Değerli okurlar Yozgat Bozok Üniversitesinin çalıştayı sırasında öğle yemeğimizi üniversitenin yemekhanesinde yemiştik. Çalıştayın açılış konuşmaları sırasında Değerli Prof. Dr. Reşat Genç Hocamız(*) konuşmasında Atatürkten de övgü ile bahsetmişti. Yemekteki sohbetimizde de yine sözü Atatürke getireceğini anlayarak konuşmasını kayda almam için müsaadesini istirham etmiş lütfen cevabıyla ses kayıt cihazımı açmıştım. Kendisinin izni ile bu konuşmasını sizlerle paylaşıyorum.
Hafız Yaşar Okur, Osmanlı Sarayında da baş müezzindi. Aynı zamanda saray fasıl heyetinin de üyesiydi. 3 Mart 1924 de halifelik kaldırılınca emekli edilmiş, Atatürk de onu Ankaraya çağırarak himayesine almış, okur soyadını vermişti. 15 yıl Atatürkün özel hafızlığını yapmıştı. Hatıratında şöyle anlatıyor; Her ramazanda beni, şehitlerimizin aziz ruhları için hatm-i şerif okumak üzere görevlendirirdi. Ankaradaysak Hacıbayram camiinde İstanbuldaysak Zincirlikuyu camiin de gider okurdum. Kimisi savaş hatıraları canlandığı için, kimisi babasını, anasını, ağabeyini, kardeşini, dedesini, eşini kaybetmiş insanlar ve mahfildeki hanımlar dinlerleler ve sıcak gözyaşları dökerlerdi. Ve her ramazan günü akşamları iftardan önce sadece beni huzuruna kabul eder, Kuran okumamı emrederlerdi. Okurken büyük bir huşu içinde dinlerler ve yüzüne baktığınızda da dinlediklerinden ne kadar mütehassıs ve mütelezziz (lezzet aldığını) olduğunu yüz ifadesinden anlardınız.
Yine her ramazanda İstanbulun müzisyen güzel sesli hafızlarını Gülcemal vapuruna bindirir İstanbul müftüsünün riyasetinde Çanakkaleye gönderirdi. Çanakkale de şehitlerimizin ruhuna mevlit okuturdu.
1932 yılında icra edilen mevlit merasiminin icra işini bana verdi, İstanbuldaydık çünkü. Yine müftü Beyin riyasetindeydi ama ben organize etmiştim. Şehit Mehmet Çavuş Abidesi önünde İstanbulun en meşhur hafızlarının iştirakiyle, görkemli bir şekilde yapılmasını emretmişlerdi. Bu durumu, ayrıca İstanbul Müftüsü Hafız Fehmi Efendiye de telefonla bildirmişlerdi.
Mevlitten bir gün önce bu iş için ayrılan ve Atatürkün kendi seyahatlerinde kullandıkları lüks Gülcemal vapuruna gittik.
Süleymaniye Baş Müezzini Hafız Kemal, Saadettin Kaynak, Beşiktaşlı Rıza Bey, Sultanselimli Rıza Bey, Hafız Burhan, Beylerbeyili Fahri, Vaiz Aksaraylı Cemal, Muallim Nuri gibi birçok ünlü hafız, birçok gazeteci ve fotoğrafçılarla vapur hıncahınç dolu olarak akşam saat 7 de Çanakkaleye doğru hareket ettik.
Gece yatsı namazından sonra vapurun salonunda iki hatm-i şerif ve bir mevlid okundu.
Sabahleyin Geliboluya geldik. Büyük bir kalabalık bizi iskelede karşıladı. Sonra, otobüslere binilerek Şehit Mehmet Çavuş Abidesine gidildi. Etraf bayraklar ve defne dallarıyla süslenmiş; kadın, erkek çok büyük bir kalabalık etrafı doldurmuştu.
On hafız hep bir ağızdan önce tekbir aldık. Sonra tevşih(*) okundu. Sonra da hafızlar sırayla kürsüye çıkıp mevlidi okumaya başladık. Ben, Veladet Bahrini (*)okurken kapalı ve bulutlu olan hava birden bozdu ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı. Ben okumaya hiç kesmeden devam ettim. En sonunda, İstanbul Müftüsü Hafız Fehmi Efendi çok güzel bir dua ile mevlidi bağlatıp şehitlerimizin mezarlarını da ziyaret edip, İstanbula döndük.
Ertesi akşam hafız beyleri Dolmabahçe Sarayına iftara davet etti. Atanın huzuruna çıkıp mevlidi etraflıca anlattım. Ayağa kalktı ve heyecanla elini masaya vura vura Aferin hafızım, aferin sana. Din ve vazife ciddiyetini herkese göstermişsin, yağmurda bile görevine devam etmişsin. Aferin sana, aferin sana diye beni defalarca tebrik etmiş ve kutlamışlardı.
O da bizimle beraber iftar etti ondan sonra da yatsı namazı vaktine kadar hafız efendilerin her birine kuran okuttu, dinledi takdirlerini ifade etti. Milli Müdafaa Vekâleti müsteşarı Derviş Paşanın vefatına ne kadar çok üzüldüğünü beyan ederek hemen bir ağıt yazmış ona. Getirdi bana verdi. Hafızım bunu bestele dedi. Ben de gittim içerde birkaç saat çalışıp besteledim geldim okudum. Çok beğendi. Lütfen yarın git bunu merhumun kabrinin başında da aynen böyle oku dedi.
Reşat Hocam sohbetine şöyle devam etti; Atatürk, döneminin her Müslüman aile efradı gibi âmin alayı ile okula başlamış bir çocuktur. Dede de, amca da, büyük amca da kırmızı hafız Ahmet Efendi, Kırmızı hafız Mehmet Efendi. Ana, sofuların kızı sofu Zübeyde Hanım.Böyle bir aileden yetişmiş.
Ve onun dini bilgisinin hudutları Balıkesirde Zağnos Paşa Camiinde verdiği meşhur hutbe de görülür. Fevkalade bir İslami bilgi vukufyeti de var. Ama maalesef bizim biraz taklitçi aydınlarımız bir insan laik olursa ki ben laikliğin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin olmazsa olmazlarından kabul eden biriyim, ama laik olan adam birileri bir zamanlar sanki laik olan adam dinle diyanetle pek ilgilenmez, namaza niyaza yaklaşmaz filan gibi algıladıkları için bize Müslüman Atatürkü anlatmadılar.
Ve Müslüman Atatürk, bir taraftan bu dediğim tip aydınlarımızın etkisiyle bazı aydın insanlarımızın gözünde sanki dinle alakası biraz zayıf biri gibi kaldı. Bir de bu softa gurubu diyeceğim insanların gözünde artık nerelere kadar vardırıldığını hepimiz biliyoruz. Deccal diyen oldu, kâfir diyen oldu, dinsiz dediler, dediler de dediler ve boyları kadar günaha girdiler.
Bu insanın, bu milletin en sıkıntılı en buhranlı zamanında Rabbülalemin tarafından bu millete bir öncü olarak gönderildiği kanaatinde olanlardanım. Velev böyle değil idiyse bile İstiklal Savaşımızın ordularının başkomutanı olmak suretiyle bu vatanı işgalden bu milleti esaretten kurtarmış olması itibariyle Rabbülaleminin en sevgili kulları arasında yer aldığına inanırım. İslamın temel ibadetleri hac gibi, bu gün nasip etti ifa ettiğimiz Cuma namazı gibi bu ibadetlerin temel şartı Müslümanların hür olmasıdır.
Maraşta Cuma namazı kılmak için hocayı bekliyorlar. Biri dedi ki; ne Cuma namazı. Bakın şu kaleye ne var? Gâvur bayrağı dalgalanıyor. Kalkın, gâvur bayrağı altında Cuma namazı kılmak caiz değildir dedi ve Maraş öyle ayaklandı.
Atatürk Ankaraya geldiğinde de gâvur bayrakları vardı İngiliz, Fransız. Bunlardan kurtararak Müslümanların Cuma namazını hür olarak kılmalarını, hac ibadetlerini hür olarak yapmalarını sağlamış olmak itibariyle de Rabbülaleminin sevgili kullarından mıdır? Hiç şüphe yok. Ama bir milletin bir kısmına kör cehalet deccal dedirtti, dinsiz dedirtti, kâfir dedirtti, hala dedirtiyor maalesef.
Bu bilgisizlik, Cumhuriyet devri Türk aydınının kabahatidir. E, biz öyle yetiştirildik derler. Araştırsaydınız da doğrusunu öğrenerek yetişseydiniz. Onun bunun telkiniyle, taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışacağınıza birazcık üniversite bitirmişsin belirli kademelere aşamalara gelmişsin otur da biraz araştır. Yapmadılar günaha girdiler ve vebal altında kaldılar.
Bitti.
(*) Prof. Dr. Reşat Genç Hocamız Yozgat Akdağmadeni Dokuz köyü 1941 doğumludur. İngilizce, Arapça ve Farsça bilmektedir.
(*)Tevşih: Peygamber Efendimiz'in dünyaya gelişinden, emsalsiz vasıflarından bahseder. Daha çok mevlid ve miraciyyele(*)r arasında okunur. Hazır bulunan cemaat tarafından hep birlikte okunur. Çeşitli makamlarda örneği vardır. Farklı makamlarda birçok tevşih bestelenmiş. Genellikle büyük usûllere sahip olurlar. Tevşih, mevzu ve mûsiki itibarıyle na'tlarla benzerlik arz eder. Türk müziğinin zenginliği yansıtan bu formlar günümüzde icra edeni azalsa da yaşamaya devam ediyor. Bazı akademisyenlerin gayretleri de bu formları bugüne kadar muhafaza etmek adına büyük uğraşlar vermiş mûsikişinasların çabalarını tamamlayıcı nitelik taşıyor. İnşallah camilerimiz bu formların yeniden icrasıyla eski günlerdeki ihtişamına kavuşur.
(*) Miraciye: Edebiyatta Hz. Muhammed'in miraç mucizesini konu alan şiirlerdir.
(*)Na`t: Konu olarak İslam dininin son peygamberi Hz. Muhammed`i anan ve öven edebi eserlere verilen isim.
(*) Veladet Bahri: Mevlit de Amine Hatun Muhammed anesi/Ol sadeften doğdu ol dür danesi diye başlayan ve Peygamberimizin doğumunu anlatan bölüm.
Not: Açıklamalar tarafımca yapılmış olup kusurumuz varsa affola.
09.12.2019
Hafız Yaşar Okur, Osmanlı Sarayında da baş müezzindi. Aynı zamanda saray fasıl heyetinin de üyesiydi. 3 Mart 1924 de halifelik kaldırılınca emekli edilmiş, Atatürk de onu Ankaraya çağırarak himayesine almış, okur soyadını vermişti. 15 yıl Atatürkün özel hafızlığını yapmıştı. Hatıratında şöyle anlatıyor; Her ramazanda beni, şehitlerimizin aziz ruhları için hatm-i şerif okumak üzere görevlendirirdi. Ankaradaysak Hacıbayram camiinde İstanbuldaysak Zincirlikuyu camiin de gider okurdum. Kimisi savaş hatıraları canlandığı için, kimisi babasını, anasını, ağabeyini, kardeşini, dedesini, eşini kaybetmiş insanlar ve mahfildeki hanımlar dinlerleler ve sıcak gözyaşları dökerlerdi. Ve her ramazan günü akşamları iftardan önce sadece beni huzuruna kabul eder, Kuran okumamı emrederlerdi. Okurken büyük bir huşu içinde dinlerler ve yüzüne baktığınızda da dinlediklerinden ne kadar mütehassıs ve mütelezziz (lezzet aldığını) olduğunu yüz ifadesinden anlardınız.
Yine her ramazanda İstanbulun müzisyen güzel sesli hafızlarını Gülcemal vapuruna bindirir İstanbul müftüsünün riyasetinde Çanakkaleye gönderirdi. Çanakkale de şehitlerimizin ruhuna mevlit okuturdu.
1932 yılında icra edilen mevlit merasiminin icra işini bana verdi, İstanbuldaydık çünkü. Yine müftü Beyin riyasetindeydi ama ben organize etmiştim. Şehit Mehmet Çavuş Abidesi önünde İstanbulun en meşhur hafızlarının iştirakiyle, görkemli bir şekilde yapılmasını emretmişlerdi. Bu durumu, ayrıca İstanbul Müftüsü Hafız Fehmi Efendiye de telefonla bildirmişlerdi.
Mevlitten bir gün önce bu iş için ayrılan ve Atatürkün kendi seyahatlerinde kullandıkları lüks Gülcemal vapuruna gittik.
Süleymaniye Baş Müezzini Hafız Kemal, Saadettin Kaynak, Beşiktaşlı Rıza Bey, Sultanselimli Rıza Bey, Hafız Burhan, Beylerbeyili Fahri, Vaiz Aksaraylı Cemal, Muallim Nuri gibi birçok ünlü hafız, birçok gazeteci ve fotoğrafçılarla vapur hıncahınç dolu olarak akşam saat 7 de Çanakkaleye doğru hareket ettik.
Gece yatsı namazından sonra vapurun salonunda iki hatm-i şerif ve bir mevlid okundu.
Sabahleyin Geliboluya geldik. Büyük bir kalabalık bizi iskelede karşıladı. Sonra, otobüslere binilerek Şehit Mehmet Çavuş Abidesine gidildi. Etraf bayraklar ve defne dallarıyla süslenmiş; kadın, erkek çok büyük bir kalabalık etrafı doldurmuştu.
On hafız hep bir ağızdan önce tekbir aldık. Sonra tevşih(*) okundu. Sonra da hafızlar sırayla kürsüye çıkıp mevlidi okumaya başladık. Ben, Veladet Bahrini (*)okurken kapalı ve bulutlu olan hava birden bozdu ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı. Ben okumaya hiç kesmeden devam ettim. En sonunda, İstanbul Müftüsü Hafız Fehmi Efendi çok güzel bir dua ile mevlidi bağlatıp şehitlerimizin mezarlarını da ziyaret edip, İstanbula döndük.
Ertesi akşam hafız beyleri Dolmabahçe Sarayına iftara davet etti. Atanın huzuruna çıkıp mevlidi etraflıca anlattım. Ayağa kalktı ve heyecanla elini masaya vura vura Aferin hafızım, aferin sana. Din ve vazife ciddiyetini herkese göstermişsin, yağmurda bile görevine devam etmişsin. Aferin sana, aferin sana diye beni defalarca tebrik etmiş ve kutlamışlardı.
O da bizimle beraber iftar etti ondan sonra da yatsı namazı vaktine kadar hafız efendilerin her birine kuran okuttu, dinledi takdirlerini ifade etti. Milli Müdafaa Vekâleti müsteşarı Derviş Paşanın vefatına ne kadar çok üzüldüğünü beyan ederek hemen bir ağıt yazmış ona. Getirdi bana verdi. Hafızım bunu bestele dedi. Ben de gittim içerde birkaç saat çalışıp besteledim geldim okudum. Çok beğendi. Lütfen yarın git bunu merhumun kabrinin başında da aynen böyle oku dedi.
Reşat Hocam sohbetine şöyle devam etti; Atatürk, döneminin her Müslüman aile efradı gibi âmin alayı ile okula başlamış bir çocuktur. Dede de, amca da, büyük amca da kırmızı hafız Ahmet Efendi, Kırmızı hafız Mehmet Efendi. Ana, sofuların kızı sofu Zübeyde Hanım.Böyle bir aileden yetişmiş.
Ve onun dini bilgisinin hudutları Balıkesirde Zağnos Paşa Camiinde verdiği meşhur hutbe de görülür. Fevkalade bir İslami bilgi vukufyeti de var. Ama maalesef bizim biraz taklitçi aydınlarımız bir insan laik olursa ki ben laikliğin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin olmazsa olmazlarından kabul eden biriyim, ama laik olan adam birileri bir zamanlar sanki laik olan adam dinle diyanetle pek ilgilenmez, namaza niyaza yaklaşmaz filan gibi algıladıkları için bize Müslüman Atatürkü anlatmadılar.
Ve Müslüman Atatürk, bir taraftan bu dediğim tip aydınlarımızın etkisiyle bazı aydın insanlarımızın gözünde sanki dinle alakası biraz zayıf biri gibi kaldı. Bir de bu softa gurubu diyeceğim insanların gözünde artık nerelere kadar vardırıldığını hepimiz biliyoruz. Deccal diyen oldu, kâfir diyen oldu, dinsiz dediler, dediler de dediler ve boyları kadar günaha girdiler.
Bu insanın, bu milletin en sıkıntılı en buhranlı zamanında Rabbülalemin tarafından bu millete bir öncü olarak gönderildiği kanaatinde olanlardanım. Velev böyle değil idiyse bile İstiklal Savaşımızın ordularının başkomutanı olmak suretiyle bu vatanı işgalden bu milleti esaretten kurtarmış olması itibariyle Rabbülaleminin en sevgili kulları arasında yer aldığına inanırım. İslamın temel ibadetleri hac gibi, bu gün nasip etti ifa ettiğimiz Cuma namazı gibi bu ibadetlerin temel şartı Müslümanların hür olmasıdır.
Maraşta Cuma namazı kılmak için hocayı bekliyorlar. Biri dedi ki; ne Cuma namazı. Bakın şu kaleye ne var? Gâvur bayrağı dalgalanıyor. Kalkın, gâvur bayrağı altında Cuma namazı kılmak caiz değildir dedi ve Maraş öyle ayaklandı.
Atatürk Ankaraya geldiğinde de gâvur bayrakları vardı İngiliz, Fransız. Bunlardan kurtararak Müslümanların Cuma namazını hür olarak kılmalarını, hac ibadetlerini hür olarak yapmalarını sağlamış olmak itibariyle de Rabbülaleminin sevgili kullarından mıdır? Hiç şüphe yok. Ama bir milletin bir kısmına kör cehalet deccal dedirtti, dinsiz dedirtti, kâfir dedirtti, hala dedirtiyor maalesef.
Bu bilgisizlik, Cumhuriyet devri Türk aydınının kabahatidir. E, biz öyle yetiştirildik derler. Araştırsaydınız da doğrusunu öğrenerek yetişseydiniz. Onun bunun telkiniyle, taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışacağınıza birazcık üniversite bitirmişsin belirli kademelere aşamalara gelmişsin otur da biraz araştır. Yapmadılar günaha girdiler ve vebal altında kaldılar.
Bitti.
(*) Prof. Dr. Reşat Genç Hocamız Yozgat Akdağmadeni Dokuz köyü 1941 doğumludur. İngilizce, Arapça ve Farsça bilmektedir.
(*)Tevşih: Peygamber Efendimiz'in dünyaya gelişinden, emsalsiz vasıflarından bahseder. Daha çok mevlid ve miraciyyele(*)r arasında okunur. Hazır bulunan cemaat tarafından hep birlikte okunur. Çeşitli makamlarda örneği vardır. Farklı makamlarda birçok tevşih bestelenmiş. Genellikle büyük usûllere sahip olurlar. Tevşih, mevzu ve mûsiki itibarıyle na'tlarla benzerlik arz eder. Türk müziğinin zenginliği yansıtan bu formlar günümüzde icra edeni azalsa da yaşamaya devam ediyor. Bazı akademisyenlerin gayretleri de bu formları bugüne kadar muhafaza etmek adına büyük uğraşlar vermiş mûsikişinasların çabalarını tamamlayıcı nitelik taşıyor. İnşallah camilerimiz bu formların yeniden icrasıyla eski günlerdeki ihtişamına kavuşur.
(*) Miraciye: Edebiyatta Hz. Muhammed'in miraç mucizesini konu alan şiirlerdir.
(*)Na`t: Konu olarak İslam dininin son peygamberi Hz. Muhammed`i anan ve öven edebi eserlere verilen isim.
(*) Veladet Bahri: Mevlit de Amine Hatun Muhammed anesi/Ol sadeften doğdu ol dür danesi diye başlayan ve Peygamberimizin doğumunu anlatan bölüm.
Not: Açıklamalar tarafımca yapılmış olup kusurumuz varsa affola.
09.12.2019
09.12.2019
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ
AHMET YAŞAR OCAK
10.12.2019 18:30:00Güzel bir yazı Sayın Çapanoğlu. Teşekkürler. Sayenizde yeniden hatırladık.
Selam ve saygılar.
A.Y.Ocak