Değerli okurlar, insan yaşadıkça çok değişik şeylerden mutlu olabiliyor. Yaşadığımız güzel bir an, aldığımız bir hediye veya bir haber, sevdiklerimizle geçirdiğimiz birkaç saat, bir başarımız filan gibi. Bazen de hiç ummadığımız bir anda aldığımız bir haber bizi çok daha mutlu edebiliyor. 2011 yılından beri Yozgat Gazetesinde yayınlanan acizane yazılarımdan bazıları birisi hariç bana tarifi imkânsız mutluluklar yaşattı. Yazılarımda bazen anılarımda yaşattığım eski Yozgatı, ailemi, araştırmalarımı, yaşadıklarımı, yıllarca biriktirdiklerimi sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Bu paylaşımlarım hiç görmediğim, benden kilometrelerce uzaktaki sizlerle tanışmama ve hatta buluşmalarıma vesile oldu.
Çapanoğulları hadisesinde birlikte hareket eden Piroğulları ailesini anlattığım bir yazım yayınlandıktan bir yıl sonra torunlarından Sayın Şevket Piroğlu Amerikadan aradı. Yine Türkiyenin ilk boks maçı başlığıyla yayınladığım bir yazım yayınlandıktan çok sonra yazımın kahramanı Cemal Pehlivanın torunu Sayın Adanan Güçlü ile tanıştım. Bir yazımda sitayişle bahsettiğim ve 2008 yılında kaybettiğimiz değerli sanatçı, bir zamanların ünlü orkestrası Üstün Poyraz Setin kurucusu Sayın Üstün Poyraz Beyefendinin (hakikaten beyefendi idi) oğlu Kaan Poyrazoğlu ile tanıştım. Hacımirzaoğulları ile ilgili yazımdan sonra çok sevdiğim çok değerli insan 12 Eylül sonrası önemli mahkemelerin başkanı veya üyesi Hakim Albayım Hikmet Hacımirzaoğlunu kaybettiğimizi öğrendim çok üzüldüm. Yozgatımızın önemli kişilerinden baba dostu otobüsçü Seyit Taşan ve oğlu Necdet ağabey ile ilgili anı yazımdan sonra torunları ile tanıştım. Zamanımızın evliya çelebisi, Yozgat lehçesinin piri, her organizasyonun sunucusu değerli kardeşim Sayın Rıfat Çakır ile hem İstanbulu dolaştık hem saatlerce sohbet etme fırsatımız oldu.
Bunlardan birisi de Bir Fotoğrafın Hikâyesi başlıklı yazım oldu. Bu yazım sayesinde bu ilahi fotoğrafı bizlere bırakan Sayın Mustafa Kemal Aydoğan hocamızın oğlu Sayın Ahmet Yaşar Aydoğan Bey ile tanışma şerefine nail oldum. Bir fotoğrafın hikâyesine ondan aldığım taze bilgilerle devam ediyorum.
Sayın Abdülkadir bey.. Ben o fotoğrafı çeken Mustafa Kemal Aydoğan'ın oğluyum. Kuzeniniz Zehra Gülcem Artam Hanım ile de bu vesile ile tanışmıştık. Kendisi sanıyorum anılarını yazdığı bir kitapta bu olaydan bahsetmek için benden izin istedi. Ben de tabi ki gururla dedim. Babam şu an 94 yaşında ve hayattadır. Sağlık durumları şimdilik idare ediyor, Allah sağlık versin diyoruz. Kışları İzmirdeler. Yazları Kuşadası İdareciler Sitesindeler. Gözleri görme özelliğini kaybetti diyebiliriz. Şekeri var ensülin oluyor. Bardağa düşecek son damlayı beklediğini, söylüyor.
Bulutlardaki Atatürk siluetinin fotoğrafını, 1953 yılında bir cumartesi günü resim öğretmeni olan babam Mustafa Kemal Aydoğan (D. 1920), İstiklal Marşı töreni esnasında Yozgat Lisesi bahçesinde hiç yanından ayırmadığı Rolloflex kutu makine ile çekmiştir. Bu makine yıllarca en iyi marka olarak tanınırdı. Fotoğrafta ayakta saygı duruşunda olan kişi de Lise Müdürü Rıfat Büke Beyefendidir. Fotoğrafın orijinalinde kenarda bir parmak görüntüsü de çıkmıştır. O da İstiklal Marşını yöneten müzik öğretmeninin parmağı imiş. Resmi önce o yıllarda Ankara da matbaası (Lale Matbaası) olan kardeşi Muammer Aydoğanın matbaasında basmak isterler. Amcamın, bu resmi büyük ebada basarsak dağılır bunu ofset baskı yaparsak daha güzel olur uyarısı üzerine yurt dışında bir yerde 100.000 adet ofset baskı yaptırırlar. O yıllarda Türkiye de ofset matbaa yokmuş. Babam bu resimleri, isteyen okullara ve resmi dairelere hiçbir ücret talep etmeden göndermişti. Daha sonra Yozgatta açılan ilk İmam Hatip Lisesine Müdür olarak atandı.
Fotoğrafı gören uzmanlar şöyle yorumlamışlardır; ATATÜRK Profili, arkasındaki bulut kümesinin en önünde ve ona birleşik olarak Türk Bayrağı ile aynı yöne bakmaktadır. Bayrağı tutan öğrenci, okul müdürü ve başöğretmen ATATÜRK aynı kare içinde bir araya gelmişler. Ünlü Amerikan dergisi LİFE bu fotoğraf ile ilgili röportaj yapmış ve fotoğraf Dünya Fotoğraf Tarihine geçmiştir. "BULUTLARDA ATATÜRK" fotoğrafı yurt içinde çeşitli sergilerde yer almıştır. Fotoğrafın bir örneği Anıtkabir Müzesinde yer almaktadır. Mili Eğitim Bakanlığı tarafından Okullardaki Atatürk Köşelerine (şimdilerde zorunluluğu kaldırıldı) önerilen fotoğraflar arasındaydı.
Evet, olay aynen Sayın Ahmet Yaşar Beyin ifade ettiği gibi olmuş. Babaannem rahmetli Esma Çapanoğlunun ve ağabeyi milli mücadeleden sonra eski Ankara valisi meşhur Avni Doğan Beyin yeğeni rahmetli Gülten Erdik Hanımefendi, (Bkz. Yozgat gazetesindeki yazım BÜYÜK SEL) Yozgat Lisesi bahçesinde 1953 yılı bir cumartesi günü (bizim zamanımızda okullar cumartesi günleri yarım gün idi) bayrak töreni sırasında birden bulutlardaki bu oluşumu fark eder. Hemen hocası Mustafa Kemal Aydoğan Beyefendiye işaret eder. O da her daim yanında bulundurduğu fotoğraf makinesi ile bu enstantaneyi ölümsüzleştirir. Bana da Sayın Ahmet Yaşar Aydoğan gibi değerli bir dost kazandırır.
1954 yılı Yozgat Lisesi öğretmenleri; Birinci sıra soldan 1. Mustafa Kemal Aydoğan. İkinci sıra soldan 4. Açık renk elbiseli hanım eşi Makbule Aydoğan.
03.11.2014
Yazarın notu; Sayın Ahmet Yaşar Aydoğan sol köşesi soğuk mühürlü orjinal resmi bana hediye etmek lütfunda bulunmuştur.
03.11.2014
OKUR YORUMLARI
SUZAN
08.11.2014 18:53:00
Sayın Çapanoğlu, kimin tespitidir hatırlamıyorum ama okuduğum bir yazıdan aklımda kalan "Yüreğinizdeki hayaller ile gözlerinizi gökyüzüne çevirirseniz bulutlar hayallerinize göre şekil alır" diyordu. resimdeki manzarada orada bulunan insanların Atatürk'e kalben tam bağlılıkları ve gönülden anmaları olsa gerek. Yürekteki sevgi arşa yükselince, bu sevginin ve yüreğin düşünce gücü bulutları şekillendire biliyor anlaşılan.Elbetteki insan yüreğinde bu güç, sevgi enerjisi olmasaydı yeryüzü kuru bir topraktan ibaret olurdu. Paylaştığınız bu resimler ve yazınız yine bizleri düşünmeye ve zaman yolculuğuna çıkardı. Bu yolculukta tanık olduğum ikinci bir unsur da var ki geçmişle şimdiki zamanı kıyasladım ve kaybettiğimiz değerlerin ne büyük olduğunu görüyorum. Toplu çekilmiş öğretmen resminde öğretmenlerin giyim tarzlarına bakarak kişilik niteliklerini, görev ciddiyetlerini anlamaya çalıştım. O insanların duruşunda farklı bir asalet, kişiliklerinde ciddiyet, görev farkındalığından duruşa yansıyan şeref, hedeflerinde hasiyet, etraflarına yansıyan hamiyet ışığı görülüyor. Bu günün öğretmenlerine bakıyorum. Tüm ciddiyetten uzak, görevinin sorumluluğundan muaf, giyim tarzlarıylada tuhaf öğretmen müsvettelerine gelecek nesiller emanet ediliyor. Elbetteki sözümüz meclisten dışarıdır. Milli Eğitimden emekli biri olarak öyle öğretmenler gördüm ki, bacağında sitreç, üstünde bulijin, başında koyun postu gibi saç, ağzında sakızla İstiklal marşı töreninde bulunmamak için okulun içinde köşe bucak saklanan öğretmenler gördük.Bunlar derse mi girecekler, yoksa podyumda mı yürüyecekler diye düşünmeden edemiyoruz. Eskiden çarşı, pazara çıkınca toplum içindeki insanların giyim kuşamından kamuda çalışıp çalışmadığı hemen farkedilirdi. Bayan memurlar tayyör giyer, erkekler takım elbise ve kıravatsız kahveye bile girmezlerdi. Bizler çarşı pazarda bile amirimizn karşısında, kendimizi her an görev başındaymış gibi derli-toplu olma zorunluluğu hissederdik.Şimdi nesil çok rahatladı. Rahatladıkça da pek çok değerler kayboldu.İnsanın kendine bile saygısı kalmadı. Velhasılı geçmişin anılarını taşıyan bu resimdeki asaletle bu günün resmindeki asaletsizlik insanı düşündürüyor.Yüreğinde Atatürk' ü taşımayan bulutlarda onu gözleriyle nasıl yakalasın yaşatsın?
Yine başınızı ağrıttım sanırım. Çok özür dileyerek saygı ve hürmetler sunuyorum.
SUZAN
08.11.2014 18:53:00Sayın Çapanoğlu, kimin tespitidir hatırlamıyorum ama okuduğum bir yazıdan aklımda kalan "Yüreğinizdeki hayaller ile gözlerinizi gökyüzüne çevirirseniz bulutlar hayallerinize göre şekil alır" diyordu. resimdeki manzarada orada bulunan insanların Atatürk'e kalben tam bağlılıkları ve gönülden anmaları olsa gerek. Yürekteki sevgi arşa yükselince, bu sevginin ve yüreğin düşünce gücü bulutları şekillendire biliyor anlaşılan.Elbetteki insan yüreğinde bu güç, sevgi enerjisi olmasaydı yeryüzü kuru bir topraktan ibaret olurdu. Paylaştığınız bu resimler ve yazınız yine bizleri düşünmeye ve zaman yolculuğuna çıkardı. Bu yolculukta tanık olduğum ikinci bir unsur da var ki geçmişle şimdiki zamanı kıyasladım ve kaybettiğimiz değerlerin ne büyük olduğunu görüyorum. Toplu çekilmiş öğretmen resminde öğretmenlerin giyim tarzlarına bakarak kişilik niteliklerini, görev ciddiyetlerini anlamaya çalıştım. O insanların duruşunda farklı bir asalet, kişiliklerinde ciddiyet, görev farkındalığından duruşa yansıyan şeref, hedeflerinde hasiyet, etraflarına yansıyan hamiyet ışığı görülüyor. Bu günün öğretmenlerine bakıyorum. Tüm ciddiyetten uzak, görevinin sorumluluğundan muaf, giyim tarzlarıylada tuhaf öğretmen müsvettelerine gelecek nesiller emanet ediliyor. Elbetteki sözümüz meclisten dışarıdır. Milli Eğitimden emekli biri olarak öyle öğretmenler gördüm ki, bacağında sitreç, üstünde bulijin, başında koyun postu gibi saç, ağzında sakızla İstiklal marşı töreninde bulunmamak için okulun içinde köşe bucak saklanan öğretmenler gördük.Bunlar derse mi girecekler, yoksa podyumda mı yürüyecekler diye düşünmeden edemiyoruz. Eskiden çarşı, pazara çıkınca toplum içindeki insanların giyim kuşamından kamuda çalışıp çalışmadığı hemen farkedilirdi. Bayan memurlar tayyör giyer, erkekler takım elbise ve kıravatsız kahveye bile girmezlerdi. Bizler çarşı pazarda bile amirimizn karşısında, kendimizi her an görev başındaymış gibi derli-toplu olma zorunluluğu hissederdik.Şimdi nesil çok rahatladı. Rahatladıkça da pek çok değerler kayboldu.İnsanın kendine bile saygısı kalmadı. Velhasılı geçmişin anılarını taşıyan bu resimdeki asaletle bu günün resmindeki asaletsizlik insanı düşündürüyor.Yüreğinde Atatürk' ü taşımayan bulutlarda onu gözleriyle nasıl yakalasın yaşatsın?
Yine başınızı ağrıttım sanırım. Çok özür dileyerek saygı ve hürmetler sunuyorum.