Değerli okurlar Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 170. Maddesine göre, trafik güvenliğinin sağlanabilmesi ve devam ettirilebilmesi amacıyla, tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de her yıl Mayıs ayının ilk Cumartesi günü "Karayolu Trafik Güvenliği Günü" bu günü takip eden hafta ise "Karayolu Trafik Haftası" olarak kutlanmaktadır. Keşke bu bir hafta boyunca televizyonlarda ve yazılı basında trafik magandalarına ve trafikteki saygısızlara yönelik yayınlar yapılsa. Rahmetli Levent Kırcanın ambülansa yol verme ile ilgili kısacık ama eğitici bir filmi vardı. O film sayesinde ambülans çok gerilerdeyken bile siren sesini duyunca hemen yol vermeye çalışıyoruz. Daha iki gün önce yoğun trafikte önümde seyreden on iki tekerli uzun hafriyat kamyonu sürücüsünün siren sesini duyunca yılan gibi kıvrılarak yan şeride girmesini hayranlıkla izlemiştim.
Değerli eşimin ikram ettiği 2018 yılı Ekim ayında yaptığımız Antalya seyahatinden kalan birkaç Afyon lokumunu yerken bir yandan da düşünüyorum. Bilecikten Antalyaya kadar bütün yol kaymak gibi ve sessiz asfalt döşeliydi. Bu sessiz asfalt aslında daha çok İstanbulun ihtiyacı ama neden yapılmaz bilmiyoruz. Binlerce aracın motor sesine ilave birde lastik sesi farkında olmadan bizleri sinir hastası yapıyor. Hatta lastik sesi motor sesinden daha sinir bozcu oluyor. Yolu böyle kaymak gibi ve tenha görünce farkında olmadan gaza basmışım ki eşimin 140 la gidiyorsun ikazı üzerine 120 km. sürate inene kadar ayağımı gazdan çektim.
Eşim böyle ikaz edince aklıma gelmişt. 80 yaş üzeri ve kulakları çok az işiten hukukçu bir ağabeyimiz vardı. Yüksek hızdan radara yakalanıyor. Çeviren polis memuru yaşına hürmeten saygı gösterip Amca Bey çok hızlı gidiyorsunuz, aceleniz mi var diye sorunca o da sakince cevap veriyor araba güzel, yol güzel farkında olmadan basmışım. Yanında bulunan eşi de polise dikkat etmiyor evladım, bu kırmızı ışık yanarken de geçti, yaz cezanı diyor. Polis, hem yaşlı hem de centilmen beyefendi ve hanımefendiye bu seferlik ceza yazmıyorum ama lütfen eşinizin ikazlarına uyun diyerek yolcu ediyor.
Ocak ayında Antalya'nın Kumluca ve Finike ilçelerinde meydana gelen ve üç gün devam eden şiddetli yağmur, 120 km hızla esen rüzgâr ve hortumlar Antalyayı ve yakın şehirleri mahvetti. Çeşme, Bodrum, Kütahya da yollar çöktü şehirlerin karayolu irtibatı kesildi. Kütahyada bir yılda üç kere çöken yol, 12 evde hasara yol açmış (25 Şubat 2019). Zonguldak Karabük arası pirinçlik mevkiinde yeni yapılan duble yol 200 metrelik güzergâh boyunca bir buçuk metre çökmüş.74 yıllık ömrümde birkaç yıl öncesine kadar böylesine kâğıt gibi yırtılan karayolu ne gördüm ne duydum.
Ülkemizin en güzide ve en başarılı kuruluşlarından Karayollarımız uzun bir süredir yol yapmıyor. Yol inşaatları yandaş müteahhitlere Karayolları taşeronu olarak veriliyor ve maalesef durum ortada.
Ben, bu haftanın anısına artık unuttuğumuz Kilometre taşlarını hatırlatmak istedim. Yeri geldiğinde kullanırız. Başarının kilometre taşları, Sinema tarihinin kilometre taşları, ya da Hitlerin dediği gibi; Özgürlüğe giden bir yol var ve kilometre taşları: itaat, çalışmak, dürüstlük, düzen, temizlik, doğruluk, özveri ve vatan sevgisi gibi. <<İlle de Vatan sevgisi ??? >> Hani yüce Atatürkün buyurduğu gibi mevzubahis vatan ise gerisi teferruattır dediği VATAN SEVGİSİ.
Kilometre taşı tabirinin ilk kullanımı Romaya dayanıyor, günümüz pratiğinde pek yer bulmasa da bu kullanımın gerçek anlamı, yollarda belirli mesafelere konulmuş dikili taşlar. Günümüzde ise daha çok, bir ülkeyi, toplumu ileriye taşıyan önemli kişi, önemli olay anlamında kullanılıyor.
1950 li hatta 60 lı yıllarda çoğu şehirlerarası karayolu kenarlarında bu gün kullandığımız flüorışıllı (ışık vurunca parlayan) mesafe levhaları yoktu. T.C. Karayollarının yol kenarlarına gömdüğü kilometre taşları vardı. Hemen tüm şehirlerarası karayolları kum, çakıl ya da mıcırla ve bağlayıcı olarak da kil karışımıyla yapılan, silindirle sıkıştırılan stabilize (sabitleştirilmiş) yollardı. Bu yollarda o zamanın otobüsleri ile sarsıla sarsıla bugün üç saatte gittiğimiz bir mesafeyi molalarla 6-7 saatte ancak gidebilirdik. Otobüsler burunlu dediğimiz tipte olup motorları kasanın dışında ön taraftaydı. Dolayısıyla ön tekerleri karoserinin dışındaydı. Bu günkü gibi arka tekerler karoserinin içindeydi. Mecbur kalmadıkça kimse arka tekerler üzerinde bilet almak istemezdi çünkü gideceği yere varana kadar içi dışına çıkardı. Buna rağmen biraz daha hızlı gidebilen bazı markalar için halk arasında bu makine iyi kaçıyo denirdi.
Önümüzde başka bir otobüs ya da kamyon gidiyor ve onu geçemiyorsak onun çıkardığı toz bulutu bizim otobüsün içine dolardı. Böyle olunca da yolcular sinirlenir şoföre ya geç ya da uzaktan takip et diye seslenirlerdi. Biraz mübalağa olacak, mesela Ankaradan Yozgata gittiğimizde neredeyse un çuvalı taşıyan hamallara dönerdik.
Yılda ancak iki kere, bulunduğumuz şehirden Yozgata gidiş ve dönüşlerimizde heyecanlı ve eğlenceli başlayan otobüs yolculuğumuz yol uzadıkça sıkıntılı olmaya başlardı. O zaman kardeşimle yol kenarlarındaki kilometre taşlarını kaçırmamaya dikkat ederdik. Bu taşlar da birbiri ardınca sıralanan ağaç telgraf direkleri gibi öyle yorgun ve mahzun bizi izliyorlarmış gibi gelirdi. Taşların üzerinde yazılı sayılar gittiğimiz şehir yönünde azalarak devam ederdi. Bu taşlar on kilometrede bir konulduğundan gözümüzü yol kenarından ayırmadan sabırla beklerdik. Bir sonraki taş gelmek bilmezdi. Her taşı gördüğümüzde Yozgata on kilometre daha yaklaştık diye içimizi ferahlatırken eğer taşı kaçırmışsak yada taş kırılıp yerine yenisi konmamışsa yol bitmek bilmezdi. Düşünün yirmi kilometre sabırla yolun kenarını heyikliyorsun(*) ama bir sonuca varamıyorsun.
Bazı taşların üzerindeki yazı, ya silindiğinden ya da yolun tozundan okunmaz olursa bu seferde hay senin gibi taşın diyerek söylenirdik. Sanki suç taşınmış gibi. Bu taşlar yolumuz üstündeki ilk şehre kadar olan mesafeyi gösterirdi. O şehirden sonra yeniden başlardık geri saymaya.
Koleksiyoner Mert Sandalcı da yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor; İlkokul 3'üncü sınıfta iken Kâğıthanede yaptığımız bir pikniği hiç unutmadım. Tesadüfen burada bir tren yolu olduğunu gördükten uzunca bir süre sonra Çaresizce bir şeyler bulmak uğraşıyla ormanlık alanda dolaşırken ayağıma sert bir cisim takıldı. Yaprakları kaldırıp baktığımda bir taş gördüm ve taşın üzerinde yazan 9/8'i görünce yaşadığım mutluluğu ve heyecanı size anlatamam. Bir süre taşın üzerinde bulunan bu rakamın ne anlama geleceğini düşündük ve bunun kilometre taşı olduğuna 9'un kilometreyi 8'in de metreyi gösterdiğini bulduk ve bu taştan her 100 metrede bir olması gerektiğini ortaya çıkardık. Daha sonra ilk bulduğumuz taşın her yönüne 100 metre ilerleyerek diğer kilometre taşlarını da bulduk. Yaklaşık 100 senedir orada duruyorlardı. O an yaşadığım duyguları tarif etmem mümkün değil.''
İstanbulluların "Kâğıthane Treni" olarak adlandırdığı kayıp tren, o yıllarda İstanbul işgal altında olduğundan Silahtarağadaki elektrik santralı kömürsüz kaldığında, İstanbul'un elektriksiz kalmaması için ağaçlı ve çift alandan kömür taşımak için hızla oluşturulmuş bir hat idi. işgal yıllarında Anadolu'ya silah ve cephane kaçırılmasında da görev yaptığı, araştırma sırasında ortaya çıkarıldı. Haliç silah depolarından tren ile gece Ağaçlı-Karaburun'a çıkarılan mühimmatın buradan da teknelerle İnebolu'ya aktarılmasını sağlamıştı.
Kilometre taşlarını ilk Romalılar kullanmışlar demiştik. Bu taşlara, yol kenarına dikilen taş, yani kilometre taşı anlamında Miliaria (mil taşları) derlermiş. Romalıların inancına göre, olurda birisi bu dikilen taşı yerinden söküp başka bir yere dikerse, o kişi çok ağır cezalara çarptırılır ve günahı çok ağır kabul edilirmiş. Bu taşların başka halklar tarafından yerinden oynatılması durumundaysa savaş bile ilan edilirmiş.
İlk başlarda boyları çok farklı ama dört köşe olan bu taşlara sonra Romalılar kural getirmiş. Silindir şeklinde olması boyunun 180-300 cm. olması, 50-80 cm. sinin toprağa gömülmesi ve 130-220 cm. sinin toprak üstünde kalması kabul edilmiş. Ama bu taşlar bizimkiler gibi her on kilometre de bir değil bir sonraki şehrin ismini ve ne kadar mesafede olduğunu gösterirmiş.
Kilometre taşının dikilmesinin gerekçesini şu Latince metin çok güzel ifade etmekte. Facientibus iter multum detrahunt fatigationis notada inscriptis lapidibus spatia
Yani diyor ki taş üstüne yazılan yazılarda gösterilen yol hattı ve uzaklığı, gelip geçen seyyahların yorgunluğundan birçoğunu bertaraf eder. Kardeşimle benim yaptığım gibi.
Zamanla yok olan diğer güzel şeylerimiz gibi yol kenarında birbiri ardınca sıralanan mahzun ağaç telgraf direkleri gibi kilometre taşları da yok olup gitti. Elinde olan varsa altın gibi saklasın.
(*) Çevreyi kollamak, gözlemek anlamında halk deyimi.
Fotoğraf Çanakkale Karayolları müzesinden alınmıştır. Yozgat plaka numarası 66 tesadüfidir.
03.05.2019
Değerli eşimin ikram ettiği 2018 yılı Ekim ayında yaptığımız Antalya seyahatinden kalan birkaç Afyon lokumunu yerken bir yandan da düşünüyorum. Bilecikten Antalyaya kadar bütün yol kaymak gibi ve sessiz asfalt döşeliydi. Bu sessiz asfalt aslında daha çok İstanbulun ihtiyacı ama neden yapılmaz bilmiyoruz. Binlerce aracın motor sesine ilave birde lastik sesi farkında olmadan bizleri sinir hastası yapıyor. Hatta lastik sesi motor sesinden daha sinir bozcu oluyor. Yolu böyle kaymak gibi ve tenha görünce farkında olmadan gaza basmışım ki eşimin 140 la gidiyorsun ikazı üzerine 120 km. sürate inene kadar ayağımı gazdan çektim.
Eşim böyle ikaz edince aklıma gelmişt. 80 yaş üzeri ve kulakları çok az işiten hukukçu bir ağabeyimiz vardı. Yüksek hızdan radara yakalanıyor. Çeviren polis memuru yaşına hürmeten saygı gösterip Amca Bey çok hızlı gidiyorsunuz, aceleniz mi var diye sorunca o da sakince cevap veriyor araba güzel, yol güzel farkında olmadan basmışım. Yanında bulunan eşi de polise dikkat etmiyor evladım, bu kırmızı ışık yanarken de geçti, yaz cezanı diyor. Polis, hem yaşlı hem de centilmen beyefendi ve hanımefendiye bu seferlik ceza yazmıyorum ama lütfen eşinizin ikazlarına uyun diyerek yolcu ediyor.
Ocak ayında Antalya'nın Kumluca ve Finike ilçelerinde meydana gelen ve üç gün devam eden şiddetli yağmur, 120 km hızla esen rüzgâr ve hortumlar Antalyayı ve yakın şehirleri mahvetti. Çeşme, Bodrum, Kütahya da yollar çöktü şehirlerin karayolu irtibatı kesildi. Kütahyada bir yılda üç kere çöken yol, 12 evde hasara yol açmış (25 Şubat 2019). Zonguldak Karabük arası pirinçlik mevkiinde yeni yapılan duble yol 200 metrelik güzergâh boyunca bir buçuk metre çökmüş.74 yıllık ömrümde birkaç yıl öncesine kadar böylesine kâğıt gibi yırtılan karayolu ne gördüm ne duydum.
Ülkemizin en güzide ve en başarılı kuruluşlarından Karayollarımız uzun bir süredir yol yapmıyor. Yol inşaatları yandaş müteahhitlere Karayolları taşeronu olarak veriliyor ve maalesef durum ortada.
Ben, bu haftanın anısına artık unuttuğumuz Kilometre taşlarını hatırlatmak istedim. Yeri geldiğinde kullanırız. Başarının kilometre taşları, Sinema tarihinin kilometre taşları, ya da Hitlerin dediği gibi; Özgürlüğe giden bir yol var ve kilometre taşları: itaat, çalışmak, dürüstlük, düzen, temizlik, doğruluk, özveri ve vatan sevgisi gibi. <<İlle de Vatan sevgisi ??? >> Hani yüce Atatürkün buyurduğu gibi mevzubahis vatan ise gerisi teferruattır dediği VATAN SEVGİSİ.
Kilometre taşı tabirinin ilk kullanımı Romaya dayanıyor, günümüz pratiğinde pek yer bulmasa da bu kullanımın gerçek anlamı, yollarda belirli mesafelere konulmuş dikili taşlar. Günümüzde ise daha çok, bir ülkeyi, toplumu ileriye taşıyan önemli kişi, önemli olay anlamında kullanılıyor.
1950 li hatta 60 lı yıllarda çoğu şehirlerarası karayolu kenarlarında bu gün kullandığımız flüorışıllı (ışık vurunca parlayan) mesafe levhaları yoktu. T.C. Karayollarının yol kenarlarına gömdüğü kilometre taşları vardı. Hemen tüm şehirlerarası karayolları kum, çakıl ya da mıcırla ve bağlayıcı olarak da kil karışımıyla yapılan, silindirle sıkıştırılan stabilize (sabitleştirilmiş) yollardı. Bu yollarda o zamanın otobüsleri ile sarsıla sarsıla bugün üç saatte gittiğimiz bir mesafeyi molalarla 6-7 saatte ancak gidebilirdik. Otobüsler burunlu dediğimiz tipte olup motorları kasanın dışında ön taraftaydı. Dolayısıyla ön tekerleri karoserinin dışındaydı. Bu günkü gibi arka tekerler karoserinin içindeydi. Mecbur kalmadıkça kimse arka tekerler üzerinde bilet almak istemezdi çünkü gideceği yere varana kadar içi dışına çıkardı. Buna rağmen biraz daha hızlı gidebilen bazı markalar için halk arasında bu makine iyi kaçıyo denirdi.
Önümüzde başka bir otobüs ya da kamyon gidiyor ve onu geçemiyorsak onun çıkardığı toz bulutu bizim otobüsün içine dolardı. Böyle olunca da yolcular sinirlenir şoföre ya geç ya da uzaktan takip et diye seslenirlerdi. Biraz mübalağa olacak, mesela Ankaradan Yozgata gittiğimizde neredeyse un çuvalı taşıyan hamallara dönerdik.
Yılda ancak iki kere, bulunduğumuz şehirden Yozgata gidiş ve dönüşlerimizde heyecanlı ve eğlenceli başlayan otobüs yolculuğumuz yol uzadıkça sıkıntılı olmaya başlardı. O zaman kardeşimle yol kenarlarındaki kilometre taşlarını kaçırmamaya dikkat ederdik. Bu taşlar da birbiri ardınca sıralanan ağaç telgraf direkleri gibi öyle yorgun ve mahzun bizi izliyorlarmış gibi gelirdi. Taşların üzerinde yazılı sayılar gittiğimiz şehir yönünde azalarak devam ederdi. Bu taşlar on kilometrede bir konulduğundan gözümüzü yol kenarından ayırmadan sabırla beklerdik. Bir sonraki taş gelmek bilmezdi. Her taşı gördüğümüzde Yozgata on kilometre daha yaklaştık diye içimizi ferahlatırken eğer taşı kaçırmışsak yada taş kırılıp yerine yenisi konmamışsa yol bitmek bilmezdi. Düşünün yirmi kilometre sabırla yolun kenarını heyikliyorsun(*) ama bir sonuca varamıyorsun.
Bazı taşların üzerindeki yazı, ya silindiğinden ya da yolun tozundan okunmaz olursa bu seferde hay senin gibi taşın diyerek söylenirdik. Sanki suç taşınmış gibi. Bu taşlar yolumuz üstündeki ilk şehre kadar olan mesafeyi gösterirdi. O şehirden sonra yeniden başlardık geri saymaya.
Koleksiyoner Mert Sandalcı da yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor; İlkokul 3'üncü sınıfta iken Kâğıthanede yaptığımız bir pikniği hiç unutmadım. Tesadüfen burada bir tren yolu olduğunu gördükten uzunca bir süre sonra Çaresizce bir şeyler bulmak uğraşıyla ormanlık alanda dolaşırken ayağıma sert bir cisim takıldı. Yaprakları kaldırıp baktığımda bir taş gördüm ve taşın üzerinde yazan 9/8'i görünce yaşadığım mutluluğu ve heyecanı size anlatamam. Bir süre taşın üzerinde bulunan bu rakamın ne anlama geleceğini düşündük ve bunun kilometre taşı olduğuna 9'un kilometreyi 8'in de metreyi gösterdiğini bulduk ve bu taştan her 100 metrede bir olması gerektiğini ortaya çıkardık. Daha sonra ilk bulduğumuz taşın her yönüne 100 metre ilerleyerek diğer kilometre taşlarını da bulduk. Yaklaşık 100 senedir orada duruyorlardı. O an yaşadığım duyguları tarif etmem mümkün değil.''
İstanbulluların "Kâğıthane Treni" olarak adlandırdığı kayıp tren, o yıllarda İstanbul işgal altında olduğundan Silahtarağadaki elektrik santralı kömürsüz kaldığında, İstanbul'un elektriksiz kalmaması için ağaçlı ve çift alandan kömür taşımak için hızla oluşturulmuş bir hat idi. işgal yıllarında Anadolu'ya silah ve cephane kaçırılmasında da görev yaptığı, araştırma sırasında ortaya çıkarıldı. Haliç silah depolarından tren ile gece Ağaçlı-Karaburun'a çıkarılan mühimmatın buradan da teknelerle İnebolu'ya aktarılmasını sağlamıştı.
Kilometre taşlarını ilk Romalılar kullanmışlar demiştik. Bu taşlara, yol kenarına dikilen taş, yani kilometre taşı anlamında Miliaria (mil taşları) derlermiş. Romalıların inancına göre, olurda birisi bu dikilen taşı yerinden söküp başka bir yere dikerse, o kişi çok ağır cezalara çarptırılır ve günahı çok ağır kabul edilirmiş. Bu taşların başka halklar tarafından yerinden oynatılması durumundaysa savaş bile ilan edilirmiş.
İlk başlarda boyları çok farklı ama dört köşe olan bu taşlara sonra Romalılar kural getirmiş. Silindir şeklinde olması boyunun 180-300 cm. olması, 50-80 cm. sinin toprağa gömülmesi ve 130-220 cm. sinin toprak üstünde kalması kabul edilmiş. Ama bu taşlar bizimkiler gibi her on kilometre de bir değil bir sonraki şehrin ismini ve ne kadar mesafede olduğunu gösterirmiş.
Kilometre taşının dikilmesinin gerekçesini şu Latince metin çok güzel ifade etmekte. Facientibus iter multum detrahunt fatigationis notada inscriptis lapidibus spatia
Yani diyor ki taş üstüne yazılan yazılarda gösterilen yol hattı ve uzaklığı, gelip geçen seyyahların yorgunluğundan birçoğunu bertaraf eder. Kardeşimle benim yaptığım gibi.
Zamanla yok olan diğer güzel şeylerimiz gibi yol kenarında birbiri ardınca sıralanan mahzun ağaç telgraf direkleri gibi kilometre taşları da yok olup gitti. Elinde olan varsa altın gibi saklasın.
(*) Çevreyi kollamak, gözlemek anlamında halk deyimi.
Fotoğraf Çanakkale Karayolları müzesinden alınmıştır. Yozgat plaka numarası 66 tesadüfidir.
03.05.2019
03.05.2019
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
OĞUZ KARLI
04.05.2019 19:35:00Yine nokta atışlarınızla okuyucuyu gerçeklerle buluşturdunuz. Kutlarım ve hem yüreğinize, hem kaleminize sağlık.