Değerli okurlar, bildiğiniz gibi, Sayın Mehmet Şimşek hazinemizi içine düştüğü durumdan kurtarmak için maliyenin başına cankurtaran olarak getirildi. Sayın Şimşek, asıl vermesi gerekenler vergilendirilemeyince hele bazılarına tahakkuk eden vergiler silinince, %20-25 vergilendirilenler de, istihdam yarattın, yeni yatırım yaptın vs. denilerek vergi muafiyetinden yararlandırılınca, orta halli gariban halkımızı etkileyen ve hatta canını yakan bir dizi yasalar çıkarmaya çalışıyor. Görsel medyada konuşulanlara bakılırsa 40 büyük firmanın 37 si hiç vergi ödememiş.
Sayın Şimşek'in Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yalçın Karatepe ile görüşmesinden de olumlu bir netice çıkmayınca kanaatim odur ki, futbol terimi ile hükümet top çeviriyor.
Verginin %70'i dolaylı vergilerle halktan, %30'u da asıl vermesi gerekenlerden toplanınca 2024 yılı hedeflerine göre kurumlar vergisi ve serbest meslek vergisi mükelleflerinden 1.4 trilyon vergi toplanması gerekiyor(tahmini). Bu %30-%70 oranı adil bir vergi sitemi olarak tersine olsaydı yani verginin %70 i sermaye sahiplerinden %30 u da halktan alınsaydı toplanan vergi 13 trilyon olacaktı.
Son yasa taslağı, eski maliye bakanı Yılmaz Ergenekon'un bir zamanlar denetmenlerine uygulattığı "nereden buldun" sorgusu gibi bir şey olacaktı. Ve tabi AKP li milletvekillerinden tepki görerek geri çekildi. Çünkü asıl vermesi gerekenleri vergileyecek birazda onların canını yakacaktı olmadı. Yine dolaylı vergilerle ve çıkaracakları yeni yasalarla yoksuldan alıp zengine vermeye devam edecekler gibi görünüyor.
Gelelim genç yaşta (54) vefat eden eski Maliye Bakanı rahmetli Yılmaz Ergenekon'un hikâyesine;
Değerli okurlar, 26 Aralık 1975'te saat 08.30'daİstanbul Cağaloğlu taraflarında simsiyah bir dumanın çıktığını gördük. Duman o kadar yoğundu ki gökyüzünün büyük bir kısmını kaplıyordu. Bu kadar büyük bir yangın çok ilgimizi çekmişti. Hepimiz caddeye çıkıp yangının nerede olduğunu tahmin etmeye çalışılıyorduk. O zaman bilgi alabilecek bu kadar çok kaynak yoktu. Saatler sonra Sultanhamam'da içinde 500 den fazla işyeri bulunan Gürün Hanın yandığını öğrenmiştik.
İstanbul İtfaiyesinin İstanbul Yangınları sayfasında 1510 yılından başlayarak yangınlar kronolojik sıra ile kayda geçmiş. Ne var ki bu defterde ne iki gün süren ve koca koca 6 hanın kül olduğu 4 hanın da kısmen yandığı ve Kasımpaşa'da bazı evlerin yandığı yangın, nede Gürün Han'dan sonra yakılan Defterdarlık binası yangınının kaydı yok. Liste 1974 den 1982 ye atlıyor. Yani 8 koca yıl İstanbul'da yangın olmamış. Araştırmacılar için işte bir araştırma konusu. Bkz. https: //itfaiye.ibb.gov.tr/tr/istanbul-yanginlari.html
Yangın bütün gün ve gece sürmüş bir türlü kontrol altına alınamamıştı. Kayıtlara göre; bitişiğindeki Katırcıoğlu Han'ın kalorifer dairesinde başlamıştı. Yangın itfaiyeye bildirilmiş, gelen ekipler yangına müdahale edilmesi için elektriklerin kesilmesi gerektiğini söylediğinde han esnafı buna karşı çıkmıştı. Bodrum katında başlayan yangın bir süre sonra kontrolden çıkıyor ve Gürün Han'a sıçrıyor. Bu iki han ile beraber Diri Han, Kenderos Han, Sokullu ve Bahtiyar Hanlarla birlikte dört hana daha yangın sıçrıyor. Lakin 24 saat süren yangın söndürülemiyor. Altı han kül oluyor. Gürün Han da hiçbir yangın tertibatı olmadığı itfaiye raporlarında yer alıyor.
Gürün Han yanarken Beyazıt/Mercan'da da bir han daha yanmaya başlıyor. Gürün Han'dan ayrılan bir itfaiye ekibi o yangını söndürmeye gidiyor. Bu arada Kasımpaşa'da üç ahşap ev yanmış, son olarak da Samatya'daki Anadolu Bankası şubesinin arşivinde de saat 20.30 sularında bir başka yangın çıkıyor.
Yangınlar devam ederken, itfaiyeye, emniyet müdürlüğüne ve gazetelere asılsız pek çok yangın ihbarı geliyor. İhbarlardan ikisi, Beyoğlu'nda büyük hazır giyim mağazalarının ve Sağmalcılar Cezaevi'nin yakılacağı yönünde. "Tüm İstanbul'u yakacağız" diye postanelerden birisine de bir telefon geliyor. Yöneticilerde, tüm şehirde yangın olacak korkusu başlıyor. İhbarlar ve yangınlar itfaiyenin gücünün bölmesine sebep oluyor. İstanbul itfaiyesi yetersiz kalınca İzmit'ten yardım geliyor. Sultanhamam'dan Eminönü'ne kadar borular uzatılıp denizden su bile alınmıştı. Gidip görmüş sular altındaki sokakları dolaşmış felaketin büyüklüğünden ürkmüştüm.
Soru? Yangın Katırcıoğlu Han da başladıysa, neden “GÜRÜN HAN” yangını olarak tarihe geçti?
Değerli okurlar bu olayda Kilit Han Gürün Handır. "Gürün Han Yangını” olarak anılması bilinçlidir mutlaka. Diğer hanlardaki yangınlar başka yerlerdeki yangınlar, yangın ihbarları neticesi Gürün Han'ın kurtarılamaması filan, burada Kilit han'ın Gürün Han olduğunun ispatıdır.
Bu konuda iki varsayım ortaya atılmıştı.
Birincisi, 1954 yılında yaptırılan, içindeki dükkânların Ankara Sigorta tarafından 41 Milyon liraya sigortalandığı söylenen İstanbul, Sultanhamam'daki Gürün Han'ın yanması Türk İktisat Tarihi'nde kayıt dışı ekonominin delillerinin yok edilmesi olarak algılanmıştır.
Esnafın söylediğine göre Gürün Han'da maliye iki gün önce teftiş başlatmıştı. Demirel Hükümetinin ünlü Maliye Bakanı Yılmaz Ergenekon vergi denetmenlerini Sultanahmet’e gönderip denetim başlatmıştı. Memurlar işyerlerine giriyor, firma sahibine bazı sorular sorup kayıt altına alıyor, örneğin "araban, evin katın, yazlığın, yatın var mı? Ne zaman aldın? Yurt dışına çıktın mı? Kaç defa çıktın" gibi sorular sorup cevabının altına imzasını aldıktan sonra beyan ettiği vergi ile karşılaştırarak “ Bu kazanç ile bunların hangisini yaptın?” Diye soruyorlarmış. Paniğe kapılan esnafın tek çare olarak bu yangını çıkarttığı söyleniyordu. İstanbul Halkı ile Sultanhamam, Mahmutpaşa, Yeşildirek esnafı, bu yangının söndürülememesini ve Gürün Han ile birlikte beş hanın da kül olmasını bu sebepten diye yorumlanmıştı.
İkinci varsayım olarak. Gürün Han’ın içerisinde bulunan dükkânlarda kaçak ve kayıt dışı malların bulunduğu ve yangının bundan dolayı çıkarıldığı söyleniyordu. Kemal Kaplan. kemalkaplan.blogspot.com da ki Gürün Han’ı hamallara hangi mafya babası yaktırdı başlıklı yazısında şöyle anlatıyor; Nuri Kaymaz bir arkadaşı ile yemek yerken, masaya bir adam oturuyor. Yemek sonrası arkadaşından Abuzer Uğurlu'nun oğlu olduğunu öğrenen Nuri, şunları söylüyor: "Masada beraber yemek yiyoruz ve sohbet ediyoruz. Mesleğimiz gereği konu tekstil sektöründen açılınca konu Sultanhamam-Yeşildirek etrafında dönmeye başladı. Abuzer Uğurlu'nun oğlu olduğunu sonradan öğrendiğim kişi Gürün Han yangınını babasının çıkarttığını, yangın sebebinin hanın bodrumundaki kaçak silahlar olduğunu söyledi. Polisin hanı basacağını öğrenen Uğurlu, birkaç hamalla hanı yakmaları konusunda anlaşmışlar. Böylece polis silahları bulamamış. Silahlar daha sonra kül olan hanın enkazı altından çıkarılmış." Ne kadar doğrudur açıklığa kavuşamadı. Bu yangından kısa bir süre sonraydı Cağaloğlu'ndaki Defterdarlık binası da yandı. Yani Sultanhamam-Yeşildirek esnafı ile ilgili hiçbir yerde belge kayıt kuyut kalmadı,
1974 yılına kadar İş Bankası Yeşildirek şubesinde çalıştım. Sonraki yıllarda Tekstil ve Kablo sektörünün dev kuruluşlarında satınalma müdürlüğü yaptım. Çalışma hayatımın 24 yılı Beyazıt, Bakırcılar, Mahmutpaşa, Sultanhamam, Yeşildirek, Eminönü, Tahtakale, Karaköy Bankalar Caddesi ve Perşembepazarı'nda geçtği için buraları avucumun içi gibi bilirim, çok severim. Gidip geldiğim, acı kahvelerini içtiğim, ailece görüştüğümüz çok kıymetli dostlarım oldu. Bazıları vefat etti, Çiller'in ünlü 5 Nisan kararları sonucu bazıları battı, bazıları yurt dışına kaçtı, bazılarının bir günde saçları beyazladı. Ben de 12 Eylül darbesinde sendikacılıktan gözaltına alınınca memuriyeti bırakıp bir işyeri sahibi olmayı çok istedim, Sultanhamam ve Yeşildirek'de birçok işyeri baktım. Her bulduğum dükkânı Mahmutpaşa esnaflarından çok güvendiğim Malatyalı Kadir Akbaba dostuma gösterdim. Sonunda isyan etti, kızgın bir ses tonuyla "sen esnaf olmazsın. Baban memurmuş sende iş hayatına memuriyetle başlamışsın ve memur olarak hayatına devam edeceksin. Elindeki parayı da kaptırırsın hasta olursun" diyerek beni vazgeçirmişti. Şimdi Kuşadası'ndayım, üzerinden elli yıl geçmiş olsa da, her gece yastığa başımı koyduğumda ben oralarda dolaşırım, içim sızlar.