmişlerdir. Bu hususta Milli Birlik Komitesi üyeleri, hükümlerin kararlarına mesnet teşkil eden hukuki ve kanuni unsurlar dışındaki bazı gerçekleri ve zaruretleri göz önünde bulundurmak mevkiindedirler.
Ben bu müracaatımla, memleketin selameti bakımından hayati ehemmiyette saydığım bu gerçekleri ve zaruretleri ortaya koymak istiyorum.
Sayın Orgeneralim,
Memleketimizin bugünkü halinde ne kadar az sayıda olursa olsun, ölüm kararlarının tasdik ve infazı yüksek milli menfaatlere her suretle aykırıdır. Kansız bir ihtilal yapıldı. Böyle bir ihtilalden bir buçuk sene sonra, geçmiş bir iktidar erkânının siyasi suçlarından dolayı idam edilmeleri, siyasi idamların bünyesinde zaten mevcut olan hak tereddüdünü azami ölçüde arttırmış olacaktır. Suçluların en ziyade kahrını çekmiş vatandaşlar bile bu infazı aşırı bulacak ve müteessir olacaklardır. İhtilalden bir buçuk sene sonra seçimlere gidiyoruz. Eski, yeni siyasi parti mensupları arasında yaklaşma ve anlaşma çareleri arıyoruz. Bu çabalama içinde artık eskimiş olan siyasi suçlardan dolayı idam cezası tatbik etmek, siyasi partiler arasında ve memlekette manen huzur teessüsünü imkânsız kılacaktır. Unutmamalı ki, yarın seçime gidecek ve seçimlerden sonra idareye katılacak siyasi partilerin çoğu, geçmiş iktidar partisinin mensuplarına büyük mikyasta istinat etmektedir. Bunlar yalnız seçim esnasında değil, seçimden sonra da ruhlardaki daimi yarayı işletmekten geri kalmayacaklardır. Ceza tatbikinin bünyesinde taşıdığı ibret ve tenbih hususları, şimdiye kadar infaz yapılmamasında daha ziyade mevcuttur. Memleket huzurunun ve vatandaş münasebetlerinin iyi yola girmesi için ümitlerin bağlanabileceği tek çare bundan ibarettir.
Suçluların idam olunmaması, ayaklanma teşebbüsünde olacakların cüretini arttıracağı endişesi mübalağa edilmemelidir. Ayaklanma teşebbüsünün maddi kuvveti, hiçbir zaman devlet ve hükümetin kuvveti ile başa çıkamaz. Bu teşebbüslerin dikkate alınacak tarafları daha ziyade ruhi ve manevi kuvvetleridir. Bu kuvvetler ise, idam cezasının infaz olunması ile artmak ve infaz olunmaması ile zayıflamak istidadındadırlar. İnsanların tecrübesinin bir değeri varsa, bizim her yerde gördüğümüz sonuç budur.
Sayın Orgeneral,
Biraz da infaz meselesinin bir diğer önemli tarafına temas etmek isterim.
Mahkemenin vereceği kararlara tesir edilmemesi ve mahkemece verilen kararların tatbik edilmesinin, ordunun isteği olduğundan bahsedilmektedir. Mahkeme kararlarına tesir edilmemesi arzusu ordu için tabii bir ihtiyaçtır. En büyük milli müessesemiz olan ordumuzun adalet bağımsızlığı fikri ile dolu olmasını, millet anlayışının bir yankısı saymak lazımdır. Bu arzu takdire ve saygıya layıktır. Yalnız, ölüm cezasının infazı ayrı bir meseledir. Nitekim Anayasa bunu, Milli Birlik Komitesinin hususi kararına bağlayarak kayıt ve şart altına almıştır.
Eğer varit ise, ordu adına Milli Birlik Komitesinin idam kararının tasdikine icbar edilmesi-zorlanması-haksız ve kanunsuzdur. Ordu adının böyle bir mevzuda kullanılması, Türk ordusunun edebi şerefine karşı saygı duygusu ile telif olunamaz. Ordu tesiri ile bir infaz muamelesi millette orduya karşı deva bulmaz bir kızgınlık yaratacaktır. Milletle ordu arasına girecek böyle bir hatıranın tepkisini düşünmek, insana dehşet veriyor.
Bilhassa, infaz kararında ordunun tesirini Milli Birlik Komitesince yerine getirmek, akla gelebilecek mahsurların en büyüğünü taşır ve tarih önünde karar verenlere de verdirenlere de hesapsız vebal yükler. Ordunun böyle bir tesir yaptığına ve yapacağına asla inanmıyorum. Milli Birlik Komitesinin, ağır ve şerefli vazifesini tamamlarken, memleketin selameti bakımından duyduğum endişelerin üzerinde duracağına ümit ediyorum.
Sayın Orgeneral,
Türkiye bugün bir ittifak manzumesi –topluluğu-içindedir. Her meselenin önünde, Milli Savunma için müttefikler arasında haysiyetli ve itibarlı bir mevkide bulunmamızın büyük ehemmiyeti vardır. Bu, bizim için öyle bir ihtiyaçtır ki, bunda kusurlu olmak, hatta ittifak manzumesi içinde bizden daha kusurlu üyelerin bulunması ihtimalinde bile bizim için mazeret teşkil edemez.
Siyasi suçlardan dolayı ölüm cezası, bugün yeryüzünde hemen hiçbir medeni ülkede kalmamış gibidir. Türlü tehlike karşısında bulunan memleketimizin bekçileri ve koruyucuları olan Milli Birlik Komitesi üyelerinin, ellerindeki aziz emaneti, vehim bir itibar buhranına maruz bırakmayacaklarını hulus ve ümit ediyorum.
Sayın Orgeneral,
İnfaz meselesinde düşündüklerimi şimdiye kadar muhtelif vesilelerle size ve temas edebileceğim Milli Birlik Komitesi üyelerine tam bir açıklık ve kesinlikle söylemekte kusur etmedim. Şimdi resmi vazife olarak, son kararı vereceğiniz anda Milli Birlik Komitesine bu konudaki düşüncelerimin resmen bildirilmesini sizden niyaz ediyorum.
Üstün saygılarımın kabulünü istihdam ederim Sayın Orgeneralim.
13 Eylül 1961
İsmet İNÖNÜ
İsmet Paşanın bu mektubu, Milli Birlik Komitesi üyelerinin peşin kararında maalesef etkili olamadı. Yassıada da yaklaşık bir yıl süren yargılamalar 15 Eylül 1961 de karara bağlandı. Adnan Menderes 17 Eylül, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu 16 Eylül günü idama edildiler. Allah taksiratlarını affetsin.
Hamiş; Yorumlarınız ve mesajlarınız için lütfen capanoglukadir@yahoo.com.tr ya da 0542 417 83 30