Değerli okurlar, Yozgat'ımızın canlı tarihi eğitimci Cennetmekân Yılmaz Göksoy Hocam (d.1931-ö. 07.06.2017) ile Süleyman Nazif üzerine yaptığımız bir sohbetten sonra aşağıdaki yazımı hazırlamışım ama onun beklemediğimiz vefatı ile ilgili yazılarımız araya girince arşivimde unutmuşum. 7-8 yıl önce hazırladığım bu yazımı lütfen sizde "okunmamış gazetede günlük sayılır" atasözüne uygun olarak kabul etmenizi istirham ediyorum.  

Osmanlı başkenti İstanbul, önce 13 Kasım 1918, sonra 16 Mart 1920'de olmak üzere iki kez işgal edildi.  İlk işgalde, İstanbul'un önemli ve stratejik noktaları kontrol altına alındı ancak idareye el konulmadı; ikinci işgal ile idareye el konuldu. Rahmetli Süleyman Nazif, İstanbul'un ilk işgalinden sonra 9 Şubat 1919 da Hadisat gazetesinde aşağıdaki yazısını "Kara bir gün" başlığı ile yayınlamak cesaretini göstermişti.

Süleyman Nazif'in 9 Şubat 1919'da Hadisat gazetesinde yayımlanan ve Fransız Generali'nin İstanbul'a gelişinin şehirdeki azınlıklar tarafından sevinç gösterileri ile karşılanmasını kınayan "Kara Bir Gün" başlıklı yazısı, İstanbul'un işgaline dair o günlerde yazılmış yazıların en ünlülerindendir.

Şöyle yazmıştı; "Fransız generalinin dün şehrimize vürudu (gelişi)  münasebetiyle ( 8 Şubat 1919) bir kısım vatandaşlarımız tarafından icra olunan nümayiş, Türk’ün ve İslam’ın kalbinde ve tarihinde müebbeden (sonsuza kadar) kanayacak bir ceriha (yara) açtı. Aradan asırlar geçse ve bugünkü hüzün ve idbârımız (bahtsızlığımız) şevk ve ikbale münkalib (sevinç ve mutluluğa dönmüş) olsa da yine bu acıyı hissedecek ve bu hüzün ve teessürü evlâd ve ahfâdımıza nesilden nesiyle ağlayacak bir miras terk edeceğiz.

Almanya orduları 1871 senesinde Paris’e dâhil olarak, -Büyük Napolyon’un neşide-i mütehaccire-i muzafferiyâtı (büyük zaferinin nişanesi olan- tâk-ı zafer(zafer takının) altından geçerlerken bile Fransızlar bizim kadar hakaret görmemişti. Ve bizim dün sabah saat dokuzdan on bire kadar hissettiğimiz yeis ve azabı duymamıştı. Çünkü (Fransız) nâmını taşıyan her ferd, çünkü yalnız Hristiyanlar değil, Yahudi Fransızlarla Cezayirli Müslümanlar, o matem-i millî karşısında aynı telehhüf (üzüntü) ve hicab ile ağlamış ve kızarmışlardı.

Biz ise mevcudiyet-i milliye ve lisâniyelerini bizim ulûvv-ı cenabımıza medyûn (şeref ve haysiyetimizi muhafaza edişimize borçlu) olan bir kısım halkın hay u huy şemâtetiyle (şamatasiyle) bu mâtem-i muazzezimize (saygı duyulması gereken matemimize) en acı hakaretlerin birer tokat şeklinde atıldığını gördük. (Buna müstehak değil idik) diyemeyiz. Müstehak olmasaydık, bu felakete düçâr olmazdık. Her kavmin sahâif-i hayatında (sahifeler dolusu hayatında) birçok ikbal ve (talihsizlik)  sahîfeleri vardır. Fransa Kralı Birinci Fransuva’yı (Şarlken)’in mahbesinden kurtarmış ve koca Viyana şehrini kerrât ile sarmış bir ümmetin defter-i mukadderâtında böyle bir satr-ı elîm de mestûr imiş. Her hâl muhavveldir. Arapların güzel bir sözü var: “Isbır, fe-inne’d-dehre lâ yesbır” derler. (Sen sabret çünkü nasıl olsa zaman sabretmez?)"

Ve bu cesur yazının kısa hikâyesi de şöyledir: 8 Şubat 1919’da işgal kuvvetleriyle birlikte İstanbul’a gelen Fransız General Franchet d’Esperey, İstanbul’dan Beyoğlu’na doğru bir zafer alayı tertiplemiş, kendisini karşılayan Osmanlı bandosunu, üzerine bindiği atı ürküttüğü için kırbacını sallamak ve susturmak suretiyle rencide etmişti.

Fransız general, bu olayı 9 Şubat 1335/1919 Hâdisât gazetesinde eleştiren Süleyman Nazif’in de tevkif edilmesini, bir iddiaya göre kurşuna dizilmesini emreder. Süleyman Nazif tevkif emrini duymasının ardından bizzat İstanbul polisine giderek teslim olur. Ancak zamanın İstanbul Polis Müdürü Mehmed Ali Bey Hâdisât yazarını Fransızlara teslimden imtina eder.

 Fransız asıllı Osmanlı bürokratı Yusuf Franko Paşa araya girerek Süleyman Nazif’in General ile görüşmesini sağlar ve Süleyman Nazif bu görüşmenin akabinde tevkif edilmekten kurtulur. Ancak hadise sadece bununla sınırlı kalmamış, “Kara Bir Gün”ün yayınına izin verdiğinden dolayı sansür komisyonu görevlisi Yüzbaşı Aziz Hüdai Bey Fransız askerî memurlarınca alelacele tutuklanmıştır. Yüzbaşı Aziz Hüdai tutuksuz yargılanmak üzere, ancak on beş gün sonra serbest kalabilmiş ama bu kez de işinden olup Hâdisât gazetesi de 25 Şubat tarihine kadar kapatılmıştır.

 Fransız General Franchet d’Esperey’in gösterdiği tepki makalenin popülerliğini daha da artırmış, “Kara Bir Gün” el yazılarıyla binlerce kez kopya edilmiş, dağıtılmış ve sokaklara afiş olarak asılmıştı. Daha sonra birçok yazar ve hatip gibi Süleyman Nazif de Malta’ya sürgün edilmiştir. Yirmi aylık bir sürgün hayatından sonra 1922 yılı başlarında İstanbul’a döner.

Süleyman Nazif ile ilgili şu iki anekdotu hatırlamadan geçmeyelim. Onun da bunduğu bir sohbette Enver Paşanın babası "ben hiç harama uçkur çözmedim" deyince Süleyman Nazif dayanamayıp şöyle cevap verir; "keşke helale de uçkur çözmeseydiniz de Enver'i başımıza bela etmeseydiniz." Musul Valisi olduğu yıl (1913) padişah Mehmet Reşat bir ferman göndererek kendisinden acilen talep edilen miktarda çay göndermesini ister. O'da cevaben şöyle bir mektup gönderir; "Sultanım fermanınız Seylan Sultanına gideceğine yanlışlıkla bana geldi."

(*) Anlam açıklamaları tarafımızca eklenmiştir, hatamız olduysa affola.

Hamiş: Sonraki yazımız "Rus kimdir" bu yazımızın devamı olacaktır.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ