A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

NERDE O ESKİ YILBAŞILAR

Değerli okurlar yaşımız seksene yaklaştı. Çocukluğumuzda yani bundan 60 yıl kadar mukaddem evlerimizde sadece ahşap mobilyalı lambalı kocaman radyolarımız vardı. Yani daha transistor icat edilmemişti. İçinde değişik görevleri yüklenmiş ve değişik boyutta lambalar ve buna göre devreler ile kocaman hoparlörler bulunan radyolar da içindekilerden dolayı kocamandı. Bu radyolar, uzun, orta ve kısa dalga yayınları alacak şekilde imal edilmişti. Radyo yayınlarını alabilmek için çatıya ya da balkona vs. çamaşır ipleri gibi gerdiğimiz uzun teller ya da artı şeklinde kalın ahşap çıtalara gerdiğimiz tellerden oluşan antenler kullanırdık. 

Telefona bile ancak 1974 yılında kavuşabilmiştik. 1964 yılında daha lise talebesiyken İstanbul Sirkeci’deki Büyük Postaneye dilekçe vermiştim evimize telefon bağlansın diye. Tam 10 yıl sonra sıra gelmişti. Telefon bağlanınca Laleli’deki apartmanımızda samimi olduğumuz komşularımız bizim telefonu kullanmaya başlamışlardı çekinerek özür dileyerek.

Bir komşumuz vardı kızı İzmir’de evli. Kızını arar belki bir saat görüşürdü “hiç çekinmeden”. Telefon faturamız yüklüce gelmeye başlayınca rahmetli annem “telefona bir kumbara bağla bari” demişti. Mahalle bakkalları telefon faturaları ile başa çıkmak için böyle yapıyorlardı. Ben de bir kumbara bağlamıştım. Sürgüsünün içine bir lira konuyor sürgüyü itince para içine düşüyor ve telefon hat veriyordu. Telefonun altındaki etajerde de bir miktar bir lira bulunduruyorduk çünkü komşular ellerinde kâğıt para ile geliyorlardı. O zaman mükaleme ücreti sabit idi. Ne kadar konuşursan konuş bir mükâleme ücreti yazardı. İstanbul’da bir erkek ve bir kız yüksek tahsil talebe yurdunda kalan kız ve erkek sevgililer telefonu birbirlerine devrederek bilmem kaç gün telefonu hiç kapatmadan konuşma rekoru kırmışlardı.

O günler böyleydi ama ben biraz daha öncesine 1957-1959 ortaokul yıllarına gitmek istiyorum. Hani bir ahbabımıza gece gezmesine gideceksek biz çocukların önceden gidip “akşama bir maniniz yoksa annemler size gelecekler” diye sorduğumuz yıllar.  Cennetmekan babamın İş Bankasındaki memuriyeti dolayısıyla Anadolu’nun bir şehrinden bir şehrine savrulurken bulunduğumuz şehirde en yakınlarımız, can dostlarımız babalarımızın iş arkadaşları ve onların aileleriydi. Yılbaşı eğlencemiz için kimin evinde toplanacağımız bir hafta öncesinden belli olurdu. Biz çocuklar bir hafta bu heyecanla yaşardık. Annelerimiz neler yapacaklarını kendi aralarında konuşur anlaşırlardı. Kuruyemişler, meyveler, içecekler önceden alınır toplanılacak eve parti parti bırakılırdı. Biz çocuklar da sokaklardaki buluşmalarımızda gecemizi nasıl renklendiririz diye kendi aramızda konuşur anlaşırdık.

Yılbaşı günü gündüzden gece toplanacağımız ailenin evine gider önceden hazırladığımız krepon kağıtları, renkli elişi kağıtları ve balonlar ile süslemeye başlardık. Hava kararmaya başlayınca tekrar evimize gelir ellerimizde annelerimizin yaptıkları yemekler, birlikte yılbaşı evine giderdik. Her yeni gelen aile kapıda büyük tezahüratla karşılanırdı. Büyükler sevgi ile kucaklaşır bizde sevgi ve saygı ile el öperdik. Yeni gelen misafir ne yemek yapmış ne tatlı getirmiş iştahla bakardık. Saat 21.00 sularında da babalarımız gelirdi çünkü o yıllarda gece geç saatlere kadar süren yılbaşı çalışmaları olurdu ama o gece biraz erken bırakırlardı. 1969-1975 yılları bankacılık serüvenimde bende bu yılbaşı çalışmalarını yaşamıştım.

Sofra hazırlanınca büyükler masada biz çocuklar daire şeklindeki ekmek tahtasına hazırlanan yer sofrasında iştahla önümüze konan yemekleri, tatlıları yerdik. Yemek faslı bitince ortaya meyveler konurdu Portakallar, mandalinalar, elmalar, armutlar, üzümler.

Ben ev sahibi teyzeden aldığım kibriti yakar hızla büküp sıktığım portakal kabuğundan fışkıran ispirto ile alevler yapıp evdeki kızlara hava atardım.

Tombala kartelaları tanesi 25 kuruştan biz çocuklar dahil ev halkına dağıtılırken kuruyemişler de tabaklara konup uygun aralıklarla yerleştirilip tombala çekilişi başlardı. Kelime, İtalyanca kökenli olan "tombola"dan dilimize geçmiştir.  Ev sahibi teyzemiz dahil herkes bir yerlere oturur ayakta kimse kalmazdı. Torbadaki ahşap tombala taşlarını ki sonra bunun da çirkin plastikleri çıktı, çeken kişi muzip bir büyüğümüz olursa oyunda o kadar zevkli olurdu. Örneğin 88 çıktığında numara söylenmez Celal Bayar denirdi ve herkes bunun 88 olduğunu bilirdi. Burada kastedilen gözlüklerinden dolayı Cumhurbaşkanı Celal Bayar’dı. 9 çıktığında kartelasında 6 olanlar “iyi bak dokuz mu, altı mı diye sorarlardı. Çekilişi yapanda taşı havaya kaldırır “bakın noktası altta, dokuz” diye doğrulardı. Keza altı çıktığında da kartelasında 9 olanlar “iyi bak altı mı, dokuz mu diye sorarlardı. Bazen de her seferinde iyice karıştırdığı küçük torbadan çıkan numarayı hemen okumaz, herkesi meraklandırıp ağzının içine baktırırdı. Bu arada birisi birinci çinko diye bağırır herkes üzüntü ile bakarken şaka yaptım diyerek gönülleri ferahlatırdı. Çıkan numaralar kartelasında olanlar bu numaraların üzerini bir kâğıt parçasıyla kapatır, bir sırayı dolduran birinci çinko, iki sırayı dolduran ikinci çinko, üç sırayı dolduran da tombala diye bağırırdı. Her seferinde mutlaka numara kontrolü yapılırdı.

Tek numara ile çinko ya da tombala bekleyenler heyecanını saklayamaz örneğin “hadi dört de” diyerek tombalacının 4 numarayı çekmesini bekler, o da birkaç taş çektikten sonra dört diye bağırır, dördü bekleyen kişi tombala diye havaya sıçrayınca da “dört değil kırkmış” diye düzeltirdi.

Kazananlara ikramiyeleri toplanan paradan verilirdi. İster inanın ister inanmayın bazı kartelalardaki numaralar hiç çıkmazdı. Daha önceden tespit edilmişse bu kartelalar şanssız kabul edilir bir kenara ayrılır kimseye verilmezdi. Ben bu tombala oyununu hiç sevmezdim, sıkılırdım. Yavaş yavaş meyvelerden kuru yemişlerden atıştırır yanımdakilerin kartelalarına bakarak vakit geçirirdim. Sanırım babamda pek sevmezdi ama arkadaşlarının amiri olarak ortama uyum sağlamak için sessizce önündeki kartela ile oyalanırdı.  Daha çok tavlayı severdi ve hiç yenildiğini görmemiştim.

Evde radyo varsa bu kocaman radyolardan bir tek uzun dalga 1648 metre (dalga boyu), 182 kilosiklden yayın yapan Ankara radyosu dinlenebilirdi. Birde orta dalga üzerinden gündüz 19-21 metre, gece 31-33 metre dalga uzunluğunda ve 75-100 Watt anten gücünde yayın yapan İzmir radyosu vardı ama gücü zayıf olduğu için Anadolu’dan duyulmazdı, ancak İzmir’e yakın Ege Bölgesi şehirlerden dinlenebilirdi. Örneğin Çanakkale’den bile parazitler arasından zar zor duyulurdu.  Kısa dalgayı çevirdiğinizde bütün metrelerden Arap radyolarının yayınlarını dinlerdiniz, 24 saat Arap’ın yalellisi denilen müzikler çalarlar müziklerin hareketli kısımlarında seyircilerin ıslıkları, tempolu alkışları duyulurdu. Nasır’ın (*) radyoları günde 300 saat yayın yapıyor derlerdi. Bu hesapça kısa dalgadan yayın yapan 12-13 civarında Arap radyosu vardı.

O gece, Ankara radyosunda saat 24.00 e kadar şarkılar türküler çalar bazı sanatçılar ile sohbetler yeni yıldan beklentiler filan yayınlanırdı ama tombalanın heyecanından pek dinleyen olmazdı. Radyo yeni yılı ilan ederken bizde balonları patlatarak eşlik ederdik. Saat 24.00 den sonra radyoda milli piyango çekilişi başlayınca tombalada sona erer babalarımız aldıkları biletleri önlerine koyar umutla önce büyük ikramiyeyi sonra da teselli numaralarını dinledikten sonra ve umutlar başka bahara kalır, gecenin yorgunluğu herkesi sarar, hep birlikte kalkılır herkes kös kös evinin yolunu tutardı.  Okullarda olmasaydı güzel günlerdi.

Yeni yılınızın sağlıklı, huzurlu, hayırlı, uğurlu, bereketli ve gönlünüze göre olmasını dilerim.

(*) Cemal Abdülnasır Hüseyin (d. 15 Ocak 1918- ö. 28 Eylül 1970), Mısırlı asker ve devlet adamı; devrimci, milliyetçi, sosyalist lider. Mısır'ın ikinci cumhurbaşkanıdır (1956-1970).

OKUR YORUMLARI
ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
30.12.2021 13:04:22

Sayın Jale Hanımefendi, Sayın Em. Albayım Alim Gürerk ve Sayın Udi Oğuz Karlı hocam güzel yorumlarınız için çok teşekkür eder sağlıklı bir yıl dilerim. saygılarımla.

Alim Gürerk
27.12.2021 16:58:24

Sayın Çapanoğlu, sanırım aynı kuşaktan olduğumuz için benzer şeyler yaşamışız yılbaşı geceleri. Nedendir bilinmez, özellikle bizim kuşak, o eski günlere özlem duyuyor. Sizin ne de güzel tanımladığınız o sıcak atmosferde teknolojik tek aygıt, üzeri dantelle örtülü radyo olurdu. Oysa günümüzde TV'ler, Müzik Setleri, Video filmler akıllı telefonlar vb. sayısız aygıtlar var. Acaba duyulan özlem, o günleri birlikte yaşadığımız maddi ve manevi kayıplarımıza duyulan özlem olabilir mi? Saygılarımla,

Oğuz Karlı
27.12.2021 07:59:59

Abi kalemine sağlık, çocukluğumuzu yaşattın ve tadı damağımızda kalan güzellikleri bir bir önümüze serdin. Yeni yılın tüm Ülkemize huzur getirmesi dileklerimle saygılar sunuyorum.

Jale Karakıvrak
26.12.2021 20:07:22

Çok akıcı ve duygu yüklü yazılarınızı okumak çok keyifli... Yüreğinize sağlık... Sevgiler... Selamlar... 👍👏💝

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ