Değerli okurlar, “Burçak Tarlasından Köy Enstitüsüne” ve “Gülcan Öğretmen” yazılarımla ilgili olarak okuyucularımdan çok güzel yorumlar aldım. Okuyucularım, gönderdikleri yorumlarında bu vesile ile üzerlerinde emekleri olan öğretmenlerini bir kere daha hayırla ve rahmetle yad ettiklerini bana iletme nezaketinde bulundular. Teşekkür ediyorum.
Bu ilgiden cesaret alarak bu yazımda da beni ağlatan müzik öğretmenimi sizlere tanıtmak istedim.
Ortaokul birinci sınıftayım. Kendi kendime kaval çalmayı öğrendim. Türküde çalıyorum, şarkıda. O tarihlerde bize çok yaşlı görünen erkek bir müzik hocamız var. Asker tıraşı gibi çok kısa kesilmiş dimdik duran beyaz saçları, bazıları yanlarından kararmış seyrek ön dişleri, siyah yuvarlak gözlüğü ile bir garip Âdem.
Ayakkabı giymiyor ayağında mest-lastik ile derse geliyor. Derse girince, önce kürsüdeki sandalyeyi, sınıftaki üç sıranın orta sırasında, kız arkadaşlarımızın oturduğu en öndeki sıranın önüne koyuyor sonra mestlerinin lastiklerini çıkarıp kürsünün altına bırakıyor. Tabanı ve üstü bileğinden yukarısına kadar siyah deri olan mestleri ile elinde kemanı, sandalyeye kurulup bacak bacak üstüne atardı. Dersleri bizim için bir işkence olan, okulumuzun en korktuğumuz hocasıydı.
Bize şarkı notalılarını ezberlettiriyor ve onlardan sözlü imtihan ediyordu. Ezberlememizi istediği şarkının notalarını evimizde porte üzerinde sayarak hangi nota olduğunu tespit edip üzerlerine isimlerini kurşun kalemle yazardık. Şarkının sözlerini değil bu notaları ezberlerdik. Tahtaya kalktığımızda şarkıyı bu notalarla söylüyoruz. Yani nota bilmiyoruz ama sanki notadan okuyormuşuz gibi yapıyoruz. Neden böyle yapıyoruz onu da bilmiyoruz.
Örneğin Beethoven’in Ode To Joy “Neşeye övgü” ismiyle bize ezberlettiği şarkının notaları üzerinden 63 yıl geçse de hâlâ beynimde kazılı kalmış. Şimdi hem söyleyip hem yazayım: Do fa mi fa sol la si do re do si la sol sol fa.
Fa si la si do re.
Do si la sol fa do.
Ve birinci satırın tekrarı.
Yıllar sonra torunlarım Doğa koleji ilk okulundayken bu müziği blok flüt ile çaldılar.
İleri yaşlarımda hatırladığımda, acaba derdim, yaşı epey ileri olduğundan emekli etmesinler diye bir müfettiş gelip dersine girerse kendini göstermek için mi böyle yapıyordu.
Kurşun kalem ile bir şey yazacaksa kalemin ucunu mest’in altına sürtüyor. Her seferinde bize “ben neden böyle yapıyorum” diye soruyor ve izah ediyordu. “Bir yandan kalemin ucunu sivriltiyorum bir yandan da mestimin tabanını kalınlaştırıyorum.”
Bazen arkadaşlarla kendi aramızda bu adam deli olabilir mi diye de tartışıyoruz ama deli olsa okulda hoca olabilir mi adam keman çalıyor.
Sandalyesini önüne koyduğu ön sırada Nihal isminde bakışından hoşlandığım simsiyah gözlü, uzun kirpikli, yanakları tatlı pembe bir kız var. Ben cam kenarındaki sıraların dördüncü sırasında oturuyorum. Nihal derslerde bazen geriye dönüp bana bakıyor çok hoşuma gidiyor içim bir tuhaf oluyor.
Okulumuz hem lise hem ortaokul. İkisi aynı binada ve matematik öğretmenimiz Mustafa Bey okul kooperatifini bana emanet etti. Teneffüslerde simit, gazoz, peynir şekeri, çikolata, kalem, silgi, kırtasiye vs. satıyorum. Paydos olunca topladığım paraları ki en büyüğü 25 kuruş avuç avuç madeni parayı saymadan götürüp Mustafa Bey’e teslim ediyorum. Bu yüzden tereddüt içindeyim, Nihal bana neden bakıyor? İlgi mi duyuyor yani o da benden hoşlanıyor mu yoksa kaval çaldığım için mi ya da Mustafa hocam liseli ağabeylerimiz ablalarımız dururken kooperatifi bana emanet ettiğinden dolayı mı bilemiyorum. Bazı geceler evde elişi kağıdından kalpler kesiyorum içine N ve A harflerini yazıyorum bir yaş küçük kardeşim Haluk anneme söylerim diye tehdit ediyor.
O meşum gün, sözlü imtihan yapmak için beni tahtaya kaldırdı. Daha ilk okumamı istediği şarkıda korkudan mı, heyecandan mı, Nihal’in bakışından mı etkilendim bilemiyorum tutuldum, okuyamadım.
Hocamız bir kızdı, bir kızdı. Kemanın yayı ile kaç defa başıma vurdu bilmiyorum. Nihal’in karşısında başarısız oldum küçük düştüm ona mı üzüleyim, dayak yedim ona mı üzüleyim ağlamaya başladım. “Otur yerine” azarı ile gidip sırama oturdum teneffüs zili çalana kadar burnumu çeke çeke sessizce ağladım.
Teneffüs zili çalınca kızgınlıkla çıkıp gitti. Teneffüse çıkmak istemiyorum ama kooperatifi açmam gerek. Herkes çıkıyor, ben ne yapacağıma karar veremedim. Nihal geldi “neden ağladın, herkes dayak yiyor ama ağlamıyor” dedi. “Çok gücüme gitti” dedim. “Üzülme” dedi öylece kaldı. Ben de bir şey diyemedim. Sıra arkadaşım Ünal “hoca ders boyunca bir şey söyleyecekmiş gibi baktı ama söylemedi” dedi. Süklüm püklüm kalkıp kooperatife gittim.
Bir yıl sonra babamın memuriyeti dolaysıyla Amasya’daydık. Üç yıl kaldık Amasya da. Babama bir bağlama aldırdım, kendi kendime çalmayı öğrendim. Lisemizin Halk Türküleri korosunda bağlama çaldım. Şefimiz sevgili Kemal Yıldız (Lokumcu) idi. Şimdi Amerika da. Kardeşi Ünal bizden küçüktü ama hep birlikte çalarken bazen dili ile bülbül sesi yapardı. Öyle yerinde ve güzel yapardı ki. Çok uğraştım ben de yapayım diye yapamadım. Şimdi Amasya da ikamet ediyor. Ağabeyleri sevgili Cemal Yıldız İstanbul da. Bir kere görüşebildik ama her gün yazışıyoruz. Lise yıllarında çok yaramaz olduğu için liseyi benim memleketim Yozgat’ta okumak zorunda kalmıştı sevgili Cemal. Üç kardeş de çok güzel bağlama çalarlardı.
Çanakkale lisesinde Halk Türküleri korosu ve bağlama ekibi kurdum, İktisat fakültesinde okuyan milli folklorcu Enis ağabey ile folklor ekibi kurduk. Onlara davul ve zurna çaldım. Kale sporda voleybol oynadım. Şimdi hemen her çeşit müzik enstrümanını çalarım. İki güzel bağlamam, iki güzel profesyonel kavalım, üç darbukam, bir org ’um, İki adet zilli def’im var ama müzik dersinde ağlayan tek talebe de benim galiba….
04.01.2022
OKUR YORUMLARI
Mustafa Topaloğlu
10.01.2022 22:29:06
Abdulkadir Bey,
Okuduğumu anladım. Müzik öğretmeninizin portresini çizmişsiniz. İlgili paragrafın son cümlesi"...siyah yuvarlak gözlüğü ile bir garip Âdem."le bitiyor. Elbette "bir garip âdem"in ne anlama geldiğini biliyorum. Garip, tuhaf bir insan demek kısaca. Ama siz insan anlamına gelen âdemi büyük harfle "Âdem" yazmışsınız. Bunu görünce tereddüt ettim. Çünkü özel isim büyük harfle başlar. "Acaba, dedim, müzik öğretmeninin adı Âdem miydi? Bu nedenle mi Âdem'in â'sını büyük harfle yazmış Abdulkadir Bey? Eğer özel isim değilse âdem yazardı. Tevriyeli bir anlatım olabilir." diye düşündüm.
Ben de Fikri Akdeniz'den az çekmedim. Ondan geçer not alıncaya kadar da akla karayı seçtim. O yıllarda lisede seçmeli ders resim ve müzikti. Resim kabiliyetim pek yok. Müziği zorunlu seçtim. Sınıf mevcudumuz 48'di. Sınıfımızdan 11 kişi müziği seçti. Onlardan biri de bendim. Siz müzik öğretmeninizi anlatınca Fikri Akdeniz'i hatırlayıp minnet ve şükranla andım.
Sizin görüşlerinize de saygım var.
Selam ve sevgiyle.
ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
06.01.2022 22:21:36
Mustafa Topalaoğlu Hocam sanırım okuduğunuzu anlamamışsınız. Hocanın ismi Adem değildi. Ben öyle yazdım çünkü ismini hiç hatırlamıyorum. Bize nota okumayı öğretmedi, notaları yazılı olan şarkıları kemanı ile ile çalarak şarkının müziğiniı öğretti. Sonra nota biliyormuşsuz gibi şarkının güfteleri yerine notların isimlerini söyledik. Yazımda da belirttiğim gibi kaval çalmayı orta okulda iken kendim öğrendim. Bağlama çalmayı lisede yine kendi kendime öğrendim. Keza darbuka çalmayıda. 75 yaşımda da ağız mızıkası aldım şimdi onu ilerletmeye çalışıyorum. Veeeee aklıma geldikçe bu müzik hocamızı lanetle anıyorum. Niye minnet ve şükranla anayım? Onun yüzünden okulu bile bırakmayı düşünmüştüm kaç kere.
Mustafa Topaloğlu
05.01.2022 20:14:51
Müzik öğretmeni sizi ağlatmış. "Bir garip Âdem" demişsiniz. Adı Âdem miydi?Porteyi, notayı öğretmiş. Bağlama, kaval, zurna org, darbuka, zilli def çalmayı öğrenmişsiniz. Telli, üflemeli, vurmalı çalgılar. Bağlama ekibi ve orkestra yönetmek kolay mı?
O ismini yazmadığınız müzik öğretmeninin emeğine sağlık.
.
Kayseri Sümer Lisesi'nde Fikri Akdeniz'di bizim müzikçimiz. Bize notayı öğretti. Çok zorlandık. Uzunçalarlardan klasik müzik dinletirdi. Önce işkence gibi geldi. Ama giderek sevdik çok sesli müziği. Bağlamayı, kavalı, rebabı ustasız öğrendim. Kabak kemane ve ney de çaldığım enstrümanlardan.
Diyeceğim şu ki o güzel insanların emeği boşa gitmemiş Abdulkadir Bey. Müziği bize sevdirmişler.
Onlara minnet ve şükran.
Selam ve sevgiler.
Nesrin
05.01.2022 13:17:43
Herşey. Eskiden çok daha güzeldi iyiki o günleri. Yaşamışız
Jale Karakıvrak
05.01.2022 07:34:07
Çok güzel anılar..... Kaleminize sağlık...Selamlar.. 👏💝👏💝
Mustafa Topaloğlu
10.01.2022 22:29:06Abdulkadir Bey, Okuduğumu anladım. Müzik öğretmeninizin portresini çizmişsiniz. İlgili paragrafın son cümlesi"...siyah yuvarlak gözlüğü ile bir garip Âdem."le bitiyor. Elbette "bir garip âdem"in ne anlama geldiğini biliyorum. Garip, tuhaf bir insan demek kısaca. Ama siz insan anlamına gelen âdemi büyük harfle "Âdem" yazmışsınız. Bunu görünce tereddüt ettim. Çünkü özel isim büyük harfle başlar. "Acaba, dedim, müzik öğretmeninin adı Âdem miydi? Bu nedenle mi Âdem'in â'sını büyük harfle yazmış Abdulkadir Bey? Eğer özel isim değilse âdem yazardı. Tevriyeli bir anlatım olabilir." diye düşündüm. Ben de Fikri Akdeniz'den az çekmedim. Ondan geçer not alıncaya kadar da akla karayı seçtim. O yıllarda lisede seçmeli ders resim ve müzikti. Resim kabiliyetim pek yok. Müziği zorunlu seçtim. Sınıf mevcudumuz 48'di. Sınıfımızdan 11 kişi müziği seçti. Onlardan biri de bendim. Siz müzik öğretmeninizi anlatınca Fikri Akdeniz'i hatırlayıp minnet ve şükranla andım. Sizin görüşlerinize de saygım var. Selam ve sevgiyle.
ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
06.01.2022 22:21:36Mustafa Topalaoğlu Hocam sanırım okuduğunuzu anlamamışsınız. Hocanın ismi Adem değildi. Ben öyle yazdım çünkü ismini hiç hatırlamıyorum. Bize nota okumayı öğretmedi, notaları yazılı olan şarkıları kemanı ile ile çalarak şarkının müziğiniı öğretti. Sonra nota biliyormuşsuz gibi şarkının güfteleri yerine notların isimlerini söyledik. Yazımda da belirttiğim gibi kaval çalmayı orta okulda iken kendim öğrendim. Bağlama çalmayı lisede yine kendi kendime öğrendim. Keza darbuka çalmayıda. 75 yaşımda da ağız mızıkası aldım şimdi onu ilerletmeye çalışıyorum. Veeeee aklıma geldikçe bu müzik hocamızı lanetle anıyorum. Niye minnet ve şükranla anayım? Onun yüzünden okulu bile bırakmayı düşünmüştüm kaç kere.
Mustafa Topaloğlu
05.01.2022 20:14:51Müzik öğretmeni sizi ağlatmış. "Bir garip Âdem" demişsiniz. Adı Âdem miydi?Porteyi, notayı öğretmiş. Bağlama, kaval, zurna org, darbuka, zilli def çalmayı öğrenmişsiniz. Telli, üflemeli, vurmalı çalgılar. Bağlama ekibi ve orkestra yönetmek kolay mı? O ismini yazmadığınız müzik öğretmeninin emeğine sağlık. . Kayseri Sümer Lisesi'nde Fikri Akdeniz'di bizim müzikçimiz. Bize notayı öğretti. Çok zorlandık. Uzunçalarlardan klasik müzik dinletirdi. Önce işkence gibi geldi. Ama giderek sevdik çok sesli müziği. Bağlamayı, kavalı, rebabı ustasız öğrendim. Kabak kemane ve ney de çaldığım enstrümanlardan. Diyeceğim şu ki o güzel insanların emeği boşa gitmemiş Abdulkadir Bey. Müziği bize sevdirmişler. Onlara minnet ve şükran. Selam ve sevgiler.
Nesrin
05.01.2022 13:17:43Herşey. Eskiden çok daha güzeldi iyiki o günleri. Yaşamışız
Jale Karakıvrak
05.01.2022 07:34:07Çok güzel anılar..... Kaleminize sağlık...Selamlar.. 👏💝👏💝