Değerli okurlar, yazılı ve görsel basınımızda Ege Denizinde karasularımız içinde bulunan ve üzerinde insan olmayan bazı adaları Yunanistan’ın silahlandırdığı haberlerini okuyoruz ya da seyrediyoruz. (Doğru sözcük seyretmektir izlemek değil. Atatürk’ün izinden gitmek, ya da bir canlının karda bıraktığı ayak izlerini takip etmek izlemektir.) Bu haberler bana 06.09.2014 günü köşemde yayınladığım aşağıdaki yazımı hatırlattı. Yazımı ilgi ile tekrar okudum ve küçük birkaç ekleme yaparak sizlerle bir kere daha sizlerle paylaşmayı uygun buldum. .
“1969 yılında Amerika'nın Akdeniz’e konuşlanmış 1 uçak gemisi, 2 denizaltı, 2 hücumbot, 1 firkateyn, 1 kruvazör ve 3 destroyerden oluşan 6. filosunun Yanki’lerini “Yanki Go Home” diyerek Dolmabahçe de denize atan bizim neslin, daha o günlerden başlayarak Amerikan uşağı akıl hocalarından aldıkları icazetlerle nasıl sindirilmeye ve hatta yok edilmeye çalışıldığına şahit olduk. Onun için bu günlerde sosyal medya da yaşı 50/75 arası olanları anlatan bir makale dolaşıyor. Şimdilerdeyse tarihe şöyle üstün körü bir göz attığımızda bile nereden nereye diyerek içimiz acı içinde kavruluyor. Bu günün Amerika’sının kuyruk acısının hikâyesini okunması dileği ile buyurunuz, aşağıda saygılarımla arz ediyorum.
Yeni bir denizci devlet olmak isteyen ABD, 1783 yılında denizlerde tek başına bayrak gezdirmeye başlar. ABD bandıralı askeri gemiler uluslararası sulara açılırlar. Açılır açılmasına da daha iki yıl olmadan Osmanlı gemileri tarafından ele geçirilirler. 25 Temmuz 1785'te, Boston limanına bağlı, Kaptan Isaak Stevens'in idaresindeki Maria isimli ilk gemi, Atlantik’te Cadiz açıklarında yakalanır. Arkasından Philadelphia limanına bağlı, Kaptan O'Brien idaresindeki Dauphin’i de Cezayir açıklarında ayni akıbete uğrar. 1793 yılının Ekim ve Kasım aylarında toplam 11 ABD gemisi daha Osmanlıların eline geçer.
Çaresiz kalan ABD Kongresi, 27 Mart 1794 tarihinde, Osmanlı denizcilerine karşı koyacak güçte savaş gemileri inşa edilmesi veya satın alınması için, Başkan George Washington'a 700.000 altına yakın harcama yetkisi verir. İşte, Osmanlıların oluşturduğu bu deniz tehdidi, ABD donanmasının temellerinin atılmasına vesile olmuştur. Gemileri kendilerine ait olmayan sularda gezinirken Osmanlılarca birbiri ardına yakalanınca ABD, Osmanlı Devleti ile 5 Eylül 1795'te bir anlaşma yapmak zorunda kalır. Bu anlaşmaya göre Cezayir'deki esirlerin iadesi ve gerek Atlantik'te, gerekse Akdeniz'de ABD sancağı taşıyan hiçbir tekneye dokunulmaması karşılığında, ABD, 642.000 altın ve yılda 12.000 Osmanlı altını (216.000 dolar) ödeyecektir.
Şimdi şu üç konuyu dikkatinize sunuyorum.
1- Anlaşmanın dili Türkçe olup 22 maddeden oluşmaktadır ki, ABD’nin iki asrı aşkın tarihinde yabancı bir dille imzaladığı tek uluslararası anlaşmadır.
2- Anlaşmaya, dönemin ABD Başkanı George Washington ve Osmanlı İmparatorluğu adına Cezayir Beylerbeyi Cezayirli Hasan Paşa nam-ı diğer Hasan Dayı imza koymuşlardır. ABD başkanı George Washington Osmanlı padişahı tarafından muhatap kabul edilmemiştir.
3- Bu anlaşma yabancı bir devlete vergi ödenmesini kabul eden tek ABD belgesidir.
5 Eylül 1795 tarihli ve tamamı 22 fasıl ve bir hatimeden mürekkep, Osmanlı eyaleti Cezayir ile ABD arasındaki barış anlaşmasına göre ABD Cezayir-i Garp Ocaklarına 12.000 altın vermeyi kabul ediyor. Tam metni Bilim ve Ütopya dergisinin Eylül 2006 tarihli sayısında yer alan anlaşmanın özgün metninin ilk üç maddesi Osmanlıca olarak şöyle;
1. Fasıl: İbtida ki (başlangıçtaki) faslın kavi u kararı oldur ki işbu 1210 senesinde hala Merikan Ceziresi Eyaletlerine mutasarrıf dostumuz Cor-co Vaşinto (George Washington) her biri zebti(?)nam Merika hakimi ile ocağımız Mahruse-i Cezayir-i Garbta sahib-i devlet olan saadetlü Hasan Paşa (Cezayir Dayısı Hasan Paşa) -yesserellahü ma ye-zid vema yeşa- Hazretlerinin rey ve as-ker-i mansure Ağası ve kul kethüdası ve sair erbab-ı divan ve cümle asakir-i mansure ve canibinin reayaları ittifakıyla bu sulh ve selahımız ve metin ve muhkem olub sabit olmuştur. Ba'del yevm sulhü-müze muhalif ve mugayir ve fasid idicek bir söz kalmamış. Vesselam( Bu anlaşmanın her maddesi selam ile bitmektedir ki bunun anlamı barıştır)) Tahriren Fi 21 Safer, Sene 1210.
2. Fasıl: İkinci faslın kavi u kararı oldur ki Merikan hâkimi dostumuzun gemileri gerek büyük ve gerek küçük ve kezalik anların hükmünde olan reayasının gemileri mahruse-i Cezayir iskelesi veyahut taht hükmünde olan iskelelere varurlar ise adet-i kadim üzere rızklarından ötürü sattıklarında sair İngiliz ve Felemenk sevid bazerkanlarının vire geldüği ve anlara akdo-lunan gümriği 100 guruşta beş guruş gümrük alına. Ziyade taleb olunmaya. Ve bir dahi budur ki satılmayan rızkların yine gemiye koyup götürmek murad ettiklerinde bir kimesne anlardan bir şey talep itmeye. Ve mezkur iskelelerde bir kimesne anları incidüb alıkomalayalar. Vesselam. Tahriren fi 21 Safer 1210.
3. Fasıl: Üçüncü faslın kavi u karan oldur ki Merikan hâkimi dostumuzun gerek korsan ve gerek bazargan ve gerek Ceza-ir'in korsan ve bazargan gemileri ruy-i deryada birbirlerine rastgelüb buluştuklarında aranmaktan ve birbirlerin incitmekten beri olup rivayet ve hürmet ile birbirlerinden yollarına gitmeden bir kimesneye mani olmaya. Ve biri dahi budur ki içlerinde herkangı cins olursa olsun yolcu oldukta rızkları ve malları ve eşyalarıyla her ne canibe giderler ise birbirin incidüb bir şeylerin almaya ve bir yere götürmeyeler ve eğtendürmeyeler ve hiçbir vecihle birbirlerine zarar u ziyan itmeyeler.
Vesselam. Tahriren fi 21 Safer 1210.
İşte bu anlaşma sonrasında temelleri atılan modern Amerikan Donanması, ABD'nin emperyalist amaçları için uluslararası sularda bugün dünyanın en büyük donanması olarak gezmeye devam ediyor. Şimdi lütfen dikkat buyurun; ABD'yi vergi ödemeye mecbur bırakan tek güç olan Osmanlı Donanması kendisini yenilemeyi başaramayınca, bu tarihten sadece 33 sene sonra 20 Ekim 1827 yılındaki Navarin Deniz Savaşı'nda, "dünyanın ahşap gemili son donanması" olarak sulara gömülmekten kurtulamadı...Nereden nereye !!!
Yale Üniversitesinde yayınlanan Türkçesinden İngilizce kopyası için aşağıdaki adresi tıklayabilirsiniz.
Yazarın notu: Sayın Hüsnü Aydoğdu, beni motive eden yorumlarınız ve yaptığınız araştırmalarınız içinde ayrıca değerlendirerek gönderdiğiniz değerli bilgiler için çok teşekkür ederim. Saygılarımla.
24.09.2020
OKUR YORUMLARI
Alim Gürerk E.Kurmay Albay
25.09.2020 07:16:41
Değerli yazar sayın Çapanoğlu'nun, Ege Denizi ve Yunanistan'ın silahlandırdığı adalara ait düşüncelerine, emekli bir kurmay subay gözü ile naçizane görüşlerimi sunmak isterim.
ABD Kongresi’nin 1794 tarihinde, Osmanlı denizcilerine karşı koyacak güçte savaş gemileri inşa edilmesi veya satın alınması için, Başkan George Washington'a 700.000 altına yakın harcama yetkisi vermesiyle birlikte, geleceğe yönelik planlar ağırlıklı olarak Denizcilik ve Deniz Hakimiyeti üzerine yönlenir.
Nitekim Amiral Alfred Thayer Mahan (1840- 1914) bir devletin büyüklüğünün kıyılarının uzunluğu ve limanlarının özelliğiyle ölçülebileceğini dolayısıyla uluslararası ilişkilerin düzenlenmesinde ve dünya politikasının kontrolünde hâkim unsurun deniz egemenliği olduğunu ortaya koyan ve bugün bile hala geçerli olan ‘’Deniz Hakimiyeti Teorisi’’ni ortaya koyar. Buna uluslararası güvenlik forumlarında kısaca ''Mahan Teorisi'' de denir.
Bizim Türk Harp Akademilerimizde özellikle üzerinde çalışılan, seminerler yapılan geniş bir konudur. Mahan, ulusal yayılmanın denizlere yönelmesi gerektiğini, deniz egemenliğinin ABD’yi dünya egemenliğine götüreceğini düşünmekte ve kitabının “Elements of Sea Power” (Deniz Gücünün Unsurları) adlı bölümünde bir ülkenin deniz gücü için “bir devletin denize olan coğrafi konumu”, “ülkenin fiziki yapısı yani ülkenin doğal kıyı şeridinin yapısı”, “coğrafi alanın fiziki ve beşerî coğrafyaya etkisi”, “nüfus gücü”, “toplum yapısı”, “ülkelerin yönetim yapısı” olmak üzere altı faktörün etkili olduğunu belirlemiştir.
Mahan’ın “Güç denizlere egemen olmakla kazanılır.” Politikası, ortaya konulduğu 18. Yüz Yıl sonundan beri hala önemini kaybetmemiştir. Nitekim özellikle günümüzde Akdeniz’deki Mücadele göz önüne alındığında geçmişi 200 yılı geçen ‘’Mahan’ın Deniz Hakimiyeti Teorisi’’nin önemi ortaya çıkmaktadır.
1974 Kıbrıs Barış Harekatından alınan derslerden sonra, üç tarafı denizlerle çevrili, 6000 km. kıyısı olan ülkemizin Deniz Kuvvetleri'ne verdiği önem zaman zaman, geçici olarak kesintiye uğrasa da artmakta ve gelişmektedir.
Dikkat edilirse sıkça TV'larda izlediğimiz savaş gemilerimiz, artık II.Dünya Savaşından kalan ABD.'nin hibe ettiği gemilerin yerini almıştır.
Bknz: MİLGEM Projesi
Alim Gürerk E.Kurmay Albay
25.09.2020 07:16:41Değerli yazar sayın Çapanoğlu'nun, Ege Denizi ve Yunanistan'ın silahlandırdığı adalara ait düşüncelerine, emekli bir kurmay subay gözü ile naçizane görüşlerimi sunmak isterim. ABD Kongresi’nin 1794 tarihinde, Osmanlı denizcilerine karşı koyacak güçte savaş gemileri inşa edilmesi veya satın alınması için, Başkan George Washington'a 700.000 altına yakın harcama yetkisi vermesiyle birlikte, geleceğe yönelik planlar ağırlıklı olarak Denizcilik ve Deniz Hakimiyeti üzerine yönlenir. Nitekim Amiral Alfred Thayer Mahan (1840- 1914) bir devletin büyüklüğünün kıyılarının uzunluğu ve limanlarının özelliğiyle ölçülebileceğini dolayısıyla uluslararası ilişkilerin düzenlenmesinde ve dünya politikasının kontrolünde hâkim unsurun deniz egemenliği olduğunu ortaya koyan ve bugün bile hala geçerli olan ‘’Deniz Hakimiyeti Teorisi’’ni ortaya koyar. Buna uluslararası güvenlik forumlarında kısaca ''Mahan Teorisi'' de denir. Bizim Türk Harp Akademilerimizde özellikle üzerinde çalışılan, seminerler yapılan geniş bir konudur. Mahan, ulusal yayılmanın denizlere yönelmesi gerektiğini, deniz egemenliğinin ABD’yi dünya egemenliğine götüreceğini düşünmekte ve kitabının “Elements of Sea Power” (Deniz Gücünün Unsurları) adlı bölümünde bir ülkenin deniz gücü için “bir devletin denize olan coğrafi konumu”, “ülkenin fiziki yapısı yani ülkenin doğal kıyı şeridinin yapısı”, “coğrafi alanın fiziki ve beşerî coğrafyaya etkisi”, “nüfus gücü”, “toplum yapısı”, “ülkelerin yönetim yapısı” olmak üzere altı faktörün etkili olduğunu belirlemiştir. Mahan’ın “Güç denizlere egemen olmakla kazanılır.” Politikası, ortaya konulduğu 18. Yüz Yıl sonundan beri hala önemini kaybetmemiştir. Nitekim özellikle günümüzde Akdeniz’deki Mücadele göz önüne alındığında geçmişi 200 yılı geçen ‘’Mahan’ın Deniz Hakimiyeti Teorisi’’nin önemi ortaya çıkmaktadır. 1974 Kıbrıs Barış Harekatından alınan derslerden sonra, üç tarafı denizlerle çevrili, 6000 km. kıyısı olan ülkemizin Deniz Kuvvetleri'ne verdiği önem zaman zaman, geçici olarak kesintiye uğrasa da artmakta ve gelişmektedir. Dikkat edilirse sıkça TV'larda izlediğimiz savaş gemilerimiz, artık II.Dünya Savaşından kalan ABD.'nin hibe ettiği gemilerin yerini almıştır. Bknz: MİLGEM Projesi