Değerli okurlar, bu makalem 18.04.2023 günkü köşemde yayınladığım Arap Emperyalizmi başlıklı makalemin içindeydi ama yazı çok uzun olunca bu kısmını daha sonra yayınlamayı uygun görmüştüm. Bu güne kısmet oldu. İşte o mektubun metni.
‘’Bu günlerde ( Lozan konferans görüşmeleri sırasında ) İngiltere yetkili kurul başkanı Lord Curzon’un Kürtlere bağımsızlık verilmesi fikrini ortaya atarak, Kürtlerin koruyucusu tavrını takınmasını, hayret ve şaşkınlıkla karşıladık.
Biz Kürtler, Turan neslinden bir kavimiz. Milli hatıralarımız ve özelliklerimizden dolayı Türkler bize ,’’ yiğit ve cesur ‘’ anlamına gelen Kürt ismini vermişlerdir. Kürt adıyla anılan ve büyük hizmetleri geçen kahramanların isimlerinin yaşaması amacıyla, Deminan, Hayderan, Kureyşan ve Lolan gibi isimler kabile ve aşiretlere verilmiştir.
Bu aşiretler bu gün anavatanın Doğu Türklerini oluşturmaktadır. Kürtlerin 1876 tarihinden önceki ve sonraki durumları araştırılacak olursa, İranlı misyonerlerin aşiretler üzerinde yaptıkları çalışmaların sonucunda Kürtler kendi öz dilleri olan Türkçe lehçesini ve öz kültürlerini yavaş yavaş kaybettiler. Bundan dolayı Erzurum, Van, Bitlis ve Musul taraflarındaki aşiretler, Farsçadan başka bir şey olmayan, Kırmanç adı verilen Farisi lehçeyi konuşmaya başladılar. Bu misyoner faaliyetlerinden az etkilenen, Harput ve Diyarbakır taraflarındaki Kürt aşiretler ise ana dilleri olan Türkçe lehçesi ile karışık Zaza lehçesini konuşmaya başladılar. Bu Öz Türkoğlu Türkler’i Yavuz Sultan Selim Han, Kürtlerin hanı Şeyh İdris-i Bitlisi’ye gönderdiği fermanla kendi ülkesine dâhil etti. O günden bu güne kadar, Türk akrabalarının şefkat ve himayelerinde huzurlu ve rahat yaşamakta ve Türk lehçesi ile de konuşmaktadır.
Yukarıda yapılan değerlendirmeden sonra, İngiltere yetkili kurul başkanı Lord Curzona sorarız ki; İranlıların dilini biraz konuşmakla, o millete mensup olunduğu kabul edilirse İngilizler de dâhil her milletin durumu tartışılır. Doğu ülkelerini istila eden ve genellikle dünyanın kendi toprakları içerisinde olmasını hayal eden İngilizlerin, diğer milletlerin kabullenemediği ‘’ müstemleke ‘’ kelimesinin yerine kulağa hoş gelmeyen ve aynı anlamı taşıyan ‘’ manda ‘’ kelimesinin de aslında aynı şey olduğunu Kürtler anlamıştır.
Dünyadaki zenginlik kaynaklarına sahip olmak isteyen İngilizlerin, 12/10 ‘u Türk olan Musul’u ve petrol kaynaklarını biz Müslüman Türk’lere çok görmesini hayretle karşılıyoruz. Lozan Konferansında İngiltere yetkili kurul başkanı Lord Curzonun, Dersim ( Tunceli ) ve Bitlis olaylarından bahsederek tek millet olan Türk ve Kürt arasına ayrılık düşünceleri sokma gayretini biz Kürtler anladık. Biz Kürtler, Avrupa ve İngiliz diplomatlarının parlak vaatlerinin altında kendi menfaatlerinin olduğunu biliyoruz. Ve bundan dolayı kendi direniş kuvvetlerimizi oluşturduk.,
1917 yılında İngiltere yetkili kurul başkanı Lord Curzon gibi bağımsızlık vaatlerinde buluna Ruslara biz Kürtler : ‘’Bizi anavatandan hiçbir kuvvet ayıramaz. Bizim rahata kavuşmamız sizin hemen bu topraklardan çekilmenizle olacaktır.’’ Dedik.
İşte bu gün bütün Kürtler, Lozan’daki Avrupa ve bilhassa İngiliz diplomatlarına aynı yanıtı veriyoruz. Kürtler bağımsızlıklarını, kendilerini yok edecek yabancılara değil, kendi ailelerinden olan Türk’lere ve Onları temsil eden Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne emanet etmiştir. Sonuç olarak biz Kürtler, İngiltere yetkili kurul başkanı Lord Curzonun bizler için fikirler üretmemesini rica eder ve Lozan'daki Temsil Heyetine ve başkanı sevgili hemşerimiz (Kürt ) İsmet Paşa hazretlerine başarılar dileriz.’’
Umum Kürt Amele ve Esnaf Cemiyeti Reisi Salih Kahya adına İstanbuldaki Umum Kürtler adına Lolan aşiret reisi ve Sabık Erzurumlu İsazade Ahmet Kürt gençler cemiyeti Düzerzadesi Dersimli Mehmet Sabri Kaynak:24 Kanun-i Sani (1339-24 ocak 1923) ,Devlet Arşivleri Genel Müd.,Başbakanlık Osmanlı Arşivi ,HR.İM, 60/3
Değerli okurlar, "Biz ne zaman medeni bir insan olacağız" başlıklı önceki yazımı hazırlarken aşağıda anlatacağım anım neden aklıma gelmedi diye çok üzüldüm. Hâlbuki 10 Kasım 2018 günü yine bu köşemde yayınlamıştım.
Sene 1961. Şehr-i Amasyada Amasya Lisesi Halk Türküleri korosunda bağlama çalıyorum. 20 civarında bağlama bir kaval bir kaşık ve bir darbukadan müteşekkil kalabalık bir saz gurubumuz var. 27 Mayıs 1960 ihtilalı ile güzel ülkemizde irticai faaliyetlerin filizlenmesine, Atatürk ilke ve inkılâplarının ötelenmesine sebep olan Adnan Menderes Hükümetinin ve beraberinde Demokrat Partinin iktidardan uzaklaştırılmasının coşkusu içindeyiz.
Yozgatlı müzik öğretmenimiz rahmetli Ruhi Kanak hocamız ayrı bir koro kurdu. Koroda bende varım ve Atatürk'ün sevdiği şarkıları söylüyoruz 10 Kasım gecesi. Şimdi tam yerini bilemeyeceğim ama büyükçe ve ağaçlı bir meydanın kenarında ki bir binanın konferans salonundayız. Bu oldukça büyük salonda bizim gösterimizden önce programda ne vardı anımsayamıyorum. Sıra bize gelince önce biz koro elemanları sonra da sazları ile bize eşlik edecek Amasya Musiki Cemiyeti sazendeleri sahnedeki yerimizi aldık. İlk şarkımız "Yine bir Gülnihal aldı bu gönlümü" ile başlamıştık. Tam zor şarkılardan birisi olan "Bir gönlüme bir hâl-i perişanıma baktım. Zalim seni yâd eyleye, ah eyleye çaktım" (evet burası çaktım oluyor cektim değil) söylemeye başlamıştık ki ön sırada oturan protokole çay ikramı başladı.
Protokolde o zamanlar Amasya valisi olan rahmetli Niyazi Akı Beyefendi ve Belediye başkanı ile bazı zevat var. Yüzü bize arkası protokole dönük olarak bizi yöneten hocamız olayı fark edince çok sinirlendi. Sert bir kes işareti ile bizi ve saz heyetini susturduktan sonra çay dağıtan hizmetlilere sert bir ses tonu ile "Bu gün yüce Atatürk'ümüzün ölüm yıldönümü, onu bir kere daha yâd etmek için sevdiği şarkılardan bir konser hazırladık. Çay, kahve ikramınızı lütfen konserimizden sonra yapınız, çünkü konsantrasyonumuzu bozuyorsunuz" dedi.
Niyazi Bey boş bulunup çay tabağı ile bardağını eline yeni almıştı ki hemen tepsiye bırakıp eliyle götürün işareti yaptı. Çok pişman olmuştu. Belki de içinden ben nasıl böyle bir hata yaptım diyordu. Çok kıymetli bir insandı, Amasya'dan sonra İstanbul valisi oldu. Eşleri Hanımefendi ile annem ve Amasyalı kabul günü arkadaşları bir süre mektuplaştılar sonra gözden ırak olan gönülden de ırak olur atasözümüz gereği zaman her şeyi unutturdu.
Cumhuriyetin valileri ve öğretmenleri işte böyle idi. Mevkileri ile büyüyen insanlar değildiler, güçleri ile kişilikleri ile vatan, millet ve insan sevgileri ile büyüyen dörtdörtlük insanlardı.
05.05.2023
OKUR YORUMLARI
Oğuz Karlı
05.05.2023 11:25:04
Araştırmacı kişiliğiniz sayesinde çok güzel bilgilerle donanıyor ve izninizle de paylaşıyoruz. Teşekkür ediyorum.
Oğuz Karlı
05.05.2023 11:25:04Araştırmacı kişiliğiniz sayesinde çok güzel bilgilerle donanıyor ve izninizle de paylaşıyoruz. Teşekkür ediyorum.
Jale Karakıvrak
05.05.2023 08:25:45👍👏🙏🙏
Ali Dinç
05.05.2023 07:13:03Teşekkürler kalemine sağlık.👍