“Ecevit düzgün ve namuslu bir siyasetçi. İyi bir Dışişleri Bakanı veya iyi bir Kültür Bakanı olabilir ama Başbakan asla!”
Değerli okurlar, bu tespiti yapan benim büyük kuzenim, rahmetli Büyükelçi Nazif Cuhruk idi.
Nazif Çuhruk, 1924 yılında Yozgat'ta doğmuş ve 1946 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun olmuştur. Bükreş, Bağdat ve Tokyo Büyükelçisi olarak görev yapmış, 1976-1979 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreter Ekonomik İşler Yardımcısı olarak görev ifa etmiştir. 12 Aralık 1984 tarihinde Paris'te vefat etmiştir. Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Mahmut Cuhruk'un ağabeyidir. Kariyeri boyunca Türk diplomasi camiasında önemli görevlerde bulunmuştur. Özellikle Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerinde aktif rol oynamıştır.
1978 yılında, Dışişleri Bakanlığı Ekonomik İşler Dairesi Başkanı olarak, Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile ekonomik ilişkilerini güçlendirmek amacıyla Brüksel'e bir heyetle ziyarette bulunmuştur. Bu ziyaret sırasında, Türkiye'nin ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak için AET'den mali destek talep edilmiştir. Ancak, o dönemde Türkiye'nin AET ile olan yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmemesi nedeniyle, bu talep olumlu bir karşılık bulmamıştır.
Nazif Çuhruk'un çalışmaları, Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerinde ve iç politikadaki önemli meselelerde etkili olmuştur.
Yozgatlı ünlü gazeteci Sayın Vahit Özdemir Nazif ağabeyimle ilgili olarak anlılarında şöyle bahsediyor; “Gazeteciliğe başladığım o ilk gün, mekânı cennet olsun, Dışişleri Bakanlığı’nda ekonomik daire müsteşarı olan rahmetli Büyükelçi Nazif Cuhruk başkanlığındaki koca bir heyet Brüksel’e teşrif buyurdu.
Memlekette teneşir suyunu ısıtacak gaz bile yok, Ortak Pazar’dan para istenecek. Geçmiş gün, tam rakamı unuttum ve kasten abartmak istemem ya on dört milyar ya da on milyar dolar talep edildi. Bu ikincisini geçerli kabul edeceğim. Tamam ama yine de ‘on milyar dolar’! Dile kolay! Peki, hangi yüzle istenecek?
Sen hem Ortak Pazar’a posta koyuyorsun hem altını imzaladığın yükümlülükleri yerine getirmeyi reddediyorsun, şimdi nasıl “Money, Money” diye avuç açacaksın?
AET yeni adıyla AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin dondurulması antlaşması için Ankara’dan gelen heyetle birlikte 17 Ekim 1978 tarihinde uçakla Türkiye’ye döndük. Heyet Başkanı Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreter Yardımcısı Büyükelçi Yozgatlı Hemşerimiz Nazif Çuhruk idi. THY uçağında Büyükelçi Nazif Çuhruk ile yan yana oturarak Brüksel-Frankfurt-İstanbul ve Ankara güzergahında beraber uzun bir yolculuk yaptık.
Büyükelçi Nazif Çuhruk ile bir abi-kardeş ilişkimiz vardı. Çuhruk’un rahmetli Osman Bölükbaşı ile de dostane bir hukuku vardı.
Dışişleri Bakanlığı’nın 3 numaralı koltuğunda oturan Büyükelçi Nazif Çuhruk’un uçakta bana anlattıklarını tarihe ışık tutabilmek adına aşağıda özetlemeye çalışacağım:
“Hemşerim ve Sevgili Kardeşim Vahit, Hükümetin talimatıyla TÜRKİYE-AET (AB) ilişkilerini dondurmak için kalabalık bir heyetle Brüksel’e geldik. Avrupa ve ABD her zaman Türkiye ve Yunanistan arasında bir denge politikası izlemeye çalışıyor. Göreceksin yakında Yunanistan, İspanya ve Portekiz AET’ye (AB) tam üye olacak. Türkiye ise maalesef ömür boyu AB’ye giremeyecek.”
-Vahit Özdemir: Niye Nazif Abi?
-Nazif Çuhruk: “Başbakan Ecevit ekonomiyi bilmiyor. Danışmanları Marksist. Türkiye’deki büyük holdingler AET (AB)’ye şiddetle karşılar. Ecevit’e göre “AET (AB) kendi aralarında ortak, Türkiye ise büyük bir pazar.” Ecevit düzgün ve namuslu bir siyasetçi. İyi bir Dışişleri Bakanı veya iyi bir Kültür Bakanı olabilir ama Başbakan asla!”
Değerli okurlar, 1970’li yıllarda AET üyeliğine sadece aşırı sağ ve aşırı solun karşı çıktığı söylenemez. Sanayiciler de gümrük duvarlarının kaldırılmasını istemedi ve şu görüşleri dile getirdiler: “Parlamento, ekonomi bilmiyor. Bizden 50 yıl önde olan Batı sanayisi ile yarışmamızıistiyor. Bize 1 kilo boya satıp, 1 vagon bulgur götürüyorlar!”
Bu eleştirilere AET Karma Parlamento Grubu Başkanı Kâmran İnan şöyle yanıt veriyordu:
“Sizi gümrük duvarlarının arkasında ne kadar koruyacağız? Dışarıyla rekabet edebilir hale ne zaman geleceksiniz? Yerli arabaları Mercedes fiyatına sattığınız müddetçe sanayileşemezsiniz”
Avrupa’da görülen tutum farkını ise bir Alman üye şu şekilde açıklamıştı; “O dönemde Yunanistan dâhil kimsenin girmesini istemiyorduk. Türkiye’nin adaylığını koyması, Yunanistan’a da olumsuz cevap verme imkânını yaratacaktı. Oysa artık geçen süre içinde kendi kendimizi bağladık. Dönülmez bir yola girdik. Tüm sakıncalarıyla birlikte topluluk mutlaka genişleyecektir. Türkiye’nin adaylığını koyması ise şu anda bizim için büyük sorun yaratır. Zira Türkiye’yi hazmedemeyiz. Biz enkaz kaldırıcı değiliz”
Yine de Ecevit’in topluluk ile ilişkileri sürdürmek istemediği söylenemez. Ecevit’in deyimiyle, “Ne AET’nin Türkiye’ye ne de Türkiye’nin AET’ye yük olmayacağı” bir formül geliştirilmek istenmişti. Türkiye’nin topluluk ile ilişkilerine, Türkiye’nin taraf olduğu bazı uluslararası sorunlar ve döneme özgü gelişmeler olumsuz etkiler yapmıştır. Kıbrıs sorunu, tamamlayıcı protokolün yetersiz görülmesi, petrol bunalımı, Türk işçilerin serbest dolaşımı konusundaki belirsizlik, İngiltere’nin Türkiye’den gerçekleştirdiği pamuk ipliği ithalatına ek kısıtlamalar koyması ve Yunanistan’ın 1975 yılında yaptığı tam üyelik başvurusu bu bağlamda değerlendirilmelidir. Özellikle Türkiye’nin talep ettiği 5 yıl için 8 milyar dolarlık yardım yetkililer tarafından ulaşılması imkânsız bir rakam olarak değerlendirilmiştir. Türkiye’nin ilişkilerin dondurulması önerisi dışındaki hiçbir önerisi kabul edilmemiştir.
Büyükelçi Nazif Cuhruk, OECD Türkiye'ye Özel Yardım Programı çerçevesinde Japon İhracat – İthalât Bankası EXIMBANK tarafından 1979 ve 1980 yılı için taahhüt edilen 7.292.250.000, — Japon Yeni ve 11.459.250.000,— Japon Yeni tutarındaki Dördüncü ve Beşinci Yen kredilerinden, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Muğla - Yatağan Projesi «İki Adet Mobil Vinç» ve Sivas - Kangal Projesi «Beş Adet Elektrikli Ekskavatör» alımlarına tahsis edilen ve 14 ve 12 Mayıs 1982 tarihlerinde Tokyo'da imzalanan 147.279.000,— ve 2.448.000.000,— Japon Yeni tutarındaki ilişik Kredi Anlaşmalarının Fuji Bank, Ltd. ve Japon İhracat - İthalât Bankası Adına Kiycdhi Uemura Direktör Denizaşırı Direkt Krediler Dairesi Japon İhracat - İthalât Bankası 14 Mayıs 1982 Tokyo – Japonya Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına Tam Yetkili ve Olağanüstü Büyükelçi Türkiye Büyükelçisi Nazif Çuhruk imzalamıştır. (Resmî Gazete Temmuz 1982 — Sayı: 17751 Sayfa: 3)
Büyükelçi Nazif Cuhruk, 1965 yılında, Dışişleri Bakanlığı tarafından Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bir inceleme heyetine başkanlık etmiştir. Bu heyet, bölgedeki sosyoekonomik sorunları tespit etmek amacıyla çalışmalar yapmış ve hazırlanan raporda, ileride ortaya çıkabilecek tehlikelere dikkat çekilmiştir. Ancak, bu raporun dönemin yetkilileri tarafından yeterince dikkate alınmadığı belirtilmektedir.
Büyükelçi Sayın Yalım Eralp bu konuda şöyle diyordu: Dışişleri Güneydoğu'ya rahmetli Büyükelçi Nazif Çuhruk'un başkanlığında bir inceleme heyeti yolladı. Yazılan rapor tehlikeye işaret ediyordu. O rapor hasır altı edildi. Türkiye'de azınlıkların durumu Lozan Anlaşması'yla belirlendi. Ama Lozan değişen dünyada çeşitli sorunlara cevap vermeye yeterli değil. Bir insanın dini inancı, etnik kökeni ve kullandığı yerel dil onun kişisel malıdır. Buna karışılamaz. "Senin dilin... yoktur" denilmesi hakarettir ve insanları toplumdan uzaklaştırır, yabancılaştırır. Şimdi bırakın Zazaca, Kırmanca vs.! Diyelim ki, bazı vatandaşlarımız Japonca öğrenmek istiyor. Bunu engelleyecek misiniz? Güneydoğu sorununa bakarken yapılması gereken şey, tam demokrasi, ciddi anayasal eşitlik (bunun halen geçerli olduğunu söylemek çok zordur) ve şahsi otonomidir.
1993 yılında Sayın Çiller Başbakan olduğunda, kendisinin de makul bulduğu görüşlerimi şöyle anlattım: "Güneydoğu sorunu bir partinin veya hükümetin sorunu olmamalıdır. İşi askere yükleyerek, siyasi otoritenin sorundan sıyrılması ne mümkündür ne de doğrudur. Bu sorunun yeri TBMM'dir. Onun için sorunu Meclis'te tartıştırın, bir komisyon kurun. Güneydoğulu milletvekillerini ve yörenin belediye reislerini sorunun değil çözümün parçası yapın. Öcalan'ın bu vatandaşlarımızın sözcüsü gibi bir pozisyon almasını önleyin."
Sayın Çiller Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk'la görüşmüş. Bana anlattığına göre, Sayın Cindoruk böyle özel bir komisyonun kurulmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu söylemiş. Çiller de bana kızdı. Ben de "Anayasa'ya aykırı hiçbir yönü yoktur. Hatta böyle bir sözü Sayın Cindoruk Türkiye'de en son söyleyebilecek şahıstır. Menderes hükümeti zamanında Ahmet Hamdi Sancar komisyonu kurulmuştu ve Yassıada davalarında Sayın Cindoruk, Bayar ve arkadaşlarının avukatlığını yaparken, komisyonun Anayasa'ya uygunluğunu savunmuştu" dedim. Ah Sayın Çiller biraz siyasal tarihimizi bilseydi!
Çiller aslında Kürtçenin okullarda seçmeli dil olmasına sıcak bakıyordu. Zamanla askerlerin ve partinin muhafazakâr- milliyetçi kanadının etkisine girdi.”
Değerli okurlar kaderin bir cilvesi, 1959-1961 yıllarında okuduğum Amasya Lisesinde sınıf arkadaşım, Amasya’nın saygın ailelerinden Payasizadelerin torunu Sevgili kardeşim Hilmi Bülent Payaslıoğlu’da o yıllarda (1980-1983) Maliye ve Ekonomi Müşaviri olarak Tokyo Büyükelçiliğindeydi. 1998 yılında rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından da Devlet sanatçısı olarak ödüllendirilen değerli bestekâr ve ses sanatçısı Kutlu Payaslı ağabeyimizin de kardeşi olan Bülent Payaslıoğlu şöyle anlatmıştı; 1981 Yılında rahmeti Turgut Özal 12 Eylül Askeri Darbesi sonucu dış kaynak bulmak için dünya para ve finans piyasaları ile görüşmelerini ilk olarak Tokyo’dan başlatmıştı. O ziyaret sırasında Rahmetli Özal benden Japon mali kuruluşlarından finanse edilmesi uygun olacak projelerin listesini istedi. Hazırlıklı olduğum için heyete başarılı bir brifing vermiştim. Netice de benim liste Japon Hükümetine aynen verildi ve on kadar projenin hepsi zamanında hayata geçirildi. Nereden nereye….
Ve son olarak eski Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer Ecevit ile ilgili şunları söylemiş: “Gerginlik, Fazilet Partisi’nin kapatılması davası nedeniyle başladı. Ecevit iki kez bana gelip, Fazilet’in kapatılmamasını, bunun için arkadaşlarım olan Anayasa Mahkemesi üyelerine telkinde bulunmamı istedi Hukukun üstünlüğüne inanan ve yıllarca AYM’de görev yapan bir kişiye söylediği bu sözlere kırıldım ve reddettim. Bir süre sonra yeniden gelip aynı istekte bulundu. Yine reddettim ve o görüşmede aramızdaki gerginlik arttı. Bu durum sürerken, 19 Şubat’taki anayasa kitapçığı olayı yasandı. Gerginliğin asıl nedeni, Ecevit’in FP konusundaki isteğiydi. MGK’da yaşananlar da, bu gerginlikten kaynaklandı”
Sayın okurlar, bu yazı rahmetli Ecevit’i karalama yazısı değildir. Çalışma bakanlığı sırasında işçi lehine çıkardığı yasalar ve Kıbrıs harekâtı ile gönüllerimizde iz bırakmıştır. Bu yazı AET (AB) ile devlet bürokrasisi arasında geçmişte yaşananları anlatan çorbada bir tutam tuzdur.
02.03.2025
OKUR YORUMLARI
Memet GÖRÜCÜ
03.03.2025 04:01:44
Günaydın, eline emeğine sağlık abim selam saygılar.
Memet GÖRÜCÜ
03.03.2025 04:01:44Günaydın, eline emeğine sağlık abim selam saygılar.