A'DAN Z'YE
MECLİSE MİLLETVEKİLİ GÖNDERMEK İSTEMEYEN YOZGAT EŞRAFI
Değerli okurlar meşum Çapanoğulları hadisesi başlamadan önce Mustafa Kemal Paşa bütün şehirlere 19 Mart 1920 tarihli tamimini göndererek nüfus büyüklüklerine bakılmadan her livadan (sancak) beşer mebus seçilerek Ankaraya gönderilmesini istemişti. Başkent İstanbul iken Ankarada toplanması istenen meclise halk kuşku ile bakmış ve bu tamim halkta tereddüde yol açmıştı. Birçok yerde seçimler yapıldığı halde seçilenler Ankaraya gitmek istememişler hatta gitmeyi reddetmişlerdir.
Çapanoğlu beyleri devletteki görevlerinden emekli olup ata yurdu Yozgata dönünce zamanla servet ve mevki sahibi olan bir kısım eşraf bundan hoşnut olmadılar. Hatta bunlarda nereden çıktı havasında oldular. Çünkü Çapanoğlu Edip Bey, vezir Mehmet Celalettin paşanın torunudur. Sırası ile Arapkir, İskilip, Sungurlu, Akdağmadeni, Keskin, Osmancık, Akşehir, Zile de kaymakamlık, Kayseri, Dersim, Çorum, Yozgat, Nâblus, İçel ve tekrar Yozgatta Mutasarrıflık yapmıştır. Son Osmanlı Meclis-i Mebusanın da milletvekiliydi. Edip Bey iyi yetişmiş şair ruhlu bir insandır. Edip Bey Divanı isminde bir şiir kitabı da vardır. Küçük oğlu Şekip Bey Hukuk Fakültesi mezunu olup 19141918 Birinci Dünya Savaşında 1.Kafkas Süvari kolordusunda bölük komutanlığı yapmıştır. Bu hizmetinden dolayı Şubat 1915 de Harp Madalyası ile Nisan 1918 de Muharebe günü madalyası ile ve Ekim 1921 de haiz olduğu madalyaların bir üst derecesi madalya taltif olunmuştur. Daha sonra Milli Mücadeleye katılmış, Garp cephesi 41.Tümen Süvari Bölük komutanlığına atanmış ve 29.8.1921 tarihinde Mustafa Kemal Paşanın T.B.M.M. başkanı olarak beratını imzaladığı İstiklal Madalyası ile takdir ve taltif edilmiştir.
Çapanoğlu Celal Bey, Edip Beyin küçüğüdür. Mekke, Tokat, Afyon, Amasya mutasarrıflıklarında bulunmuştur. Ağabeyi Edip Bey gibi iyi yetişmiş, dirayetli, bilgili, görgülü bir devlet adamıdır. Celal Beyinde bir şiir divanı vardır. Hatıralarını kaleme aldığı defteri dokuzuncu göbekten Çapanoğlu ve aynı zamanda kız kardeşi Fitnat hanımın da torunu olan Abdülkadir Çapanoğlunun (benim) kütüphanesinde korunmaktadır.
Çapanoğlu Salih Bey, kardeşlerin en küçüğüdür. Ağabeyleri gibi dirayetli, bilgili, devlet tecrübesi olan ve ağır ceza reisliğinden emekli bir kimsedir. Başkaldırıya katılmadığı halde yine de önce Sivasta ikamete mecbur tutulmuş oraya gitmek üzere hazırlık yaptığı sırada Kırşehirde ikamet etmesi ve orada avukatlık yapması uygun görülmüştür.
Mustafa kemal Paşadan gelen tamim üzerine toplantılara başlayan Yozgat eşrafının ileri gelenleri, Müftü Mehmet Hulusi Efendi (Akyol) ve onunla birlik olan Süleyman Sırrı, Başçavuşzade Behçet ve kardeşi Ahmet Efendi, hapishane müdürü Mehmet Efendi ve jandarma kumandanı Tevfik Beyler, yeni kurulacak meclise kapağı atabilmek için gizli birliktelikleri ve desiseleri ile Çapanoğulları ailesini kışkırtıp yalnız bırakarak kendi aralarında seçim yapmışlardı. Ankara ile Çapanoğlu ailesi arasında İki tarafa da asılsız laf getirip götüren, kışkırtan, bu bölücü fitne takımı, Çapanoğullarının hep "isyan edecekleri" tezini, Ankara Hükümeti nezdinde işlediler ve çevirdikleri dolaplarla kendilerini milletvekili olarak seçip Ankaraya meclise gitmişlerdi. Bazı yayınlarda Müftü Hulusi Efendinin bir yıl sonra milletvekilliğinden istifa ettiği yazarsa da Mustafa Kemal Paşa tarafından milletvekilliğinden çıkartılmıştır.
Bursa mebusu Dr. Emin Beyin, evlenecek gençler için mutlaka doktor kontrolünden geçmeli, frengi kontrolü yapılmalı önergesi tartışmalarında Emin Beyin üzerine yürüyerek kan revan içinde bırakanların başında da Müftü Mehmet Hulusi Efendi bulunuyordu. Dr. Emin Bey, daha sonra Damar Arıkoğluna gönderdiği mektubunda, Mehmet Hulusi Efendi için şöyle yazıyordu. Tarihin tanıklarından edindiğimiz kaynaklar ışığında edindiğimiz bilgilere göre, Mehmet Hulusi, B.M.M. Birinci Dönem Bozok(Yozgat) Mebusu olmak için Yozgat'ı karıştırdığı, yakıp yağmalattırdığı yetmezmiş gibi aynı tavrını Ankarada da göstermiş ve Mebusluktan atılmış.(Damar Arıkoğlu anıları). (Bknz. Gazetedeki köşemde yayınladığım Çapanoğulları hadisesi bir isyan mıdır 1-2 yazım ile Sebahattin Önkibarın Müftü hakkında Aydınlık gazetesindeki yazıları ve Hüseyin Özalpin Derin Dinciler kitabı).
Bu toplantılar yapıldığı sırada Yozgat eşrafından devlet umuru görmüş aklı başında kişiler Mustafa Kemal Paşanın tamimine cevap olarak Yozgat Musarrıflığına bir dilekçe verdiler. Mutasarrıflık(sancak), il ile ilçe arasında bir mülki konumdur. Mutasarrıf da, vali ile kaymakam arasında bir mevkidir.
Mutasarrıfa verilen bu dilekçedeki çok özenle seçilmiş cümleleri dikkatinize arz ediyorum. Nitekim babaannem Esma Hanımefendinin babası Osmanlı Meclis-i Mebusan milletvekili Hayrullah Efendi de 16 Ağustos 1909da çıkartılan ve Türk tarihinin derneklerle ilgili ilk kanunu olan Cemiyetler Kanununun 18. Maddesi ile İstanbulun bile satılabileceğine dikkat çekerek kanunun o haliyle çıkmasına engel olmuştu.
Değerlendirmenizi, Ankarada bir meclis toplamaya çalışan kişinin Dünya lideri Mustafa Kemal Paşa değil başka bir maceraperest de olabilirdi ihtimali düşüncesiyle yapmanızı dikkatinize sunuyorum. Ve dikkat buyurunuz maruzatımız deniyor.
Yozgat Mutasarrıflığı Makam-ı Âlisine (yüce makamına) diye başlayan dilekçenin günümüz Türkçesiyle metni aşağıdadır.
Hilafetin başkenti olan İstanbulun İtilaf Devletleri ve özellikle İngilizler tarafından işgal edildiği Ankarada bulunan Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Heyeti-i Temsiliyesi Başkanlığıyla, Ankara valilik vekâletinden gelen ve ilan edilen telgraflarda bildirildiğine ve Valilik makamından son olarak gelen telgrafta da Ankarada toplanmak üzere Sancağımızdan beş milletvekilinin seçilmesi ve yollanması gereği gösterildiğinden bildirildiği gibi milletvekili seçimine girişildiği anlaşıldı.
Hükümetin girişmek istediği şu seçimde devletin, milletin zararına yol açacak birçok büyük sakıncalar ve siyasi sakıncalar görüldüğü gibi yeniden böyle milletvekili seçimini gerektirecek devletçe gerçek ve açık bir gerek de göremediğimizden devlet ve milletin ve özellikle hilafet başkentinin geleceğinin esenliği endişesiyle, din ve vatan sevgisiyle aşağıdaki maruzatımızın hükümete sunulmasına zorunluluk doğdu.
Birincisi: yeniden böyle milletvekili seçimini gerektirecek gerçek durum nedir? Burasını gereği gibi bilmek ve öğrenmek isteriz. Çünkü Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa imzasıyla gelip yayınlanan telgraflarda İngilizler, Sivas milletvekillerinden Rauf ve Vasıf ve Edirne milletvekillerinden Şeref ve Faik Beylerle Isparta milletvekili Cemal Paşayı Meclis-i Mebusan içinden zorla alıp götürmeleri yüzünden diğer milletvekillerinin meclisi terk ederek bu durum karşısında görev yapmak mümkün olmayacağını hükümete bildirdiklerini söylemeleri üzerine, İstanbulda Osmanlı hükümetinin var olduğu ve diğer milletvekillerinin hiçbir saldırıya maruz kalmayıp henüz gerçeği anlaşılmayan bir sebep üzerine milletvekilleri içinden yalnız birkaç kişinin çıkarılmış bulunduğu ve sancağımız milletvekilleriyle beraber diğer sancakların milletvekillerinin de mevcut olduğu ve milletvekilleri mevcut iken hükümet merkezinden de bununla ilgili şimdiye kadar bir duyuru gerçekleşmemiş iken yalnız valiliğin yazısı üzerine böyle yeniden milletvekili seçmek Anayasanın açık hükümlerine aykırıdır.
İkincisi: En çok göz önüne alınması gereken şurasıdır. Yabancı devletlerin sömürgelerinde bulunan üç yüz milyonu aşan Müslüman halkın, bağlı oldukları devletlere gerçekleşen ve bütün gazetelerde ilan edilen müracaatlarında, İstanbulun hilafetin merkezi olduğundan ve hilafetle hükümet şeriat bakımından ayrılmaz biçimde bağlı bulunduğundan söz ederek Osmanlı hükümetinin İstanbuldan uzaklaştırılması bütün İslam dünyasını baştanbaşa galeyana getireceği söylenerek şu müracaatlar üzerine Avrupa devletleri İstanbulu eskiden olduğu gibi hilafet ve Osmanlı hükümetinin metrkezi olmak üzere kararlaştırılmış ve bu karar da geçende Osmanlı hükümeti tarafından resmen tebliğ ve ilan olunmuş iken buna karşı Ankarada yeniden bir Millet Meclisinin açılması, hilafet merkezi olan İstanbulu terk etmeye razı olmak ve sömürgelerindeki Müslüman halkın müracaatına karşı da Avrupa devletlerine savunma bahanesi verilmek demek olacağı gibi pek açık siyasi bir sakınca mevcuttur.
Üçüncüsü: Bütün İslam dünyasıyla beraber Osmanlının sadık vatandaşı olan biz Müslümanlar da din açısından kutsal hilafet makamına parçalanmaz bir dinsel bağla bağlı olduğumuz gibi doğaldır ki bizler için uyulması gereken, Padişahımız Efendimiz tarafından tayin edilip Ulusal Meclisin güvenini kazanmış olan Osmanlı hükümetinin vereceği yasalara uygun emirlerdir. Bu nedenle yeniden milletvekili seçimine acil gerek olduğu hükümet merkezinden bildirilmedikçe ve yasal olarak toplanması sadece Başkente ait bulunan Meclis-i Mebusanın Ankara da toplanmasında da hiçbir siyasi sakınca olmadığı Sadrazamlık veya İçişleri Bakanlığından bildirilmedikçe yukarda arz edildiği üzere devlet ve millet hakkında zararlı gördüğümüz şu seçime katılmakta özürlü bulunduğumuzu arz ederiz. 21 Mart 1920
Dilekçede imzası bulunanlar: Ahiveynzade Ahmet Hamdi, Eminefendizade İbrahim, Abdülcebbarzade Mahmut Celalettin (büyük dedem) , Zeynizade Ömer Nihai, Postnişinzade Hafız İbrahim Ethem, Abdülcebbarzade Celal (büyük dayım), Abdülcebbarzade Edip (büyük dayım) , Reşitbeyzade Mehmet Ali, Salihefendizade Abdülkadir Haşmet, Hayripaşazade Osman Nazım, Tevfikizade Ahmet Şükrü (Yozgat saat kulesini yaptıran), Ceritzade Hüseyin Hüsnü (büyük amcam) , Nuriefendizade Mahmut Şevket, Hacıabidinzade Ziya (akraba), Ceritzade Hasan Hüseyin (akraba), Mehmetağazade Mehmet Nurettin, Hacıabidinzade Ahmet Tevfik (akraba), Şeyhmuhittinefendizade Osman Fevzi, Numanağazade Mehmet, Vasfibeyzade Mehmet Cemal, Ahmetağazade Ahmet Şükrü, Aliağazade Mehmet Emin, Susuzluzade Hafız Cevat, Ahmetağazade Mehmet Lütfü, Ahızhavizade Salih, Mirahurzade Mehmet Kemalettin ( yanlış telakki neticesi olarak imza etmişim nükûl ederim- yanlış anlama sonucu imza etmişim vazgeçiyorum).
Bilim insanları tarihi, tarih yazanlara bırakmak lazım derler. Sipariş üzerine tarih yazanlardan bazıları derler ki Çapanoğulları halka baskı yaparak bu dilekçeyi imzalattılar. Mirahurzade Mehmet Kemalettin Efendinin imzasını geri çekmesi sanırım bu tarihçilere de güzel bir cevap oluyor.
Araştırmacı yazar değerli kardeşim Osman Karaca bütün bu yaşananları devlete sadakat, vatana ihanet sayıldı yorumu ile pek güzel özetlemişti. Bu tespit aile görüşümüze de çok uygun düştü.
Sayın Osman Karaca ile yaptığımız sohbetlerde şu konuya gelir takılırız. Çapanoğulları hadisesini bastırmak için Çerkez Etem kuvvetlerini Yunan cephesinden çekip Yozgata gönderme riskini göze alan Mustafa Kemal Paşa, Çapanoğullarını bir yıl kadar Ankarada mecburi ikamete tabi tuttu. Bu süre içinde Çapanoğulları bizim bilemediğimiz neler anlattılar ki (kuvvetle muhtemeldir ki Yozgatta olup bitenlerle ilgili) Atatürk onları yargılatmadan en azından yüzellilikler listesine bile sokmadan affetti.
Kanaatimce Karahisar Mebusu Şükrü Efendinin Meclis kürsüsünden yaptığı şu konuşmanın da etkisi olmuştur. Bu millet isyankâr değildir. Şurada Yozgatta isyan çıktı deniliyor. Bendeniz Yozgat isyanını tetkik ettim, sui idare (kötü idare)neticesidir. Bakınız efendim Yozgat isyanı yalnız sui idare neticesi değil, bu Meclisin kendisini gösterememesi neticesidir. Bir İslam cemiyetinin, memalik-i Osmaniye ve İslamiye mümessillerinin burada toplandığını bildirmemektedir. Neden oraya muktedir adamlar göndermedik, biz daha doğrusu yalnız İcra Vekillerine değil kendimize de kabahat bulmalıyız.
Çapanoğullarını ikna için gönderilen sözüm ona muktedir adamlardan biriside Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrıdır. Süleyman Sırrı İçözün meclis kürsüsünden Çapanoğullarını suçlayan bir sürü iftirada bulunmasından sonra Gazi Paşa kürsüye gelerek Efendiler, biraz önce kürsüde konuşan efendiye hiçbir surette katılmamız mümkün değildir. Bahsettiği aile, memleketimize geçmişte büyük hizmetlerde bulunmuşlar, hataları varsa da hatalarından vazgeçmişler, bu günde devletimize hizmette kusur etmemektedirler diyerek Süleyman Sırrıyı adeta azarlayan bir ifade kullanmıştır.
Atatürk isyancı beyleri affetti ancak tekrar Yozgata dönmelerine de izin vermedi. Ancak Edip Bey Kayseri de, Celal Bey İstanbulda Salih Beyde Sivasta ikamete mecbur tutuldular. Salih Bey Sivasa gitmek için hazırlık yaparken Atatürk onun Kırşehir de avukatlık yapmasına izin vermiştir.
Prof. Mehlika Filiz Ulusoyun şu tespiti ise bu acı hikâyenin özetidir. Çerkez Ethem, Yozgat'ı soymakla kalmamış, şehrin ruhunu çalmıştır. O Yozgat'ı bitirirken, Yozgat'a yaptıkları da onu bitirmiştir.
Belge kaynağı ve dilekçe metni: Atatürk Belgeler, El yazısıyla Notlar, Yazışmalar (Yapı Kredi Yayınları 1. Baskı 2017, 2. Baskı 2018))
04.03.2018
Çapanoğlu beyleri devletteki görevlerinden emekli olup ata yurdu Yozgata dönünce zamanla servet ve mevki sahibi olan bir kısım eşraf bundan hoşnut olmadılar. Hatta bunlarda nereden çıktı havasında oldular. Çünkü Çapanoğlu Edip Bey, vezir Mehmet Celalettin paşanın torunudur. Sırası ile Arapkir, İskilip, Sungurlu, Akdağmadeni, Keskin, Osmancık, Akşehir, Zile de kaymakamlık, Kayseri, Dersim, Çorum, Yozgat, Nâblus, İçel ve tekrar Yozgatta Mutasarrıflık yapmıştır. Son Osmanlı Meclis-i Mebusanın da milletvekiliydi. Edip Bey iyi yetişmiş şair ruhlu bir insandır. Edip Bey Divanı isminde bir şiir kitabı da vardır. Küçük oğlu Şekip Bey Hukuk Fakültesi mezunu olup 19141918 Birinci Dünya Savaşında 1.Kafkas Süvari kolordusunda bölük komutanlığı yapmıştır. Bu hizmetinden dolayı Şubat 1915 de Harp Madalyası ile Nisan 1918 de Muharebe günü madalyası ile ve Ekim 1921 de haiz olduğu madalyaların bir üst derecesi madalya taltif olunmuştur. Daha sonra Milli Mücadeleye katılmış, Garp cephesi 41.Tümen Süvari Bölük komutanlığına atanmış ve 29.8.1921 tarihinde Mustafa Kemal Paşanın T.B.M.M. başkanı olarak beratını imzaladığı İstiklal Madalyası ile takdir ve taltif edilmiştir.
Çapanoğlu Celal Bey, Edip Beyin küçüğüdür. Mekke, Tokat, Afyon, Amasya mutasarrıflıklarında bulunmuştur. Ağabeyi Edip Bey gibi iyi yetişmiş, dirayetli, bilgili, görgülü bir devlet adamıdır. Celal Beyinde bir şiir divanı vardır. Hatıralarını kaleme aldığı defteri dokuzuncu göbekten Çapanoğlu ve aynı zamanda kız kardeşi Fitnat hanımın da torunu olan Abdülkadir Çapanoğlunun (benim) kütüphanesinde korunmaktadır.
Çapanoğlu Salih Bey, kardeşlerin en küçüğüdür. Ağabeyleri gibi dirayetli, bilgili, devlet tecrübesi olan ve ağır ceza reisliğinden emekli bir kimsedir. Başkaldırıya katılmadığı halde yine de önce Sivasta ikamete mecbur tutulmuş oraya gitmek üzere hazırlık yaptığı sırada Kırşehirde ikamet etmesi ve orada avukatlık yapması uygun görülmüştür.
Mustafa kemal Paşadan gelen tamim üzerine toplantılara başlayan Yozgat eşrafının ileri gelenleri, Müftü Mehmet Hulusi Efendi (Akyol) ve onunla birlik olan Süleyman Sırrı, Başçavuşzade Behçet ve kardeşi Ahmet Efendi, hapishane müdürü Mehmet Efendi ve jandarma kumandanı Tevfik Beyler, yeni kurulacak meclise kapağı atabilmek için gizli birliktelikleri ve desiseleri ile Çapanoğulları ailesini kışkırtıp yalnız bırakarak kendi aralarında seçim yapmışlardı. Ankara ile Çapanoğlu ailesi arasında İki tarafa da asılsız laf getirip götüren, kışkırtan, bu bölücü fitne takımı, Çapanoğullarının hep "isyan edecekleri" tezini, Ankara Hükümeti nezdinde işlediler ve çevirdikleri dolaplarla kendilerini milletvekili olarak seçip Ankaraya meclise gitmişlerdi. Bazı yayınlarda Müftü Hulusi Efendinin bir yıl sonra milletvekilliğinden istifa ettiği yazarsa da Mustafa Kemal Paşa tarafından milletvekilliğinden çıkartılmıştır.
Bursa mebusu Dr. Emin Beyin, evlenecek gençler için mutlaka doktor kontrolünden geçmeli, frengi kontrolü yapılmalı önergesi tartışmalarında Emin Beyin üzerine yürüyerek kan revan içinde bırakanların başında da Müftü Mehmet Hulusi Efendi bulunuyordu. Dr. Emin Bey, daha sonra Damar Arıkoğluna gönderdiği mektubunda, Mehmet Hulusi Efendi için şöyle yazıyordu. Tarihin tanıklarından edindiğimiz kaynaklar ışığında edindiğimiz bilgilere göre, Mehmet Hulusi, B.M.M. Birinci Dönem Bozok(Yozgat) Mebusu olmak için Yozgat'ı karıştırdığı, yakıp yağmalattırdığı yetmezmiş gibi aynı tavrını Ankarada da göstermiş ve Mebusluktan atılmış.(Damar Arıkoğlu anıları). (Bknz. Gazetedeki köşemde yayınladığım Çapanoğulları hadisesi bir isyan mıdır 1-2 yazım ile Sebahattin Önkibarın Müftü hakkında Aydınlık gazetesindeki yazıları ve Hüseyin Özalpin Derin Dinciler kitabı).
Bu toplantılar yapıldığı sırada Yozgat eşrafından devlet umuru görmüş aklı başında kişiler Mustafa Kemal Paşanın tamimine cevap olarak Yozgat Musarrıflığına bir dilekçe verdiler. Mutasarrıflık(sancak), il ile ilçe arasında bir mülki konumdur. Mutasarrıf da, vali ile kaymakam arasında bir mevkidir.
Mutasarrıfa verilen bu dilekçedeki çok özenle seçilmiş cümleleri dikkatinize arz ediyorum. Nitekim babaannem Esma Hanımefendinin babası Osmanlı Meclis-i Mebusan milletvekili Hayrullah Efendi de 16 Ağustos 1909da çıkartılan ve Türk tarihinin derneklerle ilgili ilk kanunu olan Cemiyetler Kanununun 18. Maddesi ile İstanbulun bile satılabileceğine dikkat çekerek kanunun o haliyle çıkmasına engel olmuştu.
Değerlendirmenizi, Ankarada bir meclis toplamaya çalışan kişinin Dünya lideri Mustafa Kemal Paşa değil başka bir maceraperest de olabilirdi ihtimali düşüncesiyle yapmanızı dikkatinize sunuyorum. Ve dikkat buyurunuz maruzatımız deniyor.
Yozgat Mutasarrıflığı Makam-ı Âlisine (yüce makamına) diye başlayan dilekçenin günümüz Türkçesiyle metni aşağıdadır.
Hilafetin başkenti olan İstanbulun İtilaf Devletleri ve özellikle İngilizler tarafından işgal edildiği Ankarada bulunan Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Heyeti-i Temsiliyesi Başkanlığıyla, Ankara valilik vekâletinden gelen ve ilan edilen telgraflarda bildirildiğine ve Valilik makamından son olarak gelen telgrafta da Ankarada toplanmak üzere Sancağımızdan beş milletvekilinin seçilmesi ve yollanması gereği gösterildiğinden bildirildiği gibi milletvekili seçimine girişildiği anlaşıldı.
Hükümetin girişmek istediği şu seçimde devletin, milletin zararına yol açacak birçok büyük sakıncalar ve siyasi sakıncalar görüldüğü gibi yeniden böyle milletvekili seçimini gerektirecek devletçe gerçek ve açık bir gerek de göremediğimizden devlet ve milletin ve özellikle hilafet başkentinin geleceğinin esenliği endişesiyle, din ve vatan sevgisiyle aşağıdaki maruzatımızın hükümete sunulmasına zorunluluk doğdu.
Birincisi: yeniden böyle milletvekili seçimini gerektirecek gerçek durum nedir? Burasını gereği gibi bilmek ve öğrenmek isteriz. Çünkü Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa imzasıyla gelip yayınlanan telgraflarda İngilizler, Sivas milletvekillerinden Rauf ve Vasıf ve Edirne milletvekillerinden Şeref ve Faik Beylerle Isparta milletvekili Cemal Paşayı Meclis-i Mebusan içinden zorla alıp götürmeleri yüzünden diğer milletvekillerinin meclisi terk ederek bu durum karşısında görev yapmak mümkün olmayacağını hükümete bildirdiklerini söylemeleri üzerine, İstanbulda Osmanlı hükümetinin var olduğu ve diğer milletvekillerinin hiçbir saldırıya maruz kalmayıp henüz gerçeği anlaşılmayan bir sebep üzerine milletvekilleri içinden yalnız birkaç kişinin çıkarılmış bulunduğu ve sancağımız milletvekilleriyle beraber diğer sancakların milletvekillerinin de mevcut olduğu ve milletvekilleri mevcut iken hükümet merkezinden de bununla ilgili şimdiye kadar bir duyuru gerçekleşmemiş iken yalnız valiliğin yazısı üzerine böyle yeniden milletvekili seçmek Anayasanın açık hükümlerine aykırıdır.
İkincisi: En çok göz önüne alınması gereken şurasıdır. Yabancı devletlerin sömürgelerinde bulunan üç yüz milyonu aşan Müslüman halkın, bağlı oldukları devletlere gerçekleşen ve bütün gazetelerde ilan edilen müracaatlarında, İstanbulun hilafetin merkezi olduğundan ve hilafetle hükümet şeriat bakımından ayrılmaz biçimde bağlı bulunduğundan söz ederek Osmanlı hükümetinin İstanbuldan uzaklaştırılması bütün İslam dünyasını baştanbaşa galeyana getireceği söylenerek şu müracaatlar üzerine Avrupa devletleri İstanbulu eskiden olduğu gibi hilafet ve Osmanlı hükümetinin metrkezi olmak üzere kararlaştırılmış ve bu karar da geçende Osmanlı hükümeti tarafından resmen tebliğ ve ilan olunmuş iken buna karşı Ankarada yeniden bir Millet Meclisinin açılması, hilafet merkezi olan İstanbulu terk etmeye razı olmak ve sömürgelerindeki Müslüman halkın müracaatına karşı da Avrupa devletlerine savunma bahanesi verilmek demek olacağı gibi pek açık siyasi bir sakınca mevcuttur.
Üçüncüsü: Bütün İslam dünyasıyla beraber Osmanlının sadık vatandaşı olan biz Müslümanlar da din açısından kutsal hilafet makamına parçalanmaz bir dinsel bağla bağlı olduğumuz gibi doğaldır ki bizler için uyulması gereken, Padişahımız Efendimiz tarafından tayin edilip Ulusal Meclisin güvenini kazanmış olan Osmanlı hükümetinin vereceği yasalara uygun emirlerdir. Bu nedenle yeniden milletvekili seçimine acil gerek olduğu hükümet merkezinden bildirilmedikçe ve yasal olarak toplanması sadece Başkente ait bulunan Meclis-i Mebusanın Ankara da toplanmasında da hiçbir siyasi sakınca olmadığı Sadrazamlık veya İçişleri Bakanlığından bildirilmedikçe yukarda arz edildiği üzere devlet ve millet hakkında zararlı gördüğümüz şu seçime katılmakta özürlü bulunduğumuzu arz ederiz. 21 Mart 1920
Dilekçede imzası bulunanlar: Ahiveynzade Ahmet Hamdi, Eminefendizade İbrahim, Abdülcebbarzade Mahmut Celalettin (büyük dedem) , Zeynizade Ömer Nihai, Postnişinzade Hafız İbrahim Ethem, Abdülcebbarzade Celal (büyük dayım), Abdülcebbarzade Edip (büyük dayım) , Reşitbeyzade Mehmet Ali, Salihefendizade Abdülkadir Haşmet, Hayripaşazade Osman Nazım, Tevfikizade Ahmet Şükrü (Yozgat saat kulesini yaptıran), Ceritzade Hüseyin Hüsnü (büyük amcam) , Nuriefendizade Mahmut Şevket, Hacıabidinzade Ziya (akraba), Ceritzade Hasan Hüseyin (akraba), Mehmetağazade Mehmet Nurettin, Hacıabidinzade Ahmet Tevfik (akraba), Şeyhmuhittinefendizade Osman Fevzi, Numanağazade Mehmet, Vasfibeyzade Mehmet Cemal, Ahmetağazade Ahmet Şükrü, Aliağazade Mehmet Emin, Susuzluzade Hafız Cevat, Ahmetağazade Mehmet Lütfü, Ahızhavizade Salih, Mirahurzade Mehmet Kemalettin ( yanlış telakki neticesi olarak imza etmişim nükûl ederim- yanlış anlama sonucu imza etmişim vazgeçiyorum).
Bilim insanları tarihi, tarih yazanlara bırakmak lazım derler. Sipariş üzerine tarih yazanlardan bazıları derler ki Çapanoğulları halka baskı yaparak bu dilekçeyi imzalattılar. Mirahurzade Mehmet Kemalettin Efendinin imzasını geri çekmesi sanırım bu tarihçilere de güzel bir cevap oluyor.
Araştırmacı yazar değerli kardeşim Osman Karaca bütün bu yaşananları devlete sadakat, vatana ihanet sayıldı yorumu ile pek güzel özetlemişti. Bu tespit aile görüşümüze de çok uygun düştü.
Sayın Osman Karaca ile yaptığımız sohbetlerde şu konuya gelir takılırız. Çapanoğulları hadisesini bastırmak için Çerkez Etem kuvvetlerini Yunan cephesinden çekip Yozgata gönderme riskini göze alan Mustafa Kemal Paşa, Çapanoğullarını bir yıl kadar Ankarada mecburi ikamete tabi tuttu. Bu süre içinde Çapanoğulları bizim bilemediğimiz neler anlattılar ki (kuvvetle muhtemeldir ki Yozgatta olup bitenlerle ilgili) Atatürk onları yargılatmadan en azından yüzellilikler listesine bile sokmadan affetti.
Kanaatimce Karahisar Mebusu Şükrü Efendinin Meclis kürsüsünden yaptığı şu konuşmanın da etkisi olmuştur. Bu millet isyankâr değildir. Şurada Yozgatta isyan çıktı deniliyor. Bendeniz Yozgat isyanını tetkik ettim, sui idare (kötü idare)neticesidir. Bakınız efendim Yozgat isyanı yalnız sui idare neticesi değil, bu Meclisin kendisini gösterememesi neticesidir. Bir İslam cemiyetinin, memalik-i Osmaniye ve İslamiye mümessillerinin burada toplandığını bildirmemektedir. Neden oraya muktedir adamlar göndermedik, biz daha doğrusu yalnız İcra Vekillerine değil kendimize de kabahat bulmalıyız.
Çapanoğullarını ikna için gönderilen sözüm ona muktedir adamlardan biriside Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrıdır. Süleyman Sırrı İçözün meclis kürsüsünden Çapanoğullarını suçlayan bir sürü iftirada bulunmasından sonra Gazi Paşa kürsüye gelerek Efendiler, biraz önce kürsüde konuşan efendiye hiçbir surette katılmamız mümkün değildir. Bahsettiği aile, memleketimize geçmişte büyük hizmetlerde bulunmuşlar, hataları varsa da hatalarından vazgeçmişler, bu günde devletimize hizmette kusur etmemektedirler diyerek Süleyman Sırrıyı adeta azarlayan bir ifade kullanmıştır.
Atatürk isyancı beyleri affetti ancak tekrar Yozgata dönmelerine de izin vermedi. Ancak Edip Bey Kayseri de, Celal Bey İstanbulda Salih Beyde Sivasta ikamete mecbur tutuldular. Salih Bey Sivasa gitmek için hazırlık yaparken Atatürk onun Kırşehir de avukatlık yapmasına izin vermiştir.
Prof. Mehlika Filiz Ulusoyun şu tespiti ise bu acı hikâyenin özetidir. Çerkez Ethem, Yozgat'ı soymakla kalmamış, şehrin ruhunu çalmıştır. O Yozgat'ı bitirirken, Yozgat'a yaptıkları da onu bitirmiştir.
Belge kaynağı ve dilekçe metni: Atatürk Belgeler, El yazısıyla Notlar, Yazışmalar (Yapı Kredi Yayınları 1. Baskı 2017, 2. Baskı 2018))
04.03.2018
04.03.2019
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
Semra TUNÇ
29.07.2022 08:11:08Sayın Çapanoğlu, Bir araştırma esnasında Abdülcebbârzâde Edib Bey'în basılı şiir mecmuasını edinmiştim yıllar önce. Yeni yazıya aktardım. Yayımlamayı düşünüyorum. Şu ara bu sebeple A. Edîb'in hayatı, şahsiyeti ile ilgili bilgiler elde etmeye çalışıyorken yazınıza rastladım. Çok değerli bilgiler, işaretler var yazınızda. Ailenin bir üyesi olmanız münasebetiyle eminim çok daha fazlası var. Ç. Celâl Bey'in hatıralarının bulunduğu eserin kütüphanenizde olduğunu yazmışsınız. Çalışma için kullanmak üzere söz konusu eser ve benzer belgeler/bilgiler konusunda yardımcı olmanız mümkün müdür? Teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.
Hüsnü Aydoğdu
05.03.2019 14:07:00Sayın Çapanoğlu,
Malesef Mehmet Hulusiler hep çıkıyor ve doğal olarak hep çıkacak, düşünce oluşumunun temelini göz önüne alırsak her görüşe karşı bir karşıt görüş hep oluşuyor. Burada doğru olanı saptamak önemli oluyor tabi ki.
Bu yazışmaları ilk kez görüyorum ve bunun yanında belgelerin asıllarının da olması beni sevindirdi.
Zaten Kurtuluş Savaşı döneminde yapılan yazışmaların ve konuşmaların geneline bakarsak (özellikle İstanbul'dan yapılan) bu yazışmanın onlarla bir tutulması pek doğru olmayacaktır. Olaya biraz daha yorumsamacı bakmayı gerektiriyor.