Değerli okuyucu, Haziran ayının üçüncü pazarı babalar günü olarak kutlanıyor. Babalarımız arkamızdaki gizli gücümüz, sırtımızı dayadığımız desteğimiz, en büyük güvencemiz. Ben daha lise talebesi iken babamı kaybettiğimden bu destekten hep mahrum kaldım. Bu gün, kendileri ileri yaşlarda olmalarına rağmen, babaları hayatta ve hâlâ önlerinde olanlara ne mutlu. Ne kadar şanslı olduklarına şükrederek mutluluklarını yudum yudum tatsınlar. İnternette rastladığım acı bir hikâyeyi bu vesile ile aşağıda aynen sunuyorum. Umarım beğenirsiniz.
Bu akşam eve geldiğimde eşim akşam yemeğini servis ediyordu. Elini tuttum ve ona söyleyeceğim şeyler olduğunu söyledim. Masaya oturdu ve sessizce yemeğini yemeye başladı. Ve yine gözlerinde o korkuyu gördüm.
Bir anda kasıldım, ağzımı açamıyordum ama düşüncelerimi söylemem lazımdı.
“Ben boşanmak istiyorum” dedim. Sinirlenmedi, sözlerime karşılık vermedi, sadece sebebini sordu. Bir cevap veremedim ve buna çok sinirlendi elindeki çatal bıçakları fırlattı. Bana bağırdı ve adam olmadığımı söyledi. Bu akşam tek kelime konuşmadık. Eşim bütün gece ağladı. Farkındaydım evliliğimizin ne olacağını merak ediyordu, ama onu tatmin edecek bir şey söyleyemeyecektim. Ben Jane'e âşık oldum, eşimi sevmiyorum artık.
Bu vicdan azabıyla bir evlilik sözleşmesi hazırladım. Evi, arabayı ve şirkettin % 30 unu ona verecektim. Sözleşmeye kısa bir süre baktı ve yırttı. 10 yıl hayatımı paylaştığım bu kadın bana yabancı olmuştu. Onun harcadığı zamana ve enerjiye üzülüyordum, ama geri dönemezdim. Jane'e çok âşık olmuştum. Sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bu benim beklediğim bir tepkiydi. Onun ağlaması benim hafiflememe sebep olmuştu. Bir süredir aklımdan geçiriyordum boşanmayı. Bu fikir bende saplantı haline gelmişti ve şimdi bu duyguyu daha da güçlü hissediyordum ve doğru karardı.
Bir sonra ki akşam eve geç gelmiştim ve eşimi masada yazı yazarken gördüm. Çok uykum vardı, akşam yemeğini yemeden uyumaya gittim. Jane ile geçirdiğim o kadar saat beni yormuştu. Bir ara uyandım ve onu hala yazı yazarken gördüm masa da. Ama bu benim umurumda değildi ve başımı çevirip uyumaya devam ettim.
Ertesi sabah bana şartlarını yazı halinde sundu. Benden hiç bir şey istemiyordu. Sadece boşanmamızı ilan etmek için 1 ay müsaade istedi. Bu zaman içinde normal bir aile gibi davranmamızı istiyordu. Bunun sebebi oğlumuzun 1 ay sonra sınavlarının olması ve bu dönemde ona bu yükü bindirmemekti. Bu kabul edilebilinir. Bir şey daha vardı. Benden evlilik gecesinde onu kapıdan içeriye nasıl taşıdığımı hatırlamaktı. Bu sefer bunun tersini yapmamı, bir ay boyunca her sabah onu yatak odasından kapıya kadar taşımamı istiyordu. Kafayı yediğini düşündüm ama son günlerimizin iyi geçmesi acısından kabul ettim.
Bu şartlardan Jane de bahsettim, yüksek ses ile gülüp bunun çok saçma olduğunu ve eninde sonunda boşanmayı kabul etmek zorunda kalacağını söyledi.
Boşanma konusunu açtığımdan beri eşimle fiziksel temasta bulunmadık. Bu sebepten ilk gün onu kucağıma alıp kapıya götürdüğümde tuhaf bir duygu yaşadım. Oğlumuz arkamızda duruyordu ve alkış yapmaya başladı “Babam Annemi kucağında taşıyor”. Bu onu çok sevindirmişti. Ama sözleri canımı acıtmıştı... Yatak odasından evin kapısına kadar 10 metre taşıdım. Eşim gözlerini kapattı ve kulağıma “Oğlumuza boşanmamızdan bahsetme” diye fısıldadı. Bende başımı öne eğerek tamam dedim ve içime bir üzüntü çöktü. Kapı önünde onu bıraktım. Eşim Otobüs durağına gitti ve onu işe götürecek olan otobüsü bekledi. Bende tek başıma Ofise gittim.
2. Gün bu oyunu oynamak bize daha kolay gelmişti. Eşim başını göğsüme yasladı ve onun kokusunu duydum. Birden eşime uzun süredir bakmadığımı anladım. Ve onun evlendiğim zaman ki kadar genç olmadığını fark ettim. Yüzünde hafif çizgiler oluşmuş saçlarına ak düşmüştü. Gecen yıllar öylesine yanından geçmemişti. O an kendime ona bununla neler yaptığımı sordum.
4. Gün onu kucağıma aldığımda bir güven duygusu yaşadım. Bu bana hayatının 10 yılını hediye eden kadındı.
5. Gün bu güven duygusu daha da büyümüştü. Bundan Jane bahsetmedim. Günler geçtikçe onu taşımak daha da kolaylaşmıştı, belki de bu sayede yaptığım antrenmandan dolayıdır bu.
Bir Sabah onu ne giyeceğini düşünürken izledim. İsyan ederek her gün kıyafetlerin biraz daha bol geldiğini söyledi. Birden onun ne kadar süzüldüğünü ve kilo verdiğini fark ettim. Demek ki onu her sabah daha kolay taşıyabilmemin sebebi buydu. Birden yüzüme yumruk gibi vurdu. Bu kadar acıyı ve üzüntüyü kalbinde taşıyordu. Farkında olmadan başını okşadım. O an oğlumuz da geldi ve “Baba, annemi taşıman lazım” dedi. Bu hayatımızın bir parçası olmuştu. Babasının annesini odadan kapıya taşıması. Eşim oğlumuzu yanına çağırdı ve ona sıkı sıkı sarıldı. Ben başımı çevirdim, son anda kararımdan vazgeçmek istemiyordum. Onu kucağıma aldım ve yatak odasından kapıya kadar taşıdım. Elini enseme koymuştu ve ben onu sıkı sıkı tutmuştum. Tıpkı evlendiğimiz gün gibi.
Artık huzursuzlaşmıştım bu kadar kilo vermesinden. Son gün onu kucağım da taşıdığımda hareket etmedim. Oğlumuz okuldaydı ve eşime hayatımızda ki yakınlığın ne kadar eksildiğini söyledim.
Ofise gittim kapıyı kilitlemeden arabadan fırladım. Bunun için zaman yoktu. Her anın kararımı değiştirmesinden korkuyordum ve merdivenden yukarı koştum, yukarı çıkınca Jane kapıyı açtı. Ona Karımdan boşanmayacağımı söyledim.
Şaşkın bir ifadeyle elini anlıma koydu ve “Senin ateşin mi var” diye sordu. Üzgünüm Jane ama ben artık boşanmak istemiyorum dedim. Evliliğimizin renksiz kalması sevgi eksikliğinden değil, birbirimizin değerini unuttuğumuzdandı. Şimdi aklıma geldi ki, ona evlendiğimiz gün kapıdan içeri taşıyınca ömrümün sonuna kadar sadakat yemini verdiğimi........ Jane olayı anlayınca yüzüme bir tokat attı ve kapıyı kapatarak ağlamaya başladı.
Hemen aşağı koşup ilk çiçekçiye gidip eşime bir buket çiçek aldım. Üzerinde ki karta da “seni her sabah hayatımın sonuna kadar taşıyacağım” .
Eve vardığımda yüzümü bir gülümseme kapladı. Elimde çiçeklerle yatak odasına gittim ve eşimi yatağın üstünde ölü buldum. Eşim aylardır kanser ile savaşıyordu ve ben Jane ile ilgilenmekten bunu fark etmemiştim. Fazla yaşamayacağını bildiği için, beni oğlumun bana negatif tutumundan korumaya çalışmıştı. En azından oğlumun gözünde iyi bir eş olarak kalmamı istemişti.
İlişkide ki küçük şeylerdir önemli olan. Villalar, arabalar çok paralar değil. Bunlar hayatı kolaylaştırır ama asla mutluluğun temeli olamazlar.
İlişkinize zaman ayırın ve ilişkinizde güven ve huzur anlamına gelecek şeylerle meşgul olun.
Mutlu bir beraberlik yaşayın.
Bu yaşadıklarımı paylaşmazsan sana bir şey olmaz......
Ama paylaşırsan belki bir evliliği kurtarırsın.
Çoğu hayatların yıkılmasının sebebi, insanların hedefe ulaşmaya az kala pes etmesindendir.
14.06.2012
14.06.2012
OKUR YORUMLARI
Sibel Oktay
14.06.2012 16:26:00
Evet sn.Capanoglu, baba ile buyuyebilmek cok kiymetli...Babalar gununu de bu vesileyle kutlariz.
Gelelim Jane'in sevgilisi,kanserlinin kocasi ve oglanin babasina...Bir tokatta ben atardim gorseydim.Allahtan bu civarlardan degilmis(!).
Kariyi kanser etti,gonderdi oteye,Jane'i kandirdi,ziril ziril yikti,gecti.Eh bari ogluna baba olsunda hayirsiz, bir dunya degeri aliversin(?)...
Bu hikayeden sanki buralarda da varmis gibi(???).
Sibel Oktay
14.06.2012 16:26:00Evet sn.Capanoglu, baba ile buyuyebilmek cok kiymetli...Babalar gununu de bu vesileyle kutlariz.
Gelelim Jane'in sevgilisi,kanserlinin kocasi ve oglanin babasina...Bir tokatta ben atardim gorseydim.Allahtan bu civarlardan degilmis(!).
Kariyi kanser etti,gonderdi oteye,Jane'i kandirdi,ziril ziril yikti,gecti.Eh bari ogluna baba olsunda hayirsiz, bir dunya degeri aliversin(?)...
Bu hikayeden sanki buralarda da varmis gibi(???).