A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

KORONOVİRÜSÜ

Değerli okurlar, Koron virüsü denen ve gözle görülüp elle tutulamayan bir bela, dünya dengelerini altüst etti. Bu bela, bilgisayarlarımızı, akıllı telefonlarımızı etkileyen bir yazılım virüsü değil canlı. Örf ve adetler, ekonomik, siyasi, dini kurallar, sosyal yaşantılar, inanışlar tepe taklak. Can güvenliğimiz kolonya şişlerine bağlı. Bir zamanlar misafirlikte ikramların başında gelen ama zamanla unuttuğumuz kolonya ile neredeyse yarım banyo yapıyoruz. Daha yakın bir tarihte ismi lazım değil ama kocaman bir ülkenin ilk etapta en az 500 milyon insanı çeşitli yollarla yok etmeyi planladığını okumuştum. Bu konuda bir yorum yapmayacağım ama Dünya’ya hükmeden küresel güçler dünya nüfusunu azaltarak insanları daha rahat kontrol altına almak istiyor! Yıllardan beri dillendirilen bu komplo teorisini çok sayıda araştırmacı da kabulleniyor!

Nüfus artışı sorununun gerçekten büyük bir sorun olduğunu hepimiz biliyoruz.  Araştırmalara göz attığımıza görüyoruz ki, iki bin yıl önce Dünya da sadece 250 milyon insan yaşıyormuş.  1650 yıl sonra iki katına 500 milyona çıkmış. Yani iki katına çıkması için “1650” yıl geçmiş.  500 milyon nüfusun ikiye katlanması ise sadece “200” yıl içinde olmuş ve 1830 yılında dünya nüfusu 1 milyarı geçmiş.   “100 “yıl sonra nüfus 2 milyar oluyor. Ne kadar hızlı bir artış.  Bunun da ikiye katlanması sadece “45” yıl sürmüş. Yani yeni doğan bir insan 45 yaşına geldiğinde dünya nüfusu iki katı artmış oluyor, korkunç.  Nüfus 4 milyara ulaştıktan sonra, 1965 yılında bir rekora ulaşılmış ve nüfusun artım oranı yılda yüzde 2 olmuş. Bu durumda 35 yıl içinde dünya nüfusun iki katına ulaşacağı hesap edilmiş, fakat bunun ardından bir düşüş başlamış. Senelik artış oranı yüzde 1,5’e düşmüş. İkiye katlanma süresi 46 yıl olmuş, yine de korkunç derece de hızlı.

İnsan nüfusunun artışı, azalan ölüm oranlarına rağmen yavaşlıyor. Nüfusu dünyadaki yiyecek miktarı belirler denir. Birçok insan, dünyanın kaldırabileceği nüfusu belirleyen tek faktörün besin olduğuna inanır.  Bu doğru değil.  İnsanlar az veya çok besine göre daha az ya da daha çok çocuk yapmıyorlar. Hatta zengin besinin daha bol olduğu ülkelerde kadın başına çocuk sayısı fakir ülkelere göre çok azdır. Yani zenginler daha az çocuk yapıyorlar.

Biliniz ki, nüfus artışı yoksul ülkelerin sorunudur, çünkü inandıkları dinlerin baskısı altında kadercidirler, ilimden bilimden, cinsel korunmadan haberleri yoktur.  Ama hastalıklar, iş gücündeki dengesizlikler, çevre kirlenmesi gibi sorunlar dünyanın bütününü etkiliyor. Bu günün dünyasında, tahmininizin çok üzerinde mülteci vardır. Yüzbinlerce insan ekonomik, politik, etno-politik ve çevresel nedenlerle yerinden yurdundan olmaktadır. Bu durum, dünyanın çeşitli bölgelerinde nüfus yığılmalarının oluşmasına neden oluyor. Sağlık şartlarının elverişli olmadığı ortamlarda, çok sayıda insan yaşarsa büyük çapta bulaşıcı hastalıklarla karşılaşmak bir sürpriz olmaz. Örneğin bizim Suriye sınırımız gibi. Unutulmamalıdır ki, “virüslerin pasaportu yoktur.” Bu türden yığılmalar işgücü dengesizliklerine yol açacağı için dünya çapında ekonomiyi, dolayısıyla ülkelerdeki ücret politikasını etkiler.  

Dünyanın bugünkü nüfusu yaklaşık 6 milyar ve yıllık artış hızı da yılda yüzde 1.5’tir. Teknolojiyle nüfus sorunu çözülebilir diye düşünebilirsiniz ama teknolojide her şey zamanlamaya bağlıdır ve teknolojiyle sorunların ancak bir kısmını çözebilirsiniz. Örneğin tıp teknolojisini ele alalım.  Tıb bilimi ile uğraşanları Hipokrat’tan bu yana tıp bilgisinde pek bir ilerleme olmadığını ama Tıp teknolojisinde çok büyük ilerleme olduğunu söylüyorlar. Hâlâ tansiyonun neden yükseldiğini, böbreklerin neden taş yaptığını bilemiyorlar. Örneğin Tüberküloza çoktan çare bulunmuştu oysa dünyada her üç insandan biri halen tüberkülozdan etkileniyor. Afrika’da durum daha da kötü her iki insandan biri tüberkülozun etkisi altında. Ve sıkı durun, her yıl tam 3 milyon insan bu hastalıktan hayatını kaybetmektedir. Bu arada tüberkülozun ilaçlara dirençli yeni türleri ortaya çıkmaktadır. Teknoloji aynı zamanda kültürü ve çevreyi hesaba katmazsa bunun bedeli çok ağır ödeniyor. Yukarda yoksul ülkelerdeki nüfusun artışından bahsederken bu hale gelmesinden dini de sorumlu tutmuştuk.

Doğru mudur?

Elbette doğrudur. Hristiyan ve Müslüman ülkelerdeki dini kurumların birçok ülkede kürtaja ve aile planlamasına karşı cephe aldığı doğrudur.

Doğa, hastalıklar, açlık ve savaşlar yoluyla dünya nüfusunu dengeler diye düşünenler ve hatta iddia edenler vardır. Bu yanlış inanış M.Ö. 1600 yılından kalan Babil yazıtlarında da kendini gösteriyor.  O zamanlar, Tanrı’nın yeryüzünü insanlardan kurtarmak için hastalıklar yarattığına inanılırmış. Hâlbuki ki hastalıklar, insan bünyesinin zayıflıklarından faydalanmaya çalışan virüslerin, bakterilerin, mikropların ve diğer mikroorganizmaların başarısıdır.  

Buzul çağından sonra tarımının gelişmesiyle insan topluluklarının nüfus yoğunluğu artmaya başladı. Evcil hayvan ve insan atıkları, ortamların fareler ve pirelerle dolmasına yol açtı, insanlar toplu halde sağlıklı yaşamanın esaslarını henüz öğrenmemişlerdi. Bunların sonucunda hastalıklar yayılmaya başladı.

Günümüzde çok ucuz tedbirlerle bulaşıcı hastalıkları frenlemek mümkündür. Ebola nedeniyle 244 kişi ölmüştür. Bu, bir dakika içinde doğan bebek sayısından bile azdır

Doğanın açlık yoluyla nüfusu dengelediği de doğru değil. Sudan’ı düşünün, ülke uzun bir iç savaş geçirmişti. Eğer yardım ekipleri ülkeye biraz daha erken girebilselerdi belki de tarım bir ölçüde yoluna girecek ve bu ölçüde bir açlık yaşanmayacaktı. Ne var ki Sudan hükümeti kendi insanlarını ölüme mahkûm etti.

Savaşlarda, hiçbir zaman insan nüfusunun artışını ciddi bir şekilde etkilememiştir. Bu yüzyılda savaşlarda ölen insan sayısı 200 milyondan azdır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında siviller dâhil toplam 90 milyon, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da yaklaşık 50 milyon savaşlar yüzünden hayatını kaybetti. . Oysa Yukarda yazdığımız gibi, bu yüzyılın başında 1,7 milyar olan dünya nüfusu, bugün 6,2 milyara ulaşmıştır. Aradaki yaklaşık 5 milyarlık fark, bu yüzyıldaki savaşlarda ölen insan sayısının 20 katından fazladır.

Yani demem o ki biraz absürt olacak ama, uzayın sonsuz büyüklüğünde Dünya bir toz zerresi kadar yer kaplamakta iken onu bu hale getiren doymaz bir iştahla yiyip bitiren, yerüstü ve yeraltı kaynaklarını sömürürcesine tüketen insanoğlunu yeryüzünden kaldırırsak inanıyorum ki Dünya 50 yıl gibi kısa bir sürede havasıyla, suyuyla, denizleri, gölleri, ormanlarıyla kendini yenileyecektir.  Ondan sonra tekrardan reankarne olabiliriz.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ